21 Eylül 2011 Çarşamba

İsrail’e Efelenmenin Hesapları Farklı

Türkiye hükümeti, İsrail ile bir kriz yaratarak Ortadoğu’da lider ülke olma amacını güdüyor.

AKP hükümeti, inkar politikalarında ısrar ederek ve savaşın dilini hakim kılarak, Kürt sorununa yaklaşımı açısından geçmiş hükümetlerden çokta farklı davranmayacağını ispatladı. Barış için gereken ağırbaşlı ve uzlaşmacı tavırları sergilemek yerine, dikkatleri başka noktalara çekme girişimlerine devam etmektedir. 

Yakın zaman önce Türk basınında çıkan İsrail’in PKK’yi destekleyeceğine dair haberler de, bu zincirin son halkası olarak nitelendirilebilir.

Konuyu daha derinlikli analiz edebilmek amacıyla, İsrail’in önde gelen Ortadoğu ve Türkiye uzmanlarından Ben Gurion Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dror Zeevi ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Son günlerde tırmanışa geçen İsrail ve Türkiye arasındaki gerginliğin gerçek sebebi nedir sizce? Bu gerilimli atmosferden kim ve nasıl yararlanmak istiyor olabilir?

Yakınlarda yaşadığımız gerginliğin en temel nedeni Türkiye’nin bölgede lider olma hırsından kaynaklanıyor. Arap Baharı esnasında bir boşluğun oluştuğunu Türk liderleri fark ettiler ve etki alanını genişletmek ve diğer ülkelerle ilişkilerini güçlendirmek umuduyla böyle girişimlerde bulundular. Türkiye bu yüzden de İsrail ile bir kriz yaratmanın Ortadoğu’da lider olma amacını destekleyeceğini düşündü. Sadece böyledir demek elbette eksik bir açıklama olur. İsrail hükümetinin meseleyi ele alışındaki yetersizliği ve Erdoğan’ın çatışmacı kişiliği de diğer sebepler arasında sayılabilir. Türkiye cephesinde farklı bir hükümet ve İsrail’i idare eden farklı bir yönetim olsaydı, elbette sonuçlar farklı olurdu. Belirtilmesi gereken diğer bir sebep ise Türkiye’nin sınırları içerisinde NATO radarı dahil İran’a karşı stratejik silah sistemlerini yerleştirirken oluşabilecek tepkileri dengeleme ihtiyacıdır. İsrail ile diplomatik bir kriz, bu konumlandırma harekatı sırasında bölgede oluşabilecek kızgınlığı dengeleyebilir ve Türkiye’yi NATO ve Batı uşaklığı yapan bir ülke konumundan uzaklaşmış gibi sunabilir.

Türkiye’nin aleni kazançları dışında, İsrail ile arasının bozulmasından kazançlı çıkacak diğer unsurlar ise, geçmişte Türkiye ile İsrail arasındaki yakın ortaklıklar yüzünden korku içerisinde yaşayan İran ve Suriye olarak sayılabilir. Bu, istihbarattan hava kuvvetleri koordinasyonuna, stratejik planlamadan ekonomiye kadar bütün farklı alanlarda açık bir şekilde görülebilir.

Geçtiğimiz günlerde İsrail hükümetinin PKK’yi askeri eğitim ve ekonomik açıdan destekleyeceği üzerine Türk medyasında çokça haberler yer aldı. Fakat hemen akabinde bu haberler hem KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan hem de İsrail hükümeti tarafından yalanlandı. Bu tip haberlerin arkasında ne gibi nedenler yatıyor?

Bu haberler tamamen söylentiden ibaret. Gerçeklikle alakası yok. Şu noktada İsrail’in PKK’yi destekleyerek Türkiye ile zaten kötü olan ilişkilerini daha da karmaşıklaştırmaya niyeti yok. Böylesi gerçekdışı haberlerin yayılmasının arkasında birkaç neden var gibi görünüyor. Biri İsrail koalisyonundaki ayrışmalardır. Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman tarafından yönetilen bir fraksiyon, bölge ve dünyaya daha sert bir portre  çizmek maksadıyla Türkiye ile kafa kafaya çatışmaktan yana. Geçtiğimiz haftalarda bu fraksiyon, İsrail’in Erdoğan’ın agresif tutumlarına karşı misilleme yapabilmesi amacıyla medyaya İsrail’in PKK’yi destekleyeceği haberi dahil bazı bilgileri sızdırdı. İstihbarat ve güvenlik birimleri dahil olmak üzere Başbakan Netanyahu ve hükümetin büyük bir çoğunluğu, buna karşı çıkmakla birlikte problemlerin sessizce çözülebilmesi için dikkat çekici tutumlardan sakınmaya çalıştılar. Bir anlamda daha yatıştırıcı bir portre çizdiler denebilir.

Türk hükümeti bu gerçekdışı haberlerle İsrail ve PKK’yi ilişki içerisindeymiş gibi göstererek bir taraftan İsrail’i yasadışı bir örgütü desteklemekle suçluyor; diğer taraftan da dindar Kürtler nezdinde popülarite kazanmaya çalışıyor diyebilir miyiz?

İsrail’i PKK ile ilişkide göstermek öncelikle Türk hükümetini iç siyasette daha popüler kılacaktır. Ancak daha da önemlisi İsrail’le ilişkilerin kötüleşmesini istemeyen kesimleri de ikna etmeye çalışarak İsrail’e karşı agresif tutumlarını meşrulaştırıyor. Ayrıca bu haberler, İsrail ile ilişkide olan bir örgütü desteklemek istemeyecek Kürtler ile PKK’nin arasını açarak Türk devletinin çıkarlarına hizmet ediyor. Bu bağlamda Türk hükümeti ile İsrail hükümetindeki radikal unsurlar ortak bir amacı paylaşıyorlar.

Erdoğan Arap dünyasında popülaritesini arttırmaya çok istekli görünüyor. Gerek bölgeyle ilgili haberlere verdiği ani tepkiler, gerekse Mısır ve Ürdün’e yaptığı ziyaretler bunu gösteriyor. Tam olarak neyi amaçlıyor Erdoğan ve AKP hükümeti? Arap dünyası ile Osmanlı İmparatorluğu tarzında bir ittifak mı inşa etmeye çalışıyorlar? Eğer öğleyse bile bu ne kadar realist bir tutum olabilir?

Bölgede hızla artan jeo-stratejik konumunun bir sonucu olarak, Türkiye bölgede lider bir güce sahip olmayı hedefliyor. Böylelikle de dünya güçleri arasında yerini alacağını düşünüyor. Bu konuma da ekonomik baskı, politik etki ve ideolojik liderlik gibi yumuşak güçlerini kullanarak ulaşmayı istiyor. Böyle bir amaç içerisindeyken Arap halkıyla iyi ilişkilere sahip olması büyük bir avantajdır ve İsrail ile arasına mesafe koyması önemlidir. Bence çok olası bir tutum ve Türkiye dikkatli bir şekilde davranırsa bunu başarması işten bile değil. Fakat Erdoğan’ın Arap dünyasına yaptığı son ziyaret, böyle bir hırsın yaratacağı sorunları su yüzüne çıkardı. Mısır liderliği bu kurguda yedek oyuncu olmaktansa bölge liderliği statüsüne yükselmeyi istiyor. Müslüman Kardeşler örgütü, Türkiye’nin din ve sekülerizm karışımından pek memnun değiller. Ayrıca devletle din arasındaki ayrışmaya da şüpheyle bakıyorlar. Arap dünyasındaki diğer ülkeler ise Türkiye’nin kendilerini sömürmesinden korkuyor ve ekonomik anlamda baskı oluşturacağını düşünüyorlar. Bu bağlamda Türkiye’nin bu rüyası fazla hırslı olması ve fevri davranması sebebiyle olayları aleyhine döndürüp mağlubiyetle sonuçlanabilir.

Erdoğan geçtiğimiz günlerde İsrail’e bakıma gönderilen 6 adet Heron’un yakın bir zamanda onarımının tamamlanarak iade edilmesini beklediklerine dair bir açıklama yaptı. Bu meselenin bu kadar önemsenmesi büyük bir operasyon planının habercisi midir?

Türkiye’nin büyük bir operasyon planı içerisinde olmasından haberdar değilim. Ama şüphe götürmeyen bir unsur var ki PKK’nin son dönemlerdeki hücumlarından dolayı Türk hükümeti panik durumda. Bazı kaynaklara göre bu Heron’lar istihbarat toplamak ve operasyon kontrolünü sağlamak bakımından önem taşıyor.

Her iki ülkenin de ABD’nin bölgedeki en güçlü müttefikleri olduğunu göz önünde bulundurursak, Türkiye ve İsrail arasında uzun süreli stratejik bir çatışmadan söz etmek mümkün müdür?

İsrail ve Türkiye, Ortadoğu’da Avrupa ile ABD’nin anahtar müttefiki konumundalar. Bu durum ilişkilerinin tamamen çökmesinin önünde bir engel teşkil eder, zira ABD bölgedeki en önemli destekçilerini kaybetmek istemez. Ancak geçmişte Ortadoğu’da birbirleriyle savaşıp ABD ile iyi ilişkilerini koruyan başka ülkeler olmadığını söyleyemeyiz. Diğer bir deyişle Türkiye, İsrail ile ilişkilerini tamamen keser ya da uzun vadeli bir çatışmaya girerse, ABD ve Avrupa Birliği’ne kafa tutmayı göze alacaktır.
Zeevi kimdir?

Prof. Dr. Dror Zeevi, 1992 yılında Telaviv üniversitesinde doktorasını tamamladıktan sonra post-doktora çalışmalarına Amerika’da Princeton Üniversitesi’nde devam etti. Osmanlı İmparatorluğu ile modern Ortadoğu toplumu ve kültürü üzerine birçok projede yer aldı. Ben Gurion Üniversitesi’ndeki Ortadoğu Çalışmaları bölümünün kurucu üyesi olan Zeevi, halen aynı üniversitede Ortadoğu tarihi derslerini veriyor. Zeevi’nin ‘Kudüs 17. Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum ve Ekonomi’ ve ‘Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk’ adlı iki kitabı da Türkçeye çevrildi.

ÖZLEM GALİP/LONDRA

Hiç yorum yok: