10 Haziran 2011 Cuma

Roman Güldür: Modelim Kürtler

Karşıyaka Romanlar Derneği Başkanı Ramadan Güldür, Kürtlerin anadil hakkı için yürüttükleri mücadelenin Romanların haklarını da güvence altına alacağını söylüyor. Ancak O, kendi halkı bu sürecin bir parçası olmadığı için sitem ediyor. 12 Haziran seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nu destekleyeceğini duyuran Güldür, halkların kardeşliği için halkların hassasiyetlerine dikkat edilmesinin önemli olduğunu belirtiyor.

Ramadan Güldür, Trakya Romanlarından. Bir süredir İzmir’de Roman Mahallesi olarak da bilinen Örnekköy’de oturuyor. Karşıyaka Romanlar Derneği Başkanı. Ayrıca Eşitlik ve Demokrasi Partisi Karşıyaka ilçe örgütü yöneticilerinden. Onu diğer Romanlardan ayıran en önemli özelliği ise anadilini konuşup yazıyor olması. Sadece bu değil. Kürtlerin yürüttüğü hak mücadelesini de destekliyor. 12 Haziran seçimlerinde oyunu Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adayı Erdal Avcı’ya verecek.

Ramadan Güldür bizi evine konuk ederek, anadilden Roman kültürüne, seçimlerden 12 Eylül öncesine kadar geniş bir yelpazede sorularımıza yanıtlar verdi. Yanıtlar, net ve samimi oldu kadar sohbet de keyifliydi.

* Kendinizi etnik olarak tanımlarken, Roman mı diyorsunuz, Çingene mi?

- Her ikisini de kullanan kesim var. Hala daha Romanlığı kabul etmeyen Çingeneler olduğu gibi, Çingeneliği kabul etmeyen Romanlar da var. Roman ve Çingenelerin dışında kendilerine Kıpti diyenler de var. “Türkiye'de Çingene Olmak” kitabının yazarı Mustafa Aksu, bu konuda ‘kim kendini nasıl rahat hissediyorsa, öyle desin’ diyor. Trakya'da Çingenelik kabul edilmez, Roman sözcüğünü daha çok severler.

* Siz hangisini tercih ediyorsunuz?

- Ben de Roman denilmesini tercih ederim. Çünkü 8 Nisan 1971 tarihinde yapılan Roman Kongresi'nde “Roman” kelimesinin kullanılması kararı alındı. Bu uluslararası alanda kullandığımız bir tanımlama oldu.

* Çingene, Roman ve Kıpti. Hepsi aynı etnik kimliği ifade ediyor değil mi?

- Evet. Kıpti denilmesinin sebebi, Mısır'daki Kop denilen bölgede konakladıkları için oradan gelenlere Gipsy- Kıpti denilmiş. Trakya'da bile artık Kıpti çok kullanılmıyor.

* Anadilinizi konuşabiliyorsunuz sanırım. Sonradan mı öğrendiniz?

- Çok güzel bir soru bu. Aslen Makedonya asıllı ama şu anda Hollanda'da yaşayan Orhan Galyus isimli bir arkadaşımız buraya gelmişti, Akhisar'da toplantı yapmıştık. Şu an Yenişehir Mahallesi Muhtarı olan Ali Yandır kardeşim - ki kendisi de Romanca bilmiyor- ona 'bu dili sonradan mı öğrendi yoksa ana dili mi?' diye sordu. Orhan Galyus, bu soruya 'Siz hiç uyurken Romanca rüya gördünüz mü?' diye soruyla yanıt verdi. Romanca bilmediklerinden dolayı birçok Roman, Romanca rüya görmemiştir. Ben de sonradan öğrenmedim dilimi. İlkokul ikinci sınıftan terkim. İkinci sınıfın ilk döneminde, 10 soruluk bir ev ödevi verildi. Sorulardan biri de 'anadiliniz nedir?' şeklindeydi. ‘Atatürk nerede doğdu, anasının adı ne?’ gibi soruların ardından da anadil sorusu vardı. Annem benimle hep Çingenece konuşur. Ben de benim anadilimin sorulduğunu düşünerek soruya ‘Çingenece’ yanıtını verdim. Ertesi gün öğretmenden çok kötü dayak yedim. Baktım masanın üstünde bir sopa var, ben de ona vurdum bir iki tane. Sonra okuldan kaçtım bir daha da uğramadım.

* Anadilinizi kullanırken daha sonra ne tür sorunlar yaşadınız?

- Önce kendi anamdan babamdan engellendim. Örneğin, bizi çocukken babam bizi pazara götürürdü. Ben babamdan bir şey isterken Romanca konuşurdum. Babam bana, “aman sus, Türkler duyacak” diye çıkışırdı. Korkuyordu babam. Adliyeye gittiğimizde, Romanca konuştuğumuzda yine susturulurduk, hep böyle baskıyla büyüdük. Dış engellerden önce, içte baskılarla karşılaştık.

* Anadilinizi çevrenizdeki arkadaşlarınızla konuşabiliyor musunuz? Yaşadığınız Örnekköy Mahallesi'nde örneğin anadil ile konuşma kültürü var mı?

- Bu mahallerde hala var, ama diğer yerlerde pek kalmadı gibi.

* Gençler ya da çocuklar anadillerini konuşabiliyor mu?

- Gençlerin yüzde 90'ı anlayabiliyor ama konuşamıyorlar. Konuşsa da telaffuz hataları oluyor, tam telaffuz edemiyorlar.

* İstanbul'da Gültepe ve Fikirtepe'de yıllarca Çingene mahallelerinde oturdum. En belirgin özellikleri düğünleriydi. Çok keyif alırdım düğünlerinden. O yıllarda anadillerini konuştuklarına hiç tanık olmadım... Neden böyle oldu? Ya da şöyle sorayım, asimilasyonun en fazla etkili olduğu etnik kesim için Çingeneler diyebilir miyiz?

- Romanlar, hangi ülkede yaşarlarsa o ülkenin dinini ve dilini benimserler. Gerçekten de böyle. Almanya'da yaşayanların mesela yüzde 90'ı Hıristiyan. İslam ülkelerinde doğanlar, yaşayanlar İslam dinine mensup.

TARİH “ROMANLAR İSYAN ETTİ” DİYE YAZMAZ
* Neden böyle? Kültürel bir özellik mi yoksa isyan geleneğinin olmaması mı?

- İsyan etmeme ve kabullenmesiyle ilgili bir şey. Tarihin hiç bir döneminde, şu ülkede şu devlete karşı Romanlar isyan etti, diye bir kayıt yoktur. Ama Kürtlerin tarihine baktığımızda hiç bir ülke onları sindirememiştir. İçlerinde askeri önderler çıkmıştır. Tarihte, kısa sürede de olsa devletleştiler. Ama Romanlarda böyle bir şey yok.

* Romanlar bana çok kolay hoşnut olabilecek bir topluluk geliyor. İsyan etmemelerinde kültürel özelliklerinin, yaşam alışkanlıklarının etkisi olabilir mi?

- Romanlar biraz adamsendeci: Burası olmazsa başka bir yere giderim, orası da olmazsa, başka bir yer var. Göçebe bir toplumuz. Hindistan'ın Pencap bölgesinden çıktıklarında İran, Irak, Suriye, Türkiye veya Rusya üzerinden Macaristan veya Romanya’ya kadar ulaşmışlar. Hiçbir yerde yerleşik düzene erken tarihte geçememişler. Göçebeyiz. Ne oldu? Çocuklar okutulamadı, eğitim sıfır. Devletleşme kültürü yok. Tek dine de sahip değildir. Belki bazı kardeşlerim bana kızacak ama Müslümanlarla Müslüman, Hıristiyanlarla Hıristiyan, ateistlerle ateist oluyorlar.

* Çok sayıda Roman Derneği var. Bu derneklerin Roman kimliğinin korunması ya da geliştirilmesi konusunda katkısı oluyor mu?

- Bana göre olmuyor. Birçok dernek başkanı arkadaşıma soruyorum; ‘biz bu dernekleri niye kurduk?’. Romanların ekonomik durumunu düzeltmek, eğitim seviyesini yükseltmek gibi nedenler sıralanıyor. Ben de diyorum ki, bu saydıklarınızı yapmak sosyal devletin işi. A partisine gidiyor ben seninleyim, B partisine gidiyor ben seninleyim. Kaba bir tabir kullanacağım ama halen daha haybeci zihniyet hâkim.

ANADİLİNİ ÖĞRETEN ROMAN DERNEĞİ YOK
* Roman dilini öğreten dernek var mı İzmir'de?

- Hayır yok. Bunu birçok kez gündeme getirdim ve "gelin arkadaşlar biz önce dilden başlayalım" dedim. Bir milletin millet olabilmesi için en önemli unsurlardan biri dil, dil, dil. Dil olmazsa, ben şuyum, buyum diyemezsin.

İzmir'de Romanlar daha çok hangi mahallerde yaşıyorlar?

- Örnekköy, Tepecik, İkiçeşmelik, Gültepe, Menemen ve etraf köylerde.

* Roman kültürüne dair neler var bu bahsettiğiniz mahallelerde?

- En önemli özelliklerden biri giyim. Hala daha Romanların birçoğu şalvardan çıkmamıştır. Mesleklerini icra ederler dışarıda. Hasır ve şemsiye örerler. Düğünler hala sokakta yapılır. Örnekköy Romanını alıp da salonda düğün yaptıramazsınız.

* Kentsel dönüşüm nasıl etkiliyor sizi?

- İstanbul'da Küçükbakkalköy ve Sulukule'de örnekleri yaşandı. İnsanların tapulu mülklerine çok düşük bedeller gösterilerek, evlerine el koydular, sonra da ‘nereye gidersen git’ dediler. O aileler şimdi köprü altlarında, viyadük altlarında ve çadırlarda yaşıyorlar. Hatta kışın soğuktan ve açlıktan ölen bebekler oldu. Çocuklar, çadırda yaşadıkları ve kayıtlı adresleri olmadığı için okula gidemiyorlar.

O ROMANLAR ARTIK BURADA YOK

* İzmir'de benzer sorunlar yaşadınız mı?

- İzmir'de Şemikler'de yaşandı. Şemikler yıkıldı, insanlar TOKİ evlerine yerleştirildiler ancak aidatlarını ödeyemediler, birçok Roman evlerini sattı ve artık o Romanlar burada yoklar.

* Sosyal ve kültürel olarak da apartman yaşamı sizlere uygun değil sanırım...

- Evet kesinlikle. Belki yaşayanlar çıkabilir. Ama bir paytoncu, apartmanda yaşamaya zorlanırsa, paytonunu, atını ne yapacak? Bir hurdacı apartmanda yaşayamaz, hurda arabasını nereye koyacak? Bir sepetçi apartmanda yaşayamaz, sepet çubuklarını nereye koyacak?

MÜZİK YAŞAMIMIZDA BELİRLEYİCİ DEĞİL

* Roman kültürü denildiğinde akla çalgı, müzik, oyun geliyor... Müzik, oyun, hayatınızda çok önemli bir yerde mi gerçekten yoksa yanılsamamız mı?

- Kesinlikle belirleyici değil. Bir kitapta, Romanlar hakkında şöyle diyordu: Sulukule'de bir kız çocuğu dünyaya geldiğinde yastığın altına zil takarlarmış. Neden? İyi bir dansöz olsun, iyi oynasın diye. Erkek çocuğu dünyaya geldiğinde keman yayı koyarlarmış yastığın altına. İyi bir kemancı olsun diye. Benim doğup büyüdüğüm yerde bir aile bunu yapacak olsa, inanın onu orada yaşatmazlar, toplumdan soyutlarlar. Bizim kültürümüzde de dansözlük hiç hoş görülmez. Bir meslektir, birileri ondan ekmek yiyordur ama bunu kabul etmeyen Roman toplumu da var.

* Peki, darbuka, sizin geleneksel müzik aletiniz değil mi?

- Tabi ki değil. Romanlık sadece müzikten ibaret değil. Bir sepetçiye siz darbuka çaldıramazsınız. Yok mudur müzikçiler? Vardır. Hatta Romanların genlerinde var müzik çalmak, derler. Doğrudur. Nota bilmezler, okula gitmemişlerdir, konservatuarın adını bile söyleyemeyiz ama çok iyi müzik yapanlar olabiliyor. Müzik denilince akla Roman geliyor. Hayır. Benim mahallemde bir tane bile müzisyen yok.

* Bu durumda, az önce ifade ettiğim toplumsal algı nasıl oluşuyor?

- Romanlar göçer toplum ve gittikleri yerlerde nerelerden ekmek yiyeceğini çok iyi tespit eden insanlar. Baktılar ki gittikleri yerde ihtiyaç ne, kalaycılık, onu yaptılar. Baktılar ki müziğe ihtiyaç var, onu yaptılar. Çok meslekli insanlar. Osmanlı onların karakaşına, kara gözüne sancak beyliği vermemiştir. Neden? Çok iyi demirci ustaları çıkmış içlerinden. Kale yapımlarında emekleri hep kullanılmış. İçlerinden iyi at yetiştiricileri çıkmış. Seyisler çıkmış. Hep hayvanlarıyla göç etmişler ve bu nedenle hayvanların dilinden çok iyi anlayan bir toplum. Bu nedenle nalbantlık mesleği Romanlarda çok gelişmiştir. Kalaycılık mesleği gelişmiş, Osmanlı ordusunun karavanalarını kalaylamışlar. Hatta ilk mehteran takımının kurucularındandır Romanlar.

DEVRİMCİLER O SEMTLERİ NEDEN TERK ETTİ?

* Bir söyleşinizde, eskiden devrimciler Roman mahallelerinde çalışma yürütürdü demiştiniz. Nasıldı o günler, sonra ne oldu da ayrı düşüldü?

- Devrimcilerle tanıştığım yıl, 1970 yılıydı. Ben 10 yaşındaydım. 21 yaşında Metris Cezaevi'ndeydim. Çok iyi bir çalışma vardı. Maden işçisiydim. Benimle beraber madende çalışan devrimci arkadaşlarım vardı. Onlar, bizim mahallelerimize gelip çalışma yapmamış olsalardı ben devrimci olamazdım. Ama bu soruyu bana sorduğunuz gibi devrimcilere de sormalısınız. Neden o semtlerden çıktılar? Düzenin partileri durumuna düşmemek lazımdı. Yani, seçimden seçime o semtlere girilmemeliydi.

* Bugün mesela buraya bir devrimci parti gelip çalışma yürütse nasıl karşılanır Romanlar tarafından?

- Birkaç gün önce bağımsız milletvekili adayımız geldi. İlk anda pek bir şey anlaşılamadı. Ne zaman ki adayımız, ‘Ben de sizin gibi eziliyorum, Aleviyim, Kürdüm’ demeye başladığında insanlar kendi kendilerine için içini yemeğe başladı, ‘Eyvah Ramadan abi, mahalleri Kürtlere satıyor’ diye düşünmüşlerdir. Bunu biliyorum... Ama bu onların suçu değildi. Burada ben tek başıma 5–10 kişi kazandıysam, demek ki 10 kişi gelse burada 100 kişi olurdu.

* Halkların kardeşliği nasıl sağlanır sizce?

- Eğer siz benim önder diye tanıdığım kişiye saygı duymazsanız, o zaman ben de size saygı duymam. Siz kalkıp benim dilimi yasaklarsanız ya da ‘Türkiye Türklerindir, Türk'ün Türk’ten başka dostu yoktur’ derseniz beni zaten hemen Türk'ün düşmanı ilan etmiş sayılırsınız. Eğer siz, Çanakkale'de yaşamını yitiren Diyarbakırlı, Mardinli insanların dağlarına ‘Ne mutlu Türküm’ diye yazarsanız bugün yaşadığımız olayları yaşarsınız. Ertuğrul Kürkçü çok güzel bir örnek verdi: Siz beni önderime saygı duymazsanız, zamanla bu toplum kendi önderini çıkartır ve kendi cumhuriyetini kurar. Bu tarihte de yaşandı. Mandela’yı aldılar, yıllarca hapiste tuttular ama çıktığı gibi Cumhurbaşkanı oldu.

BENİM MODELİM ZATEN KÜRTLER
* Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun bir toplantısına katılarak, destek verdiğinizi açıkladınız... Bu bence önemli ve dikkat çekici. Neden böyle bir destek?

- Benim modelim zaten Kürtler. Onların kazanımı benim kazanımım olacak. Eğer Kürtler bugün Kürtçe dil kursları açma serbestliğini kazandıysa, Romanlar da Romanca dil kursu açma serbestliğini kazandı, demektir. Genel anlamda Romanlar bu sürece hiç bir katkı koymadı. Bakıyorsun parti politikalarına ayrımcılığa karşı en büyük mücadeleyi veren BDP. Arkasından diğer partiler geliyor. BDP içinde ırkçılığa karşı canı pahasına da olsa mücadele eden insanlar var. Nasıl o güzel insanların yanında olmayacağım ki!

* Önümüzdeki dönemde anayasa tartışmaları yeniden başlayacak. Siz nasıl temsil edilmeyi istersiniz yeni anayasada?

- Yeni anayasaya gelmeden önce eski yasalara bakmamız gerek. İskân Kanunu meselesi vardı. Bu yasaya göre, Türkiye'ye mülteci olarak kabul edilmeyecek 4 grup vardı: Anarşistler, vatan hainleri, casuslar ve Çingeneler. Bu yasa değiştirildi. Ancak başka yasalar var. Polis Görev ve Salahiyetleri Kanunu'nun Karakol Amirinin görevleri bölümünde, Romanların potansiyel suçlu oldukları için gözaltına alınabileceği belirtiliyor. Eskiden bu konuda kararı savcılar ya da yasa yapanlar verirken, bu görev bugün karakol amirlerine verildi. Bu yasal düzenlemenin kesinlikle değişmesi gerekiyor. Anayasada da temel insan hakkı neyi gerektiriyorsa, o haklarla birlikte anayasada yer almak isterim. Ben bir yere müziğimle gittiğimde, ‘Çingene kardeşim, canım paşam ağam’ denilip, eğlence bittiğinde ben de bitmemeliyim.

* Peki umutlu musunuz bu konuda?

- Kesinlikle değilim. Onlara göre henüz erken. Bizim ilk dernek kurucularımızdan Yakup Çardak vardı. İlk roman derneklerini kurduklarında bölücülükten yargılandılar ceza aldılar. Başbakan Erdoğan, Roman açılımı yaptı, şu an bakın ne hükümet ne de diğerleri hiçbir parti romanları ağzına almıyor.

* Siz hükümetin Roman açılımını desteklediniz mi?

- Hayır, hayır desteklemedim.

* Hükümet Roman açılımını gündeme getirdiğinde ne düşündünüz?

- Onların açısından "tamam" dedim, artık vurucu yeri kullandı. Onların açısından iyi sonuçlar elde edeceklerini düşündüm. Çünkü Romanlar kandırılmaya çok müsait insanlar. Sevdikleri insanlar için canlarını verirler. Başbakan Erdoğan'ın ‘Romanlardan özür diliyorum’ şeklindeki sözü gerçekten Romanlarda bir sempati uyandırdı. Ama arkası gelmedi. Balık Ayhan diye biri vardı, onu milletvekili göstereceklerini ilan ettiler. Ancak bırakın milletvekilini, aday adayı bile yapılmadı. Edirne Roman Derneği Başkanı da İstanbul'dan aday adaylığı başvurusunda bulundu ama kabul edilmedi. İzmir'den CHP ve AKP'den birer aday var. Seçilirler mi tam bilmiyorum.

Hiç yorum yok: