18 Eylül 2011 Pazar

Yeni Evanjelizm


Fethi SUVARİ / D Tipi Kapalı Cezaevi / DİYARBAKIR
Evanjelizm, İncil’ler hakkında “vaaz” demektir. Hz. İsa üzerinde yoğunlaşan bu bu vaazların amacı Hıristiyan olmayanları bu dine davet etmektir. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış  dört “kanonik” incilin her birine “Evanjel” denilir. Yunanca “iyi haber” Ya da “genel olarak kabul edilen gerçek” anlamına gelen “Evangelion”dan gelmektedir.

Evanjelizm’in temelleri ingiliz George Whitefield (1715-1770) Methodizm’in kurucusu John Wesley (1703-1791) ve Amerikalı filozof ve teolog Jonathan Edwards (1703-1785 tarafından atılmıştır) Evanjelizm sözlüğü protestan kilisesinin muhafazakar kesimini nitelemek için kullanılır. Evanjelikler, ABD yi kuran ve tutuculuğla bilinen protestan mezhebi “Puritenler”in devamıdır. Zamanla liberal protestanlar dışındaki tüm protestanlara Evanjelik denmeye başlamıştır. Bugünkü Evanjelizm Amerika’daki Hıristiyan toplumun en tutucu kanadını temsil etmektedir: Jmmy Carter, Ronald Reagan ve Baba Bush’un başkanlıkları döneminde adım adım gelişen Evanjelizm, oğul Bush döneminde küresel emperyalizmi yönlendiren güç haline gelmiştir.


Amerika’da da dini cemaatler 20.yy’lın başlarından 1940’lara kadar bir geri çekilme dönemi yaşayarak, oradaki vahşi kapitalizmin (puritenler kâr’ı kutsallaştırıyordu) yağmalarını seyrettiler. ABD, dünya hegemonyacılığına soyununca, epey yenilenmiş ve donanımlı olarak ortaya çıktılar. 1941’de “Amerika Hıristiyan Kiliseler Konseyi” ve “ulusal Evanjelikler Birliği” kuruldu. 1976 ile 1980 yılları arasında (yeşil kuşak projesinin olgunlaştığı zamanlar) Evanjelizm için en büyük gelişme dönemidir: Hıristiyan televizyonculuğunun (televanjelizm) başarısı ile politik bir akıma dönüştüler. Ülkemizdede bazı cemaatler (Milli Görüş, Fetullah Gülen Cemaati) aynı yolu takip etti.


1979 yılında rahip Jerry Falwell tarafından “Evanjelik Seçmenler Blok”unu seferber etmek amacıyla “Ahlaki Çoğunluk Hareketi” kuruldu. L. Caplan’ın dediği gibi, bugün ABD’de kökten dincilik, tutucu politik güçlerle ittifak içinde; devlete, aileye, kiliseye karşı yapıldığını öne sürdüğü “Liberal darbe”ye karşı mücadele bayrağını açan saldırgan bir dinsel harekettir. “bu benzerlikler nedeniyle, ülkemizde, F. Gülen hareketi ile Evanjelizm arasında paralel bir ilişki ve dayanışma olduğunu da iddia etmektedir. O zaman neden?


Yıpratma Yaklaşımları


Evanjelistler ve Gülen Cemaati, zamanımızda yaygın olarak kabul gören (özellikle, AB ülkeleri, Kanada, Avusturalya vd.) kimliksel zenginlik gibi kavramlar, kültürel çoğunluk, kurumsal farklılaşma (özerk ve bölgesel yapılar), dilsel zenginlik gibi olgulara düşman kesilirler, örneğin “AB çökme noktasına geldi” gibi manşetleri süsleyen söylemler, ekonomik krizden ziyade bu demokratik değerleri yıpratmaya yöneliktir. Dolayısıyla çoğulculuk, farklılıklar yerine “tek”çilik en önemli sloganları oluyor. Yani bir zamanlar “masonluk” referanslarının yerine “Yeni Evanjelizm” geçiriliyor.


Evanjelistler, 20.yy’ın başlarında büyük iş çevreleriyle (tekeller) ittifak yapmışlardır. Çünkü Evanjelizm, işçi sınıfı hareketine ve Sovyet Devrimi’ne şiddetle karşıydı. 1920’lerden itibaren “bolşevizme” ve özellikle Darvinizme” (o zamanlar Nurcular da varoluşlarını “bolşevik Baykuşlar”a karşı mücadelede görüyorlardı) karşı mücadele eden politik bir hareket oldular. 1979’larda tekrar yapılanan  Yeni Evanjelizm de bu eski ittifak’a yeniden sarıldı. Ve bu sımsıkı ittifaka (dağılan bolşevizm’den dolayı) yoksullara ve işsizlere her türlü devlet yardımına karşı çıkan bir yön de eklediler. Ayrıca emekçilerin kazanımlarını geri çekme ve “ katı bir iş hukuku” ile birlikte taçlandırdılar. Böylece muhafazakar ve şoven politik sağ ile sıkı bir işbirliğine girişerek “militarize bir teoloji” inşaa ettiler. Özellikle yerel polis teşkilatlarında etkili oldular, kadrolaştılar. Önce kendilerine mesafeli hatta güç paylaşımı gibi nedenlerden dolayı düşmanca davranan “milli savunma başta olmak üzere, ekonomi, kürtaj, eşcinsellik ve diğer “aile sorunları” konusunda saldırgan tutumlar” (F. Berktay) sergilediler.


Yaşlı Modernistlerin Yeni Yüzü: Dini Cemaatler


Din her şeyi aklamaya yeterlimidir? İslam ve Hıristiyan cemaatler, özelde Evanjelizm, dinin, “her türlü deneyimin anlamlı bir yere sahip olduğu, düzenli ve total bir evren yarattığı için” ( Falwell) etkili bir meşrulaştırma aracı işlevini gördüğüne inanırlar. Gülen Cemaati de bunun Osmanlı’daki müthiş işlevini iyi bilmektedir.


Osmanlı topraklarında medrese tümüyle dinsel bir olgudur. Müderrisleri (hocalar), hanedana sadakatleri denenmişler arasından seçilir padişahlar tarafından atanırdı. Bilim yaşamı hanedanın boyunduruğu altındaydı. Nadirende olsa hanedanın çıkarlarına aykırı görüşler ileri süren ve uslanmayan olursa, ilim erbabına başvurularak “kafirin katli fetvaları hemen çıkarılır”dı. (İ. Cem) medreseler vakıf yoluyla hanedana bağlıdır. Kadın kısmı medreseye giremez. Medreseler yaygın kurumlar değildir. 17.yy’da bütün imparatorlukta 120 medrese ve 9 bin öğrenci bulunmaktaydı. (İ.H. Uzunçarşılı)


Hanedan medreselerinin dışında, halkların kendi olanaklarıyla ayakta tuttuğu “Küçük Medrese” ve bunlara bağlı yaygın “Hücreler” ile dini cemaatlerin tekke ve zaviyeleri daha yaygın ve etkili idi. Tabiiki bunlardan bazıları büyüdükçe “militer bir teoloji”ye doğru evrilerek hanedanlıkla bağ kurdukları da oluyordu. Bektaşi tekkeleri, etkili ve yaygınlık kazandıktan sonra, yeniçerilerin zihinsel ve ruhani dünyasına hükmetmeye başlamıştı; yani her yeniçeri aynı zamanda bektaşi idi. Ama dini cemaatlerin çok büyük bir kısmı özerk, yerel halka hizmet eden ve demokratik modernite değerlerinin taşıyıcıları ve komünaliteleri idiler.


Krizle Birlikte Cemaatler Hareketlendi


Dinler tarihi boyunca, devletle bütünleşmemiş, devlete yaslanmamış dini cemaatler her zaman vardı. Hep kendilerini bir şekilde sürdürdüler. Modernist zamanda gerilediler. Taki 20. yy’ın başında kapitalist modernitenin her alanda krize girmesiyle, dini cemaatler yeniden canlandı. Bu zamanda dini cemaatlerde bir “çatallaşma”(ayrışma) yaşandı. Ya Kapitalist modernitenin yarattığı ulus-devlete eklemlenme ya da özerk ve eski komünalite değerlerine sarılma... Bu aynı zamanda kâr ve güç (ihvanlar vd.) ile moral (ahlaki) değerlerin yol ayrımıydı.


Kitlelerin arayışını karşılamada sol oldukça vurdumduymaz ve etkisiz kaldı. Avrupa’daki Aydınlanlama Dönemi’nin “Kardeşlik Örgütleri” ve “Komünlerini” yaygın bir şekilde bile yeniden oluşturamadılar. Kendi iç çekişmeleri içinde adeta “halkı” unuttular. En gelişmişi ise, kapitalist modernite krizlerinin “devrimleri” doğuracağı gibi kaderci bir gaflete düştüler. Diğer taraftan kendilerini Tanrı’nın seçilmiş ve görevlendirilmiş kulları olarak görmelerinden doğan özgüven duygusu ile birlikte, aynı zamanda kendi içinde sıkıca kenetlenmiş, denetleyici, dayanışmacı bir karakterdeki dini cemaatlerle örgütlendiler ve partileşmeye gittiler. İktidarları ele geçirmeye yöneldiler. Bu süreç, bölgemizde, ılımlı islam çerçevesinde tüm hızıyla ve katliamlarıyla sürüyor.


Ülkemizdeki bu cemaatler ve yazarları 20-30 yıl önce ve tabiiki bugünkü hükümet kadrolarının büyük çoğunluğu, modernistliğin tükenişini, dine geri dönüşün başladığını ve insanlığa “yaşlı modernizmin” (o, “tek dişi kalmış canavar!”) öğreticinin (ulus-devlet,kapital hariç) çözüm getiremeyeceğini vaaz ediyorlardı. Ama ihtiraslı bir şekilde modernistliğin ekonomi ve kentleşme politikalarını da savunuyorlardı. “Japonya gibi olmalıyız” diyorlardı. Kültürümüzü, yaşama biçimimizi koruyarak modernleştirmeliyiz. “şimdi ise, Japonya modeli terk edilip, ABD’nin yeni Evanjelizm’ini model almaya başladılar.


Ataerkil Ailenin Dirilişi


Yeni sağ ve mutlak ittifakı olan Evanjelizm ile Ilımlı İslami Cemaatler, kapitalist modernitenin bir kriz içinde olduğunu ve krizin suçlusunun da yüksek işçi ücretleri, işsizlere, yoksullara yapılan kamu yardımları ve devlet politikaları ile ataerkil ailenin çöküşü olduğunu ileri sürüyorlar. Özellikle AB gibi ülkelerin sosyal politikalarının (sağlık, işsizlik sigortası, kadınlar için pozitiv ayrımcılık gibi) lanaletlenmesi esastır. Çok kültürcülük, anadilde eğitim, yerel özerklik politikaları yüzünden AB’nin dağılacağını sürekli kendi basınlarında işliyorlar. Ve ülkemizin, yeni şekillenmeye başlayan ABD ve Çin gibi “baba” devletlerin stratejik ekseninde yer almasını ögütlüyorlar.


Bu “Yeni Stratejik Dünya’da” her düzlemde mutlak politik itaat ve sadece “dikey yapılanmalar” (merkezi) ile kadına ev dışında çalışmasını (kutsal ülkemizde olduğu gibi en azından üç çocuk doğurup bununla meşgul olmasını) olmazsa olmaz olarak görüyorlar. Gerçi Amerika’da da sadece erkeğin çalışıp aileyi geçindirmesi zor görünüyor. Bizde ise kadınların eve kapatılıp (tabiiki pek okumaları gerekmeyen yoksulların çocuklarını çalıştırılması sağlanarak) işsizliğin önlenmesi gibi “dahiane” fikirler de artık açıkça dillendiriliyor.


Ataerkil ailenin dirilişi (biraz zedelenmişti) ile kadınların “özel eve” kapatılması programının asıl nedeni, güç gösterilerini, başkalarını kontrol etmeyi, şiddete rahatça başvurmayı, mutlak otorite ve egemenlik hırsını içeren “eril değerlere” geri dönülmesi ve zaten çok sınırlı olan kadın hak ve kazanımlarının yok edilmesidir. Bu şekilde gerilen ve yeni eski açmazlara sürüklenen toplum ve erkek, kadın cinayetleri, kadın intiharları ve boşanmalarda bir patlamaya yol açıyor. Zira yeni sağ ve  dini cemaat üyelerinin zihni “gereksiz sorgulamalardan” uzak ve “huzur” içinde olması gerekir. Sadece zihni değil, evinde mutlak teorisinin rahatlığının tadınada varmalıdır. Çünkü devletin teorisi önce evde sağlanır. Ayrıca cemaat üyeleri için, “inanmışlar, ruhların eşitliği ama cinslerin eşitsizliği” (Falwell) ilkesi hayatidir. Kadının konumu daima ikincildir.


Yeni Evanjelistler ve ülkemizdeki iktidarcı cemaatler, ayrıca, açıkça emperyalist bir politika izlenmesini, kendi misyonerlik faliyetlerini sekteye uğratacak her türlü muhalefetin şiddetle tasfiye ve bertaraf edilmesini isterler. Evanjelistler, Hz. İsa’ya yeni bir yorum getirirler. “İsa bir kuzu değil koç’tu”. (Falwell) İslami cemaatlerin böyle bir yoruma da fazla ihtiyaçları zaten yoktur.


Dünya ve insanlar, dini cemaatlere rağmen hızla değişiyor. En kötüsü bu değişim karşısında üniversiteler hızla cemaatleşiyor. Bilimden ve özerklikten kopuyor. Ama ABD’nin kendine göre bazı rasyonel (en azından hâlâ güçlü bir sivil toplum örgütlenmesini) mekanizmaları vardır. Hâlâ fikir ve örgütlenme özgürlüğü bulunuyor: bu da bir denge sağlıyor. Ülkemizde ve bölgemizde de bu özgürlükler bulunmuyor;  bu yüzden cezaevleri politik mahkumlarla dolup taşıyor. Yine ABD’de hukuk sistemi biraz olsa kapsayıcı, fazla iktidarın tekelinde değil; Yani ülkemizdeki gibi tüm muhalifler üzerinde terör estirilmiyor. Orada Evanjelizm’in tahribatları sınırlı oluyor.


Ülkemizde ve ayakta olan Bölgemiz’de dilini, kimliğini, kültürel zenginliğini ve özerkliğini geliştirmeye başlayan toplumlar ile zekasını ve onurunu, statü ve özgürlüğünü geliştirmeye başlayan kadınlara karşı katliamlar dayatılıyor. Çözüm imkanı yaratan Kürt Aydınlanmasına karşı her cepheden saldırılıyor. Uygarlık tarihinde ilk defa kadın özgürlüğünü Kürt Aydınlanması esas aldı: Bu özgürlüğü her şeyin üstünde tuttu. Kadının zekasını, yeteneğini ve ana-kadın özelliğini açığa çıkarttı. Yerli Evanjelistlerin saldırılarının bir nedeni de bu oluyor.

Hiç yorum yok: