28 Eylül 2011 Çarşamba

BDP’nin Boş Koltukları ve AK-Babalar!


Önce bir yanlışı düzeltelim: Parlamento boykotu yok; yemin etme törenini koşullu olarak boykot var.
 
Yani ortada Meclisten ya da parlamenter yoldan bir “vazgeçiş” yok. O halde ortada dramatik bir sorun da yok.

BDP’nin yemin törenini boykot etmesi ise, hiçbir şekilde hükümeti ya da devleti muhatap alan bir “eylem” değil. Çünkü, BDP şu anda Meclis’ten sonsuza kadar çekildiğini ilan etse, AKP de, devlet de bu işten öyle memnun olur ki, Başbakan utanmasa zil takıp oynamaya başlar.

AKP’ci yazarlar telaş içinde: Bunlar Meclisi “fabrika”, BDP’li vekilleri “işçi”, Erdoğan’ı “patron”, yemin törenini boykotu “grev”, AKP’nin restini de “lokavt” sanıyor. Patron zarar görmesin diye işi “tatlıya” bağlamaya çalışıyor. Oysa BDP Meclis’ten çekilse, AK-babalar tıpkı H.Dicle’nin yerini kaptıkları gibi onların yerini arsızca kapacaklar.

Vekillerinin altıda biri hapiste yatan, iki vekili, yani o dönemdeki yirmi vekillik grubun onda biri, havaya doğru kırkbeş derecelik eğimle atılması gereken gaz bomba tüfekleriyle, yere paralel olarak, yani öldürme kastıyla hedef alınarak yaralanan, zaten daha önce bir vekili öldürülen, tüm vekilleri hakkında yüzlerce dokunulmazlığın kaldırılması için hazırlanmış fezleke bulunan, Üyeleri geçen aya kadar, ayda ortalama ikiyüz kişilik gruplar halinde tutuklanmış olan. son ay ise beş yüz üyesi zındana atılan bir parti var ortada. Ve bir de bu partiyi “sureti haktan” görünerek Meclise “çağıran” bir Başbakan…

Kim kimi Meclise “çağırıyormuş”!? O halde bu yemin töreni boykotu neden yapıldı?
Önce Kürt halkı için yapıldı. Denmiş oldu ki, “hiçbir vekilimiz koltuk heveslisi değil, arkadaşlarımız hapisteyken biz o koltuklara oturmayız”. Halk bu onurlu mesajı destekledi ve bence, Meclis tatildeyken “tatil yapmayan”, mücadele alanında, ölümle burun buruna, yosun koklayarak değil, biber gazı soluyarak, kendisiyle aynı suyu içen, aynı yemeği yiyen vekillerini bir kere daha seçerek, 1 Ekim’de yeniden Meclise gönderme kararı aldı. 

İkinci olarak bu eylem Türk kamuoyu için yapıldı. Denmiş oldu ki, bunlar altı vekilimizi hapiste tutmakla kalmayacaklar, her birimizin hakkında yüzlerce fezleke var, hukuki durumumuz altı vekilimizle aynı, bizleri de ilk fırsatta, daha önce yaptıkları gibi Meclis’ten cezaevlerine gönderebilirler, birlikte yaşayacaksak, Kürt halkının vekillerine sahip çıkın. Yüzde elli oyla seçtiğiniz AKP’yi zorlayın, vekillerimiz serbest bırakılsın.”

BDP’nin eylemi, Türk kamuoyunu harekete geçiremedi. AKP’yi destekleyen kamuoyu da, CHP’yi destekleyen kamuoyu da Kürt vekillerin çağrılarına destek vermedi. Eylem Türk kamuoyunu harekete geçirme konusunda tam bir başarısızlığa uğradı. Bunu açık yüreklilikle kabul etmek gerekir. Türk kamuoyunu harekete geçirmeye, AKP’ye “vekilleri serbest bırak” diyeceğine, bir kere daha BDP’ye çağrı yapan, işi gücü bırakıp, aynı zamanda Meclis’in tatilde olduğunu bile unutup, “BDP Meclise git” diyen demokrat aydın çevreler baş rolü oynadı.

Neden? Seçimin ertesi günü, durum şimdiki gibi değildi. “Umutlar” şendi, “heyecanlar” şakraktı, bombalar değil, havai fişekler parlaktı. Gökyüzünde phantomlar değil leylekler uçuyordu, çayırların arasında kan lekeleri değil, gelincikler parıldıyordu. Neden BDP’li vekillerin bu eylemine Batılı kamuoyunu etkileyen çevrelerden, bir iki cılız destek sesi dışında şöyle gür, AKP’yi yerinden hoplatacak, zından kapılarını kıracak bir ses yükselmedi?

Türk kamuoyu ayağa kalksaydı, BDP vekiller bırakılmadan bu Meclise dönmezdi sanırım. Olmadı.
Ne olmuş oldu? Altı vekil zındanda kalmış oldu. Ve eğer bu sorun çözülseydi Mecliste demokratik bir anayasa için oluşacak olan güçlü bir “demokratik uzlaşma” imkanı yok edildi. BDP’ye “diyalog, müzakere, barış ve çözüm” için uzlaşma kapıları kapandı. Bu kimin “yenilgisi”dir? Bu, demokrasinin yenilgisidir. Demokrasiyi yenilgiye uğratan kimdir? Belli ki artık “askeri vesayet” değildir. AKP’dir.
BDP eyleminin bilançosu budur.

Eylemin başladığı gün ile bugün aynı değildir artık. Eğer dün Kürdün sesine Batı kamuoyu destek verseydi ve BDP Meclise gitseydi, bu gidiş “diyalog, müzakere, barış ve çözüm” için bir gidiş olacaktı. Bu fırsat şimdilik, yeni bir evreye kadar kaçmıştır.

BDP grubu, Meclise “hiçbir şey olmamış” gibi gitmeyecek sanırım. Şimdi bu Meclise gidiş, öyle “Atatürk devrimleri” üzerine yemin etmekle olup bitmeyecek gibi. Vekillerin, Eşbaşkanların, Aysel Tuğlukların sözleri gösteriyor ki; vekiller Mecliste, zorla, can vererek, hapis yatarak, barajları yıkarak hak ettikleri yerlerini alacaklarsa eğer, o Meclisin kürsüsünü, AKP’nin “Anayasa oyununda figüranlık” yapmak için değil, kendi halkının, bütün demokratik güçlerin, bütün ezilenlerin şu anda yürüttüğü büyük halk direnişini savunmak, daha da güçlendirmek, örgütlemek, yaymak ve derinleştirmek için kullanacaklar.

Az sonra göreceğiz: AKP Kürde “tükürdüğünü yalatma” oyunundan fena halde pişman olacak…

VEYSİ SARISÖZEN

Hiç yorum yok: