ABD Suriye’yi düşürürse sıra İran’a gelecek. Birbirleriyle karşıt olma durumları var. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri İran’ı ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Fakat bu kadar düşman olmalarına rağmen sorun Kürtlerin denetimi olunca birlikte hareket etmekten geri durmuyorlar. Bir taraftan birbiriyle düşmanlar diğer taraftan Kürtlere karşı müttefiktirler. Beş yüzyıldır Osmanlı-İran politikaları böyleydi. Son yüzyılda da kapitalist modernite sistemi altında oluşan Ortadoğu devletlerinin Kürdistan’a yaklaşımları, Kürt politikaları da böyle. Son yüzyılda dünya bloklara ayrılıp birbirlerine karşı düşman oldukları dönemde bile Kürtlere karşı ittifak halinde olmaktan geri durmadılar. Bir kısmı Sovyet yanlısı bir kısmı Amerika yanlısı oldu. Bölge çapında birbirlerine girdiler ama CENTO’yu kurdular, Bağdat paktını imzaladılar. Bu kadar düşman olmalarına rağmen Kürdistan’a karşı ortak blok oluşturmaktan geri durmadılar. Dolayısıyla Türkiye’yle İran’ın hem düşman olmaları hem de Kürtlere karşı ittifak yapmalarını doğru anlamak lazım. Bu her zaman yaşanan bir durumdur. O nedenle bu gerçekliği iyi görüp tek yanlı yaklaşmamak gerekiyor.
Suriye de bu işin
içindeydi, ama şimdi kendisi yıkılmakla yüz yüze. Dolayısıyla aktif
olamıyor. Bu kadar zorlanmasına rağmen yine de yaşamasını Kürtler
sağlıyor. Beşar Esad yönetimi o durumda bile Suriye’deki Kürtlere dil
ucuyla teşekkür etmekten öteye gidemedi. Hem siyasi tutum hem de o
faşist ulus-devletçi milliyetçilik böyle davranmasından öteye
götürmüyor. Bu bakımdan mezarı Ankara’da kazıldığı halde, hala Ankara
siyasetini Kürt sorunu konusunda en çok zorlayabilecekken ciddi bir adım
atmıyor, atamıyor. Hatta Ankara’ya destek veriyor.
Bunlar içerisinde güney Kürdistan’ın desteği
de var. Açığa çıktı ki geçen yıl güney Kürdistan yönetimi, İran’la
arasında yürüttüğü görüşmelerde pasif bir destek vaadinde bulunmuş.
Güney Kürdistan yönetimi İran’a operasyon yapabilirsiniz, top atışları
yapabilirsiniz demiş. Halka zarar vermeyin, PKK kamplarına
vurabilirsiniz engel oluşturmayacağız demişler. Ayrıca istihbarat
desteği, sınırı kapatma gibi destek de vereceklerini vaat etmişler.
Bunların hepsi belgeyle yayınlandı. Her ne kadar güney Kürdistan
hükümeti belgelerde tahribat yapılmış diye yalanlamaya çalışsa da, çok
gerçekçi değildi, çünkü belgeler açık. Öyle anlaşılıyor ki geçen yıl
Tayyip Erdoğan’ın Hewler ziyaretinde güney Kürdistan yönetiminin desteği
Türkiye yönetimine de verilmiş. AKP hükümeti buna dayanarak meydan
okuyor saldırgan davranıyor. Güney Kürdistan yönetiminden belli bir
onay, destek almasa bu kadar saldırgan davranamazdı. En azından bütün
alanları hava saldırısına açmışlar. İşte eskiye oranla saldırı
alanlarını genişletmişler. Köylere vurmayın dağların her tarafına
vurabilirsiniz, demişler. Büyük olasılıkla benzer alanlara kara
operasyonu yapma hakkını da vermişlerdir. Karadan da operasyona izin
vermişler. Diğer yandan Neçirvan Barzani sınırları kapatacaklarını
açıklamış. PKK’yi kuşatmak için güney sınırlarını kapatma sinyalini
veriyorlar. İran’a istihbarat, bilgi verebiliriz dediklerine göre
Türkiye’ye hayli benzer bilgiler veriyorlardır. Sadece aktif olarak
savaşa katılmıyor ama pasif anlamda Türkiye’nin hareketimize dönük
saldırılarına çok yönlü destek veren bir konumdalar.
Diğer yandan ise siyasi olarak halk mücadelesinden
korkuyor. PKK bu süreçte yürütülen saldırılar karşısında daha çok
kitleselleşti. Sadece kuzeyle sınırlı kalmadı diğer parçaları da daha
fazla harekete geçirir hale geldi. Saldırılar sonrasında halkta bir
tepki oluştu. Sadece kuzeyde oluşmuyor, doğuda ve özellikle güney
halkında da büyük bir tepki var. Günlerdir halk yürüyüş halinde, hava
saldırılarının olduğu alanlara doğru Süleymaniye’den Duhok’a kadar
birçok alanda gençlik kitlesel yürüyüş yapıyor, protesto ediyor. Kısa
sürede bu askeri saldırılar sonuç vermezse bu direnişin daha çok
gelişeceği ve Türkiye’yi zorlayacağı anlaşılıyor. Türkiye de bundan
korkuyor.
Yoksa hukuki ve siyasi engel yoktur. Engel, askeri ve halk mücadelesi karşısında siyasi olarak başarılı olup olamayacağı konusunda yaşadığı tereddüttedir. Eğer şimdiye kadar saldırmadıysa bu nedenledir. Bundan sonra da askeri operasyonların gerçekleşmesi önünde bu husus engel olarak görülecektir. Çünkü öyle söylendiği kadar kolay değildir. Tehdit edildiği gibi asarım, keserim demekle asılıp kesilmiyor. Kürt yok dediler, şimdi de yok edeceğiz diyorlar. Yapmak ayrı söylemek ayrı! Yapamaz ve başarısız olduğunda hükümet de çöküyor, devlet de çöküyor. Bu bakımdan işi biraz daha sıkı ele alıyor. İhtiyatlı davranıyor. Bütün bu ihtiyatlılığın altında kesinlikle başarılı olacaklarına dair taşıdıkları kuşku yatıyor.
Bu bakımdan da Türkiye her türlü
saldırıyı yapabilir. Bu konuda gerçekten de her hangi bir engel yoktur.
Uluslar arası alanda yok, bölgesel alanda yok, yerel alanda yok. Güney
Kürdistan hükümeti de saldırı yapma, askeri ve siyasi saldırıda bulunma
hakkını vermiş. Gerisi başarılı olup olamamaları konusudur. Başarısız
olursa, her şeyi kaybeder. Bir final savaşı yaşanıyor. Ondan kaygı
duyuyorlar. Başarılı olma konusunda kendi güçlerine güvenemiyorlar.
Teknik olarak çok donanmış durumdalar, destek de alıyorlar. ABD, Avrupa
herkes destek veriyor. İstihbaratta önemli bir yetkinlikleri var.
ABD’nin keşif uçakları bayram günü bile durmuyor. Türkiye bayram yapmak
için dursa bile ecnebilerin bayramı yoktur. Daha fazla çalışıyorlar,
bilgi aktarıyorlar ki Türk ordusu saldırıda bulunsun. Dikkat edelim
saldırıyı sadece desteklemiyorlar, teşvik de ediyorlar. Ne bayramları
var ne pazarları var. Keşif uçakları hiçbir tatil dinlemiyor. Bunların
hepsini Amerika yürütüyor.
Diğer yandan demokratik
siyasete dönük de bazı tutuklanmalar olsa da tutuklanan kim olursa olsun
yeri dolduruluyor. Demokratik siyaseti halk yürütüyor ve yeri
dolduruluyor. Aslında iki alanda da Özgürlük Hareketi'ni imha ve tasfiye
etme gücü yok. Gerilla ve halk direnişi karşısındaki başarısızlığı onu
zorluyor. Bu süreçte de zorlayacak gibi görünüyor. Çünkü gerilla
cephesinde de halk cephesinde de böyle bir direniş kararırlılığı ve
hazırlığımı yüksektir.
Diğer yandan askeri saldırı yürütmede
devletin sorunları fazladır. İşte ordunun hali ortadadır. Savaşı onunla
yürütmek istiyorlar, ama ordunun büyük bir kısmı tutukludur, başarısı
yoktur, savaştan sonuna kadar korkuyor. Türk ordusunda müthiş bir
Kürdistan sendromu yaşanıyor. Genelkurmay başkanlığından ayrılan Işık
Koşaner açıklamalar yapıyor. Bir bomba patlıyor dağılanları toplamak
için günlerdir uğraşıyoruz, diyor. Bir kurşun sıkılıyor darmadağın
oluyor; tim komutanı kaçıyor asker bilmem ne geçiriyor, diyor. Bir
felaket halindeyiz diyor. Sözleri niye böyledir, yanlışlıkla mı olmuş
diye sormuşlar “sözlerinin arkasında olduğunu” söylemiş. Gerçekten de
olan budur. Genelkurmay başkanıydı, daha iki yıl görev süresi olmasına
rağmen istifa etti. Böyle bir orduda başarılı olunmaz diyerek savaşı
sürdüremedi, bıraktı. İşte ordunun hali böyledir. Bu ordu savaşabilecek
durumda değildir.
Bunu telafi edebilmek için özel harpçileri
göreve çağırdılar, Hizbi-kontrayı bıraktılar. Doksanların başındaki
katliamları, faili meçhul denilen katliamları yeniden gündeme getirmek
istiyorlar. Polisi güçlendirmeye çalışıyorlar. Geçenlerde genelkurmay
terörle mücadele sitesini feshetmiş. Tayip Erdoğan teşekkür ediyordu.
Bundan sonra içişleri bakanlığı açıklama yapacakmış. Hükümet tümüyle
savaşı devralmış oluyor. Ordu savaştan çekildi, savaşacak durumu yok. Bu
bakımdan tabi ciddi biçimde zayıflıkları var. Kazanma şansını kendinde
göremiyor. Şunu iyi bilmeliyiz, başaracağını bilse hemen saldırır. Eğer
saldırmıyorsa başarmaya dair inanç ve güvenleri az olduğu içindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder