Ben yakalandığımda, daha 18 yaşındaydım. Büyük işkenceler
sonucu alınmıştım. Kolordu içinde bulunan, 1 No'lu Askeri Cezaevi
denilen bir yere götürüldüm. Bu cezaevi, aynı zamanda İbrahim
Kaypakkaya'nin da şehit düştüğü bir yerdi.
Cezaevi o
kadar doluydu ki, insanlar koridorlarda yatıyordu. Çünkü o dönem her
önüne geleni yakalayıp getirmişlerdi. Yakalandıktan bir süre sonra 12
Eylül darbesi oldu ve adı namı bilinen Diyarbakir 5 No'lu Askeri
Cezaevi'ne getirildik. İlk girdiğimde, "Eyvah! İste asıl işkence şimdi
başlıyor" diye geçirdim içimden. Baskı, işkence, cezaevi ve yargılama
süreçleri iç içe geçti. Cezaevindeki insanların dünya ile bağlari
kesilmis, aile ile bağları koparılmış, içte de tecrit içinde tecrit
dayatılmıştı. Devletin temel dayanağı "yılanın başı küçükken ezilmeli"
politikasıydı. Bizleri yılan olarak görüyorlardı.
Diyarbakir
2 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimi Emrullah Kaya, Savcı Cahit Aydogan
ve Mardinli Bahri adında bir savcı tarafından yargılandım. Davamıza,
"PKK Ana Davası" deniyordu. Cezaevlerindeki baskılar sonucu itirafçı
olmayanlar mahkemelerde konuşturulmuyordu. Esat Oktay amfilerden
sürekli, "Sizi öyle bir duruma getireceğim ki, biz sizi bıraksak dahi,
siz cezaevinden çıkamayacak hale geleceksiniz" diye bağırıyordu.
Ziyaretlere çıktığımızda ailelerle konuşamıyorduk. Çünkü her tarafımız
askerlerle kuşatılmış oluyordu. Konustuğumuz an, hem ailemizin başına
bir şeylerin geleceğini, hem de bize içeride yapılacak olan işkenceleri
biliyorduk.
Benden
küçük olanlar da vardi. "Çocuk Koğuşu" dedikleri 31. koğuşta kalan
çocukların başına ülkücüler verilmişti. İste Hizbullah'ın temelleri, o
dönem Diyarbakir zindanında atıldı. Cemal Kılınç adında bir arkadaşımız
vardı. Okuma-yazma bilmezdi ve ailesinin tek erkek çocuğuydu. Toprakları
olduğu için ihbar edildi ve "PKK kadrosu-Hilvan sorumlusu" olarak
gösterilip, cezaevinde gördüğü büyük işkenceler sonucu yaşamını yitirdi.
Oysa hiçbir seyden haberi yoktu.
50
kişilik bir grup olarak hücrelere sıkıştırılıyor, üzerimize, içinde ne
olduğunu bilmediğimiz sular dökülüyordu. Her tarafımız bitlenmişti.
Kaldığımız hücrelerin lağımlari dolmustu. "Size banyo yaptıracağız"
diyerek, bu lağımların içine batırıp çıkarıyorlardı. Koğuşlarda kimi
insanlara fare yedirildi. Mahkumlara, koğuşlarda birbirine tecavüz
etmeleri için işkence yapıldı. Sorgulama süreçlerinde insanlar
trenlerden indirildiğinde, çırılçıplak soyuluyor ve toplum içine öyle
götürülüyorlardı. Mahkumlara, hücrelerde insan dışkısı yediriliyordu. Bu
utanç verici olayların sorumluları artık hesap vermeli!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder