Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com
Suriye diktatörü Beşar Esad, Türkiye bizim yaşamakta olduğumuz
sorunların daha ağırını yaşayacak demiş. Öyledir. Türkiye'de
muhafazakar Türk sünniliğinin faşist diktatörlüğü vardır. Bulgar
devrimci Dimitrov'un faşizm tarifi Türklere uymaz. Dimitrov faşizmi
tekelci sermayenin kanlı diktatörlüğü olarak açıklar. Türkiye'de tekelci
sermaye iktidarda olmadan önce de faşizm vardı. Bir buçuk milyon
Ermeni vatandaşı katleden İttihat-Terakki çeteleri, Türkçülük
felsefesiyle donanmış burjuva cepçisi birer katildiler. Tek burjuva
buluşları yoktu. Cineyet işleme konusunda çok becerikliydiler. Anadolu
ve Kürdistan yıllarca ceset koktu.
Hiç bir tarife uymayan Türk faşizmi Andolu ve Kürdistan'da açıkta
yaşayan tek Ermeni bırakmadıktan sonra bin yılın en büyük yalanını
söyledi:
"Ermeniler bizi katletti!"
Kürtleri öldürüp aynı şeyi söylediler. Bir devlet düşünün ki, 20
milyon civarında olan Alevi yurttaşın inanç ve ibadetini yasaklamış.
Yasaklamak yetmezmiş gibi, her biri Türkçülüğün ve sünniliğin militanı
olan İmamların maaşlarını dilini ve inancını yasakladıklarına
ödettirmiş.
Elbette Türkiye'nin sorunları Suriye'nin sorunlarından ağırdır. Fakat
Araplar çağ açıp kapatan radikal bir halktır. Müslümanlık bir şekilde
Arap kökenlilere yakışır. Araplar dini bazen iktidar olarak kullanırlar,
bazen de muhalefet olarak kullanıp rejimler yıkarlar. Türk sisteminde
ve onun yarattığı kişide İslam tutuculuğun, paranın, rantın ve
iktidarın kaynağıdır. Radikalizm denen bir şey yoktur Türklerde.
Türklerin radikalizmi komünistlere, Ermenilere ve farklı inançta
olanlara karşı işler. Türkiye'de sistem bastırılmış pis kokulu bir
konserve kutusudur.
Geçenlerde Neşe Düzel'in Şerif Mardin ile yapmış olduğu röportajı
okudum. İsabetli tespitleri vardı. Atatürk'ün cumhuriyeti Müslümanlara
ve onların toplum üzerindeki etkilerine hiç dokunmadı diyor. Bu nedenle
de tarikatlar aldı başını gitti. Türk ırkçılığıyla donanmış İslamcılık
21. Yüzyılda Kürtlere ve Türklere yeni bir ekmek ve özgürlük kapısı
olarak sunuluyor.
Halbuki batılı toplumlar dini günlük yaşamdan azad ederek gelişti.
Türklerin ve Kürtlerin üç kağıtçı liberalleri Türk faşizminin şu andaki
uygulayıcısı AKP'ye övgüler düzüyorlar. Her inanç ve etnik kimlikten
derledikleri kelaynak kuşlarını sirk soytarıları gibi televizyonlarda ve
gazetelerde dolaştırarak ne kadar değişimci ve demokrat olduklarını
kanıtlamaya çalışıyorlar. Otuz yıldır Kürtleri kışkırtıp dağa salan Kürt
ve Türk aydınları da bu muhafazakar koronun içinde.
Benim devletlerle ilgili bir görüşüm vardır. Devletler de canlılar
gibidir, doğar, genç olur, yaşlanır ve ölür... Türklerin cumhurbaşkanı
forsunda bulunan 16 yıldız Türklerin kurduğu devletlerin sayısını işaret
ediyormuş. Daha öncekiler neden yıkıldı? Bugün hala kanunlarının önemli
bir kısmı kullanılan Roma imparatorluğu neden çöktü?
Soykırım suçlusu Türk devleti, uyduruk düzenlemelerle iyileştirilecek
bir devlet değildir. Sistemler ve dinler arası çekişmelerden hayat
bulan ucube bir organizmadır. Barış ve sükunetten nefret eder. Gerilim
ve savaş olmalı ki, ara çelişkileri kullanarak Türk devleti
yaşayabilsin.
PKK, Türk devleti Kürt sorununu çözsün derken, Kürt sorununu çözecek
devletin hangisi olduğunu düşünürüm hep. 20 milyon Alevinin inancını
yasaklamış olan devlet mi? Sınırları içinde yaşayan herkesi Türk ve
sünni Müslüman ilan eden devlet mi, yoksa bir buçuk milyon Ermeniyi
özürsüz ve üzüntüsüz soykırıma tabii tuttuktan sonra "Ermeniler Türkleri
katteltti" diyen yalancı devlet mi? İşi sadece ırkçı Türklere, sünni
Müslümanlara ve bunların her inanç ve kökenden işbirlikçi uşaklarına
hizmet sunan devlet mi? Sahi hangi devlet Kürt sorununu çözecek?
Diktatör Beşar Esad, Türk devletinin sorunlarının kendi sorunlarından
daha ağır olduğunu söylemekle abartılı bir tespit yapmış olmuyor.
PKK, Kürt sorununu yeni anayasanın çözeceğini sanıyor. Fena
yanılıyor. Tepeden tırnağa çürümüş bir devlet, bürokrasi ve halka sahip
bir sisteme İngiliz, Fransız veya Amerikan anayasası kar etmez. Osmanlı
bu anayasaları çok denedi olmadı. Bir devlet ve toplumda demokratik
gelenek yoksa, hiç bir demokratik formül ve proje de kar etmez.
Ne olur?
Devlet baskıyla, şiddetle, kabadayılıkla muhalifi de zaman içinde
kendine benzetir ve bunun adına iyileşme ve demokratikleşime denir .
Kimler benzemedi ki Türk devletine?
Arayış halindeki bir toplum için en büyük talihsizlik, bütün
iyilikleri, iyi adımları, demokrasiyi ve özgürlüğü devletten bekleyen
tutumdur. Bir dönem Kürtleri kışkırtıp deli danalar gibi ortalığa salan
"nice koca insan" muhafazakar devlet terbiyesinin donuna girdi.
Kendileri şurada burada konuşuyor ya, haklarında dava falan açılmıyor
ya, o zaman her şey iyiye gidiyor demektir.
PKK'ye bağlı çalışan legal Kürt siyaseti yarım ağızla özerklik ilan
etmişti. Türklerin devleti o gün bugündür özerkliği inşa edecek legal
siyaset kadrolarına vurup duruyor. Şu anda "Özerk Kürdistan" kavramını
ağzına alan var mı?
Süleyman Demirel'in ünlü bir sözü var:
"Yarım hamilelik olmaz!"
Kürtler hep yarım davrandılar. Ben bazı şeylerin çok kolay olduğunu
söylemiyorum. Ama bu kadar zorlaştırmaya da bir anlam veremiyorum.
Yeni tutuklama dalgası gündeme geldiğinde Türk basınının köşe yazarları Kürtlerle alay ediyor ve şöyle diyorlardı:
"Tutuklamalara kitlesel tepki yok!"
Evet yok! Neden?
Kürtler bölük pörçük işlere canhıraş bir şekilde tepki göstermekten bıktı da onadan.
Bir ara Napolyon'un Rus seferini okumuştum. Rakam aklımda yanlış
kalmamışsa yüzbin kişilik bir orduyla çıktığı Rus seferinden on bin
kişiyle canını zor kurtarmıştı. Kışı hesaplayamamıştı.
Moskova'da,
girdiği Çarların sarayında derdini anlatacak bir Rus asker de bulamamış,
gerisin geri kaçmıştı. İşgale gitmiş Fransız imparatoruyla Ruslar neyi
konuşacaktı?
Kürt siyasetçileri, anadilini yasaklamış Türk devletine ve onun
halkına sabahtan akşama kadar empati üflüyorlar. Mektuplar yazıp, aşk
ilanlarında bulunuyorlar. Sonuç bir hiç.
Başkan Öcalan'ın Marks'ın teorisi ile ilgili bir görüşü vardı:
" Marks'ın teorisinden en çok kapitalizm faydalandı," diyordu.
Türk devleti ve Türk basını PKK mücadelesinden çok faydalandı.
PKK mücadelesinden Kürt halkından çok Türk devleti ve onun uşağı Kürtler iş çıkardı.
Açılımın emektarı PKK'lilere ise hapis, dağ, sürgün ve mezardan başka
bir şey düşmedi. Üstelik Türk sistemi içinde bir gelecekleri de yok.
Türk sistemi içinde bir gelecek yoksa, kendi sistemini kuracaksın. O sistem de bir türlü kurulamadı.
Beşar Esad, Türkiye'nin sorunları bizimkinden ağırdır derken Türk sistemini tanıyarak konuşuyor.
Büyük ideallerle yola çıkanlar; örgütler, aydınlar, liderler bir süre
sonra çürümüş Türk rejimi içinde kendilerine ve örgütlerine yer
arıyorlar...
Soykırım ve katliam suçlusu devleti yaşatan da bu...
PKK için de artık ufuk çok net görünüyor:
Ya adım adım iyi hesaplanmış kendi sistemini kuracak ya da Kürt
sorununu Türk sisteminin yeni efendilerinin insafına terk edecek.
Üçüncü bir yol yok....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder