19 Eylül 2011 Pazartesi

Emperyalizmi Selamün Aleyküm İle Karşılamak


İslamcıların ne kadar hızlı kabuk değiştirdiklerini görmek hiç şaşırtıcı değil. Koşullar ve şartlar neyi gerektiriyorsa ona göre davranmak, onların ideolojik hammaddelerini oluşturuyor.

“Kahrolsun Emperyalizm” ve“Kahrolsun Siyonizm”sloganlarından, emperyalizme Selamün Aleyküm ile karşılama noktasına gelmeleri, ne kadar kemiksiz ve yalan bir duruşa sahip olduklarını gösteriyor.(Duruşu olan ve bilimsel onurunu kaybetmemiş bir avuç İslamcı aydın’ı bunun dışında tutuyorum)
Emperyal saldırganlığın kontrol dışı ülkeleri hizaya getirme, bölüp, parçalama ve hammadde kaynaklarının üstüne konma politikalarının bire bir uygulayıcıları haline gelmelerini,“Global” Osmancılık tezi gibi bir politika üzerine kurup, dış politika için“muhteşem buluş” olarak sunmaları, yalan duruşlarının dış ayağını şekillendiriyor.

Metiner’in kendisine dair “cahiliye dönemimdi” itirafı aslında bu kesimin nasıl hızlı bir dönüşüm geçirdiklerini açıklıyordu. “Cahiliye” döneminden, Kapitalist döneme geçiş evresini tanımlayan en doğru sözdü onun kendisini tarif ediş biçimi.
Aydın olmayı, boyna takılan bir kimlik sanan bu kesim meğer ne kadar da aç-mış. Muhalif dönemlerine ait sözleri, cümleleri ile bugün kullandıkları söz ve cümlelere bakarsanız eğer bunu daha iyi anlarsınız.

Dünün İslamcı aydın muhaliflerinin, bugünün emperyal savunucuları haline gelmeleri hiç birini rahatsız etmiyor. Aksine bugün emperyalizm, faşizm vb diyen herkesi topa tutup gerici olmakla suçluyorlar. Dün aynı şeyleri kendileri için söyleyenlerle kol kola girip iktidar olmanın nimetlerini paylaşmaktan mutlular.

Masada ha rakı olmuş, ha hoşaf onlar için bir önemi yok. Rakı ve hoşafı tokuşturup ortaklıklarını kutluyorlar.

Allahın selamını işgalcilere yollayıp, karşı devrimci tüm gruplara kucak açan ve bunu, halkların özgürlüğe ve demokrasiye kavuşması için yaptıklarını utanmadan pompalayan yeni aydınlarımız maşallah çok iştahlılar. Onlar aynı anda hem barışçı, hem savaşçı olmayı, hem anti-emperyalist, hem de onun vurucu gücü olmayı, hem egemen, hem de mazlumcu olmayı bir arada harmanlayabilmiş, geniş gönüllü bir kesim.

İsrail’den silah alan ama Filistin davasına gönül verebilen yüce bir vicdanları var.

Ezenlerle benzeşmek için meğer hepsi dünden hazırmış.
Onun ikizi olabilmek için geçirdikleri ideolojik ameliyatların izlerini birer kahramanlık öyküsü gibi anlatmaları ve bunu bir demokrasi mücadelesi gibi sunmaları, bu konuda ne kadar kıvrak yeteneklere sahip olduklarını gösteriyor.

Her konuşmalarında sol’a uzanan dilleri, söz konusu emperyalizm olduğunda dut yemiş bülbüle dönüşüveriyor. Sol’dan nefret ediyorlar çünkü sol onlara kendilerini, geldikleri ve düştükleri yeri hatırlatıyor.
Gazete köşelerini iktidar politikalarına göre sulayanların, kendileri gibi düşünmeyenleri “terörist” ilan etmeleri ve politik arenayı kendilerinin çayırları zannederek siyaset bilimini ayaklarında kunduraya dönüştürmelerine ne kadar isyan etseniz de, saçınızı başınızı yolsanız da nafile.

Gücün yanında duranlarla, gücün hoyratlığının karşısında duranların çok açık ayrıştığı bir dönemi yaşıyoruz.

Kendilerine yedirilen ılımlı İslam konseptini tüm Ortadoğu için uyarlayan ve aslında “ılımlı” sömürü olarak tarif edebileceğimiz yeni dönemin tüm politikalarını köşesel formüllerle kitlelere yutturmaya çalışanların düştüğü durum içler acısıdır.

Gerçeğin genetik yapısıyla oynayamazsınız. Ve bugün gerçeği savunanların yüzüne bakıp “ne o renginiz sararmış” diyerek korkunun patronluğunu yapmaya kalkarsanız alacağınız cevap Bedrettin’in  “ Güneşte batarken sararır” olacaktır.

Emperyalizmi selamünaleyküm diyerek karşılayanlar, yarın kendileriyle işleri bitip bir kenara atıldıklarında ve yarattıkları korkunun kurbanı olduklarında yanlarında kimseyi bulamayacaklar.

Akın Olgun/Birgün

Hiç yorum yok: