28 Eylül 2011 Çarşamba

Bir Final Savaşı Yaşanıyor-2

ABD Suriye’yi düşürürse sıra İran’a gelecek. Birbirleriyle karşıt olma durumları var. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri İran’ı ciddi bir biçimde tehdit ediyor.

ABD Suriye’yi düşürürse sıra İran’a gelecek. Birbirleriyle karşıt olma durumları var. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri İran’ı ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Fakat bu kadar düşman olmalarına rağmen sorun Kürtlerin denetimi olunca birlikte hareket etmekten geri durmuyorlar. Bir taraftan birbiriyle düşmanlar diğer taraftan Kürtlere karşı müttefiktirler. Beş yüzyıldır Osmanlı-İran politikaları böyleydi. Son yüzyılda da kapitalist modernite sistemi altında oluşan Ortadoğu devletlerinin Kürdistan’a yaklaşımları, Kürt politikaları da böyle. Son yüzyılda dünya bloklara ayrılıp birbirlerine karşı düşman oldukları dönemde bile Kürtlere karşı ittifak halinde olmaktan geri durmadılar. Bir kısmı Sovyet yanlısı bir kısmı Amerika yanlısı oldu. Bölge çapında birbirlerine girdiler ama CENTO’yu kurdular, Bağdat paktını imzaladılar. Bu kadar düşman olmalarına rağmen Kürdistan’a karşı ortak blok oluşturmaktan geri durmadılar. Dolayısıyla Türkiye’yle İran’ın hem düşman olmaları hem de Kürtlere karşı ittifak yapmalarını doğru anlamak lazım. Bu her zaman yaşanan bir durumdur. O nedenle bu gerçekliği iyi görüp tek yanlı yaklaşmamak gerekiyor. 

 
Suriye de bu işin içindeydi, ama şimdi kendisi yıkılmakla yüz yüze. Dolayısıyla aktif olamıyor. Bu kadar zorlanmasına rağmen yine de yaşamasını Kürtler sağlıyor. Beşar Esad yönetimi o durumda bile Suriye’deki Kürtlere dil ucuyla teşekkür etmekten öteye gidemedi. Hem siyasi tutum hem de o faşist ulus-devletçi milliyetçilik böyle davranmasından öteye götürmüyor. Bu bakımdan mezarı Ankara’da kazıldığı halde, hala Ankara siyasetini Kürt sorunu konusunda en çok zorlayabilecekken ciddi bir adım atmıyor, atamıyor. Hatta Ankara’ya destek veriyor.

Irak yönetimi de Türkiye politikalarına biraz karşıt biraz da destekliyor. Maliki yönetimi bir yönüyle Türkiye-İran-Suriye ittifakına destek veriyor, ona katılıyor; bir yönüyle de ABD’yle ittifak halinde. Dolayısıyla ABD üzerinden Türkiye’ye destek veriyor. Türkiye’nin bölgede hegemon olmasına, Araplara karşı gelişen ABD saldırılarına karşı ev sahipliği yapmasına biraz karşıtlığı var, fakat Kürtlere saldırı olunca Türkiye’ye destek veriyorlar. 
 
Bunlar içerisinde güney Kürdistan’ın desteği de var. Açığa çıktı ki geçen yıl güney Kürdistan yönetimi, İran’la arasında yürüttüğü görüşmelerde pasif bir destek vaadinde bulunmuş. Güney Kürdistan yönetimi İran’a operasyon yapabilirsiniz, top atışları yapabilirsiniz demiş. Halka zarar vermeyin, PKK kamplarına vurabilirsiniz engel oluşturmayacağız demişler. Ayrıca istihbarat desteği, sınırı kapatma gibi destek de vereceklerini vaat etmişler. Bunların hepsi belgeyle yayınlandı. Her ne kadar güney Kürdistan hükümeti belgelerde tahribat yapılmış diye yalanlamaya çalışsa da, çok gerçekçi değildi, çünkü belgeler açık. Öyle anlaşılıyor ki geçen yıl Tayyip Erdoğan’ın Hewler ziyaretinde güney Kürdistan yönetiminin desteği Türkiye yönetimine de verilmiş. AKP hükümeti buna dayanarak meydan okuyor saldırgan davranıyor. Güney Kürdistan yönetiminden belli bir onay, destek almasa bu kadar saldırgan davranamazdı. En azından bütün alanları hava saldırısına açmışlar. İşte eskiye oranla saldırı alanlarını genişletmişler. Köylere vurmayın dağların her tarafına vurabilirsiniz, demişler. Büyük olasılıkla benzer alanlara kara operasyonu yapma hakkını da vermişlerdir. Karadan da operasyona izin vermişler. Diğer yandan Neçirvan Barzani sınırları kapatacaklarını açıklamış. PKK’yi kuşatmak için güney sınırlarını kapatma sinyalini veriyorlar. İran’a istihbarat, bilgi verebiliriz dediklerine göre Türkiye’ye hayli benzer bilgiler veriyorlardır. Sadece aktif olarak savaşa katılmıyor ama pasif anlamda Türkiye’nin hareketimize dönük saldırılarına çok yönlü destek veren bir konumdalar. 

Türk devleti yapabilirse İran’dan aktif destek alarak, ABD ve NATO’nun gücünü kullanarak medya savunma alanlarına dönük kara operasyonu geliştirebilir. Bunun önünde siyasi ve hukuki bir engel yoktur. Bunu yapabilmesi kendi gücüne bağlıdır. Askeri gücü yeterse yapabilir, yoksa yapamaz. Tek engel başarılı olup olamayacağına inanması noktasında var. Aslında Türkiye hükümeti, ordusu şimdiye kadar böyle bir saldırı yapmadıysa başaracağına çok güvenmediği içindir. Başarısızlık kaygısı iki yönden ortaya çıkıyor. Bir, askeri bakımdan gerillayı ezip ezemeyeceği konusunda tam kani değil. Otuz yıldır savaş yapıyor şimdiye kadar hiç bir hükümet öngördüğü sonucu alamadı. Karşısında o kadar tecrübe kazanmış gerilla örgütlülüğü var. Bazı alanlara saldırmakla yok olmuyor, gerilla tüm Kürdistan’a yayılmış durumda. Onun için kuşatamıyor. Her türlü tekniği kullanmasına rağmen bazı darbeler vurmasına rağmen sonuç alıcı, ezici darbe vuramıyor. Bu bakımdan askeri olarak başarmakta kuşkuludur. Kendine güvenmiyor. Engel gördüğü bir şey budur. 
 
Diğer yandan ise siyasi olarak halk mücadelesinden korkuyor. PKK bu süreçte yürütülen saldırılar karşısında daha çok kitleselleşti. Sadece kuzeyle sınırlı kalmadı diğer parçaları da daha fazla harekete geçirir hale geldi. Saldırılar sonrasında halkta bir tepki oluştu. Sadece kuzeyde oluşmuyor, doğuda ve özellikle güney halkında da büyük bir tepki var. Günlerdir halk yürüyüş halinde, hava saldırılarının olduğu alanlara doğru Süleymaniye’den Duhok’a kadar birçok alanda gençlik kitlesel yürüyüş yapıyor, protesto ediyor. Kısa sürede bu askeri saldırılar sonuç vermezse bu direnişin daha çok gelişeceği ve Türkiye’yi zorlayacağı anlaşılıyor. Türkiye de bundan korkuyor.

AKP hükümeti siyasi operasyonlar yürütüyor. Üç bin demokratik siyasetçiyi tutukladı. Bütün bu saldırılara rağmen demokratik siyaset, DTK, BDP çalışmalarını sürdürüyor. Bu bakımdan demokratik siyasetin yürütülmesini de engelleyemiyor. Çünkü demokratik siyaset bir halk hareketidir, sınırlı sayıda belli bir kadro kesimiyle sınırlandırılmış değildir. Birini tutukluyorlar yerine on tanesi geliyor. Dolayısıyla kadro bulmada, kendini devam ettirmede bir zorluk yaşamıyor. Halk boşalan yeri dolduruyor. Bundan dolayı da hükümetin başarılı olacağına dair kendisine olan güveni kırılmıştır. 
 
Yoksa hukuki ve siyasi engel yoktur. Engel, askeri ve halk mücadelesi karşısında siyasi olarak başarılı olup olamayacağı konusunda yaşadığı tereddüttedir. Eğer şimdiye kadar saldırmadıysa bu nedenledir. Bundan sonra da askeri operasyonların gerçekleşmesi önünde bu husus engel olarak görülecektir. Çünkü öyle söylendiği kadar kolay değildir. Tehdit edildiği gibi asarım, keserim demekle asılıp kesilmiyor. Kürt yok dediler, şimdi de yok edeceğiz diyorlar. Yapmak ayrı söylemek ayrı! Yapamaz ve başarısız olduğunda hükümet de çöküyor, devlet de çöküyor. Bu bakımdan işi biraz daha sıkı ele alıyor. İhtiyatlı davranıyor. Bütün bu ihtiyatlılığın altında kesinlikle başarılı olacaklarına dair taşıdıkları kuşku yatıyor.

Bu bakımdan da Türkiye her türlü saldırıyı yapabilir. Bu konuda gerçekten de her hangi bir engel yoktur. Uluslar arası alanda yok, bölgesel alanda yok, yerel alanda yok. Güney Kürdistan hükümeti de saldırı yapma, askeri ve siyasi saldırıda bulunma hakkını vermiş. Gerisi başarılı olup olamamaları konusudur. Başarısız olursa, her şeyi kaybeder. Bir final savaşı yaşanıyor. Ondan kaygı duyuyorlar. Başarılı olma konusunda kendi güçlerine güvenemiyorlar. Teknik olarak çok donanmış durumdalar, destek de alıyorlar. ABD, Avrupa herkes destek veriyor. İstihbaratta önemli bir yetkinlikleri var. ABD’nin keşif uçakları bayram günü bile durmuyor. Türkiye bayram yapmak için dursa bile ecnebilerin bayramı yoktur. Daha fazla çalışıyorlar, bilgi aktarıyorlar ki Türk ordusu saldırıda bulunsun. Dikkat edelim saldırıyı sadece desteklemiyorlar, teşvik de ediyorlar. Ne bayramları var ne pazarları var. Keşif uçakları hiçbir tatil dinlemiyor. Bunların hepsini Amerika yürütüyor. 

Amerika, günde bir milyon dolar sadece keşif için harcıyoruz, Türkiye’ye destek veriyoruz, diye açıklama yaptı. Türkiye’ye, Türk ordusuna keşif sağlamak için harcadığı para günde bir milyon dolar! Demek ki savaşı Amerika yürütüyor. Bu sadece keşfe verdikleri paradır. Türkiye’ye verilen teknik malzeme, siyasi destek, mali destek ayrı. Savaşı Türkiye’den daha çok NATO ve Amerika yürütüyor. Bu bakımdan önleri açıktır. Ama gerçekten de başarılı olabilir mi, orası şüpheli. Çünkü süreç uzadı mı destek verenlerin hepsi Türkiye’den fazlasını geri istiyor. Türkiye de onu karşılayamıyor. Süreç uzarsa, kısa sürede başarılı olamazsa kendisi yıpranıyor, ağır bir yenilgiyle yüz yüze geliyor. Gerilla karşısında başarılı olamayacağı ortada. Hem demokratik siyasete dönük siyasi soykırım operasyonları hem de gerillaya dönük askeri operasyonlarda başarılı olamadı. Çünkü askeri operasyonlarla gerilla kuşatılamıyor. Gerilla kısmen darbelense de bir anda onu ezecek darbe vurulamıyor.
 
Diğer yandan demokratik siyasete dönük de bazı tutuklanmalar olsa da tutuklanan kim olursa olsun yeri dolduruluyor. Demokratik siyaseti halk yürütüyor ve yeri dolduruluyor. Aslında iki alanda da Özgürlük Hareketi'ni imha ve tasfiye etme gücü yok. Gerilla ve halk direnişi karşısındaki başarısızlığı onu zorluyor. Bu süreçte de zorlayacak gibi görünüyor. Çünkü gerilla cephesinde de halk cephesinde de böyle bir direniş kararırlılığı ve hazırlığımı yüksektir.
Diğer yandan askeri saldırı yürütmede devletin sorunları fazladır. İşte ordunun hali ortadadır. Savaşı onunla yürütmek istiyorlar, ama ordunun büyük bir kısmı tutukludur, başarısı yoktur, savaştan sonuna kadar korkuyor. Türk ordusunda müthiş bir Kürdistan sendromu yaşanıyor. Genelkurmay başkanlığından ayrılan Işık Koşaner açıklamalar yapıyor. Bir bomba patlıyor dağılanları toplamak için günlerdir uğraşıyoruz, diyor. Bir kurşun sıkılıyor darmadağın oluyor; tim komutanı kaçıyor asker bilmem ne geçiriyor, diyor. Bir felaket halindeyiz diyor. Sözleri niye böyledir, yanlışlıkla mı olmuş diye sormuşlar “sözlerinin arkasında olduğunu” söylemiş. Gerçekten de olan budur. Genelkurmay başkanıydı, daha iki yıl görev süresi olmasına rağmen istifa etti. Böyle bir orduda başarılı olunmaz diyerek savaşı sürdüremedi, bıraktı. İşte ordunun hali böyledir. Bu ordu savaşabilecek durumda değildir. 
 
Bunu telafi edebilmek için özel harpçileri göreve çağırdılar, Hizbi-kontrayı bıraktılar. Doksanların başındaki katliamları, faili meçhul denilen katliamları yeniden gündeme getirmek istiyorlar. Polisi güçlendirmeye çalışıyorlar. Geçenlerde genelkurmay terörle mücadele sitesini feshetmiş. Tayip Erdoğan teşekkür ediyordu. Bundan sonra içişleri bakanlığı açıklama yapacakmış. Hükümet tümüyle savaşı devralmış oluyor. Ordu savaştan çekildi, savaşacak durumu yok. Bu bakımdan tabi ciddi biçimde zayıflıkları var. Kazanma şansını kendinde göremiyor. Şunu iyi bilmeliyiz, başaracağını bilse hemen saldırır. Eğer saldırmıyorsa başarmaya dair inanç ve güvenleri az olduğu içindir. 

Abbas Türkmen

Hiç yorum yok: