Erdoğan’ın Libya ve Tunus ziyaretleri Mısır’da olduğu gibi Türk basını tarafında oldukça abartılarak verilmeye devam etmektedir.
Erdoğan’ın Libya ve Tunus ziyaretleri Mısır’da olduğu gibi Türk basını tarafında oldukça abartılarak verilmeye devam etmektedir. Erdoğan, Türk basını özelde de Fetullahçı basın tarafından İslam dünyasının fatihi olarak Arap alemine sunulmak isteniyor. Bunu da üç temel argüman üzerinden yapmaktadırlar. Birincisi Erdoğan’ı diktatör rejimlere karşı mazlum halkların yanında yer alan biri, İsrail karşıtlığı ve Filistin halkına her tür koşulda destek sunan bir lider olarak Arap alemine sunmak istemektedirler. Erdoğan’ın şu hassas süreçte Mısır, Libya ve Tunus’a düzenlemiş olduğu gezilerinin esas amacının Suriye müdahalesinin diplomatik ayağı olarak görmek gerekir. Suriye’ye yapılacak müdahalenin Arap olmayan Türk devleti tarafında yapılması Arap ülkeleri tarafından pekte hoş karşılanmaya bilir. Dolaysıyla Türk devletinin Suriye’ye müdahalesi Arap devletleri tarafından bir iç mesele olarak görülebilir ve bu duruma karşı tutum sahibi olabilirler. Arap ülkelerinin Türk devletinin Suriye müdahalesinden rahatsızlık duyması sadece Suriye’nin bir Arap ülkesi olmasından kaynaklanmıyor. Bu müdahale Türk devletinin Ortadoğu ve Sünni Arap ülkelerinin öncülüğüne soyunması anlamını taşıyacaktır. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi devletler Arap olmayan bir devletin kendilerine liderlik yapmasına ve kendi rollerini çalmasına sessiz kalmayacaklardır. Bunun için AKP devletinin soyunmuş olduğu bu rolün yerine getirmesi o kadar kolay olmayacaktır.
Erdoğan’ın Libya ve Tunus ziyaretleri Mısır’da olduğu gibi Türk basını tarafında oldukça abartılarak verilmeye devam etmektedir. Erdoğan, Türk basını özelde de Fetullahçı basın tarafından İslam dünyasının fatihi olarak Arap alemine sunulmak isteniyor. Bunu da üç temel argüman üzerinden yapmaktadırlar. Birincisi Erdoğan’ı diktatör rejimlere karşı mazlum halkların yanında yer alan biri, İsrail karşıtlığı ve Filistin halkına her tür koşulda destek sunan bir lider olarak Arap alemine sunmak istemektedirler. Erdoğan’ın şu hassas süreçte Mısır, Libya ve Tunus’a düzenlemiş olduğu gezilerinin esas amacının Suriye müdahalesinin diplomatik ayağı olarak görmek gerekir. Suriye’ye yapılacak müdahalenin Arap olmayan Türk devleti tarafında yapılması Arap ülkeleri tarafından pekte hoş karşılanmaya bilir. Dolaysıyla Türk devletinin Suriye’ye müdahalesi Arap devletleri tarafından bir iç mesele olarak görülebilir ve bu duruma karşı tutum sahibi olabilirler. Arap ülkelerinin Türk devletinin Suriye müdahalesinden rahatsızlık duyması sadece Suriye’nin bir Arap ülkesi olmasından kaynaklanmıyor. Bu müdahale Türk devletinin Ortadoğu ve Sünni Arap ülkelerinin öncülüğüne soyunması anlamını taşıyacaktır. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi devletler Arap olmayan bir devletin kendilerine liderlik yapmasına ve kendi rollerini çalmasına sessiz kalmayacaklardır. Bunun için AKP devletinin soyunmuş olduğu bu rolün yerine getirmesi o kadar kolay olmayacaktır.
Erdoğan Mısır’da
yapmış olduğu konuşmasında Esat rejiminin gidici olduğunun mesajını tüm
Arap alemine verdi. Bu konuda Araplardan destek istedi. Aynı şekilde
Erdoğan Mısır’da yapmış olduğu konuşma ile Suriye’ye yapılacak bir
müdahaleye yeşil ışık yakarak Arap ülkelerinin tepkisini ölçmeye
çalıştı. Mısır’da ki Müslüman kardeşler Erdoğan daha Mısır’dan çıkmadan
onun cevabını verdi. Müslüman Kardeşler örgütü Ortadoğu ve Arap aleminin
liderliğini Türkiye’ye kaptırma gibi niyetlerinin olmadığını açıkça
dile getirdi. Erdoğan bir taraftan Arap alemini ikna turuna çıkarken
diğer taraftan da füze kalkanlarının Türkiye’ye konulması için
anlaşmalar imzalamaktadır. Füze kalkanlarının özünde İsrail devletinin
güvenliği ve Suriye müdahalesinin ön hazırlığı olduğunu daha önce
belirtmiştik. AKP devleti füze kalkanlarının kendi ülkelerinde kalması
için imza koyarak geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Bu güne kadar
Erdoğan ve AKP devleti hem İran hem de ABD’yi birlikte idare etmeye
çalışıyordu. Bu saatten sonra Türk devleti safını netleştirmiştir.
Şunu
da belirtmek gerekiyor ki bölge liderliği için sadece Türk ve Arap
devletleri yarışmıyorlar. Her şeyden önce bölgesel güç olmayı kendi
rejiminin bekası için varlık yokluk meselesi yapmış İran devleti vardır.
Yine Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD ve İsrail güçleri en
son ise Libya müdahalesiyle Ortadoğu’da bende varım diyen bir Avrupa
ülkesi olan Fransa devletleri bu bölge üzerinde güç mücadelesine girmiş
bulunuyorlar. Tüm bu güçler bölgedeki liderlik için savaşırken
Türkiye’nin lider olması ham hayal gibi görünüyor. Türkiye’nin bu kadar
ön plana sunulması ABD ve İsrail gibi ülkelerin bölge halkları
tarafından kabul görülmemesinden kaynaklanıyor. Onun için bu ülkeler
Türkiye’yi bir piyon gibi ileri sürerek bölge liderliğine oynuyorlar.
Türk devleti ise bu rolü kabul etme karşılığında PKK hareketini tümden
tasfiye etmesi için gereken askeri ve diplomatik desteği esirgemedikleri
görülüyor. Onun içindir ki Erdoğan benim için Kürt sorunu bitmiştir
dedi. Onun için PKK hareketine karşı oldukça kapsamlı bir hareket
başlatarak tasfiye edeceğine kamuoyun bas bas bağırarak ilan etti.
ABD
ve İsrail devletleri Türkiye’nin bu piyon rolüne karşılık sadece PKK’yi
tasfiye etmeyi değil aynı zamanda Türk devletini Kemalist ve ulusalcı
kesimden temizleyerek tümden Erdoğan ve AKP’ye teslim etmenin
garantisini vermiş olduklarını düşünüyorum. Erdoğan’ın seçimler
sürecinde kendisini tutmayarak 2023 yılına kadar planlanmış projelerin
kamuoyuna sunması bu anlaşmanın gereği olarak yaptığını düşünüyorum.
Burada hesap edilmeyen Kürt özgürlük mücadelesinin o kadar kolay kolay
tasfiye edilemeyeceğidir. Yine hesapta olmayan ikinci bir şey ise Arap
devletlerinin kolaylıkla AKP ve Erdoğan devletinin bölgesel liderliğinin
sindirmeyeceğidir.
Diğer önemli bir sorun ise onların yine
hesaplayamadığı İran devletinin yapılan bu ittifaklar karşısında ki
manevra gücüdür. İran devleti ideolojik olarak her ne kadar katı bir
yapıya sahip olsa da politik olarak oldukça esnek bir yapıya sahiptir.
Bu durum karşısında bölgedeki tüm güçleri yeniden gözden geçirerek yeni
ittifaklar geliştirebilir. Hiç kimsenin tahmin etmediği yeni ittifaklar
bölgede gelişebilir. Mevcut durumda İran’ı bulunduğu durumdan
koruyabilecek tek ittifak gücü ise Şİİ-Kürt ittifakı olduğunu
düşünüyorum. Neden birincisi Kürt ve Şii nüfusunun yaşamış olduğu
Coğrafya bu kapsamlı operasyonu boşa çıkartmak için oldukça müsait
olması. İkincisi ABD, İsrail ve Türkiye’nin içine girmiş olduğu ittifak
İran karşıttı olduğu kadar Kürt ve Şii karşıtıdır. Kürt-Şii ittifakın
gelişmesi durumunda hangi hatta direniş odakların oluşabileceğine
bakmakta yarar vardır. Irak, Suriye, Lübnan, Güney, Doğu, Kuzey ve Batı
Kürdistan, Yemen, Suudi, Katar ve diğer irili ufaklı körfez ülkelerinde
ciddi anlamda bu ülkeler için sorun teşkil edebilecek Şii potansiyeli
söz konusudur. Kürt ve Şiilerin bulunduğu coğrafyaya dikkatlice
bakıldığında İran için oldukça önemli bir coğrafya’dır. Bu iki güç
ittifak yaparlarsa ne Türkiye ne Amerika nede İsrail hiç bir şey
yapamaz. Ve mevcut durum İran ve Kürtler zorunlu olarak bu ittifaka
doğru ilerliyorlar. Bu ittifak tarihte Asur imparatorluğu karşısında
Medler öncülüğünde gelişen aşiretler konfederasyonun bu günkü çağdaş
versiyonu olarak tekerrür etmesi demektir. Nasıl ki Medler öncülüğünde
ki ittifak güçleri zalim Asur imparatorluğunu yıkarak halklara barış ve
demokrasi getirdilerse bu günde İran devleti bu ittifaka yatarsa aynı
şekilde tam anlamıyla bölgede ki halklara barış ve demokrasi
getirebilecek bir güç açığa çıkarabilir. İran bu ittifaka yatarsa tabi
ki mevcut haliyle kabul edilme durumu söz konusu olamaz. Daha demokratik
ve çağdaş değerlerle bütünleşerek ancak bu ittifaka yatabilir.
İran
kendi rejimini kurtarmanın yollarını ne Çin ve Rusya’da ne de
Hindistan’da aramamalı onun tek kurtuluşu Kürt-Şii ittifakındadır.
İran’ın bu durumu iyi gördüğünü bu gün biraz ayak diretse de eninde
sonunda böylesi bir ittifaka geleceğini düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder