28 Eylül 2011 Çarşamba

Kürt TAK’ı Çeçen ‘TUK’u

Ankara’daki bombalı saldırıyı TAK üstlendi. Siirt’deki trajik katliamdan dolayı da HPG, yaşamını yitiren ailelerden özür diledi. Bilindiği gibi, hem BDP, hem de EDP, gerek Ankara’daki, gererkse Siirt’deki saldırıları sert biçimde kınamışlardı.

Daha önce bu tür olayları, yakında bütün kentlerimizi tehdit edecek olan selin “uğultularına” benzetmiştim. AKP hükümetinin, Kürdün yaşadığı her yerde kabaran ve önünde sivil Kürt özgürlük güçlerinin durduğu “demokratik barajları” bu sivil güçleri ayda ortalama 200’er kişilik gruplar halinde tutuklayarak, şehirlerde terör estirerek, milletvekillerini gaz bombalarıyla yaralayarak, çocukları öldürerek, bizzat o barajın arkasında kabaran suların daha da kabarmasına bombardımanlarla neden olarak havaya uçurduğunu, suların barajları aşarak hızla kentlere doğru bir öfke seli halinde akmaya başladığını ifade etmiştim.

Şu anda bu barajda üç büyük rahne daha açıldı: Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal, İdil Belediye Başkanı Resul Sadak, Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu ve Silopi BDP ilçe başkanı Bahattin Alkış’ ta gözaltına alındı. Barajın duvarında Şırnak, Silopi ve İdil kadar büyük bir rahne, dev gibii gedikler açıldı ve şimdi oranın öfke suları da köpürerek o gediklerden fışkırıyor.

Siirt’deki trajedi kentlerde başlayan jandarma-polis-gerilla çatışmalarının bundan sonra da nelere yol açacağını kolayca gösteriyor. TSK bombardımanında içinde dört çocuk olan sivil bir aracın havaya uçurulmasıyla, Siirt’deki bu elim olay, aynı gerçeğin iki yüzü. Ne fazla, ne eksik. Tarih bütün savaşlarda masum, silahsız ve savunmasız sivillerin, kimi zaman bilerek, kimi zaman Siit’te olduğu gibi büyük ve affedilmez hatalar yüzünden kurban gittiğini bize anlatıyor. Şehir içinde savaş bir kere başladığı zaman bu tür olaylar ne yazık ki, karşılıklı olarak insanların canını yakmaya devam edecektir. Aynı zamanda savaşta bir bölgeyi insansızlaştırmak için bombardımana başladığnız zaman daha çok “masum bebeğin” canını alacaksınız.

TAK meselesine gelince… Bu bütün savaşlarda, ister devletler arası, ister iç savaş olsun, hepsinde, en “insafsız cephe” savaşının ürünleridir. Savaşların bütün türleri yalnızca “yeryüzünde” yapılmaz, aynı zamanda “yer altında” da sürer. Yer altında süren savaş, savaşların en insafsız olanıdır.

Türkiye’deki devlet egemenleri, “TAK’tan şikayet” ederken, elleri temiz olarak mı konuşmaktalar? Hayır! Onlar da dağda, kente, kırda yürütülen savaşı, aynı zamanda “yeraltında” da sürdürüyorlar. Ergenekon ve Susurluk dosyaları hala açık. Ve bunların davalarında hala Kürt coğrafyasındaki “yer altı” faaliyetinin kanlı izleri gizleniyor. Bu da, aynı “yer altı” örgütünün bölgede varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.

AKP’nin “TAK’dan şikayetini” bütün devletlerin “yer altı örgütleri”, istihbaratçıları, gerektiğinde sabotaj, katliam yapacak olan özel timlerinin şefleri gülerek dinliyorlar. Çünkü bu devletler, kendi ülkelerindeki “TAK’ların ya da  “TUK”ların, kendi “kontr-gerilla” örgütlerinin (ister haklı bulun, ister haksız bulun) alternatifi olduğunu ezbere biliyorlar.

Örneğin, Ruslar şu anda Ankara’daki katliamın sorumlusu “TAK”a karşı Türk hükümetinin “öfkesinin” arkasındaki gerçeğin karşısında kimbilir neler diyorlar. Bir şeyler dedikleri kesin, çünkü Türk devleti, kendi topraklarında, Rusya’nın “TAK”ı diyebileceğimiz, haydi ona “Çeçen TUK’u” diyelim, bir örgütün elebaşılarını barındırıyor. İşte haber:

“ABC News’ün, bugün, Rusya resmi haber ajansı RIA Novosti’den aktardığına göre, öldürülen Çeçenler’den Rustem Altemirov, Haziran ayında görülen mahkemede geçtiğimiz Şubat ayında Moskova’nın Domodedovo Havaalanı’na düzenlenen intihar saldırında rol oynamaktan gıyabında suçlu bulundu.

KavKaz Center haber sitesi ise öldürülen diğer Çeçen Berg-Haj Musayev’in terörist Doku Umarov’un “yakın bir ortağı” olduğunu bildirdi. Umarov, geçmişte yayınladığı videolarla hem Domodedovo Havaalanı saldırısını hem de Moskova Metrosu patlamalarını üstlenmişti.”

Bildiğiniz gibi bu “Çeçen TUK’u”, Domodedovo havalimanında 35 insanın, Moskova’nın üç metrosunda da 40 insanın ölümüne neden olmuş, yüzlercesini yaralamıştı. Şimdi bu işin örgütçüleri Türkiye’de. Ve Türkiye topraklarında, savaşların “insafsız cephesi”nde Türklerin desteklediği bu Çeçenler Rus istihbaratının “yer altı” örgütü tarafından öldürülüyor.

“Çeçen TUK’unu” yıllardan beri destekleyen ve Çeçenistan’a kendi “yer altı” örgütünün Çeçenlerini yıllardır silahlandırarak gönderen bir iktidar, “Kürt TAK’ından” şikayet ettiği zaman işte bütün bu işlerden anlayan devletlerin “yer altı” örgütleri, o nedenle bu iktidara gülüyor. Ve ona Ergenekon davasında, yıllardan beri hala, Kürt coğrafyasında işlenen cinayetlerin kanıtlarının ortaya çıkmayışı ile “TAK”ın ortaya çıkışı arasında bir “sebeb-sonuç ilişkisi” olduğunu hatırlatır gibi ilgisiz kalıyorlar.
Ezcümle; Siirt de, Kandil de, Ankara da, “Kürt TAK’ı” da, “Çeçen TAK’ı” da, benzer tüm olaylar ve örgütler de, yaşanan savaşın ağır sonuçlarından başka bir şey değildir.

Şu karanlık yöntemi asla unutmayalım: Savaşın devamından yana olanlar, savaşın kendisine değil, işte yukarda sayılanlara benzeyen savaşın ağır, acılı, kabul edilmez, desteklenemez, mutlaka protesto edilmesi gereken sonuçlarına, hatta yalnız sonuçlarına da değil, kendilerinin “canını yakan” sonuçlarına karşı konuşurlar ve sizi de o sonuçlara karşı konuşmaya zorlarlar. Ve siz savaşın sürdüğünü unutur ve  bu sonuçlar için “kahrolsun” dedikçe, “biz de zaten kahretmek için savaşıyoruz” diyenlerin kurbanı olursunuz. Savaş da bu korkunç, kanlı sonuçları doğura doğura devam eder.
Bu oyuna gelmemek gerekir.

VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: