Üniversitelere kayıtların başlamasıyla beraber, veliler ve öğrencilerin kayıt telaşlarının bir benzeri tarikat temsilcilerinde de yaşanıyor.
Adeta bir öğrenci avına dönüşen kayıt dönemlerinde görmeye alışılan cemaat ve tarikat stantları, her geçen yıl daha organize ve güçlü bir şekilde öğrencilerin çevresini kuşatıyor. Üniversiteyi kazanmanın sevinciyle kayıt bürolarına koşan öğrenciler ve veliler, cemaat pazarını aşabilirse kayıt işlemlerini gerçekleştirebiliyorlar. Bunun en tipik örneklerinden biri Bitlis Eren Üniversitesinde yaşanıyor. Kayıt yaptırmak amacıyla gelen öğrenciler, üniversitenin sunduğu sosyal ve kültürel imkanlardan önce, cemaat pazarına dönüşen üniversite kapısında üniversitenin gerçek sahipleriyle karşılaşıyorlar.
ÜNİVERSİTE ÖNÜ TARİKAT PANAYARINA DÖNDÜ
Üniversite yönetimlerinin, okul kulüpleri de dahil olmak üzere hiçbir kültürel, sosyal, siyasi faaliyete izin vermediği kayıt dönemlerinde Bitlis Valiliğinden temin ettikleri özel izinle üniversite kapısını cemaat panayırına çeviren tarikat temsilcileri, öğrencileri sıkı bir baskı altında tutuyor. Geçmiş yıllarda kendi aralarında organize olan tarikat pazarlamacıları bu yıldan başlayarak yanlarına Valilik, Emniyet ve üniversitenin özel güvenliğini de almış görünüyorlar. Cemaat pazarlamacısına yönelik bir itiraz, hatta fotoğraf çekimine bile cemaat mensubundan önce müdahale eden emniyet ve üniversite özel güvenliğinin müdahale etmesi; üniversitenin gerçek sahiplerinin AKP Hükümeti ve cemaat temsilcileri olduğunu açıkça gösteriyor.
Bitlis Eren Üniversitesi’ne kayıt yaptıran öğrencilerin genel profillerinin Kürt illerinden gelenlerin ve ekonomik durumlarının zayıf oluşunu gözden kaçırmayan cemaat ve tarikatlar, öğrencileri kuşatmak için her türlü tüccar kurnazlığına başvuruyor. Öncelikle Kürtçe bilen cemaat mensuplarını Kürt öğrencilere sıcak bir mesaj verme gayreti içine giriyorlar. İlk konuşmanın ardından ekonomik zorluklardan, emekli yada işçi maaşıyla ailelerinin kendilerine yeterince katkıda bulunamayacağından bahseden cemaat üyeleri, öğrencilerin cemaat yurtlarını tercih etmeleri halinde kendilerine burs dahil olmak üzere her türlü imkan ve kolaylığın sağlanacağından bahsederek öğrencileri çekim alanlarına almaya çalışıyorlar.
İNİSİYATİF FETHULLAHÇILARDAN MENZİL GRUBUNA GEÇİYOR
Cemaatlerin öğrencileri çekim alanlarına almak için başvurdukları tek yöntem Kürtçe konuşmak ve cemaatin kendilerine sağlayacağı olası imkanlarla da sınırlı değil. Üniversite sınavına hazırlandıkları illerde cemaat dershanelerine kayıt yaptıran yada bir şekilde cemaat tarafından telefon numaraları öğrenilen öğrenciler, Bitlis’e iner inmez cemaat tarafından sıkı bir telefon baskısı altında tutuluyor.
Telefon açılarak sürekli çeşitli teklifler götürülen öğrencileri kapma telaşı, üniversitenin cemaat ve tarikatlar arasında sıkı bir rekabete dönüştüğü bir arenaya dönüşüyor. Geçtiğimiz yıllarda Bitlis’te daha örgütlü bir güç olan Fethullahçılar, Kiler Marketler patronu ve AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in Fethullah Gülen Cemaatinden Menzil Cemaati’ne geçmesiyle inisiyatifi Menzilcilere kaptırmaya başladılar. Güç dengesinin bozulmasına karşın, her iki cemaat de öğrenci kapma telaşında karşılıklı centilmenliği elden bırakmamak için azami gayreti sarf ediyor.
AKP VERDİĞİ SÖZLERİ YUTTU
Üniversitenin herhangi bir şekilde itirazının olmadığı cemaat ve tarikatların bu faaliyetlerinin temelinde AKP hükümetinin, cemaatlere verdiği cesaret ve cüret bulunduğu gözden kaçırılmaması gereken bir nokta. AKP, iktidarının ilk yıllarında akademik yaşam, üniversitelerin özerkliği ve YÖK’ün lağvedilmesi konularını temel propaganda malzemesi yapan AKP’nin, son birkaç yılda bu konulara değinmekten imtina etmesi, bu konuyu pas geçmesi üniversiteleri cemaat ve tarikatlar aracılığıyla ele geçirdiğinin göstergesi. Üniversitelere kayıt yapan öğrencilerin cemaat ve tarikat yurtlarını tercih etmelerini sağlamak için devlet yurtlarını vasıfsız ve niteliksiz bir duruma sokmayı amaçlayan AKP hükümeti, bu yolla tarikat ve cemaat yurtlarına potansiyel bir pazar açıyor.
Yıllık 326 milyon YTL'lik Pazar Cemaate Sunuluyor
Türkiye’deki 1 milyon 969 bin üniversite öğrencisinden yüzde 65'inin farklı şehirlerde öğrenim görmesi, öğrenci ve velilerin alternatif bulmasına imkan tanımıyor. Devlet yurtlarında son derece kötü olan barınma, yemek ve sosyal koşullar, öğrencileri ister istemez cemaat ve tarikat yurtlarına yönlendiriyor. Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı yurtların yetersiz kalması, öğrencileri yıllık konaklama bedelleri Bin 500 ile 10 bin YTL'ye kadar çıkan özel yurtlara yöneltiyor. Böylece özel öğrenci yurtları yılda 326 milyon YTL'lik pazar oluşturuyor. Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı yurt sayısının 216'yla sınırlı kalması, öğrencilerin cemaat ve tarikat yurtlarına yönelmesine neden oluyor. Konaklama bedelleri 1500 YTL'den başlayıp, 10 bin YTL'ye kadar çıkan yurtlar için öğrencilerin her yıl 326 milyon YTL ödemesine yol açarken, bu pastadan en büyük payı cemaat ve tarikatlar kapıyor. Türkiye’de 216 devlet Yurduna (Kredi ve Yurtlar Kurumu'na bağlı) karşılık olmak üzere toplam 3 bin 30 yurt bulunması da pazarın ne büyük bir Pazar olduğunu ortaya koyuyor. 3 Bin 30 yurdun 2 bin 698'ini cemaat ve tarikatların denetimindeki özel yurtlar, 116'sını da pansiyonlar oluşturuyor. Özel yurtların 1552'si derneklere, 155'i vakıflara 255'i şahıslara, 736'sı da tüzel işletmelere ait bulunuyor. Türkiye'deki üniversite öğrencilerine yönelik yurtların toplam yatak kapasitesi de 440 bin 115'e ulaşıyor. Bunun 198 bin 936'sı Kredi ve Yurtlar Kurumu'na, 225 bin 962'si özel yurtlara, 16 bin 217 yatak kapasitesi de pansiyonlara ait bulunuyor.
AKP, YÖK’Ü KALDIRMAZ, ÇÜNKÜ
Cemaatlerin dernek ve vakıflarla yurt açmasındaki temel amaç, kamu yararına çalışan dernek statüsü kazandırılan cemaat ve tarikat derneklerinin yurt gibi her türlü sosyal (?) girişimi vergiden muaf tutuluyor. Böylece 326 Milyon TL’lik pazardan aslan payını alan cemaat ve tarikatlar, buradan elde ettikleri gelirin tek kuruşunu dahi verdiye vermeyerek kamu kaynaklarını zarara uğratıyorlar. AKP Hükümetinin iktidarı aldığı ilk yıllardan geçtiğimiz yıla kadar sürekli YÖK’ü kaldıracağından bahsetmesine karşın, bu konuda en ufak bir girişimde bulunmamasının altında yatan en büyük sebeplerden biri de vakıf ve derneklere bağlı yurt açma izninin YÖK’ün tekelinde bulunması.
Türkiye’de Vakıf Yükseköğretim Kurumları’nın kuruluş esasları ve şartları ilk kez 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 130. Maddesinde yer aldı. Buna göre; devletin gözetim ve denetimine tabi olmak kaydıyla, idari ve mali hükümler dışındaki bütün yönetsel ve akademik özellikleri devlet üniversiteleri için belirlenen koşullar içinde, vakıflar tarafından da yükseköğretim kurumu kurulabiliyor. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği, T.C. Anayasası’nın amir hükmü çerçevesinde vakıf yükseköğretim kurumlarının kuruluş şartları ile yönetim, denetim yeterlilik gibi hususlarına dair detaylı uygulama hükümleri getirmiştir. Vakıf Üniversiteleri 1980’li yıllarda T.C. Anayasası’nın ve ilgili mevzuatın amir hükümlerine uygun olarak ve toplumsal sorumluluk bilinciyle kurulmak üzere YÖK’ün görüş ve onayı alınmak suretiyle kurulmaya başlandı.
YÖK’ü lağvetmek, kaldırmak ya da üniversitelerin özerkliğini tanımak, şimdilik AKP’nin asla kabul edemeyeceği bir durum. Bugünlerde sıkça görmeye alışık olduğumuz cemaat-tarikat panayırlarının üniversiteleri gözden çıkarmayacakları, 326 Milyon YTL gibi bir dev pazarın hizmetlerinden çıkmaması için AKP’ye her türlü baskıyı yapacakları da ortada olan bir gerçektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder