12 Eylül 2011 Pazartesi

AKP Meramını Daha Nasıl Anlatsın?

Türkiye’de hala bazı çevreler, AKP Hükümeti’nin Kürt sorununu çözmek istediğini, bu konuda çok yol katettiğini ama PKK’nin Silvan saldırısıyla bu süreci tersine çevirdiğini iddia etmektedirler. Bu propagandalar bilinçli ve sistemik olarak AKP ve Fethullah Gülen çevreleri tarafından yapılmaktadır. Siyasal süreci bütünlüklü ele almayan bazı çevreler de bu propagandaların etkisi altında kalmaktadır. Her şeyin yolunda gittiğini ama Kürt tarafının süreci okuyamadığını ve kendi meşruiyetine büyük darbe indirdiğini söyleyebilmektedirler.

Bu kesimlerin temel iddiası ise başta AKP olmak üzere, demokratikleşme geliştikçe silahlı Kürt muhalefetine ihtiyaç kalmamakta, giderek halkın desteğini kaybedecekleri kaygısına kapılmaktadırlar. Kürt Özgürlük Hareketi şiddetten beslenmektedir, şiddet ortadan kaldırılırsa bu hareket de tasfiye olacaktır. Tasfiye olmamak için de silahı elden bırakmamakta, şiddet ortamına dönülmesini sağlamaktadır.
Bu propaganda ve iddiaların basit bir yalan ve kara propaganda olduğu çok açıktır. Çünkü 1993’ten beri defalarca tek taraflı ateşkes ilan eden barış ve çözüm projeleri geliştiren demokratik Kürt hareketleri oldu. Son bir yıldır da silahları susturan, seçimlerin olağan ortamda geçmesini sağlayan Kürt hareketi oldu. Buna karşı AKP, 6 milletvekiline el konulması karşısında kılını kıpırdatmadı. KCK davasından tutuklu olanların Kürtçe savunma sorunundan ötürü duruşmaların bloke edilmesi ve rehin olarak tutulması karşısında hiçbir rahatsızlığını belirtmedi. Kürt Halk Önderi sayın Öcalan’la gerillanın silahsızlandırılmasına kadar gidecek, bu yönlü hazırlanmış protokolleri onaylamadı. Bunun yanında hükümet dilini giderek sertleştirdi ve operasyonları  yaygınlaştırdı.
Eğer iddia edildiği gibi PKK şiddetten beslenen bir hareket ise, hükümet ve yandaşı basın neden demokrasiyi geliştirme ve şiddeti etkisizleştirme yoluna gitmiyor da, devleti ve basını şiddete ve savaşa göre harekete geçiriyor. Doğal olarak şiddetten beslenen bir hareketi boşluğa düşürmek için şiddetten kaçınmak ve onun ekmeğine yağ sürmemek gerekir. Üstelik denenmiş 30 yıllık bir şiddet ve savaş süreci ortada dururken, her türlü şiddet yöntemine rağmen Kürt hareketi tasfiye edilmemişken!
Burada görüldüğü gibi savaşı tırmandıran ve devleti buna göre yapılandıran AKP’nin kendisidir. Uzun zamana yayılmış bir hazırlığı vardır. Bunu, hükümet ve yandaşları bir biçimde itiraf etmektedirler. Söylenen nedir? “Bu defa PKK tasfiye edilecektir. Devletin bütün güçleri sivil iradenin denetiminde ve kontrolüne geçirilmiştir. İran, ABD, Güney Kürtleriyle de ittifaklar sağlanmış. Bu büyük kıskacın içerisinde PKK ezilecektir.”
Bütün bu ittifak ve hazırlıkların Silvan eyleminden hemen sonra sağlanması mümkün müdür? Bütün bu hazırlıklar bir-iki ay içinde yapılabilir mi? Sorun, Kürt Özgürlük Hareketi’nin sorunu doğru okumamasıyla ilgili değildir. AKP ve yandaşları her zaman BDP ve PKK’nin Kürtleri temsil etmediğini söylemiştir. Ayrıca Kürt sorununun çözümü konusunda da kamuoyuna sunduğu hiçbir çözüm projesi yoktur. 
Çözüm projesi olan, sürekli gündemleştiren Kürt tarafıydı. AKP ise oyalayarak, zamana yayarak sorunu ucuza kapatmak istedi. Ancak gelinen noktada AKP’nin daha fazla uzatmaları oynama şansı da kalmadı. Çünkü Sayın Öcalan “artık halk savaşını gündemden çıkardığını, tarihi bir uzlaşmaya çok yakın olduğunu ve işin, başbakanın protokollerin onaylanmasına kaldığını” açıkladı. AKP’de protokolleri onaylama ve süreci sahiplenme yerine yeniden savaş konseptini devreye soktu. Sayın Öcalan ile olan bütün görüşmelerini; normal avukat görüşmelerini bloke etti. Aynı süreçte İran büyük bir saldırıya geçti.

Türk savaş uçakları aralıksız hava saldırıları düzenlemeye başladı. Kamuoyunu yanıltmak ve başlatılan savaşı kabul edilebilir kılmak için ‘PKK’nin barışı istemediği, şiddeti tercih ettiği’ yönündeki propagandayı pompalamaya başladılar. Sedat Laçiner ve İhsan Bal gibi özel savaş artıklarını kanal kanal gezdirip strateji uzmanı diye Kürdistan’daki savaşın doğru ve haklı olduğunu işlmeye başladılar. Mümtazer Türköne ise, “Kürt ulusal silahlı hareketinin yenildiğini” artık bunun kaçınılmaz olduğunu yazmaya başladı. Yenilenlerin onurunu fazla kırmadan AKP’nin alicenaplık yapıp bir çözümü Kürtlere lütfetmesini yazdı.

Bütün bunları topladığımızda devlet yönteminde ve basında hala savaş yanlısı güçlerin ve görüşlerin hakim olduğunu görürüz. Dil ve yaklaşım tamamen ırkçı, sömürgeci ve egemenlikçi bir zihniyetin yansımasıdır. Kimse “Kürt halkı adına örgütlenemez, Kürt halkı için hak isteyemez, herhangi bir statü sahibi olamaz, kutsal Türk devleti karşısında duramaz, konuşamaz.” İçine girdiğimiz kanlı ve çatışmalı ortamın asıl nedeni işte bu ırkçı ve egemenlikçi zihniyettir. Bu zihniyet aşılır ve devleti yönetenler isterlerse bir haftada silahlar susturulur. Kürt sorununun barışçıl-demokratik çözümünün önü açılır. Kim ne teori uyduruyorsa uydursun, nereye bağlarsa bağlasın fazla bir değeri yoktur. Asıl belirleyici olan devletin hala Kürtleri istediği gibi gütme ve yönetme zihniyetidir.
MUZAFFER AYATA

Hiç yorum yok: