6 Ekim 2011 Perşembe

Alman Vakıfları Bölücü mü?

Nevzat KIZILBAN
Türkiye’de Kürt meselesi, Kürt sorunu veya evrensel demokrasi sorunu, adı farklı ifade edilse de ortada durması, çözümsüz kalması birçok nedene dayanmaktadır. Türkiye’de Kürt halkı var, hakları yok, Suriye’de Kürt halkı var, hakları yok, İran’da Kürt halkı var, hakları yok, Azerbaycan’da Kürt halkı var, hakları yok, Ermenistan’da Kürt halkı var, hakları yok, Lübnan’da Kürt halkı var, hakları yok, İsrail’de Kürt halkı var, hakları yok, Afganistan’da Kürt halkı var, hakları yok, Avrupa’da Kürt halkı var, hakları yok, Irak’ta Kürt halkı var, uluslararası imkanlarla, desteklerle şimdilik federasyon haklarına kavuşturuldu.

Adını saydığım Avrupa hariç bu ülkeler, diktatörlük, totaliter, teokratik rejimlerdir. Irkçı/ulusalcı ideoloji egemendir. Kürt halkı ulus ve halk olarak dil, kültür dahil bütün ulusal değerleriyle bu ülkelerde imha edilme ile yüz yüzedir.


Konu Kürt halkı olunca adı geçen ülkeler çelişkilerini, farklılıklarını bir tarafa bırakır, Kürt halkı imhasında uzlaşırlar. Bu uygulamalar bölge rejimlerin politikası ve ortak özelliğidir.


Halklar arasında kardeşlik kültürü hakim


Bölge halkları ile Kürt halkı arasında medeni/dostane ilişki vardır. Kürtler konusunda bölge rejimleri ile halkları farklı konuma, düşüncelere ve ilişkilere sahipler. Türk halkı, Arap halkları ve Fars halkı Kürt halkına düşman değildir. Dostluk ve akrabalık münasebetleri tarihten gelir, sosyal ve sınıfsal ilişkileri gelişmiştir.


Arap baharı ile birlikte bölge rejimleri yeniden şekillendiriliyor. Global kapitalizmin/emperyalizmin Irak’ta başlattığı Arap baharı, bu ülkeyi doğal sosyal, inançsal ve etniksel temeller üzerinde şekillendiriyor. Sancılı, ancak bu sistem yerleşiyor. Doğal sosyal dengeler üzerinde sistemin şekillenmeye başlaması bölgedeki ırkçı rejimleri endişelendiriyor, rahatsız ediyor. Çünkü bu rejimler özelde Kürt halkını, genel olarak da farklılıkları tek tip sosyal/toplumsal olguyu zorun araçlarını da kullanarak yerleştirmeye, sağlamaya çalışmaktalar.


Böylece Kürt halkının çevresi, ulusal varlığına düşman rejimlerle sarılmış durumdadır. Yakın tarihteki katliamlar, soykırımlar ve sürekli asimilasyon, siyasi ve kültürel soykırım gibi olaylar, politikalar bu düşmanlığı gözler önüne sermiştir.


Baskı yaygın politikadır


Kürt halkını sindirme, çok yönlü asimilasyon ve baskı politikaları ülkelerin genel yönetimsel yapısını, halkları ve sosyal sınıfları olumsuz etkilemektedir. Bölge rejimleri Kürt halkı ile birlikte genel olarak tüm sosyal sınıflar ve halklar için tehdit ve tehlikedir. İmha politikasının boyutları, yönleri kullandığı araçlar çok geniş yelpazede görülmektedir. Yalan üzerine kurulan politikalar toplumsal çürümüşlüğü beraberinde getirip birey ve toplumların kişiliği, yapıları üzerinde ciddi olumsuz etkiler meydana getirmiştir. Yozlaşma ve çürüme sosyal erklere sirayet ettiği gibi yönetim erkini ve eğitsel araçlara kadar çok yönlü etkileşim meydana getirmiştir.


Hükümet, barış, özgürlükler, demokrasi ve Avrupa Birliği siyaseti gündemi ile seçildi, Hükümeti kurdu ve baskı karakterine sahip bir rejim devraldı. Geldiğimiz noktada hükümetin uygulamaları gösteriyor ki totaliter rejimi aratacak düzeye ulaşmıştır. Başbakan, gerçekliği inkar edilmiş, baskı altına alınmış siyasi bir gelenekten bu günlere geldi. Bugün geldiğimiz noktada halklarımızın, sosyal sınıfların bu hükümetin totaliter rejime biat ve teslim olmadan yoluna devam edeceğine olan inancı ortadan kalkmıştır. Her geçen gün öncesini aratmakta, sivil irade zayıflatılıp yok edilmektedir. Hükümet, Militarist veya paramiliter güçlerle baskı kurarak Kürtleri, Lazları, sendikaları ve diğer farklı toplumsal/sosyal  katmanları susturmak istemektedir.


Eritme politikası çok boyutludur


Burada amaç resmi ideolojinin cumhuriyet tarihiyle birlikte hayata geçirmeye çalıştığı sosyal mühendisliği tamamlamaktır. Kimileri bunu çelişki olarak görebilir, şunu belirtmeliyim ki biri ırkçı/laik, şimdiki ise ırkçı/İslamik (Türk-İslam) ideolojik/felsefi sosyal mühendisliği şekillendirmedir. Her ikisinde de zorla tek tipleştirme söz konusudur.


Düşünce ve felsefe olarak kendisinden farklı olduğuna inandığı/gördüğü sosyal/siyasal kurum ve grupları, sermaye sınıfları, emekçi sınıfları örgütlenmelerinin zayıflatılması ve tasfiye edilmesi söz konusudur.


Alman vakıfları ülkeyi bölecek


Kürtler dünya üzerinde ulusal haklarından mahrum ve statüsüz bırakılmıştır. Bu genel bir politika, Kürt halkı da bu politikayı kırmak için mücadele etmektedir.


Resmi ulusal statü elde etmek için Almanya yasalarının verdiği imkanları kullanmak üzere gereken çalışmalar, Kürt kurumları tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmalar başladıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanı Almanya seyahatine çıktı. Alman kamuoyunu ve hükümetini etkilemek üzere birçok girişim gerçekleşti. Bunlar yetmedi, ortam provoke edildi, tartışmalı bir süreç yaşandı. Bunların tamamı bilinçli yapıldı ancak Almanya yönetimi bütün bunlardan fazla etkilenmemiş göründü. Kürt halkının resmi statü çabalarına karşı sayılabilecek bir açıklama bekliyorlardı, o açıklama gelmedi. Cumhurbaşkanı seyahatini tamamlayarak ülkeye geri döndü.


Hükümet Başkanı, Alman Vakıfları ve Alman Kalkınma Bankası’nın kredi ve hibelerinin yanlış yerlere gittiğini, ülkenin bölünmesi için kullanıldığını yüksek sesle ortaya attı. İddia sahibi en yetkili ve çok ciddi bir iddiadır. Neredeyse uluslararası savaş çıkaracak cinsten, büyük bir olaydır. Ülkede özellikle uluslararası kurum ve kuruluşların çevre, kentsel dönüşüm ve altyapı projelerine verdikleri maddi desteklerin kullanılması hükümetin gözetimi altında yapılır. Bu yardımların ülkeye zarar verebilecek şekilde kullanılması söz konusu olamaz. Hükümet bu iddiayı ortaya neden attı? Hatırlarsanız geçen ay Almanya’da yaşayan Kürt halkı adına faaliyette bulunan dernek ve kurumlar ulusal statülerini elde etmek üzere imza kampanyası başlatmışlardı. Toplanan yeterli sayıda imza Alman Parlamentosu’na sunulmuş ve yasal süreç işlemeye başlamıştı. İşte birçok faktör öne çıksa bile belirleyici faktör Kürt halkının Avrupa ayağının ulusal haklarını ve statüsünü elde etme çabasını boğma girişimidir. Bu da Kürt halkının Ortadoğu’da ve dünyada statüsüz bırakılmasına yeminli bir rejimin son çabası olarak görülebilir.

Hiç yorum yok: