İslamcıların
ne kadar hızlı kabuk değiştirdiklerini görmek hiç şaşırtıcı değil.
Koşullar ve şartlar neyi gerektiriyorsa ona göre davranmak, onların
ideolojik hammaddelerini oluşturuyor.
“Kahrolsun Emperyalizm” ve“Kahrolsun Siyonizm”sloganlarından,
emperyalizme Selamün Aleyküm ile karşılama noktasına gelmeleri, ne
kadar kemiksiz ve yalan bir duruşa sahip olduklarını gösteriyor.(Duruşu
olan ve bilimsel onurunu kaybetmemiş bir avuç İslamcı aydın’ı bunun
dışında tutuyorum)
Emperyal saldırganlığın kontrol dışı ülkeleri hizaya getirme, bölüp,
parçalama ve hammadde kaynaklarının üstüne konma politikalarının bire
bir uygulayıcıları haline gelmelerini,“Global” Osmancılık tezi gibi bir politika üzerine kurup, dış politika için“muhteşem buluş” olarak sunmaları, yalan duruşlarının dış ayağını şekillendiriyor.
Metiner’in kendisine dair “cahiliye dönemimdi” itirafı aslında bu kesimin nasıl hızlı bir dönüşüm geçirdiklerini açıklıyordu. “Cahiliye” döneminden, Kapitalist döneme geçiş evresini tanımlayan en doğru sözdü onun kendisini tarif ediş biçimi.
Aydın olmayı, boyna takılan bir kimlik sanan bu kesim meğer ne kadar
da aç-mış. Muhalif dönemlerine ait sözleri, cümleleri ile bugün
kullandıkları söz ve cümlelere bakarsanız eğer bunu daha iyi anlarsınız.
Dünün İslamcı aydın muhaliflerinin, bugünün emperyal savunucuları
haline gelmeleri hiç birini rahatsız etmiyor. Aksine bugün emperyalizm,
faşizm vb diyen herkesi topa tutup gerici olmakla suçluyorlar. Dün aynı
şeyleri kendileri için söyleyenlerle kol kola girip iktidar olmanın
nimetlerini paylaşmaktan mutlular.
Masada ha rakı olmuş, ha hoşaf onlar için bir önemi yok. Rakı ve hoşafı tokuşturup ortaklıklarını kutluyorlar.
Allahın selamını işgalcilere yollayıp, karşı devrimci tüm gruplara
kucak açan ve bunu, halkların özgürlüğe ve demokrasiye kavuşması için
yaptıklarını utanmadan pompalayan yeni aydınlarımız maşallah çok
iştahlılar. Onlar aynı anda hem barışçı, hem savaşçı olmayı, hem
anti-emperyalist, hem de onun vurucu gücü olmayı, hem egemen, hem de
mazlumcu olmayı bir arada harmanlayabilmiş, geniş gönüllü bir kesim.
İsrail’den silah alan ama Filistin davasına gönül verebilen yüce bir vicdanları var.
Ezenlerle benzeşmek için meğer hepsi dünden hazırmış.
Onun ikizi olabilmek için geçirdikleri ideolojik ameliyatların
izlerini birer kahramanlık öyküsü gibi anlatmaları ve bunu bir demokrasi
mücadelesi gibi sunmaları, bu konuda ne kadar kıvrak yeteneklere sahip
olduklarını gösteriyor.
Her konuşmalarında sol’a uzanan dilleri, söz konusu emperyalizm
olduğunda dut yemiş bülbüle dönüşüveriyor. Sol’dan nefret ediyorlar
çünkü sol onlara kendilerini, geldikleri ve düştükleri yeri
hatırlatıyor.
Gazete köşelerini iktidar politikalarına göre sulayanların, kendileri gibi düşünmeyenleri “terörist” ilan
etmeleri ve politik arenayı kendilerinin çayırları zannederek siyaset
bilimini ayaklarında kunduraya dönüştürmelerine ne kadar isyan etseniz
de, saçınızı başınızı yolsanız da nafile.
Gücün yanında duranlarla, gücün hoyratlığının karşısında duranların çok açık ayrıştığı bir dönemi yaşıyoruz.
Kendilerine yedirilen ılımlı İslam konseptini tüm Ortadoğu için uyarlayan ve aslında “ılımlı” sömürü
olarak tarif edebileceğimiz yeni dönemin tüm politikalarını köşesel
formüllerle kitlelere yutturmaya çalışanların düştüğü durum içler
acısıdır.
Gerçeğin genetik yapısıyla oynayamazsınız. Ve bugün gerçeği savunanların yüzüne bakıp “ne o renginiz sararmış” diyerek korkunun patronluğunu yapmaya kalkarsanız alacağınız cevap Bedrettin’in “ Güneşte batarken sararır” olacaktır.
Emperyalizmi selamünaleyküm diyerek karşılayanlar, yarın kendileriyle
işleri bitip bir kenara atıldıklarında ve yarattıkları korkunun kurbanı
olduklarında yanlarında kimseyi bulamayacaklar.
Akın Olgun/Birgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder