12 Ekim 2011 Çarşamba

12 Eylül’ün Ruhu, İhbarcılık ve AKP

AKP’nin ülkenin temel sorunlarıyla ilgili bir politikasının olmadığı, hazırlanan, uygulamaya konulan "ihbarcılık" yasasıyla iyice pekişti. Kürt sorununa demokratik ve barışçıl bir sorun üretemeyeceği netlik kazandı. AKP, "suçluyu yakalatana ya da kimliğini bildirene para ödülü" uygulamasına gidiyor. Uygulamanın yaşama geçirilmesi için özel yönetmelikler çıkarılıyor. Tıpkı 12 Mart ve 12 Eylül’de olduğu gibi.
 
12 Eylül’de toplum, "olağanüstü hal" adı verilen yönetimle idare edilir, DGM denilen özel mahkemelerde yargılanırlar, 1402 adı verilen keyfi uygulamalarla işsiz kalırlardı. Geceleri sokakta askerler devriye gezerdi, 12’den sonra ışık yanan evlere devriye gezen askerler girip rahatça "ne yapıyorsunuz?" diye sorabilirlerdi.
İnsanlara siyah-beyaz tek kanallı televizyondan, radyodan komşularını, hatta yakınlarını ihbar etmeleri çağrısı yapılır, bilinçli bir şekilde "ihbarcılık" teşvik edilirdi. Böyle bir ortamda  komşusundan, bakkalından tut herkes birbirini gözler, kimse kimseye güvenmez, huzursuzluğa yeni huzursuzluklar eklenirdi.
Çevrede muhbirler kaynardı. Heyecan, kuşku, "ne zaman gelip götürecekler" tedirginliği ile dolu günler yaşanırdı. Asıllı-asılsız ihbarlar sonucu insanlar tutuklanır, işkencelerden geçirilirdi. Faşist yönetim de açıklamalarda bulunurdu, "işte komünistler illegal evde silahlarıyla birlikte ele geçirildi, yakalandı" ya da "ölü ele geçirildi" propagandası yapılır, yeterince huzursuz olan toplumun psikolojisi bozulurdu. Öyle yoğun tutuklamalar oldu ki! Cezaevleri yetmedi okullar, benim de yakından bildiğim Gazi Eğitim Fakültesi kadınlar için cezaevi oluverdi, kışlalar cezaevi olarak kullanılmaya başlandı… İhbarların önü kesilmeyince demokratik güçler, sahte ihbar mektupları ile faşist yönetimi bombardımana tutmuştu, yurt içinden yurt dışından da  çuvallarla ihbar mektupları gelmeye başladı. İşgal edilmiş mecliste, askerler "Müracaatları ve Şikayetleri İnceleme Komisyonu" kurdu. Gerçek olanla olmayan birbirine karışınca, işlerin de suyu çıktı böylece.

 
Şimdi ileri demokrasiden söz eden hükümet, "suçluyu yakalatana ya da kimliğini bildirene para ödülü" verme vaadiyle kitleleri "ihbarcı"lığa teşvik ediyor. Yıllarca tutuklamalar, faili meçhullerle yol alınamadığını görmüyor, görmek istemiyor. ABD’nin kullandığı bu köhnemiş yöntemle, para vererek halkları, insanları birbirine düşman etmeye uğraşıyor. "Evren"in ruhunu geri çağırıyor, "ihbar et, para kazan" diyerek insanlık dışı bir düzeni yaşama geçirmeye çalışıyor, insanı kendine düşman, soyuna, geçmişine, geleceğine düşman yapmaya uğraşıyor. Aslında bu çabalar kendi bulundukları, geldikleri yerin  en iyi göstergesidir. Gayri insani yöntemlerle hem kendilerini, hem insanları düşürüyorlar.

 
"İhbarcılık" bilmezler mi? Sona yaklaşmış olanların sıkça başvurduğu bir yöntemdir. İhbarcılık, muhbirlik insanlığın en zavallı, acınası aşağılık hallerinden biridir. İnsanlık tarihine  baktığımızda "ihbarcılar"ın payına, kendisini yaratan düzenin kurbanı olmak düşmüştür hep. 

 
AKP hükümetinin, uygulamaya koyduğu "ihbar" yasası Kürt hareketi karşısındaki çaresizliğinin göstergesidir. Bu çaresizlik Kürt muhalefetine karşı takındığı tutumda gizlidir. Onlarca tutuklamalarıyla KCK adı altında yaptığı operasyonlarıyla, barışçıl yöntemlerle eylemlerini sürdüren Kürt muhalefetini, yıldırma, ortadan kaldırmayı hedeflemesiyle ortaya çıkmaktadır.

 
Hükümet, her ne kadar kendi Kürt’ünü yaratmaya çalışsa da, "benim Kürt vatandaşım" naraları atsa da topyekün Kürtlere karşıdır. Bu karşı duruş, Kürt hareketine yönelik politikalarıyla, "Kürt’ün silahsızı silahlısı olmaz" anlayışıyla ve tutuklamalara devam etmesiyle belirginleşiyor. Öyle ki bunlar, Kürtleri ele geçirmeye yemin etmişler silahlı ya da değil, aradaki fark silahlı olan ölü, silahsız olanı sağ. 

 
İşte BDP'nin 6 milletvekili, 13 belediye başkanı tutuklu ve yüzlerce siyasetçisi… Bütün bunlara karşın sahte bir tavırla "siyasi müzakere"den söz edebiliyor, benim vatandaşım diyebiliyor başbakan. Köşelere sıkıştıkça eski-yeni, bildik bilmedik birçok yol-yönteme başvuruyor. Bu son çırpınışlar ömrünü biraz uzatabilir ama, onlarca cezaevi de yapsa, Kürtlerin aydınlığa giden yolunu uzatamaz…


SİBER SARIGÜL

Hiç yorum yok: