16 Eylül 2011 Cuma

Tüm Kürtler Kör Bir Hücrede Tehdit ve Şantaj Altındadır

Hüseyin ALİ
 
Bir buçuk aydır İmralı’yla görüşmeler yaptırılmıyor. Kürtlerin ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu konudaki hassasiyetleri dikkate alındığında bunun bir savaş ilanı olduğu açıktır. Kürt Özgürlük Hareketi İmralı’ya yaklaşımın savaş ve barış gerekçesi olduğunu defalarca deklare etmiştir. İmralı’daki her olumsuz uygulamanın başta Kürt gençleri ve kadınları olmak üzere herkes tarafından büyük tepkiyle karşılandığı bilinmektedir. Bunlar bilinerek bu tecrit uygulanıyor. Anlaşılıyor ki AKP hükümeti savaşla ve zorla bastırmada karar kıldığı için ne olacaksa olsun diyor.

İmralı’da 13 yıldır özel bir cezaevinde kişiye özel yasalarla tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Kürtlerin çoğunluğu tarafından siyasal Önder olarak kabul edildiğini herkes biliyor. Bunun için 2005 yılında 4 milyona yakın imza toplanmıştır. Yeni bir imza kampanyası yapılsa bundan daha yüksek bir sayı çıkacağı kesindir. Bu sayının, kendine Kürt diyen ve Kürtlerin özgürlük ve demokrasi sorunu olduğunu söyleyenlerin büyük bir çoğunluğunu teşkil ettiği tartışmasızdır. Kim ne derse desin Amed, Kürtlerin nabzının ve eğiliminin ne olduğunun göstergesidir. Bazı şehirlerde bu eğilim daha yüksektir, bazılarında daha azdır. Ama Amed ortalamayı temsil etmektedir. Bu gerçeği görmemek, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün temel nedenidir.


Kürtlerin siyasi irademdir dediği bir önderliği tecrit ediyorsan, üzerinde tehdit ve şantaj politikası uyguluyorsan bu, tüm Kürtlere karşı izlenen tehdit ve şantaj politikasıdır. Kürtler bu tecridi böyle algılamaktadır. Bir halkın liderine yaklaşım o halka yaklaşımdır. Dünyada böyle ise Kürdistan’da da böyledir. Liderler her güç karşısında halklarının temsilcisidirler. İmralı üzerinde baskı ve tecrit uygulayacaksın, ama Kürtlere iyi gözle baktığını söyleyeceksin! Kim buna inanır?


Aslında Kürtler bir toplum olarak tanınmadığı için onun bir liderinin olması da kabul edilmiyor. PKK Lideri Öcalan’a bu düzeyde bir şantaj ve baskı uygulanmasının nedeni bu zihniyettir. Bu zihniyetin de ne kadar tehlikeli olduğu ve her tür çatışmanın kaynağı olduğu açıktır. Bu zihniyet açıkça ateşle oynamaktadır.


Kürtler bir toplum ve halk olarak kabul edilmediği müddetçe onun bir siyasi lideri ve temsilcisi olduğu da kabul edilmeyecektir. Kürtler ne kadar liderim ve temsilcim dese de Türk devleti öyle bakmayacaktır. Bu nedenle her türlü saygısızlığı yapmada bir beis görmemektedir.


BDP, hak ve özgürlüklerini önemseyen Kürtlerin oyunun çoğunluğunu almasına rağmen ısrarla AKP, BDP’den daha fazla Kürtlerin oyunu alıyor demesinin nedeni de budur. Böylece Kürtlerin siyasi iradesi muhatap alınmıyor; önderlerine de açıkça hakaret yapılıyor. Tehdit ve şantajdan daha büyük bir hakaret ve çirkinlik olabilir mi?


Başbakan’ın danışmanı, PKK eylemleri durdurmazsa tecrit sürer değerlendirmesi yapmıştır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin hak ve hukukla hiçbir ilgisinin olmadığını ortaya koyuyor. Bir ülkede demokrasinin olup olmadığı muhaliflere gösterilen tutumla belli olur. Türkiye’de ise Kürt siyasi hareketine ve Kürt liderine nasıl yaklaşıldığıyla belli olur. Bunun dışında demokrasi gösterileri demagojiden ve toplumları aldatmaktan ibarettir.


Kürt liderine yaklaşım, tüm Kürtlere, tüm politikleşmiş Kürtlere yaklaşımdır. Kürtlerin hakları için mücadele edenlere reva görülen hücre cezasıdır, tecrittir, şantajdır, tehdittir. Hak ister ve mücadele ederseniz sizin hakkınız hücre ve tecrittir denilmektedir. Aslında bu konuda 1924’ten beri süren anlayış değişmemiştir. 12 Eylül Amed zindanlarında da tüm Kürt Önder kadrolar birkaç metrekarelik hücrelerde tutulmuştur. Şimdi de yapılan budur. Hatta 12 Eylül’de bir kişi üzerinde böyle bir tecrit uygulanmamıştır. En azından hücrelerinin yanında başka hücrelerde kalan tutuklular olmuştur.


Haklarını isteyen ve mücadele eden Kürt’e reva görülenin ne olduğunu İmralı’daki uygulamalarla herkese göstermektedirler. Şu anda tüm Kürtler bu hücre içindedir, tehdit ve şantaj altında yaşamaktadır. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı da bu uygulamalardan başka bir şey düşünülmemektedir. Hatta bundan öte bir imhayı düşündüklerini her gün tekrarlamaktadırlar. Bilinen tüm liderlerini öldürürüz, öldürmediklerimizi de hücrelere atar süründürürüz diyorlar. İşte Türk devletinin Kürt politikası budur.


Son günlerde doğru olup olmadığı bilinmeyen kasetler tartışılıyor. Oslo’da yapıldığı iddia edilen istihbari görüşmelerden söz ediliyor. AKP’liler, AKP yandaşı kalemşorlar böyle görüşmeler olsa bile bu terörü sonlandırmak için yapılan görüşmelerdir diyerek zihniyetlerini ortaya koyuyorlar. Yani demokratik siyasal çözüm ve barış için diyalog ve görüşme yapma gibi bir anlayışları yok. İmralı’daki görüşmeleri de kendilerine göre böyle ele alıyorlar. Bu mantıkla yaklaşanlar yüzyıldır süren bir sorunu, bir halkın hak ve özgürlük mücadelesini anlayıp çözüm üretemezler.


Ağzını açan, Türk toplumunun hassasiyetlerinden söz ediyor. Ama her türlü hakları gasp edilen, sürekli aşağılanan, baskı altında tutulan Kürtlerin hassasiyetinden söz edilmiyor. Öyle ya kölenin değil, efendilerin hassasiyetleri olur. Bu bile başlı başına Türkiye’deki zihniyetin ne kadar şovenist olduğunu gösteriyor. Hassasiyetlerden söz ederek hiç kimse şovenist duyguları meşrutlaştıramaz ve haklı gösteremez. Türklerin hassasiyetleri derken kast edilen şovenist zihniyet ve duygulardır. Kimse Türklerin ne haklarını gasp ediyor ne de rencide ediyor. Dolayısıyla bu hassasiyet tekerlemesi Kürtler üzerindeki egemenlikçi anlayışın ifade edilmesinden başka anlam taşımıyor.


Dikkate alınması gereken hassasiyetler varsa o da Kürtlerin hassasiyetleridir. Dil, kimlik, kültürü yok sayılanlar hâlâ kültürel soykırım altında tutulanlar Kürtlerdir. Kendi kendilerini yönetmelerini kabul etmeyip egemenlik politikası altında tutulmak istenen Kürtlerdir. Hâlâ siyasal mücadelesi nedeniyle baskı ve zor altında yaşayan Kürtlerdir. Tüm bilinçli ve politik Kürtler zindanlar atılmaktadır. Kürtler sadece haksızlığa ve zulme karşı direniyorlar. Zaten bu direnişi de bu haksızlık ortaya çıkarmıştır.


Türkiye’nin hassasiyetlerinden söz edenler, PKK Lideri Öcalan üzerinde uygulanan tecrit konusunda kıyamet koparmıyor ve bu konuda AKP hükümetine tavır almıyorsa, onlar sadece şarlatandır. İlke, ölçü ve ahlaktan yoksun, yalakalığı meslek edinmiş saray soytarılardır.


Yazarçizer takımına, kendine aydın diyenlere sesleniyorum: Kendinizi Kürtlerin yerine koyun! Kendinizi Kürtlerin yerine koymadan söyleyeceğiniz her şey savaş kışkırtıcılığı yapmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.

Hiç yorum yok: