13 Ekim 2011 Perşembe

Kürtlerin Onuru ve Öcalan

Şeyh Said 29 Haziran 1925’te Amed’de; Seyid Rıza 1938’de Elazığ’da; Muhammed Gazi 1946 yılında Mahabad’da idam edilirken de Kürdistan dört parçaydı. Kürtler suskun ve örgütsüzdü. Ancak aradan yıllar geçti. Kürt coğrafyasının dört parçasında isyanlar ve isyancılar filizlendi. Ancak devletler isyanları bastırıp isyancılar üzerine beton dökerek tarihten silmek istediler. Kürtleri suskun ve sessiz kıldılar. Kimliksizleştirmek istediler. 

İşte bu dönemlerin hemen sonrasında Abdullah Öcalan mücadelesine başladığı ilk gençlik yıllarında yaşlı bir Kürtle konuşur. Öcalan, yaşlı Kürde Kürdistan’dan, Kürtlerin özgürlüğünden sözeder. Yaşlı Kürt, Öcalan’a kurumuş bir odunu göstererek “sen bu kuru odunu yeşertebilir misin? Kürdistan da Kürtler de bu kuru odun gibidir” der. Öcalan o Kürdün ne demek istediğini anlar. Amansız mücadele ile yoluna devam eder. ABD’li yetkililerin bile kabul ettiği PKK efsanesini yaratır. O kurumuş dal yeşerir. Kök salar. Sadece bir parçada değil Kürtlerin yaşadığı her parçaya da yayılır. O zamana kadar insansızlaştırılan, can damarları kesilen ve dağıtılan Kürt toplumu, coğrafyası, kimliği ve kültürü ile somutlanır. Bugün herkesin kabul etmek zorunda kaldığı Kürt gerçeğine dönüşür. 

Son Kürt İsyanının lideri Abdullah Öcalan ismi Kürtler için büyük bir önem taşır. Tabii ki Öcalan’ı Kürt isyanının lideri olarak ele almak eksik olur. Ortaya koyduğu siyasal tezler, oluşturduğu düşüncenin ideolojik gücü ve geliştirdiği örgütlenmelerin siyasal strateji ve taktikleriyle Öcalan sadece Kürtler açısından değil, sistem karşıtı hareketler için de çok önemli bir isimdir. Zaten küresel egemen güçler ve AKP iktidarı bu gerçeği gördüğü için Öcalan’a karşı büyük bir mücadele yürütmektedirler. 

Bu nedenle 40 yılı aşkın bir süredir sömürgeci devletlere karşı direnen örgütün ve toplumun önderi olan Abdullah Öcalan’a her yaklaşım Kürtler tarafından büyük bir hassasiyet taşıyor.
Öcalan için hassasiyet taşıyanlar sadece kurduğu örgütün militanları değil. Toplumun her katmanından Kürtler ona büyük bir saygı duyuyor ve onunla derin bağlar kurmuş durumdadır. Belki de bu nedenle Öcalan için onlarca kişi bedenini ateşe verdi. Binlerce gerillanın gönüllü katılımı ile “Ölümsüzler Taburu” kuruldu. Kürt toplumunun yakın geçmişi de bu gerçeği göstermektedir. 15 Şubat 1999’da uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edildiği süreçte Türkiye, İran, Irak, Suriye’de ve dünyanın her yerinde milyonlarca Kürt ayağa kalktı.

Türkiye metropolleri yangın yerine döndü. Giderek büyüyen öfkeyi yine Öcalan’ın çağrısı durdurabildi. Dönemsel olarak Öcalan üzerindeki tecrit ve baskı politikaları geliştirildiğinde de Kürtler tepkilerini en radikal eylemlerle kitlesel bir şekilde ortaya koydu. Kürtler için bu tarihi bir direnişti. Öcalan, bu direnişi kendi tutumuyla birleştirerek Kürt halkının sahip olduğu en büyük ve etkili örgütlenmeyi daha geliştirdi. Bu gelişmenin momenti İmralı’da tek kişilik cezaevindeki hücresi olmuştu. İşte AKP iktidarı zaten ağır olan bu koşulları daha da ağırlaştırmak için 2002’den bu yana politikalar geliştiriyor. Hücre içinde hücre cezası ve görüş yasakları ile politakalarını derinleştirdi. Ancak AKP’nin İmralı üzerindeki her politikası halkın büyük tepkisiyle karşılandı.
2007 yılında Öcalan’ın zehirleme sürecinde Türkiye başta olmak üzere her yerde büyük bir infial yaşandı. 2008’de Öcalan’a fiziki işkenceye dönüşen AKP uygulamaları Kürt toplumu ile beraber gerillayı da harekete geçirdi. AKP’nin İmralı üzerindeki uyguladığı zulüm politikalarını; Öcalan “Amed zindanındaki zulümden daha beter koşullar” olarak tanımladı. 

Öcalan, ortaya koyduğu tutumu ile AKP’nin dayattığı teslimiyetçi politikalarına karşı PKK’li kadroların Amed zindanındaki Büyük Direniş geleneğini İmralı’da sürdürüldüğünü duyurdu.
Çünkü AKP iktidarı aynen 1925, 1938 ve 1946’daki sahneleri farklı versiyonları ile Kürtlere yaşatmak istiyor. Kürtleri öncüsüz ve örgütsüz bırakmak hedefini güdüyor. Böylelikle Kürtlerin iradesini kırabileceğini düşünüyor. Kürtleri satın alabileceğini, Kürtleri kendisine uşak yapabileceğini düşünüyor. Böylelikle Kürtlerin onurunu kırmayı hedefliyor. Ama Öcalan AKP’nin bu niyetini gördü. Buna boyun eğmeyeceğini 27 Temmuz 2011 günü avukatları ile yaptığı görüşmede şu cümleler ile söyledi: “Onlara çözüm yolunu gösterdim, protokoller sundum. Daha ne yapayım? Ben idare edilecek birisi değilim. Bunu böyle bilsinler. Ben Kürtlerin onuruyla oynanmasına izin vermem, buna hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğim.” 

Ama gelin bakın ki bazı Kürtler, kendi yazdıkları reklam metinlerindeki “ağzı olan konuşuyor” cümlesine dönüşmüş durumdalar. Reklamcılığın “cilalı imaj dünyası” ile gerçek dünyayı karıştırıyorlar. Hakikati en önemlisi Kürdün hakikatini yok sayıyorlar. Toplumu tarihsizleştiriyorlar. İnsanın onurunun paraya karşılık gelebileceğini sanıyorlar. Beyaz tülbentli anaların sokağa çıkmasından, sloganlar atmasından, gençlerin, dağların doruklarındaki radikal direnişlerinden utanıyorlar. Halkın hakikatine yaklaşıp özgürleşmek yerine iktidarlara yaklaştıkça kendi benliklerinden uzaklaşıyorlar.

BAKİ GÜL

Hiç yorum yok: