11 Eylül 2011 Pazar

Taraf,Altan ve Çongar


Çongar-Altan ve Taraf-Hüseyin TurhallıUzun süredir yeni bir uygarlık aşamasında olduğumuza ilişkin yazıp duruyoruz. Bu aşamaya kimileri küresel süreç, kimileri de globalizm diyor.

Küresel süreç ile globalizm farklı kavramlar. Birincisi bir uygarlık aşamasını ifade ederken diğeri ise siyasal ve sermaye güçlerinin dünyayı
yeniden dizayn etme projesi ve uygulamasıdır.

Küresel süreç bir uygarlık aşaması olduğu için bunun önüne geçmek mümkün değil ve böyle bir duruş geriyi ifade eder. Buna karşılık küresel sürecin yarattığı ivmeyle dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmeye çalışan aktörlerin bu düzenleniş biçimini zorlamak ve hatta geriletmek mümkün. Bu da ileri bir tutum ve duruştur. Ezilen halkların ve sınıfların bu yeni süreçte kendi çıkarları doğrultusunda ekonomik-politik düzenlemeleri gerçekleştirme arzuları bir haktır ve bu hakkın gerçekleşmesi de mümkündür.

Kısacası devrimciler ölür ama devrimler ölmez! Yarım asırlık uyku sürecinden sonra devrim, yeniden uyandı işte. Sadece devrimin yöntemi değişti. Şekil değiştirdi. Hepsi bu.

Kürtler de küresel sürecin kendilerine sunduğu olanaklardan yararlanıyor, devrimsel bir süreç yaşıyor. Ancak yöntem konusunda hâlâ eskide ısrar ediyorlar. Yenilenememe, sürecin uzamasına ve daha fazla acı çekmelerine neden oluyor.

Bu çerçevede yeni süreçte önemli rol oynayan ve Türkiye'de siyasal iktidar üzerindeki ordu vesayetinin sınırlandırılmasına öncülük eden Taraf Gazetesi'ne değinmekte yarar var.

Bilgi donanımı itibarıyla Taraf Gazetesi'ni kuran ekip, küresel süreci kavramaya en yatkın şahsiyetlerden oluşuyor. Bu konuda epeyce bilgi birikimleri var ve donanımlıdırlar. Bazı çevre ve şahsiyetlerin yaptığı sığ değerlendirmeler gibi arkalarında şu bu istihbarat örgütlerini veya sermaye güçlerini aramak yanlış ve geri bir tutumdur.

Taraf Gazetesi küresel sürecin sunduğu olanaklardan hem yararlandı hem de büyük bir güç aldı. Eskimiş, çürümüş yöntemlerle siyasal iktidar ve halk iradesi üzerinde ağır bir baskı ve hatta sömürü düzenini oluşturmuş olan TSK'ya diz çöktürebileceği inancıyla yola koyuldu. Azim, cesaret ve bilgi donanımları ile hem Kürtlerde hem de Türklerde büyük bir umut uyandırdı.

Taraf Gazetesi yayına başladığı ilk süreçlerde küresel sürecin önemli unsurları olan açıklık/şeffaflık/aleniyet ilkesi ile dokunulmaza dokundu ve o dokunuşla birlikte büyü bozuldu. Silahlı zora karşı direnç göstererek ahlâki olmanın gereğini ve öncülüğünü yaptı. Türk Ordusu bu değişim dinamiği karşısında diz çöktü.

Görülen o ki Taraf Gazetesini kuran ekibin enerjisi ancak bu kadarına yetti. Ufuk çizgileri burada son buluyor. "Bu gidişle Taraf Gazetisini kapatacağız. Babam, tabutunu taşıyacak dört dost insan olsun, diyordu. Ancak doğruları söylediğimiz için bu dört insan da şimdi yok" diyen Ahmet Altan'ın sözleri bu anlama geliyor.

Ahmet Altan'ın birinci yanılgısı, Türk Ordusu'na karşı işlettiği açıklık ilkesini Kürtlerin silahlı gücüne karşı işleterek Kürt siyaseti üzerindeki vesayetin sona erdirilebileceği biçimindeki düşüncesidir. Kürt silahlı güçlerinin Kürt siyaseti üzerinde yoğun bir etkisi var ve bu doğrudur. Ancak bu etkiyi vesayet olarak değerlendirmek de yanlıştır.

Her şeyden önce Kürt silahlı güçlerinin kuruluşu ile icra ettiği fonksiyon Türk Ordusu'nun kuruluşu ve gördüğü işlev farklıdır. Hatta Kürt ordusu biçimindeki tanımlama da doğru değildir. Hak ve özgürlükleri için örgütlenmiş insanların şiddet araçlarıyla mücadele etmesi de onlara ordu vasfını kazandırmaz. Bu yanılgıyı sadece Ahmet Altan yaşamıyor. PKK'nin de "neden ordulaşamıyoruz?" diye hayıflandığına hep tanık oldum. PKK'nin bu yanlış algı ve beklentisi de büyük kayıplara neden olmuştur.

Gerçek olan şu ki Kürtler hak ve özgürlük mücadelelesi sürecinde politik aktivitelerine silahlı zoru da dahil etmişlerdir. Silahlı zorun politik mücadele sürecine dahil edilmesi, karşılarındaki devlet organizasyonunun kontr-mücadelesinden kaynaklanıyor. Devlet silahlı mücadele yöntemini geri plana ittiğinde zorunlu olarak Kürt politik mücadelesinde de zorun rolü azalacak, silahlı güçlerin de siyaset üzerindeki etkisi zayıflayacaktır.

Taraf Gazetesi'nin kurucu ekibi süreci içselleştiremediği için olayların orijinine değil, sonuç ve görüntülerine bakarak kendilerini sığ tanımlamaların içinde boğuyorlar. Sığ tanımlama ve belirlemeler de onlara yanlış yaptırıyor.

Kuşkusuz sürecin dayattığı açıklık ilkesi Kürtler için de geçerlidir. Ancak Kürtlerin sakladıkları bir şey yok. Kürtlere yapılan insanlık dışı uygulamalar büyük bir titizlikle saklanıyor. Taraf Gazetesi Kürtlere yapılan bu insanlık dışı uygulamaları ifşa ettiğinde sürecin kendisine verdiği rolü oynamış olur. Doğru söylemek, doğru olanı yapmak budur. Ve Ahmet Altan bunu yaptığında gazetesini kapatmaz, televizyon da kurar. Cenazesini taşıyacak dört adam değil, daha yaşıyorken Kürtler de Türkler de onu omuzlarında taşır.

Yasemin Çongar da Dersim'de yaşamını yitiren polis eşi için "Gerilla-Devlet ve Ahlâk" başlığı altında kaleme aldığı makalesinde bir şeyler söylemek istiyor ancak ifade etmekte zorlanıyor. Çongar, süreci içselleştirme sorununu nispeten daha az yaşıyor. Ne de olsa Amerikadan gelme!

Küresel süreç, Heisenberg teoremlerinin maddi alemde yaşam bulmasıyla yakından ilgilidir. Çongar da makalesinde Hesinberg teoremini slayt gösterisine dönüştüren John Boyd'u anlatır. " John Boyd Amerikalı bir pilottu ve Gödel’in, Heisenberg’in teoremlerine, termodinamiğin yasalarına dayanan bir savaş teorisi geliştirmişti. Kitabı yoktur. Teorisini anlattığı slaytlarının en büyük katkısı, gerillayla savaşan devletleredir.

Boyd, “ahlâk”ı yüceltir; hükümetin, gerilla gücünü kendi bağrından çıkaran toplumsal grupla yakınlaşmasını, onların haklarını savaşın dinamiklerinden bağımsız olarak gözetmesini, ihtiyaçlarını karşılamasını öngörür. “Gerillayı askerî değil, ahlâki üstünlük yener” der. Gerilla örgütünün, kendi toplumsal tabanına yönelik “zulüm, adaletsizlik, yolsuzluk, baskı, inkâr” olarak gösterebileceği uygulamaların sonlanmasını önerir. Güvenlik güçlerinin savaş esnasında, sivil halkı karşısına almamasını, devletin “terör” uygulamamasını şart sayar."

Boyd küresel süreci içselleştirdiğinden doğruyu söylüyor. Ancak Çongar bunu eksik ve yanlış anlamış!

Türk Devleti on yıllardır derin bir ahlâksızlık içindedir. Kürtlerin içinde bulundukları durum ise küresel sürecin yüzkarası ve insanlık utancıdır. Bu zulme ve insanlık utancına karşı direnenler de üstün ahlâki duruşu temsil ediyor.

Küresel süreçte insanlığın ahlâki değer yargıları değişmiştir. Ancak ahlâk tüm zamanlarda olduğundan daha fazla bu süreçte de etkili bir mücadele kulvarı olmaya devam ediyor.

İnsanın insan olmaktan kaynaklanan hakları için mücadele etmesi başlı başına ahlâki bir duruştur. PKK, insan olma olgusundan kaynaklanan bu hakları için mücadele ettikçe ahlâki bir duruş sergiler. Mücadele yöntemlerinde zaman zaman sapmalar ise bu ahlâki duruşu gölgeler ancak öldürmez.

PKK'ye yönelik eleştirilerimizde "istemlerin somut ifadesine" sürekli vurgu yapmamızın nedeni de bu ahlaki ilkeye dayanıyor.

Taraf Gazetesi'nin, Yasemin Çongar ve Ahmet Altan'ın üzülmelerinin, yakınmalarının ve hatta çaresizce savurdukları küfürlü konuşmalarının sonlanması, ahlâkilik ve açıklık ilkelerinin neyi ne kadar kapsadığını anlamalarıyla mümkün.

Ahmet Altan ve Çongar'ın hikâyeleri biraz da Tanzimat dönemi "Yeni Osmancılık" oyununu oynayan Namık Kemal, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin'in hikâyelerine benziyor. Onlar da pozitivizmi (olguculuk) esas alan Auguste Comte'u rehber edinmişlerdi. Ancak yakayı İttihat Terakki'ye kaptırmaktan kurtulamadılar.

Her şeye rağmen Çongar ve Altan kabahat sayılabilecek bir hatanın içindedirler. Peki Türk Ceza Yasası'na göre bile suç sayılan, eylem ve söylemleriyle savaş kışkırtıcılığı yapan Mümtaz Türköne, Ertuğrul Özkök, Yiğit Bulut'un cürüm işlemekteki azimlerine ne demeli....!?

Hüseyin Turhallı
huseyinturhallı@gmail.com

Hiç yorum yok: