Şimdiki Erdoğan gibi Adnan Menderes’in talimatıyla, MİT-o
zamankinin ismiyle MAH- müsteşarı Ergün Gökdeniz, Kürt Sorunuyla ilgili
bir rapor hazırlar
Padişahlım denilen devşirme bir Türk Başbakanı var.
Padişahlım denilen devşirme bir Türk Başbakanı var.
Devletlû mu devletlû…
Devletlû vakkanivüsçüler ona methiyeler düzerken, “Padişahım ne eylemişse iyi eylemiş” diyorlar.
Onlar bu methiyeleri düzerken, O’na her tarafı fetheylerler.
Eee methiyeleri gören padişahlım da geri durur mu?
Osmanlı
cellatları Kürtleri kuyulara doldurarak kırımdan geçirirken, son
padişah Erdoğan ise sokak katliamlarıyla bebek, çocuk, genç, anne, baba
ve ihtiyar demeden Kürtleri katletmekte…
Mirasçıyım dediği ve “49’lar
Olayı” denilen 50’lerin celladı Adnan Menderes’ten ise fiziki ve siyasi
soykırımın yöntemini devralmış durumda.
“49’lar Olayı” tam bilinmeden Menderes tanınmayacağı gibi, Adnan Menderes’in Kürt düşmanlığı tanınmadan da Erdoğan’ın Kürt düşmanlığı tanınmaz.
Peki, bu “49’lar Olayı” nedir?
1958
yılında Irak’ta, General Abdülkerim Kasım, bir darbe yapar. Krallığa
son verir, cumhuriyet rejimini kurar. Ardından da Sovyetler Birliği’nde
bulunan Mustafa Barzani’ye, bir çağrıda bulunur. Kürtlerin siyasal
haklarını tanıyacağını ve otonomi vereceğini belirtir. Bunun sonucunda
Barzani, Güney Kürdistan’a geri döner. Güney Kürdistan’da Kürtlere bazı
hakların tanınması ve Kuzey Kürdistan’da Musa Anter’in öncülüğünde bazı
Kürt aydınların, yayınsal çalışmalarının Kuzey Kürdistan’da etkisinin
görülmesiyle birlikte Türk devleti harekete geçer.
Devlet kendisine göre ölü saydığı Kürtlerin, tekrar dirilebileceğini varsayarak harekete geçer.
Şimdiki
Erdoğan gibi Adnan Menderes’in talimatıyla, MİT-o zamankinin ismiyle
MAH- müsteşarı Ergün Gökdeniz, Kürt Sorunuyla ilgili bir rapor hazırlar
ve Menderes hükümetine sunar. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan
Menderes ve Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve 2.Kurmay başkanı
Cevdet Sunay bu raporu inceler.
MİT-MAH- raporu hükümetçe ele alınır
ve 17 Aralık 1959 günü aralarında üniversite öğrencilerinin de bulunduğu
elli Kürt aydını tutuklanır. Tutuklamalar son derece gizli yapılır ve
olayla ilgili yayın yasağı konur. Böylelikle zamanla bin kişiyi
tamamlayacaklardır.
İstanbul Harbiye’deki bir platformda üstü açık kırk tane hücre yapılır. Kürtlerin Ape Musa’sı Musa Anter’in anlatımlarına göre, Emin Batur adında bir Kürt yurtseveri hücresinde kan kusarak ölür. Onun için bu olaya ‘’Kırk Dokuzlar Olayı’’ denir. Bu olayı tüm dünya basını yazmış. Bu kırk dokuz kişi 6 ay bu hücrelerde tutulmuştur. Musa Anter “Kırk Dokuzlar Olay’ını” şöyle anlatır.
“O zaman MİT Müsteşarı Ergun Gökdeniz vardı, bu sonra Mardin valisi oldu. İşte bir rapor hazırlıyor ve dönemin hükümetine iletiyor. O zaman cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve General Cevdet Sunay bu raporu inceliyor. Bu anlattıklarımın hepsi gerçek… Tabi bunlar mahkeme tutanaklarına geçti. Zamanın cumhurbaşkanı Bayar ve Cevdet Sunay ‘tamam’ diyorlar. Celal Bayar, Dersimdeki tecrübelerine güvenerek ‘zaten inkıla’(köklerini kazımak gerek) diyor. Tevfik İleri,’ arkadaşlar siz beni bilirsiniz, ben bir Kürt dostu değilim ama böyle bir harekette bulunursak, sakın Cezayir’i Kürt coğrafyasına getirmiş olmayalım?’ diye soruyor. Fatin Rüştü Zorlu’ ’böyle şey olmaz, ben şimdiden istifa ediyorum zaten dışarıda kimsenin yüzüne bakacak halimiz kalmamıştır, Ermeni soykırımıdır, tarih içinde bir parça kabuk bağlamışken yeniden bu soykırımı kimseye karşı savunamayız’ diyor. En son Adnan Menderes de kalmış; “Peki arkadaşlar, zaten müfettiş beyin anlattığı suçlar idamlık suçlardır. Biz bunlardan elli tanesini tutuklar, mahkeme kararı ile idam ederiz. Böylece ellişer ellişer tutuklar ve mahkeme kararı ile idam edersek, bini tamamlarız” demiş. Buna karar veriliyor. Tabi öncelikle Ankara Genel Kurmay Mahkemesi’nde elli tane adsız tutuklama müzakeresi çıkarılarak Milli Emniyet’e veriliyor. Milli Emniyet kimin adını koyarsa o tutuklanacak”.
YÖN dergisi bu raporu yayınladı. Rapor aynen şöyleydi; “Türkiye’de bazı Kürt aydınlarının bir Kürt isyanını örgütledikleri ve bunlara da komünistlerin yardım ettikleri düşünülerek 1000 Kürt aydını yargılanıp idam edilmelidir. Yalnız biz bu bin kişiyi öylelerinden seçmeliyiz ki büyük tepkilerle karşılaşmayalım. Birincisi, bunlar herhangi bir yasal partiye üye olmasın. İkincisi, ailece aşiret sahibi olmasın, biz bunlara komünist diyelim.
İstanbul Harbiye’deki bir platformda üstü açık kırk tane hücre yapılır. Kürtlerin Ape Musa’sı Musa Anter’in anlatımlarına göre, Emin Batur adında bir Kürt yurtseveri hücresinde kan kusarak ölür. Onun için bu olaya ‘’Kırk Dokuzlar Olayı’’ denir. Bu olayı tüm dünya basını yazmış. Bu kırk dokuz kişi 6 ay bu hücrelerde tutulmuştur. Musa Anter “Kırk Dokuzlar Olay’ını” şöyle anlatır.
“O zaman MİT Müsteşarı Ergun Gökdeniz vardı, bu sonra Mardin valisi oldu. İşte bir rapor hazırlıyor ve dönemin hükümetine iletiyor. O zaman cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve General Cevdet Sunay bu raporu inceliyor. Bu anlattıklarımın hepsi gerçek… Tabi bunlar mahkeme tutanaklarına geçti. Zamanın cumhurbaşkanı Bayar ve Cevdet Sunay ‘tamam’ diyorlar. Celal Bayar, Dersimdeki tecrübelerine güvenerek ‘zaten inkıla’(köklerini kazımak gerek) diyor. Tevfik İleri,’ arkadaşlar siz beni bilirsiniz, ben bir Kürt dostu değilim ama böyle bir harekette bulunursak, sakın Cezayir’i Kürt coğrafyasına getirmiş olmayalım?’ diye soruyor. Fatin Rüştü Zorlu’ ’böyle şey olmaz, ben şimdiden istifa ediyorum zaten dışarıda kimsenin yüzüne bakacak halimiz kalmamıştır, Ermeni soykırımıdır, tarih içinde bir parça kabuk bağlamışken yeniden bu soykırımı kimseye karşı savunamayız’ diyor. En son Adnan Menderes de kalmış; “Peki arkadaşlar, zaten müfettiş beyin anlattığı suçlar idamlık suçlardır. Biz bunlardan elli tanesini tutuklar, mahkeme kararı ile idam ederiz. Böylece ellişer ellişer tutuklar ve mahkeme kararı ile idam edersek, bini tamamlarız” demiş. Buna karar veriliyor. Tabi öncelikle Ankara Genel Kurmay Mahkemesi’nde elli tane adsız tutuklama müzakeresi çıkarılarak Milli Emniyet’e veriliyor. Milli Emniyet kimin adını koyarsa o tutuklanacak”.
YÖN dergisi bu raporu yayınladı. Rapor aynen şöyleydi; “Türkiye’de bazı Kürt aydınlarının bir Kürt isyanını örgütledikleri ve bunlara da komünistlerin yardım ettikleri düşünülerek 1000 Kürt aydını yargılanıp idam edilmelidir. Yalnız biz bu bin kişiyi öylelerinden seçmeliyiz ki büyük tepkilerle karşılaşmayalım. Birincisi, bunlar herhangi bir yasal partiye üye olmasın. İkincisi, ailece aşiret sahibi olmasın, biz bunlara komünist diyelim.
Bu Kürt
aydınlarının komünist olduklarını söylersek, dindar olan ana babaları
bile bunlara sahip çıkmaz, dolayısıyla Kürtlerden olumsuz tepki
alınmaz.” deniliyordu.
Ayrıca dönemin yöneticilerinde, “böylesi
ciddi bir komünist komplosunu boşa çıkarmak Amerika’dan daha çok yardım
almamızı mümkün kılar.” düşüncesi egemendi.
Bu senaryoya sadece
Fatin Rüştü Zorlu karşı çıkar. Yurt dışı gezilerinde sürekli Rum ve
Ermeni soykırımı ithamı ile karşılaştığını, buna bir de Kürtleri
katmanın büyük bir hata olacağını, Türkiye’nin bu yükü kaldıramayacağını
söyler.
Sonuçta Adnan Menderes’in Kürt düşmanlığı etkin çıkar.
Mademki MİT raporuna göre yüklenilen suç idamlıktır. O halde idamı uygun
bulunan Kürt aydınları 50’şer kişilik postalar halinde yargılanıp idam
edilmelidir.
İlk postanın tutuklanması için Ankara Askeri
Mahkemesi’nden isimsiz 50 tane tutuklama müzakeresi alınıp, MİT
temsilcisine verilir. MİT bu ilk 50 kişiyi ismen tespit edecek,
isimlerini hazır evraklara yazacak ve bunları tutuklayacaktır.
Kürtçü olarak fişlenmiş aile ve bireylerin dosyaları taranmaya başlanır. Zaten MİT takibinde olan birçok Kürt aydını vardı.
Tam bu aşamada İstanbul’daki üniversite öğrencilerinin çektiği bir protesto telgrafı da MİT’in insan seçmesine vesile olmuştu.
Ape Musa söz konusu MİT raporu ile 49’lar olayını anlatmaya devam eder.
‘’Sözünü ettiğim bu MİT raporu o zamanın hükümeti tarafından ele alınır ve ilk etapta elli kişinin tutuklanmasına karar verilir. Böylece zamanla bin kişiye tamamlanacaktır. Tutuklananlar Kürtçülük, bölücülük, Sovyetler Birliğinin desteği ile bağımsız bir Mezopotamya kurmakla suçlandılar. ’Neden bu olaya 49’lar dendiğini de Anter şöyle anlatır;
‘’1950’ li yıllarda, DP iktidarı zamanında elli tane Kürt aydını olarak bizi tutukladılar ve Harbiye’deki hangar binaların içine, yerine göre bir buçuk metre uzunlukta iki metre genişlikte mezar biçimi kırk tane hücreye sığdırarak 17 Aralık 1959 da 49’ların ilk tevkifatımızı yaptılar. Sonra içerde Mardinli İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi benim hemşerim olan Emin Batur’un usafalgus borusu çatladı. Kan hücreden dışarı sızınca, hücrenin kapısı açıldığında Emin hücrede vefat etmişti. Bu acım sonsuzdur. O gün bu olayı kabullenmek çok zor oldu ve Emin’in kan içindeki hücresine gittim. Ağzından gelen kan ile duvara şunları yazmıştı; ’’Esaret bahçesinde bir gül olmaktansa/hürriyet bahçesinde bir diken olmayı tercih ederim’. Biz artık kırk dokuz kişi olarak kaldık”.
O
bahsedilen dönem 1938 Dersim Soykırımından sonra beyaz katliamın tam
etkin olduğu dönemdi. Musa Anter gibi bir Kürt aydının öncülüğünde bir
avuç aydının, karanlıktaki bir kıvılcım olarak çıkmasıyla birlikte,
Yeşil Türk Irkçılığının başlatıcısı Adnan Menderes’in faşizan ve ırkçı
yüzü anında açığa çıkmıştı.
Menderes her yönüyle bir ilkti.
Yeşil Türk Irkçılığını ilk başlatandı.
Türk Irk Devletini NATO’ya ilk sokandı.
Türk kontrgerillalarını ABD’de ilk eğitendi.
Kürdistan’da Türk Yeşil Irkçılığını ilk örgütleyendi.
Kürdistan’da Türk-İslam Sentezine dayalı bazı Kürtleri soysuzlaştırarak ilk Türkleştirendi.
Kürdistan’ı kapitalist modernitenin yayılım alanına ilk dönüştürendi.
Kürdistan’da köşe dönmeciliğe yol vererek bazı ihanetçi tarikat şeyhleri, ağalar vasıtasıyla Türkçülüğü ilk meşrulaştırandı.
Aslında Kürdistan’a Türk devşirmeciliği adına ne varsa demokratlık maskesiyle ilk yerleştirendi.
Demokratlık dedi ihaneti meşrulaştırdı.
Din dedi, İslam dedi Türklük zehrini şırıngaladı.
Zenginlik dedi, sömürgeciliği, talanı, hırsızlığı Kürdistan’a yaydı.
Ahlak dedi, ahlaksızlığı pompaladı.
Abdul Melik Fırat gibi Kürtlerin yaşını büyüttü, milletvekili yaptı, Türk ırkçılığının hizmetine soktu.
Pislik dolu hücrelere attı, içinden tuvalet lağımının geçtiği hücrelere kilitledi.
Sebatayist devşirmesi Menderes’in yolunda giden Gürcü devşirmesi Erdoğan’ın, derler ya “boynuz kulağı geçer”.
Erdoğan, Menderes’i kat be kat aştı
Menderes,
Türk subaylarını kont-gerilla eğitimi için ABD’nin Florida kentine
yollarken, Erdoğan ise Türk polislerini kont-gerilla eğitimi için
ABD’nin Florida kenti yerine Utah’a yolluyor.
Menderes’in
kont-gerilla örgütü Özel Harp Dairesi diğer adıyla Ergenekon iken,
Erdoğan’ın kont-gerilla örgütü Özel Kuvvetler Komutanlığı ile Polis
Akademisi’nin karması diğer adıyla Ötüken’dir.
Menderes, 50’şer
50’şer Kürtlerin öncülerini idam ederek 1000 Kürde tamamlayarak,
Kürtleri bir bütünen soykırımdan geçirmeyi planladı ve uygulamayı
başlattı.
Erdoğan ise yüzer yüzer, iki yüzer iki yüzer tutuklayarak zindanlara dolduruyor. Menderes’e 50 Kürdü zindan atmak nasip oldu.
Erdoğan
ise şimdiden 4100 kişiden fazla Kürdü zindanlara doldurdu. Şırnex’te
belediye başkanı bırakmadı. Sadece Şirnex’ten 500’ün üzerinde Kürt doğal
önderi zindanlara atılmış durumda.
Menderes’in kurduğu tezgâh daha
kaba iken, Erdoğan’ın kurduğu tezgâh ise daha inceltilmiş bir tezgâh
iken Menderes’inkini kat be kat aşıyor.
Demokrasi diyor uygulamada olan faşizmin en totaliteri
Abdul
Melik Fırat’ın ardılı Galip Ensarioğlu, Cevdet Yılmaz, Mehmet Şimşek
ve Asım Güzelsoy gibi Türkleştirdiği Devşirme Kürtleri milletvekili,
bakan ve belediye başkanı yapıyor.
Hatip Dicle, İbrahim Ayhan, Selma
Irmak ve Necdet Atalay gibi özgürlükçü, ahlaklı, direnişçi ve onurlu
Kürt milletvekili ile belediye başkanlarını zindana atıyor.
Andan
Menderes, aydın Kürtleri komünist diye tezgâh kurup idama gönderirken,
Erdoğan KCK’li diye tezgâh kurup soykırıma uğratıyor.
Adnan Menderes’in katliamı Kuzey Kürdistan ile sınırlı iken, Erdoğan’ın katliamı dört parçayı da aştı.
Erdoğan’ın ile Fetullahçı Medya ise bu katliamları ile totaliter faşizmi meşrulaştırıyor.
Özel ve Psikolojik Savaşta sınır tanımıyorlar.
Erdoğan ile Fetullahçı Medya ahlaksızlığın ve onursuzluğun en dip noktasında seyrediyorlar.
Bu kadar emsalsiz Yeşil Türk Faşizmi ortada iken Kürde büyük bir direnişe geçmekten başka bir alternatif yok.
Özgür Bilge
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder