7 Temmuz 2011 Perşembe

İspanya: Emekçilerin Reddi

Sağcı parti Halk Partisi’nin (Partido Popular / PP) zaferi, Sosyalist Parti’nin (Partido Sosyalista Obrero Espanol / PSOE) yenilgisi: 22 Mayıs Pazarı sandıktan çıkan İspanya için sürpriz değil

Herkes, seçimlerden Sosyalist Parti lideri Zapatero’nun birinci çıkmasını bekliyordu. Sosyalist Parti, yerel ve bölgesel seçimlerde bir buçuk milyondan fazla yüzde 10) oy kaybetti (bu bölgeler, Fransa’dakilere göre çok daha fazla güce sahip). Sosyalistler hiçbir bölgeyi kazanamadılar ve yönettikleri dört bölgeyi de Halk Partisi ve bölgesel partilere karşı kaybettiler (Castille-La Manche, Aragon, Baléares ve Asturies). Bunun yanında, Barcelona ve Sevilla gibi tüm büyük şehirlerde de kaybettiler. Izquierda Unida’ya (Birleşik Sol / Komünist Parti’nin de içinde olduğu sol blok) gelince, yüzde 6.3’lük bir oy oranıyla, iki yüz bin oya ulaşarak mütevazı bir ilerleme kaydetti.


Sosyalist Parti, hükümetteyken yürüttüğü işçi aleyhtarı politikasının bedelini ödüyor. Emekçiler, hükümetin kriz karşısında aldığı önlemlere nasıl katılabilirlerdi ki? Zapatero ve bakanları, ülkeyi kapitalistlerin hizmetindeki herhangi bir hükümet gibi yönettiler ve yönetmeyi sürdürüyorlar. Onlar için sermayedarların ve banka çevrelerinin çıkarlarına dokunmak söz konusu olamaz.


Krize karşı alınan tüm önlemler, hesabı emekçilere ödetmeyi hedeflemekte. Gayrimenkul krizi, binlercesini işsiz bıraktı. Bazı kredilerin müthiş oranda artmasıyla, evlerini kaybettiler. Her zamanki açgözlülüğüyle işten çıkarma şantajını kullanan patronlar için hükümet, işten çıkarmaları daha hızlı ve daha az bedelli hale getirmeye izin veren iş mevzuatını yeniden görüştü. Güvencesizleştirme arttı ve ücretler kolayca aşağı çekilebilir hale geldi. Telefonica, hissedarlarının çıkarlarını gözeterek altı bin çalışanını işten çıkarttı.


Ancak bu kadar değil. Banka çevrelerini tatmin etmek ve artan borç miktarını azaltmak için Zapatero kamu harcamalarında önemli kısıntılara gitti. Kamu çalışanlarının ücretleri ortalama yüzde 5 oranında azaldı. Bunlar aynı zamanda, devletin ve yerel kolektivitelerin kamu hizmetlerine vurulan darbelerdi. Eğitim, sağlık gitgide kötüleşiyor, ücretler geç yatırılıyor ve yatırılanlar da gitgide aşağı çekiliyor. Dört yılda, gençlerin yüzde 40’ını vuran işsizlik yüzde 8’den yüzde 21’e çıktı!


Andalusia’da sosyalist yöneticilerin özel fonları kendi cephelerine aktarmaları gibi, sağdan sola kadar pek çok politikacının bulaşmış olduğu skandalların yarattığı tiksintiden de bahsetmeden geçmek olmaz.


Halk Partisi, zaferin ve yerel yönetimlere el koymanın verdiği güvenle, 2012’deki genel seçimlerin erkene alınmasını istiyor. 2012 seçimlerinde aday olmayacağını açıklayan Zapatero ise hedeflerini yineliyor: “Ekonomik onarımların konsolidasyonu için kaçınılmaz olan reformları yürüterek yasama dönemini tamamlamak”, yani emekçilerin aleyhinde teşebbüslerine devam edecek.


Bugün bölgelerde iktidar olan sağ, yarın tüm ülkede iktidar olmak için her şeyi yapacak, tüm küstahlığı ve tepkisel propagandasıyla işçi-karşıtı politikayı devam ettirecek. İspanya’da da Fransa’daki gibi, siyasal yaşam sağın ve solun iktidarı nöbetleşe devralmalarıyla şekilleniyor. Ancak gerçek iktidar banka çevreleri ve kapitalistlerin elinde ve onlar yaşamak için emeklerinden başka bir şeyi olmayanları sefalet içine terk etmeye devam ediyorlar. İşlerin seyrini değiştirmek için, emekçiler kendi güçleri için çalışmalı; seçimler için değil ancak krizin faturasını patronlara çıkarmak için!


“Gayrimemnunlar”ın itirazı sürüyor
Bugünkü adıyla 15-M (15 Mayıs) hareketi, İspanya’da hayat veren bir hava teneffüs ettirdi ve Halk Partisi’nin sağ, Sosyalist Parti’nin sol politikacılarının dışında, başka bir ses yankılandı.


Ülkede 150’den fazla ilde, çoğunlukla gençler, meydanları işgal etti ve meydanları “kamp alanları”na çevirdiler. İki büyük partiyi de reddettiklerini duyurmak için oradaydılar. Toplumdaki adaletsizlikler özellikle de işsizlik ve sefaleti ifşa etmeyle birlikte giden bir sloganla “Gerçek demokrasi, şimdi” diye seslendiler. Seçimin olduğu hafta sonu boyunca ve ardından bir hafta daha, alanları işgal etmeyi başardılar.


Özellikle Madrid’deki La Puerta del Sol, halkın çoğunluğunun düşen yaşam seviyesi ve işçi sınıfına karşı yapılan saldırılarla şekillenen hırçın seçim ortamında; görmek, tartışmak, özgürlük ve isyan havası almak için gelen binlerce gencin ilgi odağı olmayı sürdürüyor.


İspanya’da işsizlik, diplomalı olsun olmasın en çok gençleri vuruyor. Pek çok genç aileleriyle yaşıyor ve işsiz kaldıktan sonra ya da ücretlerin yetmemeye başlamasının ardından, otuzlu yaşlarında ailelerinin yanına dönenlerin sayısı da az değil. Gelecek, iki partinin nöbetleşe iktidarlarında aynı kemer sıkma politikaları, aynı finansal skandallar ve aynı hâkim çürümüşlükle daha da karanlık görünüyor. İki merkez sendikaya gelince, CCOO (Conféderacion sindical de comisiones obreras/işçi komisyonları sendikal federasyonu) ve UGT (Union General de Trabajadores/Genel İşçi Sendikası) hükümetle işçi-karşıtı reformlar konusunda işbirliği yapmaktan başka bir şey yapmıyorlar.


Geçen Nisan ayında, bazı gençler “geleceksiz gençlik” adıyla öfkelerini açığa vurdular. İnternette, Arap ülkelerinde son hareketleri veren ve 15 Mayıs eylemine çağrı yapan, “gerçek demokrasi, şimdi” talebiyle ağlar kuruldu. O gün binlerce genç “Öfkelen”, “İş yok, ev yok, emeklilik yok, korku yok” sloganlarıyla ilerlediler. O gün şu çığlıkları duyabildik: “PPSOE, onlara oy verme” (onlara oy verme demenin kısaltılmış biçimi?) ya da “bizler politikacıların ve bankaların ellerinde mal değiliz.”


Bu sözlerin karakterindeki muğlaklık, herkesin içeriğini kendi tercihleriyle doldurmasına imkan tanıyor. Tüm katılımcılar için, tüm şehirlerde olmak ve seçimlere kadar alanları işgal etmek bir başarı ve cesaret örneğiydi. Polisle küçük çatışmalar yaşandı ve seçim cuntası cumartesi günkü toplanmayı yasakladı, ancak “tepki günü”(seçim günü) hiçbir otorite onları yerinden etmeye cüret edemedi.


Madrid’de, Barselona’da, Sevilla’da kamp alanları, standlar, tartışma forumları, her türden komisyonlar, internetten geniş biçimde yayılan çağrılar ve kararlarla organize edildi. La Puerta del Sol, “gayrimemnunların” kaygılarını belirttiği bir “çözüm alanı”na dönüştürüldü. Madrid’deki eylemde IMF, PP, PSOE, Avrupa Merkez Bankası, not ajansları “alçaklar/namussuzlar” olarak betimlendi… Ancak ne yapmalı? Gayrimemnunlar seçim yasasında “yurttaş katılımına alternatifler” arayan bir reform istiyorlar ve İzlanda örneğine referans vermeyi de unutmuyorlar.


Siyasal partilerin reddiyle kendini gösteren ve yurttaş müdahalesini öneren 15-M hareketi, şimdilik, hedeflerini sınırlı tutan bir konsensüs peşinde. Oysa, gerçek tartışma şu sorularla başlamaktan geçiyor: bankaların verdiği zararları nasıl engelleyebiliriz? İşsizliği nasıl bitirebiliriz? Bu toplumu nasıl değiştirebiliriz? Tüm zenginlikleri, sınıf mücadelesini ve sosyal mücadeleleri üreten işçi sınıfının rolü ne olacak? Bu sorular, hareketin taşıyıcıları için belirsizliğini koruyor.


Her halükarda, binlerin, binlerce emekçinin “gençler” dediği bu isyan kıvılcımı, yıllardır darbelere maruz kalan ve kendini güçsüz, zayıf hissedenleri sarstı. Bu isyan, krize boyun eğmek istemeyenler ve öfkesini gerçek sorumlulardan yani kapitalistlerden çıkarmak isteyenler için bir umut esintisi.


Hélène Grillet


[Lutte Ouvrière'deki Fransızca orijinalinden Ezel Ünal tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Hiç yorum yok: