7 Temmuz 2011 Perşembe

Asker Ailelerini Neden Kürdistan'dan Çekiyor?


Silahla çözülemeyeceği PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından uzun bir süre önce ortaya konan Kürt sorununun çözümüne ilişkin silahtan vazgeçemeyen Ankara, bu kez de AKP eli ile yeni bir savaş dalgasını harekete geçiriyor. Sorunun siyasal çözümü için her türlü diyaloğa açık olduğunu ifade eden Öcalan'ın, bir süredir, ”devlet” yetkilileri ile İmralı Adası'nda müzakere yürüttüğü biliniyor.

Siyasal geleneğinde, sorunların çözümü konusunda müzakere etme yöntemi olmayan TC'nin bu kez de bir yandan masada otururken öte yandan kapsamlı bir savaş hazırlığı içinde olduğu ortada.

Uzun bir süredir Kürdistan'a askeri personel ve mühimmat yığınağı yapan AKP, sorunun siyasal çözümü konusunda en ufak bir adım dahi atmıyor. Örgütlü Kürt muhalefetini yok sayıp, ”terörist” ilan eden AKP, kendine bağımlı, biat eden bir grup işbirlikçi Kürdü ortaya sürerek, ”sorunun kendi Kürdü açısından çözüldüğünü” ilan ediyor.

Yargıtay üyesi olarak Hatip Dicle kararını bildiği halde üyesi olduğu Yüksek Seçim Kurulu'nda sesini çıkarmayarak Dicle üzerinden Kürt legal siyasetine tuzak kuran yargıçların olduğu hukuk sistemine ”sığınan” AKP, hiç sıkılmadan Kürtlere dönüp bu yargıya güvenilmesi gerektiğini söyleyebiliyor. Bu yolla parlamentonun çözüm olma kabiliyetini de yargı marifetiyle felç ettiği halde.

PKK tarafından ilan edilen tek taraflı eylemsizlik sürecinde bir çoğu pusularla ve sığınaklarda pasif savunma halinde olan PKK gerillasının katledilmesi sonucu, elliye yakın gerilla yaşamını yitirdi. Buna rağmen sorunun siyasal çözümüne bir şans tanımak üzere sürdürülen eylemsizlik, AKP Hükümeti tarafından hiç bir biçimde dikkate alınmadığı gibi boşa çıkarılmak için her türlü provokasyon denendi. Deneniyor.

2011 Nisan aynı MGK bildirisinde yer alan, “Terörizmle mücadelenin bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de yalnızca güvenlik boyutuyla değil, terörü besleyen ortamın tasfiyesini de içeren kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşımla sürdürülmeye devam edileceği vurgulanmıştır.” ifadesinin ardından, sokağa taşan polis terörü hatırlanacaktır.

Hafta başında, Yüksekova'da iki uzman çavuşun HPG tarafından öldürülmesi üzerine, askeri birlikte bir toplantı yapılıyor. Emekli Uzman Çavuşlar Derneği Başkanı Esef Merdoğlu’nun anlatımına göre, bu toplantıda askeri personele, ailelerini memleketlerine göndermeleri sözlü olarak bildiriliyor.

Asker bu bilginin dışarı sızmasını istemiyor. Sızsa dahi kanıtlanmasını istemediği için yazılı değil sözlü bildirim yapma gereği duyuyor. Bu gizli bir karar.

Tüm bunlar size neyi hatırlatıyor, yoğun savaş hazırlığı içinde olan bir askeri gücün son hazırlıkları değil mi bunlar?

Yüksekova’da, Hakkari Dağ Komanda Tugayı, Jandarma Özel Harekat Birliği ve Özel Kuvvetler Birliği olmak üzere özel savaş için eğitilmiş üç birlik bulunuyor. Üç birlikte görev yapan uzman erbaş sayısı ise yaklaşık bin beş yüz. Bu rakamlar dahi Yüksekova'ya işgal altında bir ilçe fotoğrafı çiziyor.

Aynı büyüklükteki hangi Batı ilçesinde bu kapasitede bir savaş gücü bulunuyor? Dikkat çekilmesi gereken bir başka konu, onca göç almasına karşın Yüksekova'da Kürt savaşı bir yana bırakıldığında kriminal olay sayısı yok denecek kadar az. Bu işgal havası niye?

Aynı toplantıda, ilçede ev kiralayan personele garnizona çekilmeleri ve artık ilçe içinde değil garnizonda kalmaları talimatı veriliyor. Toplantıda, nişanlı olan personelin de Batı tayinleri yapılana kadar evlenmemeleri isteniyor. Belli ki TSK can kayıplarından değil, onun ardından yapılan cenaze törenlerindeki dul eşlerden rahatsız.

Son olarak, başçavuş eşi Van'da öldürülen Emine Durukan'ın eşinin cenaze töreninde, “Seni bu vatana helal etmiyorum” sözleri savaşa karşı cılız da olsa Batı'da yükselen tepkinin bir tezahürü idi. Ancak ne AKP'nin ne de TSK'nın buna dahi tahammülü yok.

Buna göre ya TSK yeni ve kapsamlı bir savaşa hazırlanıyor ya da TSK ailelerinden başlayarak Kürdistan'ı terk mi ediyor?

Mehdi Atay

Hiç yorum yok: