Faysal Dağlı, “Ortadoğu girdabında Kürt hareketinin geleceği” üzerine yazdı..
Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde Batı’nın Türkiye’ye biçtiği
rollerden biri, bölgedeki siyasi vakumun diktatörleri yutması ardından
tıkaç rolü oynamasıdır. Önümüzdeki yıllarda bölgeye hakim olacak politik
klimada Şii (İran) ile Suni (Türkiye-Suudi Arabistan) islam arasındaki
mezhep çekişmesi, Pakistan-Tunus hilalindeki Suni aleme AKP modeli
benimsetilerek ‘’Batı değerlerine ehil, güleryüzlü’’ hale getirilmesi ve
nihayetinde İran rejiminin ya yontulması ya da etrafının kuşatılarak
yutulması gündeme gelecektir. Washington, Kudus, Tahran, Ankara, Bağdat,
Şam ve diğer siyasi merkezlerdeki bütün mevzilenmeler bunu
göstermektedir.
Bu kompozisyonda Kürtleri ilgilendiren en önemli boyutlardan biri, bu
işe aktör olarak atanmış güçlerden birinin bu plana teşne ancak kendi
oyununu da kuran AKP’nin olmasıdır.
Bu nedenle AKP’nin ‘’null (sıfır) problem’’ siyaseti aniden ‘’full (tümden) probleme’’ dönüşmüştür!
Türk devletinin ‘’Başkomutanı’’ Abdullah Gül’ün, Genelkurmay Başkanı
ile birlikte Kürdistan’daki operasyonel askeri birlikleri Amerikan malı
helikopterlerle ‘’gizlice’’ ziyaret edip, İsrail malı termal kameralar
ile Kandil yolunu gözlemesi bu dönemin taktik hamlelerinden biri olarak
görülüyor.
Kamuoyuna inandırılmak istendiği gibi, Kuzey’deki çatışmasızlık ve
müzakere sürecinin AKP tarafından kesilmesinin nedeni ne ‘’Silvan
olayı’’ ne de ‘’Demokratik Özerklik’’ ilanıdır. AKP, Ortadoğu’ya
‘’bahar’’ gelmesine karar veren global güç odaklarının planlarından
haberdar olduktan sonra Kürtleri ‘’müzakere’’ ile oyalamış, ardından
bügünkü aşamaya gelinmiştir.
İstikamet şudur; Irak, Suriye ve İran’da taşlar yerine oturuncaya dek
Türkiye’deki Kürtleri de statüsüz bırakacak bir oyalama konsepti
uygulanacaktır. Bu durum 2009 yılından beri gündemdedir ve AKP
tarafından süreç bir şekilde idare edilmektedir.
Aktüel ve acil boyut Suriye’dir.
Tayyip Erdoğan’ın Suriye veya son imparatorluğun eski arka bahçesi
ile bu denli yakından ilgilenmesi sadece Neo Osmanlıcılık ile izah
edilecek bir durum değildir. The New Middle East Desing’de görevlerden
biri, Esad sonrası Şam’da önemli bir siyasi ve sosyal aktör haline
gelecek olan Müslüman Kardeşleri AKP benzeri ‘’ehlileşmiş islam’’
çizgisine çekerek, Batı ve İsrail karşıtı pozisyondan çıkarmaktır.
Hatırlanmalıdır ki ‘’İhvan/Müslüman Kardeşler’’ Nato projesi olan Evren
cuntası döneminde, soğuk savaşın Sovyetler Birliği blokunda yer alan
(baba) Esat rejimine karşı Türkiye’den sevk ve idare edilmiş, yönetim
kadrosu Yalova’da uzun yıllar ağırlanmış, rejimin 1982’deki Hama ve
Humus katliamlarına gerekçe gösterdiği İslamcı militanların saldırıları
Türiye’nin Hatay sınırından ikmal edilmişti.
Bu şekilde Esat sonrası yeniden politik format çekilmiş bir Suriye
gerek Lübnan’daki Hizbullah, bu ülkedeki iç istikrar ve Filistin’deki
Hamas sorununun çözümünde, gerek İran’ın egemenliğini ve İsrail karşıtı
tehditlerini ihraç eden bir boru hattı olma durumundan çıkacaktır.
Türk diplomatlarının Antalya ve İstanbul’da topladığı ‘’Suriye Ulusal
Konseyi’’ adı verilen İhvan ağırlıklı Esat karşıtlarını örgütlemede
gösterdiği canhıraş çabanın en önemli nedenlerinden biri de Suriye’deki
Kürtlerin oluşacak yeni durumdan elde edebileceği statüyü
engellemektir. Ankara’nın Suriye Kürtlerini bastırma çabasının bir
boyutu da bu parçadaki PKK aktivitesidir. Suriye’de mevcudun çözülmesi
ve geleceğin çözümü aşamasında burda kazanılacak PKK çizgisindeki bir
Kürt statüsü, Kuzey’deki taleplerin çıtasını yükseletecek, burdaki
sinerji Kuzey’deki Kürt hareketini dopinge edeceği gibi Türk devletini
de daha da zora sokacaktır!
Politik kulislerde Erdoğan hükümetinin, T.C’nin 1998’de baba Esat ile
Kürt hareketine karşı imzaladığı ve hâlâ geçerli olan Adana
Anlaşması’nın devamı konusunda ‘’Suriye Ulusal Konseyi’’ ile uzlaştığı
söylenmektedir. Bu konseyde yer alan Kürt politik liderlerden Meşal
Temo’nun ortadan kaldırılması ile bu oluşum artık Erdoğan’ın cebindeki
bir karta dönüşmüştür. Suriye’nin siyasi geleceğini, ülkenin siyasi
geçmişinin rövanşı olarak dizayn etmek isteyen İhvan ağırlıklı ulusal
konseyin Suriye halklarına Esat’ın Baas’ından daha demokratik bir
gelecek hazırlayacağını söylemek safdilliktir!
Esasen Türk devletinin Kürtler ile müzakerelere son vermesi,
gerillanın tüm enerjisini savunmaya yönelteceği ve liderlerinin
‘’başlarını çıkaramayacak’’ denli ateş altına almasının nedenlerinden
biri de, PKK’nin Suriye’deki duruma müdahele etme kabiliyetine ket
vurmaktır. Öcalan ile PKK’nin bağlantısının koparılmasının ve siyasi
süreçten uzak tutulmasının nedenlerinden biri budur.
Nitekim Kürt hareketinin Suriye’de gelişen duruma seyirci olma
dışında müdahil olduğuna dair işaretler cılızdır. Meşal Temo’nun
katledilmesine gösterilen anlık şiddetli tepkilerden sonra eski
pozisyona dönülmüştür. Kürt hareketi, rejimin katliamlara yol açabilecek
saldırılarını engellemede başarılıdır. Ancak bir bütün olarak gerek
mevcut rejim ile gerekse Suriye’nin gelecekteki yönetimine karşı elini
güçlendirecek bir duruşa ve plana sahip olduğunu net olarak ifade etmek
ve mümkün oldukça Kürtlerin statüsünü şimdiden güçlendirecek şekilde
konumlanma konusunda daha atak bir imaj vermeli, ‘bekle-gör’
pozisyonundan çıkmalıdır. Kürt hareketi, merkezi Suriye’de artık Türkiye
eksenli manipüle edilen ayaklanmadan bağımsız olarak, mümkünse bu
ülkedeki Süryani, Ermeni, Dürzü, Alevi ve diğer ilerici güçler ile
birlikte meydanlarda demokratik taleplerini ifade etmeli ve ulusal
haklarını güvenceye alacak mekanizmalar oluşturmaya yönelmelidir.
Öte yandan sadece PKK değil, Kürdistan Hükümeti de bu konuda Suriye
Kürtlerine açık çek verme konusunda sorumludur. Bilinmelidir ki, Suriye
Kürtlerinin statüsündeki pozitif bir gelişme, Kuzey’deki çözüme katkıda
bulunacağı gibi, Kürdistan Hükümeti’nin Batı sınırını güvenceye alacak
ve burası üzerinden dünyaya bir kanal açacaktır. Ancak aksi durumda
zaten Kürtlerin ulusal taleplerine pek sempatik yaklaşmayan Suriye’nin
olası yeni yönetimi Türkiye’nin teşvikiyle de hem PKK’nin hem de
Kürdistan Hükümeti’nin enerjisini bu parçadaki Kürt sorunu ile
uğraştırarak alabilecek ve Kürt hareketi üzerine ciddi bir baskı unsuru
oluşturabilecektir.
Yanısıra Ankara rejimi de en azından Suriye’de taşlar yerine
oturuncaya kadar, Kuzey’de ciddi bir müzakereye yanaşmayacaktır. Mecbur
kaldığı durumda da, yeniden PKK’yi oyalama taktiklerine başvurup
Kürtlerin Suriye’nin yeniden inşasında kendi kimlik ve hakları ile yer
almasını engellemek için zaman kazanmaya çalışacaktır.
Ortadoğu’nın ortasında çıkan politik/askeri bloklar arasındaki
çelişkiden faydalanmayı tartışmaya dönük Kürtlerin fikri antremanları
bile ‘’Kürtler arasındaki en itibarlı’’ Türk yazarları tarafından
‘’kucağa oturma’’ cinsinden bir seviyesizlikle ve panikle rededilmesi de
mevcut durumla ilgili dikkate değer bir diğer olgudur.
Sizce tüm bunlardan sonra Abdullah Gül’ün; Kandil’i, Gare’yi,
Metina’yı izlerken dürbünden gördüğü şey ne ola? ‘’Başkomutan’’ beklenen
‘’Ordular! İlk hedefiniz Kürtlerin her türden statüsüdür, ileri!’’ emri
vermiş midir?
Sürecin ortaya çıkardığı trajik ve didaktik resim de şudur:
Nusaybin’de Türk polisinden kaçan Kürt çocukları ile Qamişlo’da Esat
polisinden kaçan Kürt çocukları iki tarafın arasına sürülmüş mayın
tarlasında buluşmaktadır.
Untulmamalı ki, bir planı olmayanlar, başkalarının planlarında sadece figüran olabilir!
Faysal Dağlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder