10 Eylül 2011 Cumartesi

'Gücümüzün Yüzde Beşini Dahi Kullanmadık' Ne Demek..

Kürdistan'ın tüm parçalarında egemen güçler hazırlık süreçlerini tamamlayıp savaş haline geçmiş görünüyor. Bu da, Kürdistan'ın tüm parçalarında örgütlü tek siyasal güç olan Kürt Özgürlük Hareketi'ne, birden çok cephede savaşmayı dayatıyor. Kandil ve çevresi hem Türkiye hem de İran'ın saldırısı altında, Suriye yarın ne olacağı kestirilemeyen bir belirsizlik içinde, bunun yanında hem Kuzey hem de Doğu Kürdisyan'da da aktif bir çatışma hali hazırda devam ediyor.

Son günlerde, İran'ın devreye soktuğu arabulucuların temasları sonucu PJAK bir ateşkes ilan etti. Anlaşılan o ki varılan mutabakat gereği, İran da kademeli olarak operasyonları durduracak. PJAK, operasyonlar yoluyla Kandil'i işgale kalkışan İran Ordusu'nun, sınırı dahi geçemediği gibi ağır kayıplar verdiğini duyurmuştu, fakat İran bunu kabul etmiyordu. Son olarak, İran’ın Fars Haber Ajansı, Devrim Muhafızları komutanlarından Tuğgeneral Abbas Ali Cannesari’nin, PJAK ile yaşanan çatışmada hayatını kaybettiğini kabul etti.

Bu bir devlet yalanı olarak yaygın kullanılan bir manipülasyon yöntemdir. Türk Devleti'nin de en çok başvurduğu yöntemlerden biridir manipülasyon amaçlı yalan haber üretmek. PKK'nin geçmişte ilan etiği ateşkeslerde Türk tarafının talepleri sonucu bu kararın alındığı belgelerle sabitken, Ankara'nın bu kararın kendi kamuoyunca bilinmemesi için özel şerhler öne sürdüğü biliniyor. Dikkat edilirse, PJAK'ın, İran'ın talebi üzerine ateşkes ilan ettiğini açıklanmasına karşın, Türk basını ısrarla, ilan edilen ateşkesin İran tarafından reddedildiğini yazmayı tercih etti.

Zira savaş kararı alan AKP Hükümeti'nin ve TSK'nın ateşkesle ya da barış yoluyla sorun çözme niyeti yok. AKP'nin savaş kararı çok açık. Kısa süre önce internete düşen ses kayıtlarında eski Türk genelkurmay başkanı orgeneral Işık Koşaner de o konuşmalarında, “PKK'nin tek taraflı ilan ettiği ateşkeslerin kesinlikle kendilerini ilgilendirmediğini” söylüyordu. Koşaner, tek taraflı ateşkese rağmen saldırıların hız kesmeden devam etmesi talimatı veriyor askerlerine.

Geçen ramazan bayramında PKK'nin bayram süresince ilan ettiği çatışmasızlığa karşın AKP Hükümeti Kürdistan'ı bombalamaya devam etti. Ancak Türk basını ve liberallerin buna en ufak bir tepkisi olmadı. Bayram sonrası yeniden başlayan gerilla eylemleri ise yine aynı çevrelerce, “savaşın sebebi” olarak gösterilemeye devam edildi.

AKP Hükümeti ve etrafında öbekleşen çevrelerin Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünden çok uzak oldukları açık. Savaş gittikçe kapsamlı bir biçimde yayılıyor. AKP Hükümeti, Kürdistan'a yönelik imha amaçlı hava saldırılarında hayali cinayet listeleri açıklaya dursun internete düşen bir görüntü, PKK gerillalarının savaş güçlerini kullanmamak konusundaki kararlılığını gösteriyor. 17 Ağustos günü Çukurca'da gerçekleşen eylemin görüntüleri farklı bir yaklaşım durumunda savaşın boyutlarının ne aşamaya geleceği konusunda ciddi ipuçları veriyor.

Görüntülerden, eylem sonrasında uzun bir süre daha bölgede kaldığı anlaşılan gerilla güçlerinin, olay yerine gelen iki helikoptere çok yakın mesafeden uçmalarına karşın ateş açmamaları dikkat çekiyor. Yine eylem alanına gelen ambulans ve diğer askeri güçlere de ateş açılmaması eylemin topyekûn bir imhayı amaçlamadığını gösteriyor.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada, AKP Hükümeti'ne yaptığı uyarı da bu anlamda bir kez daha önem kazanıyor.

Çukurca'da yapılan eylemin görüntüleri Karayılan'ın şu sözlerini bir kez daha dikkatle okumayı gerektiriyor:

“Başbakan bilmeli ki biz daha gücümüzün yüzde beşini bile harekete geçirmemişiz. Biz şimdi kontrollü bir biçimde sadece savunma savaşı veriyoruz. Eğer biz savaş gücümüzün önünü açar, resmi savaş karar ve talimatını verirsek, Türkiye’yi alt-üst ederler. Başbakan kendisini kaybetmemelidir! Bizi tehdit ederek, askeri güçleri bizim üzerimize çekmek istiyor ve Medya Savunma Alanları’nı hedeflemek istiyor. Yine sivil siyasete yönelerek, bir ezme hareketini geliştirmek ve Önderliğimizi tecrit altına almak istiyor. Başbakan böyle bir plan yapmak istiyor ama herkes bilmeli ki bu çok tehlikeli bir karardır. Bu tehlikeli kararın sonuçlarından Erdoğan sorumludur.”

Unutmamak gerekir ki, Abdullah Öcalan'da İmralı Adası'nda avukatları ile yaptığı görüşmelerde, “demokratik bir çözümün gelişmemesi durumunda halk savaşının geçmişte yaşananlardan çok daha şiddetli bir boyuta taşınacağı” uyarısında bulunmuş AKP Hükümeti ve Türk basını bunu Öcalan'ın “tehdidi” olarak değerlendirmeyi tercih etmişlerdi.

Kesin olan şu ki, Çukurca'da yaşananların ne anlama geldiğini, en iyi Kürdistan'da görev yapan askeri personel biliyor. Öcalan'ın uyarısının hayatiyetini de. Diyalogla çözüm aracı olan siyaseti ucuz, kof kabadayılığa indirgeyen Başbakan Erdoğan ise Öcalan'a elindeki bir rehine gibi yaklaşarak neredeyse çözümsüzlüğü kalıcılaştırıyor. Sivil siyaseti de tamamen imhaya yönelen Erdoğan, sivil cuma namazlarına saldırarak halklar arasındaki ortak paydaları da savaş alanına, mayınlı alana dönüştürüyor.

canerdem2126@gmail.com

Hiç yorum yok: