Sürgünde hayatını kaybeden sinema ve edebiyatın usta ismi Yılmaz Güney, ölümünün 27. yılında ailesi ve sevenleri tarafından tarihi Beyoğlu sinemasında düzenlenen etkinlikle anıldı.
Güney'in sürgünde çektiği son yapıtı olan "Duvar" filminin gösteriminin yapıldığı gecede konuşan Fatoş Güney, eşini "Taş duvarları ve demir parmaklıkları sinema perdesine çevirerek çığlığını dünyanın öbür ucuna duyurmayı başarmış bir Yılmaz Güney" ifadeleriyle anlattı.
Türkiye'nin en buhranlı döneminde dahi 114 filmde oyunculuk, 26 filmde yönetmenlik, 15 filmde yapımcılık, 64 filme ise senaristlik yaparak güçlü bir sinemaya imza atan Yılmaz Güney, sürgünde yaşamını yitirişinin 27. yılında sevenleri ve ailesi tarafından İstanbul'da anıldı. Kendi adını taşıyan Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı ve Asi Film tarafından tarihi Beyoğlu sinemasında düzenlenen anma etkinliğine Güney'in eşi Fatoş Güney'in yanı sıra, BDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Gazeteci-Yazar Can Dündar, yönetmenler Zeki Demirkubuz ve Hüseyin Karabey ile sinema eleştirmeni Atilla Dorsay gibi sinema, medya ve siyaset dünyasının önemli isimleri katıldı.
Güney'in unutulmaz filmlerinden "Duvar"ın gösteriminin yapıldığı gecede, filminin gösterimi öncesinde izleyicilerle paylaşılan kamera arkası görüntülerinin ardından sahneye çıkan Can Dündar, filmin öyküsünü izleyicilerle paylaştı. Dündar, "Bu filmi ile Güney'in cesaretini ne kadar özlediğimizi bir kere daha anlasak da, biz hala Diyarbakır Cezaevi'nin filmini çekemedik. Hala onun bıraktıkları ile idare ediyoruz" diye konuştu.
'Adam gibi adam'dı
Dündar, konuşmasının ardından sahneye Güney'in eşi Fatoş Güney'i çağırdı. Yaşadığı duygu yoğunluğu nedeniyle sözcükleri zaman zaman boğazında düğümlenen Fatoş Güney, "Sinemacı, aktör, yazar, devrimci" olarak tanımladığı eşinin Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin, emekçilerin tüm kesimlerin ve dünya halkalarının yanında yer almış, seveninin de, sevmeyenin de "adam gibi adam" dediği bir isim olduğunu söyledi. Fatoş Güney, eşini şu sözlerle andı: "104 adet filminin negatifi silindi, sinema tarihinden silinmek istedi 10 yıl boyunca yasaklanarak genç kuşağın onu tanıması engellendi. Bugün Türkiye'de açılım dedikleri ve yapmaya çalıştıkları, fakat ne yazık ki yapamadıkları şeyi demokrasinin olmazsa olmazları, Kürt sorunu, töre ve kadın sorununu, işkenceleri hapishaneleri, sorguladı ve bunu 30 yıl önce yaptı. Hayatını adadığı için yüzlerce yıl cezalara çarptırıldı, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Vatandaşlıktan atılarak, 'hain' ilan edilen acı ve özlem içerisinde sürgünde olan bir Yılmaz Güney için buradayız. Taş duvarları ve demir parmaklıkları sinema perdesine çevirerek çığlığını dünyanın öbür ucuna duyurmayı başarmış bir Yılmaz Güney. Onun filmlerinin hepsi o günlerin iken sinema teknikleri, sansür ve olanaksızlıklara rağmen yaratılmış sinema mucizesidir. Sevaplarının hanesine altın harflerle yazıldı."
Ardından 1979 yılında Selimiye Askeri Cezaevi'ndeyken eşinin kendisine gönderdiği ve ona verdiği cevap mektuplarını okuyan Güney'in konuşmasından sonra "Duvar" filminin gösterimi gerçekleştirildi.
DİHA
Güney'in sürgünde çektiği son yapıtı olan "Duvar" filminin gösteriminin yapıldığı gecede konuşan Fatoş Güney, eşini "Taş duvarları ve demir parmaklıkları sinema perdesine çevirerek çığlığını dünyanın öbür ucuna duyurmayı başarmış bir Yılmaz Güney" ifadeleriyle anlattı.
Türkiye'nin en buhranlı döneminde dahi 114 filmde oyunculuk, 26 filmde yönetmenlik, 15 filmde yapımcılık, 64 filme ise senaristlik yaparak güçlü bir sinemaya imza atan Yılmaz Güney, sürgünde yaşamını yitirişinin 27. yılında sevenleri ve ailesi tarafından İstanbul'da anıldı. Kendi adını taşıyan Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı ve Asi Film tarafından tarihi Beyoğlu sinemasında düzenlenen anma etkinliğine Güney'in eşi Fatoş Güney'in yanı sıra, BDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Sebahat Tuncel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Gazeteci-Yazar Can Dündar, yönetmenler Zeki Demirkubuz ve Hüseyin Karabey ile sinema eleştirmeni Atilla Dorsay gibi sinema, medya ve siyaset dünyasının önemli isimleri katıldı.
Güney'in unutulmaz filmlerinden "Duvar"ın gösteriminin yapıldığı gecede, filminin gösterimi öncesinde izleyicilerle paylaşılan kamera arkası görüntülerinin ardından sahneye çıkan Can Dündar, filmin öyküsünü izleyicilerle paylaştı. Dündar, "Bu filmi ile Güney'in cesaretini ne kadar özlediğimizi bir kere daha anlasak da, biz hala Diyarbakır Cezaevi'nin filmini çekemedik. Hala onun bıraktıkları ile idare ediyoruz" diye konuştu.
'Adam gibi adam'dı
Dündar, konuşmasının ardından sahneye Güney'in eşi Fatoş Güney'i çağırdı. Yaşadığı duygu yoğunluğu nedeniyle sözcükleri zaman zaman boğazında düğümlenen Fatoş Güney, "Sinemacı, aktör, yazar, devrimci" olarak tanımladığı eşinin Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin, emekçilerin tüm kesimlerin ve dünya halkalarının yanında yer almış, seveninin de, sevmeyenin de "adam gibi adam" dediği bir isim olduğunu söyledi. Fatoş Güney, eşini şu sözlerle andı: "104 adet filminin negatifi silindi, sinema tarihinden silinmek istedi 10 yıl boyunca yasaklanarak genç kuşağın onu tanıması engellendi. Bugün Türkiye'de açılım dedikleri ve yapmaya çalıştıkları, fakat ne yazık ki yapamadıkları şeyi demokrasinin olmazsa olmazları, Kürt sorunu, töre ve kadın sorununu, işkenceleri hapishaneleri, sorguladı ve bunu 30 yıl önce yaptı. Hayatını adadığı için yüzlerce yıl cezalara çarptırıldı, ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Vatandaşlıktan atılarak, 'hain' ilan edilen acı ve özlem içerisinde sürgünde olan bir Yılmaz Güney için buradayız. Taş duvarları ve demir parmaklıkları sinema perdesine çevirerek çığlığını dünyanın öbür ucuna duyurmayı başarmış bir Yılmaz Güney. Onun filmlerinin hepsi o günlerin iken sinema teknikleri, sansür ve olanaksızlıklara rağmen yaratılmış sinema mucizesidir. Sevaplarının hanesine altın harflerle yazıldı."
Ardından 1979 yılında Selimiye Askeri Cezaevi'ndeyken eşinin kendisine gönderdiği ve ona verdiği cevap mektuplarını okuyan Güney'in konuşmasından sonra "Duvar" filminin gösterimi gerçekleştirildi.
DİHA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder