22 Eylül 2011 Perşembe

İran Devletinin Tek Çıkışı Yolu: Kürt-Şii İttifakı


Erdoğan’ın Libya ve Tunus ziyaretleri Mısır’da olduğu gibi Türk basını tarafında oldukça abartılarak verilmeye devam etmektedir.

Erdoğan’ın Libya ve Tunus ziyaretleri Mısır’da olduğu gibi Türk basını tarafında oldukça abartılarak verilmeye devam etmektedir. Erdoğan, Türk basını özelde de Fetullahçı basın tarafından İslam dünyasının fatihi olarak Arap alemine sunulmak isteniyor.  Bunu da üç temel argüman üzerinden yapmaktadırlar. Birincisi Erdoğan’ı diktatör rejimlere karşı mazlum halkların yanında yer alan biri,  İsrail karşıtlığı ve Filistin halkına her tür koşulda destek sunan bir lider olarak Arap alemine sunmak istemektedirler.  Erdoğan’ın şu hassas süreçte Mısır, Libya ve Tunus’a düzenlemiş olduğu gezilerinin esas amacının Suriye müdahalesinin diplomatik ayağı olarak görmek gerekir. Suriye’ye yapılacak müdahalenin Arap olmayan Türk devleti tarafında yapılması Arap ülkeleri tarafından pekte hoş karşılanmaya bilir.  Dolaysıyla Türk devletinin Suriye’ye müdahalesi Arap devletleri tarafından bir iç mesele olarak görülebilir ve bu duruma karşı tutum sahibi olabilirler. Arap ülkelerinin Türk devletinin Suriye müdahalesinden rahatsızlık duyması sadece Suriye’nin bir Arap ülkesi olmasından kaynaklanmıyor. Bu müdahale Türk devletinin Ortadoğu ve Sünni Arap ülkelerinin öncülüğüne soyunması anlamını taşıyacaktır. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi devletler Arap olmayan bir devletin kendilerine liderlik yapmasına ve kendi rollerini çalmasına sessiz kalmayacaklardır.  Bunun için AKP devletinin soyunmuş olduğu bu rolün yerine getirmesi o kadar kolay olmayacaktır.

Erdoğan Mısır’da yapmış olduğu konuşmasında Esat rejiminin gidici olduğunun mesajını tüm Arap alemine verdi. Bu konuda Araplardan destek istedi. Aynı şekilde Erdoğan Mısır’da yapmış olduğu konuşma ile Suriye’ye yapılacak bir müdahaleye yeşil ışık yakarak Arap ülkelerinin tepkisini ölçmeye çalıştı. Mısır’da ki Müslüman kardeşler Erdoğan daha Mısır’dan çıkmadan onun cevabını verdi. Müslüman Kardeşler örgütü Ortadoğu ve Arap aleminin liderliğini Türkiye’ye kaptırma gibi niyetlerinin olmadığını açıkça dile getirdi.  Erdoğan bir taraftan Arap alemini ikna turuna çıkarken diğer taraftan da füze kalkanlarının Türkiye’ye konulması için anlaşmalar imzalamaktadır. Füze kalkanlarının özünde İsrail devletinin güvenliği ve Suriye müdahalesinin ön hazırlığı olduğunu daha önce belirtmiştik. AKP devleti füze kalkanlarının kendi ülkelerinde kalması için imza koyarak geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Bu güne kadar Erdoğan ve AKP devleti hem İran hem de ABD’yi birlikte idare etmeye çalışıyordu.  Bu saatten sonra Türk devleti safını netleştirmiştir.  

Şunu da belirtmek gerekiyor ki bölge liderliği için sadece Türk ve Arap devletleri yarışmıyorlar. Her şeyden önce bölgesel güç olmayı kendi rejiminin bekası için varlık yokluk meselesi yapmış İran devleti vardır. Yine Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD ve İsrail güçleri en son ise Libya müdahalesiyle Ortadoğu’da bende varım diyen bir Avrupa ülkesi olan Fransa devletleri bu bölge üzerinde güç mücadelesine girmiş bulunuyorlar. Tüm bu güçler bölgedeki liderlik için savaşırken Türkiye’nin lider olması ham hayal gibi görünüyor.  Türkiye’nin bu kadar ön plana sunulması ABD ve İsrail gibi ülkelerin bölge halkları tarafından kabul görülmemesinden kaynaklanıyor.  Onun için bu ülkeler Türkiye’yi bir piyon gibi ileri sürerek bölge liderliğine oynuyorlar. Türk devleti ise bu rolü kabul etme karşılığında PKK hareketini tümden tasfiye etmesi için gereken askeri ve diplomatik desteği esirgemedikleri görülüyor. Onun içindir ki Erdoğan benim için Kürt sorunu bitmiştir dedi. Onun için PKK hareketine karşı oldukça kapsamlı bir hareket başlatarak tasfiye edeceğine kamuoyun bas bas bağırarak ilan etti.

ABD ve İsrail devletleri Türkiye’nin bu piyon rolüne karşılık sadece PKK’yi tasfiye etmeyi değil aynı zamanda Türk devletini Kemalist ve ulusalcı kesimden temizleyerek tümden Erdoğan ve AKP’ye teslim etmenin garantisini vermiş olduklarını düşünüyorum. Erdoğan’ın seçimler sürecinde kendisini tutmayarak 2023 yılına kadar planlanmış projelerin kamuoyuna sunması bu anlaşmanın gereği olarak yaptığını düşünüyorum. Burada hesap edilmeyen Kürt özgürlük mücadelesinin o kadar kolay kolay tasfiye edilemeyeceğidir.  Yine hesapta olmayan ikinci bir şey ise Arap devletlerinin kolaylıkla AKP ve Erdoğan devletinin bölgesel liderliğinin sindirmeyeceğidir. 

Diğer önemli bir sorun ise onların yine hesaplayamadığı İran devletinin yapılan bu ittifaklar karşısında ki manevra gücüdür. İran devleti ideolojik olarak her ne kadar katı bir yapıya sahip olsa da politik olarak oldukça esnek bir yapıya sahiptir. Bu durum karşısında bölgedeki tüm güçleri yeniden gözden geçirerek yeni ittifaklar geliştirebilir. Hiç kimsenin tahmin etmediği yeni ittifaklar bölgede gelişebilir. Mevcut durumda İran’ı bulunduğu durumdan koruyabilecek tek ittifak gücü ise Şİİ-Kürt ittifakı olduğunu düşünüyorum. Neden birincisi Kürt ve Şii nüfusunun yaşamış olduğu Coğrafya bu kapsamlı operasyonu boşa çıkartmak için oldukça müsait olması. İkincisi ABD, İsrail ve Türkiye’nin içine girmiş olduğu ittifak İran karşıttı olduğu kadar Kürt ve Şii karşıtıdır.  Kürt-Şii ittifakın gelişmesi durumunda hangi hatta direniş odakların oluşabileceğine bakmakta yarar vardır.  Irak, Suriye, Lübnan, Güney, Doğu, Kuzey ve Batı Kürdistan, Yemen, Suudi, Katar ve diğer irili ufaklı körfez ülkelerinde ciddi anlamda bu ülkeler için sorun teşkil edebilecek Şii potansiyeli söz konusudur.  Kürt ve Şiilerin bulunduğu coğrafyaya dikkatlice bakıldığında İran için oldukça önemli bir coğrafya’dır. Bu iki güç ittifak yaparlarsa ne Türkiye ne Amerika nede İsrail hiç bir şey yapamaz.  Ve mevcut durum İran ve Kürtler zorunlu olarak bu ittifaka doğru ilerliyorlar. Bu ittifak tarihte Asur imparatorluğu karşısında Medler öncülüğünde gelişen aşiretler konfederasyonun bu günkü çağdaş versiyonu olarak tekerrür etmesi demektir. Nasıl ki Medler öncülüğünde ki ittifak güçleri zalim Asur imparatorluğunu yıkarak halklara barış ve demokrasi getirdilerse bu günde İran devleti bu ittifaka yatarsa aynı şekilde tam anlamıyla bölgede ki halklara barış ve demokrasi getirebilecek bir güç açığa çıkarabilir. İran bu ittifaka yatarsa tabi ki mevcut haliyle kabul edilme durumu söz konusu olamaz. Daha demokratik ve çağdaş değerlerle bütünleşerek ancak bu ittifaka yatabilir.  

İran kendi rejimini kurtarmanın yollarını ne Çin ve Rusya’da ne de Hindistan’da aramamalı onun tek kurtuluşu Kürt-Şii ittifakındadır. İran’ın bu durumu iyi gördüğünü bu gün biraz ayak diretse de eninde sonunda böylesi bir ittifaka geleceğini düşünüyorum.

Hiç yorum yok: