26 Eylül 2011 Pazartesi

Şiddetin Anası ve PKK'nin İntiharı

 
TAK’ın Ankara patlaması ise kınanarak geçitirilecek bir olay değil. Türk devleti Kürdistan’da şiddetin ötesinde, ancak savaş halindeki iki ülkenin birbirlerine karşı girişecekleri tanklı, uçaklı ve toplu bir savaş şiddeti uyguluyor. Türk devleti şiddet ekip, şiddet biçiyor.
 
Bir ülkede devletlik yapan mekanizma kendi toplumuna karşı şiddet uygulamkatan vazgeçerse, örgütlerin şiddetinin mazereti kalmaz. Ancak acımasız Türk şiddetine karşı türemiş olan PKK şiddetinin devamlılık mazereti çok güçlü. Yani iki yanlış eylemle PKK’nin intiharı gerçekleşmiş olmaz. PKK özeleştirisini verip, devlet şiddetine karşı olan şiddetini uygulamaya devam eder.
 
Türk gazetecileri, siyasetçileri ve yazarlarının şiddete bakış açısı çok yamuk. PKK’den koşulsuz silah bırakmasını isteyen Kürtlerin duruşunda bir ciddiyet yok. PKK, silah kullanmanın alasını Türk devletinden görerek silahlandı. Yaşamakta olduğum İsviçre’de askerliğini kırklı yaşlara kadar taşımış olanlar otomatik silahlarını evlerinde bulundurur, askere gidecekleri zaman da yanlarına alıp giderler. Bu insanları bazen omuzlarındaki silahlarıyla bisikletle giderken görürsünüz. Bazen bir garda ikiye katladıkları silahlarıyla tren beklerler. Bu insanlar da kızar, kavga eder. Fakat hiç birinin aklına o an silah kullanıp, bomba patlatmak gelmez. Ya da: “Hanım şu silahımı getir,” demezler kavga sırasında.
 
Türkiye’deki şiddetin anası, Türk devletinin kendisidir. Küfür, hakaret ve dövmelerin de anası Türk devletidir. Askere giden her Türk ve Kürt evladının anasına-bacısına, karısına küfür edilir. Asker ocağı küfür ve tokat hanedir. Türk devleti, Anadolu ve Kürdistan topraklarındaki haklara karşı soykırım gerçekleştirmiş bir devlettir. Türk devleti, Kürtlerin her hak arayışını kan ve zulümle bastırmış bir katliam devletidir. Bu nedenle bu devletin çocukları asker, polis, silahlı militan, korucu, JİTEM elamını, gardiyan ve gerilladır. Silahlı şiddet Türkiye ve Kürdistan topraklarının batak yazgısıdır. Hiç siyaset yok iken de vatandaşlar silah kuşanır, dağlarda eşkiyalık yaparlardı.
 
İki yanlış eylemine bakarak PKK’nin intihar ettiğini ileri sürmek, devletin sınırsız şiddetine teslim olmuş zorlama bir görüştür.
 
Avrupa’da tren, otomobil veya otobüsle yolculuk yapıyorsunuz. Binlerce kilometrelik yolculuklarda hiç bir askeri kışlaya rastlayamazsınız. Kışlalarını yerleşim yerlerinden uzak alanlara kurmuşlardır. Bir de Türkiye ve Kürdistan’ı getirin gözünüzün önüne. Bütün köy, şehir ve kasabaların en işe yarar yerlerini askeri birlikler, garnizonlar, polis karakolları veya okulları tutar. Üstelik asker ve polis sayısı artıkça cinayet ve yolsuzluk sayısı da artmaktadır. Her kasabanın nüfusu kadar bir nüfusu silahlandırmış olan Türk devletinin şiddeti, asker ve polis enflasyonu sorgulanmadıkça, şiddeti doğuran ananın doğurganlığına doğum kontrollü bir sınır getirilmedikçe karşı şiddet hep olacaktır.
 
Türkiye ve Kürdistan topraklarını içine alan ve gittikçe şiddetlenen şiddetin niteliğini ancak devlet şiddetine teslim olmamış dürüst insanlar doğru tahlil edebilir.
 
Türk devleti daha şiddetli bir şiddet uygulayabilmek için PKK’den silah bırakmasını istiyor. PKK ise silah bırakmanın koşullarının olmadığını söylüyor. Sahi Türk devleti, şiddet bulamacına dönmüş hangi kurum ve kuruluşunu dağıtıyor ki, PKK’den silah bırakmasını istiyor?
 
Şiddeti bu topraklara devlet ekiyor ve analığını yapıyorsa, şiddetin evlatlarını ortadan kaldırmakla şiddet sorununu çözmüş olmuyorsunuz.
 
Şiddetin evlatlarını terbiye etmek, Anadolu ve Kürdistan topraklarındaki sınırsız Türk şiddetine karşı çıkmakla mümkündür.
 
PKK’nin intiharı ise ancak eşit vatandaşlık yasasının uygulandığı koşullarda  ve yüksek bir Kürt statüsü altında gerçekleşebilir.
 
Bu aynı zamanda sınırsız Türk devlet şiddetinin de intiharı anlamına gelecektir.
 
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: