7 Haziran 2011 Salı

Seçim İzlenimleri - Hatay

İçinden nehir geçen ender şehirlerden biridir Hatay. Amanos dağlarının yeşil görkemi, Amik Ovası’nın bereketli düzlüğü bin yıllardır insanları kendine çekmiş; bu nedenle mitolojinin büyüsü efsanelerle kol kola geziyor Hatay’da. Binlerce yıldır değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan şehir, bugün de pek çok etnik ve kültürel kimliği bünyesinde taşıyabiliyor.

Dünya gözüyle görülmesi gerektiğini düşündüğüm Hatay’da geçen kısa ama keyifli zamanı paylaşmayı bir yana bırakıp, Hatay izlenimlerinin ilk durağı olan Dörtyol’daki etkinlikten söz etmek istiyorum.


Hava kararmak üzere ve yağmur yağdı yağacak. Dörtyol’un Mezbahane mahallesinde Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun seçim bürosu açılacak. Açılışa yetişmeye, seçmenin nabzını etkinlik alanında tutmaya çalışıyoruz.


Şehrin içine girmeden, ara yollardan Mezbahane mahallesine tırmanıyoruz. Yokuş yol giderek bozuluyor, araba derin çukurlara girip çıkıyor. Aklımdan Kürtlerin göç ettikleri şehrin en tepe yerlerini neden tercih ettiklerine ve evlerine çıkan yolların neden bozuk olduğuna dair sorular geçiyor. Öte yandan Kürtlere saldırıların yapıldığı Dörtyol’dayız. Şehrin sokaklarını dolaşırsam o vahşi saldırının ruhunu nedenleriyle birlikte keşfedebilir miyim diye düşünüyorum. Arabayı kullanan arkadaş Kürt’lere yapılan saldırıyı anlatıyor ve kendi kitlelerinden gençleri nasıl güç zapt ettiklerini... Daha büyük olayların yaşanmaması için Kürtlerin nasıl çaba sarf ettiğini...


Mezbahane’de yaslı zılgıtlar


Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun Hatay bağımsız adayı Mahmut Aydıncı, az sonra açılışı yapılacak seçim bürosunun önünde toplanan yaklaşık 500 kişilik bir kitleye sesleniyor. Seçim bürosunun duvarına asılmış siyah bezin üstünde 12 tane gül var. Siyah bez yası, 12 gül ise, bir gün önce dağda vurulan 12 gerillayı sembolize ediyor. (Önceki gün HPG’den yapılan açıklamada, yaşamını yitiren HPG’lilerin sayısı 10 olarak düzeltildi.)

Mahmut Aydıncı konuşmasını son günlerde yoğunlaşan operasyonların ve 12 gerillanın yaşamını yitirdiği bu çatışmanın üzerine inşa etmiş. Kitle bir ağızdan “Şehit namirin” (şehitler ölmez) diye slogan atarken, Aydıncı da Kürtlerin öldürülerek bitirilemeyeceği mesajını veriyor. Gençler çok öfkeli, kadınlar çok yaralı, yaşlı adamların sakalları keder içinde... O yaşlılardan biri, herkesin Hacı diye seslendiği, gözlerinden tevekkül okunan adam, seçimle ilgili sorumu, iki büklüm belini doğrultarak, “İnşallah bizim adayımız kazanacak” diyor Mahmut Aydıncı’yı kastederek.


Aydıncı, savaşın çözüm olmadığını bir kez daha vurguluyor, 12 Haziran’daki seçimlerin bir dönüm noktası olacağına işaret ediyor. Kitleye hitap ederken, savaşa karşı güçlü olmanın, birlikte mücadele etmenin, seçimde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu için kullanılacak her oyun savaşın önünü kapatacağını söylüyor.


Kaldırıma çöküp dinlenen, ama atılan sloganlara zafer işaretiyle katılmak için sık sık ayağa kalkan bir başka yaşlı adama Mahmut Aydıncı’yı tanıyıp tanımadığını soruyorum. Önce dizlerindeki kireçlenmeden, ayakta fazla duramadığından söz ediyor. Sonra, “O bizim çocuğumuzdur” diyor Aydıncı için ve ekliyor: “Çok değerli, dürüst, akıllıdır. Dilimizi, kültürümüzü savunacak, savaşa karşı çıkacak onun gibi bir vekil lazım Meclis’e.” Toplanan insan sayısından memnun olup olmadığını soruyorum. “Kitlemiz bu kadar değil, insanlar işte” diyor, “bir gün çalışmasalar aç kalacaklar, yoksa daha çok insan gelirdi.”


Sloganlar ve zılgıtlarla seçim bürosu açılmışken birden bir sağanak patlıyor. Yağmur suları yukarıdan aşağıya akmaya başlıyor. Seçim bürosunun karşısındaki markete sığınıyorum. Etkinlik bitmişken, açlığımı bastırmak için kek alıyorum. Dışarıdan geldiğimi anlayan market sahibi kadının sorusu üzerine gazeteci olduğumu söylüyorum. “Bu kadınları yaz” diyor, “hepsinin yüreği yanıktır.” Sonra hiç değilse kahvaltılık bir şeyler hazırlamak istiyor. Gönlü el vermiyor aç karnına oradan ayrılmama. Ama Mahmut Aydıncı ve ekibiyle İskenderun’a gitmemiz gerekiyor.


Yola çıkarken, tanımadığı birine kahvaltı hazırlama telaşına düşen kadının insani tutumu ile zılgıtlarla seslerini, düşlerini ve öfkelerini duyurmaya çalışan “yüreği yanık” kadınların yüzleri hiç silinmeyecek şekilde yazılıyor hafızama. Bir de Aydıncı’nın, kadınların içinde yer aldığı mücadelenin mutlaka başarıya ulaşacağı yönündeki sözleri...


Mezbahane’nin yoksul sokaklarında, seviçlerinde yas vardı, ama dipdiri bir de umut vardı.


Belki çok sayıda Mardinli’nin yaşadığı bilgisinden kaynaklanıyor, İskenderun hep görmek istediğim şehirlerden biri olagelmiştir. Gece de olsa merkezdeki geniş caddelerinin bakımlı olduğu, turizm için dizayn  edildiği anlaşılıyor. İskenderun’daki en keyifli zaman, sahildeki bir çay bahçesinde, karanlık denizi dinleyerek kahve içmek oldu.


Buluttepe, adından da anlaşılacağı gibi, bulutlara yakın yükseklikte bir mahalle. İskenderun’u tepeden gören mahallenin sakinleri, yine çoğunlukla Kürt’lerden oluşuyor. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun Buluttepe’deki seçim bürosunu ziyaret edeceğiz Mahmut Aydıncı’yla birlikte.


Seçim bürosunun önündeki sandalyelere oturmuş kadınlar ve erkekler derin bir sohbetin içinde görünüyorlar. Çocuklar zaten her yerde... Mahmut Aydıncıy’ı alkışlarla karşılıyorlar, hemen etrafını sarıyorlar. Yıllardır politik mücadele yürüten Aydıncı’yı tanımayan yok. Aday gösterilince, değim yerindeyse, bağırlarına basmışlar Aydıncı’yı. Kısa bir konuşmadan sonra, etrafını saran insanlarla sohbet ediyor.

Mahalleye gazetecilerin geldiğini duymuş, işlerini bırakıp, küçük çocuklarını peşlerine takıp gelmiş kadınlar. Birkaç cümle söylemek için yarışıyorlar adeta. Seçimden beklentilerini soruyorum. Sırayla cevap veriyorlar, öncekinin eksik bıraktığını sonraki tamamlıyor. “Biz ne öldürmeye ne de ölmeye meraklıyız. Ne bizim gerillamız ölsün ne de askerler. Bunu her zaman söylüyoruz. Biz sadece kültürümüzü, dilimizi, özgürlüğümüzü istiyoruz. Ne AKP ne de başka bir parti bu taleplerimizi kabul etmiyor. Bugüne kadar kandırdılar halkımızı, bundan sonra kandıramayacaklar.”


Mardin’li genç bir kadın söylüyor bunları. Belki kitaplardan değil, ama sokaktan, eylem alanlarından edindiği politik bilinci, en az şivesi kadar belirgin. “Adını yazabilir miyim” diye soruyorum, “Yazabilirsin, korkacak hiçbir şeyimiz yok” diye karşılık veriyor.


Kadınların tümü Başbakan Erdoğan’a mesaj gönderiyor. “Bize dinimizi öğreteceğine bu akan kanı durdursun” diyor yaşlı bir kadın. “Kardeş  kanı dökülürken seyreden Erdoğan dinden bahsedemez.”


Öne atılan genç kadın, birkaç çocuğu kolundan, omzundan tutup kameraya doğru çekiştiriyor. Kadının çok öfkeli olduğu belli. “Bizi bitiremezler” diyor. Bak bu çocuklara, eğer savaş bitmezse bunlar da yarın gerilla olacaklar.”


Gazetecilik ile insani refleks arasında sıkışmak böyle bir şey olmalı. Her şeyi oyuna çevirmekte oldukça maharetli olan çocuklar kameraya doğru zafer işareti yapıp slogan atıyorlar. Ritsos’un “Çocukların gördüğü düştür barış” diye başlayan şiirini hatırlıyorum, yüreğim burkularak. Az önce 3-4 yaşlarında bir çocuk, kalabalıktan uzak ve oldukça dalgın, kendi kendine şarkı söyler gibi Kürtçe slogan atarken görmüştüm. Yanımdaki adamlardan biri, “Aslında Kürtçe bilmiyor, ama sloganları ezbere biliyor” demişti.


Morgda dirilen kadın    


Hep onu işaret ettiler, “morgda dirilen kadın” diye. Olayı merak edip soruyorum yaşlı kadına, hikayen nedir, diye. 2005 yılında Bozüyük’te faşist güruhun saldırısına maruz kalan otobüste yaralanan, ancak öldü sanılıp morga kaldırılan Adile Ortaç’ın haberini dehşet içinde okuduğum zamanı hatırlıyorum birden. Saldırıyı anlatırken heyecanlanıyor Ataç, şakağına yakın yara izini gösterirken “şehit olmadım, gazi oldum ve mücadeleye devam ediyorum” diyor.


Biraz gayret çok şeyi değiştirir


Bütün bu gözlemlerin ışığında, Hatay’a geçmeden önce Mahmut Aydıncı’yla seçimi ve beklentilerini konuşuyoruz.


Aydıncı 1982’de öğretmen olarak geldiği Hatay’ın tarihini, kültürel dokusunu, sosyal ve ekonomik yapısını çok iyi bildiğini daha konuşmanın başında gösteriyor. Emekli olduktan sonra burada yaşamaya devam ediyor ve aktif siyasete de burada başlıyor. Alevi ve Kürt, ama o, çok önemsediği sosyalist kimliğini de ekliyor bunlara. Demokratlığı bir yaşam biçimi haline getirdiğinden, Arap Aleviler, Kürt Sünniler ve sosyalistler tarafından sevilen biri. Bu nedenle Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun bağımsız adayı gösterilmesi memnuniyetle karşılanmış.


Özellikle ekonomik yetersizlikler nedeniyle çalışmalarının yeterince hızlı yürümediğini söyleyen Aydıncı, yine de komisyon oluşturduklarını, ilçelerde seçim bürosu açtıklarını, seçmenleri evlerinde ziyaret ettiklerini belirtiyor. Sivil toplum kuruluşlarının ve Bloğ’un içinde yer almayan sosyalist örgütlenmelerin desteğini aldıklarına da dikkat çeken Aydıncı, “biraz gayretle Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun Hatay’dan bir milletvekili çıkaracak potansiyeli var” diyor.


Aydıncı, Kürtlerin oyunu alacağına inanıyor, ancak Arap Alevilerin ve CHP’den kopamayan kesimlerin oylarına da ihtiyaç duyduklarını söylüyor. 12 Haziran seçimleri için AKP ve CHP’nin gösterdiği adayların ise, Hatay halklarını memnun etmediğini, bunun da kendilerine avantaj sağlayabileceğine dikkat çekiyor Aydıncı.


“Gerçekçi olmak lazım” diyen Aydıncı, “seçimlerde başarı kazanmak için çok çalışmak, herkese ulaşmak gerekiyor. Hatay’lı sosyalistlerin, demokratların, emekçilerin, dışlanmışların güçlerini mutlaka birleştirmesi gerekir” hatırlatmasını yapıyor.



Hatay’da son durum


Doğrusunu söylemek gerekirse, Hatay’daki Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nu oluşturan kesimleri seçim havasına girmiş görmedim. Toplantılarını izledim, birebir konuştum, düşüncelerini aldım. Söylediklerinden Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’na ve bu Bloğ’un kalıcılaşması gerektiğine inandıkları izlenimi edindim elbette. Bu izlenim umut verici olsa da harekete geçme, koordineli çalışma konusunda yetersiz oldukları da aşikârdı. En azından Dörtyol ve İskenderun’daki heyecan henüz ulaşmamıştı Antakya’ya.


Ben ayrıldıktan sonra Mahmut Aydıncı’nın Hatay’ya gittiği bilgisini aldım. Adaylarını yanlarında görünce silkinip seçim çalışmalarına daha sıkı sarılabilirler, diye düşünüyorum. Ayrıca, Hatay’ın semalarından hiç eksik olmayan devrimci ruha da güvenmek gerekiyor elbette... Aydıncı’nın ve Bloğ’un şansı da buna bağlı görünüyor...


Biri mi dedi, ben mi uyduruyorum, bu satırları yazarken, “Hadi Antakya, göster güzelliğini” cümlesi dolaşıp duruyor hafızamda.

 
Mahmut Aydıncı kimdir?

Mahmut Aydıncı 1952 Bingöl Kiğı doğumlu. 1970 yılında Tunceli Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. TÖS, Töb-der, Eğitim-Sen sendikalarında görevler aldı. 1997 yılında emekli oldu. 1997’de Hatay HADEP İl Başkanlığı, 2007’de DTP İskenderun İlçe Başkanlığı görevlerini üstlendi. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blogu’nun bağımsız adayı olmadan önce BDP Parti Meclisi üyesiydi.

Hiç yorum yok: