24 Ağustos 2011 Çarşamba

Zafer, Yenilgi Veya Başka Bir Şey

Dün biraz Türk basınına takıldım. Hergün bir göz atarım, ama bu kez Kürtlerle ilgili köşe yazılarını dikkatle okudum. Türkün basını herhalde Kürdü kayıracak değil. Can Ataklı adlı bir basın serserisi, “Kürtler yaklaşan felaketi görmek istemiyor” adlı bir yazı yazmış Vatan Gaztesindeki köşesinde. Can Ataklı bir şey daha söylüyor:“Kürtler bulundukları bölgede yüzyıllardır yaşıyorlar. Ama bugüne kadar hiç devlet kurmamışlar, temeli olan bir kültürleri ve bilgi birikimleri yok,”
 
Öteki yazarların da görüşleri aşağı yukarı aynı. Devletin şiddet gücünü göstererek Kürdü terbiye etmeye çalışıyorlar. Türk basın manyaklarına; Kürtlerin zaten devlet şiddetinin aşırısına karşı ayaklandığını anlatamazsınız. Devletin ve patronlarının karşısında kul köle oldukları için devlete kafa tutmak bunlara çılgınlık gibi gelir. Bazen bunları polis ve asker işkencesinde düşlediğim olur. Hani diyelim bir nedenden Türk polisinin sorgusuna düşmüşlerdir. Çoğu ilk tokatta altına işer. Falakada yüzde sekseni bayılır. Kulaklara, meme uçlarına ve cinsel organlara elektirik kablosu bağlandığında yarısı kalp krizi geçiririr ve ölür. Diyelim bir konuda bilgi almak için ensesine veya ağzına tabanca namlusu sokulan kişi sadece dilini değil, aklını da kaybeder. Bunları yaşadığımız için onları kendi yerimizde düşlediğim oluyor bazen…
 
Bunlar gerçekten manyak. Kürtlerin devletten mutlak olarak korkması gerektiğini buyuruyorlar.
 
Dil yasaklayan, cop sokan, köy yıkan, tecavüz eden, evlat öldüren, dağa çıkmış gençleri kimyasalla kavuran bir devletten niye korkulsun? Yeterince korkulmadı mı?
 
Bazen bir Türk generalini esir düştüğü düşmanının hücresinde işkenceli sorguda hayal ediyorum. Böyle hayal mi olur demeyin? Türk devleti denince benim aklıma işkence, ölüm ve soykırım geliyor. Türk devleti ile ilgili başka bir hayalim yoktur zaten. 12 Eylülde üç ay süren işkenceli polis sorgusundan askeri cezaevine yeni gitmiştik. Elbiselerine sığmayan komondoların “Allah! Allah!” diyen kalas ve cop saldırısının acısını üstümüzden atmadan, zırhlı tugay komutanı General Şahabettin Balkan korumalarıyla cezaevine girmiş, yanındaki askerin kemerinden el bombasını almış, işkence yaralarından dolayı biçimsiz tespih taneleri gibi yamuk yumuk dizili durduğumuz duvar dibine doğru bağırmıştı:  
 
“Haydi anarşist ve bölücü evlatlar! Kuzu kuzu İstiklal Marşı okuyun bakayım,” demişti.
 
General el bombasıyla İstiklal Marşı okutmaya kalkarsa, AKP’ye oy veren taban Sivas’ta solcu ve Alevi aydınlarını yakmaz mı?
 
Devlet, bir kişilik demektir; kişiliksiz insanların devleti de kişiliksiz olur. Kişsiliksiz devletler, vatandaşının dinini, imanını ve kimliğini yasaklar. Buna karşı çıkanları tehdit eder, öldürür, soykırımdan geçirir. Bu devletin gazeteciliğini yapanlar da, çete devletine karşı çıkanları eski tür soykırımlarla tehdit eder. Bunun adı da gazetecilik olur.
 
Benim zamanımda Özgür Gündem gazetesine haber satan Ruşen Çakır, “Türk basınında Kürt yoktur,” demiş. “Var olan üç beş kişi de kimliğini gizler.”
 
Türkiye’nin üçte birini oluşturan Kürtlerin Türk basınında yeri yoksa bu ne anlama geliyor?
 
Devlette de yerleri yok. Var olan Kürt kökenlilerin de ancak Türk milliyetçiliği yapmalarına izin var.
 
Kişiliksiz olan ve bir anda yüz seksen derece terse işler yapanlar sadece Türk gazetecileri değil:
 
“Bir oyum var, onu da AKP’ye veririm” diyen kaç Kürt aydını vardı?
 
Sağda solda seçkin Kürt ve Türk aydın rolünde gözükenlerin kaçı AKP anayasasına “evet oyu” verdi? Bu oyların her biri Kürdün başına atılan ve daha da atılacak olan AKP bombalarının kendisi değil miydi?
 
Aydını, gazetecisi, devlet yöneticisi ve askeriyle çürümüş bir toplum, iktidar ve devlet…
 
İşin garip yanı, arkasındaki Avrupa ve Amerikan desteği çekilese bir günde yılılacak olan bu devletten hala Kürt sorunun çözümü bekleniyor.
 
Sorunları ancak güçlü, adil ve dürüst olanlar çözer.
 
AKP faşizminin başı Erdoğan, Kürt siyasetini ve taraftarlarını tehdit ediyor. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyor. Eski ve yeni olan nedir?
 
Eski ile yeni arasında hiçbir fark yok. Söz konusu olan ölümse, ölüm tiryakisi haline getirilmiş bir halka tehdit sökmez. Siyasal tutuklularımızın her biri Mandela kadar hapis yatıyor.. Kürt sorunu yaydan atılmış bir ok, tüpten çıkmış macundur. Ne macun geri tüpe sokulabilir ne de ipten kopup gitmiş olan ok geri alınıp yaya takılabilir.
 
Kürt sorunun seyri ve Türkiye devletinin gelecekte alacağı şekil benim kafamda netleşmiştir. Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki İslam coğrafyasının kemiklerinin kırılması, 1980 yıllarla planlanmış bir stratejidir. 12 Eylül Askeri darbesi, Türk İslam Sentezi’ni iktidara getirmek için yapılmıştır. Türkiye toplumun en ilkesiz, ve ucuz işbirlikçisi olan bu kesimin iktidarında İslam Coğrafya’sının kemiklerinin kırılması daha kolay ve ucuza mal edilmektedir. Batılı ülkeler İslam coğrafyasını hallaç pamuğu gibi atmakta, daha önce her Cuma ABD’yi protesto eden Türk İslamcıların gıkı çıkmamaktadır. İktidar ve para olanaklarıyla bunlar dut yemiş bülbüller gibi suskundurlar. Hatta Batılı ülkeler, İslam Coğrafyasının kemiklerini Türkiye aracılığıyla kırmaktadırlar. Libya toplantısı İstanbul’da yapılacak, Suriye toplantısı da Türkiye’de yapılmıştı. Suriye’den sonra İran toplantısı da Türkiye’de yapılacak… Bütün bu işler bittikten sonra, sıra, insanlık tarihinin en büyük Hiristiyan ve Kürt katliamını gerçekleştirmiş olan Türkiye’ye gelecek. Bir ekonomik ve siyasi süpekülasyonla Türkiye’deki hoşnutsuzluğu körükleyecekler…. Aleviler, Kürtler, solcular, Kemalistler, Dindarlar…
 
Çevre temizliği yapıldıktan sonra kimyası zaten çoktan bozulmuş olan Türkiye devleti ve toplumunu ayrıştırmak Batı için hiç de zor olmayacak. Şimdi Kemalist generallerin hapishanede olması gibi, bir süre sonra Batının ajanlığını yapan ve toplumu tepeden tırnağa çeteştiren Türk İslamcılarına sıra gelecek… Hem de çok uzak olmayan bir zamanda…
 
Dörtlü Sömürgecilik zincirlerinin halkaları tek tek kırılacak dediğimizde, yazdıklarımız kimseye pek inandırıcı gelmiyordu. Irak zinciri kırıldı, Suriye kırılmak üzere… Suriye zinciri kırıldı mı, İran’ın işini birkaç gecede bitirirler…
 
Türkiye devleti çok fırsatlar tepti. Üç-beş yıl sonra bu zamanları çok arayacak.
 
İmamın Ordusu kendine çok güveniyor, biz çok güvenmesinler diyoruz.

Çeteci devlet devri bitiyor. Kemalist çetecilikten, dinci ve muhafazakar çeteciliğe geçmekle hiçbir sorun çözülmüş olmuyor…
 

Yeni Türk çeteci devlet yapısıyla uzalaşmaya hazır Türk ve Kürt aydınlarına ve onların günlük 180 derece ters davranış sergileyen siyasetçilerine diyeceğimiz şey şu: Fazla ümitlenmeyin, ilişkilerinizi ve çıkarlarınızı ebedi sanmayın. Kemalist çetecilik yerine Türk-İslam çeteciliğinin tercih edilmesi sadece kısa bir kullanım dönemi içindir.
 
Türk devletinin Kürt sorununu çözme güç ve kudreti asla olmayacaktır. Türk sisteminin kemiklerinin kırılma süreci başladığında, bugüne kadar kalem oynatan ve açıklama yapan Türk ve Kürt siyasetçilerinin, aydınlarının ve yazarlarının ne kadar uyduruk görüş taşıdıklarını şaşırarark göreceksiniz.
 

Türk devleti çürümüş bir devlettir, zorlama bir devlettir, kof bir şirketi andırmaktadır. Hala Osmanlı ismi ile yaşamakta, fakat Osmanlı'nın çeyrek zekasına sahip bir davranış gösterememektedir.
 
Uçaklar kalksın, bombalar atılsın, hapishaneler doldurulsun… İsterse her cepheden çatışma haberleri gelsin. Her iki tarafın savaşını birden idare eden oynak Kürt ve Türk aydınları iyimserlik mesajları versinler… Hepsi boş, yalan, geçici…
 
Yeni Türk ve Kürt çeteleşmesine karşı iki cepheden halkım özgür yurtaşlık bildirisiyle geliyor:
 
Herkes için adalet, herkes için eşitlik, herkes için özgürlük…
 
Bu talep, Özgür Kürdistan yurttaşlığı ve iktidar çeteciliğinden arınmış özgür Türk kişiliği anlamına geliyor… Bu talep, her dönem Türk iktidarlarıyla uşaklık ilişkisi tazeleyen Kürt işbirlikçilerine bir süre sonra işsiz kalacakları haberlerini iletiyor…
 
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: