24 Ağustos 2011 Çarşamba

‘Ayrılık Efsanesi’ ve Patriot Füzesi


Ortada bir “efsane” var.

Kandil ile Öcalan arasında çok büyük bir ayrılık varmış. Efsane öyle büyük ki, hükümet üyelerinin bile ağzında bu efsane sakızı çiğneniyor. Psikolojik savaş kurumlarının “uzmanları”, Laçiner ve benzerleri, her gazete ve TV’de görevlendirilen “Kandilog”lar gibi, Taraf yazarları ve bu arada Oral Çalışlar gibi yazarlar aynı efsaneyi dillendirmekte.


Mesele nedir?


Mesele, “Kandil savaştan yana” denerek Öcalan’a “destek” vermek midir?


Eğer öyle olsaydı, bu kimseler İmralı’nın “tıkanan” yolunu açarlardı. Hükümetin haftalardan beri Öcalan’ı tecrit etmesine karşı çıkarlardı. Hükümet böyle bir tecride başvurmazdı.


Eğer öyle olsaydı, hükümet anında PKK önderinin koşullarını kökten değiştirirdi. Onun İmralı’daki arkadaşlarıyla, eğer varsa “ayrılıklarını” gidermesi için, herkesle görüşmesini sağlardı.


PKK önderinin barışçı bir çözümden yana olduğu kesin. Bunu artık herkes kabul ediyor. Devlet de, hükümet de, AKP de, Taraf da, Hürriyet de, TV’ler de... Herkes.


Ama ortada bir gerçek var: PKK önderine tecrit uygulanıyor.


Onun konuşması, Kandil’le, Amed’le görüşmesi engelleniyor.


“Barışçı çözüm isteyen” bir önderin, örgütüyle konuşması, görüşmesi neden engellenir? Madem Öcalan barışçı çözüm istiyor, o halde kendisi de “barışçı çözüm” istediğini söyleyenlerin Öcalan’ın kendi örgütü üzerinde etkili olması için bütün olanakları ona vermesi gerekmez mi?


Bizle alay ediyorlar.


“Barışçı çözüm” isteyenin sesini kısıyorlar.


Silvan’dan da, Çukurca’dan da aylar önce hazırladıkları, USAM’larda, bilmem nerelerde pişirdikleri topyekün savaş ve imha konseptini yaşama geçirmek için her türlü ön hazırlığı yapıyorlar. Ve amaçlarına ulaşıyor, dağı taşı bombalıyorlar.


Nasıl bir plan yapmışlar? İmralı’yı susturduktan sonra gündeme koydukları bu plan nasıl bir planmış acaba?


Bunu, Laçiner adındaki psikolojik savaş uzmanının Mehmet Altan’ın yüzünü kızartması gereken Star’daki yazısında bulabilirsiniz.


“Meşru sınırlarda hukukun zorlayıcı gücü sokağa inecek ve sadece silahlı insanlar değil, silahı öven insanlar da durdurulacak. Yani bir kişi çıkıp, ‘Sizin teröristiniz benim kahramanım’ diyorsa o kişi terörist muamelesi görecek. Eğer buna müsaade ederseniz bu cümlenin arkasından kurşunlar gelir ve gelmiştir de...


Bu aynı zamanda güç dengeleriyle ilgili bir konudur. Bununla ilgili diğer ülkelerle pazarlık yapabilirsiniz. Dediğim gibi ‘PKK’yi ver’ diyebilirsiniz karşılığında da İsrail sizden özür dilemek zorunda kalmaz. Veya alırsınız PKK’yi, Suriye’de Amerika’ya tam destek verirsiniz.”


İşte mesele budur.


Silvan değildir, Çukurca değildir, İmralı ile Kandil “ayrılığı” değildir.


“Sadece silahlı insanları değil, sivilleri de ezmek”, “PKK’yi ver” deyip, İsrail’le barışmak ve “Suriye’de Amerika’ya tam destek vermektir”.


Suriye’ye “müdahale” etmek, öyle sıradan bir iş değildir. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ yazdığı kitapta, 1 Mart tezkeresinin Meclis’ten geçmemiş olmasını büyük bir yanlış olarak boşuna değerlendirmedi. Hükümetin de, ordunun da bugünkü büyük pişmanlığı, Saddam teröründen kurtulan Kürtlerin kendi öz topraklarında egemen olmasıdır. Şimdi de aynı durumun Suriye’de gerçekleşmesi, onların rüyalarını kabusa çeviriyor.


Hükümetin neredeyse “resmi” organı durumuna gelen Star gazetesi “PKK’yi ver, ben de sana Suriye’de destek vereyim” görüşünü her fırsatta işliyor. Bu gazetenin yazarlarından İbrahim Kiras, devletin ve hükümetin korktuğu “senaryoyu” olanca açıklığı ile yazdı. Şöyle dedi:


“Şam rejimi devrildiği takdirde bugünkü Suriye birliğini muhafaza etmek büyük ölçüde zorlaşacaktır. Mevcut rejimin çöküşünün ardından en başta Kürtlerin bağımsızlıklarını veya en azından bir tür özerklik elde edeceğini beklemek yanlış olmaz. Böyle bir gelişme Kuzey Irak Kürtlerinin Suriye Kürtleriyle birleşerek ‘açık denizlere erişim’ elde edecekleri bir jeopolitik dönüşüm anlamına gelebilecektir.”


İşte Türkiye’nin bölge savaşlarına, Suriye’ye, İran’a vs. müdahaleye sürüklenmesi bu argümanlarla el altından, el üstünden, gizli, açık adım adım planlanıyor.


PKK’ye karşı kışkırtılan ve yaşama geçirilen savaş, Türkiye’nin çok daha kanlı badirelere sürüklenmesinin ön hazırlığından başka bir şey değildir.


Libya’da milyarlarca dolarlık yatırımı riske giren, belki de “güme” giden Türk sermayesi, bu hükümetin eliyle bölge pazarlarından kaybettiği payı almak, daha fazlasını yağmalamak için uluslararası koşulların olgunlaştığını, bu yağma savaşının önündeki tek engelin ise, bütün parçalarda her geçen gün daha fazla PKK’ye yaklaşan Kürt toplumu olduğunu görüyor.


Bir düşünün: Irak’ta, İran’da, Türkiye’de, Suriye’de Kürtler devlet sınırlarını değiştirmeden devletsiz bir uygar, barışçı hayat kurmuş olsunlar. Ne olurdu? Birbirine rakip ve o nedenle düşman devletler arasında, her türlü kanlı çarpışmayı önleyen bir “koruyucu yastık” ortaya çıkardı. Uyanın! İşte bu yastığı parçalamak, imha etmek ve sonra da birbirlerinin boğazına yapışmak isteyenler işbaşındadır.


Uyanmanız için Türkiye’ye yerleştirilecek olan Patriot füzelerinin patlaması mı gerekiyor

Hiç yorum yok: