14 Eylül 2011 Çarşamba

Şizofreni, Ama Kimin Şizofrenisi!

Ayşe BATUMLU
 
Yasemin Çongar’ın iktidar goygoyculuğu yaptığı yazıyı okuyunca yazı konum değişti.

Çongar, “mağduriyete karşı olmakla” “mağdurdan yana olmak” kavramlarını, zıt iki kutba çevirmeye çalışarak, “mağdurun tercihi mağduriyeti ortadan kaldıracak koşulları yaratmıyorsa, mağdur yandaşı olmak sorunludur” demiş. Bu, “Kürt için en iyisini biz biliriz” egemen yaklaşımının yansıması. Mağduriyetin giderilmesi uğruna, buna razı olsak bile politikalarını eleştirmekten kaçındığı iktidar, mağduriyeti ortadan kaldıracak somut adım atmıyor oysa.


Çarpıtmalar da var. Kürt siyaseti ve yandaşlarının “şiddeti” tercih ettiğini ya da “PKK şiddetine karşı çıkmadığını” yazmış. Bu iddialarını somut delillerle beslemiyor, öyleymiş gibi sunmaktan çekinmiyor. Silvan’da da benzerlerinde de Kürt siyasetçiler üzüntülerini açıkça dile getirmiş, BDP, kongresinde bu konuda çağrı bile yapmışken, Çongar’ın kastettiği kim? Ya da hiç “benim evladımı öldürenden intikam alın” diyen Kürt annesi görmüş mü? Kendisinin Kandil’de röportaj yaptığı PKK liderleri açıkça “bu savaşta kazanan olmaz, artık siyasi çözüm zamanı” dememiş miydi?


Yazısı kendisini yalanlıyor. Bugün PKK şiddetinin bir “tercih” değil de “zorunluluk” olduğunu söyleyenlerin buna kendilerinin de inandıklarından emin değilmiş. “Öyle olsa Kürt siyasetçileri genel seçimlere girmez, ikide bir kongre toplamaz, Irak Cumhurbaşkanı Talabani’yle görüşmeye gitmez, gazetelere yazılar yazmazlar”mış!


Asıl sözünü ettiğiniz kişiler şiddeti tercih etselerdi, bu saydıklarınızın hiçbirini yapmazlardı. Bu, şiddetsiz çözüm arayışının en bariz kanıtı değil mi? Yoksa silahsız çözüm istemek devletin baskıcı, inkarcı politikalarını, kuzuların sessizliğinde dinlemek mi demektir?


Devlet diliyle konuşmuyorsanız, silahsız çözüm istemek ateş pahasıdır. İsteyenin maruz kaldığı baskılar ortada. Hapishaneler bu iktidar döneminde doldu taştı. Birincilik “ödülü” bile var. KCK adıyla açılan davada, tutukluların hangisinin evinde bir çakı bulunmuştur? Hangisi şiddet planı yapmıştır? Hiçbiri. Peki, demokratik, sivil, siyasi çözümü isteyenlerin önemli bir kısmı içeride, diğerleri de yargı kıskacındaysa, şiddeti isteyen onları rehin alan irade değil midir?


Çongar’a göre: “PKK, devlet-Öcalan görüşmeleri ile savaşın sonunun getirilmesi, bir yandan da anayasa ile Kürtler adına kazanımlar sağlanabilmesinin somut bir ihtimal olarak belirmesinden” paniklemiş! Öyleyse iktidar neden Öcalan-devlet görüşmelerini noktalamış, hatta avukatları ile görüşmesini dahi engellemiş? Aslında bu görüşmelerin çözümü kaçınılmaz kılacağından “kaygılanan”ın iktidar olduğu açık.


Bir de “Anayasada Kürtler adına somut kazanımlar sağlanabilmesinin somut ihtimal olarak belirdiği” iddiası var. Nasıl belirmiş? Bunu neden o ihtimal için yıllardır mücadele eden kimse bilmiyor? AKP, Kürtlerin ve tüm halkların eşit vatandaşlık ve anadil güvencelerinin anayasada tereddütsüz sağlanacağını, özyönetim hakkının engellenmeyeceğini deklare mi etti? Sayın Öcalan’ın ve BDP’nin “bu konuda somut bir cümle kurun” çağrısına yanıt mı verdi? Hayır.


Devamında, BDP’lilerin “Öcalan’la devletin tekrar görüşmeye başlaması” çağrısını, BDP cephesinin, İmralı görüşmelerinin oyalama taktiği olduğu tespitiyle zıt buluyor. Öyle değil Yasemin Hanım; BDP de sizin yazınızda bahsettiğiniz gibi bu görüşmelerin savaşın sonunu getireceğini düşünüyor. Yani şiddet değil, çözüm istiyor. Yine BDP, görüşmelerin tam sonuç alınacak zamanda (hangi bahaneyle olursa olsun) kesilmesinin, oyalama taktiği olduğu şüphesini yarattığını ifade ediyor. “Oyalama taktiği değilse, sürdürün” diyor.


Sonuçta, “Kürtlerin birinci sınıf vatandaş olması için eşitliğin anayasal çerçevesinin çizilmesi gerek. Etnik vurgu içermeyen bir vatandaşlık tanımı da eşitliğin olmazsa olmaz parçası, anadilde eğitim hakkı da, ayrıca gerillanın dağdan inmesi ve dilerse siyaset yaması için hukuki zemin sağlamalıyız. Bu ikinci bağlamda devletin Öcalanla görüşmeyi sürdürmesi elzem” diyorsunuz. Kürt siyasetçiler de hatta PKK de bunu diyor zaten. Buna yanaşmayan AKP. Bu yüzden dağı taşı bombalıyor, tutuklama kıyımını sürdürüyor, Sayın Öcalan avukatlarıyla hatta ailesiyle bile görüştürülmüyor.


Hasılı hiç görmek istemeseniz de, kamuflaj yazıları da yazsanız, gerçek şu ki; AKP çözüm için olgunlaşmadığından bu çatışmayla beraber yaşamak zorunda kalıyoruz.


Şimdi soralım mı: şizofreni, ama kimin şizofrenisi?

Hiç yorum yok: