26 Haziran 2011 Pazar

Küba ve `Sosyalizmini` yerinde görmek-4

Çarşı, sokak, ticaret

Sokakta yürürken, mahalle arasında insanları gözlemlerken `yaşasın sosyalizm`, `devrimi savunma komiteleri` levhaları, Fidel ve Che resimleri dışında sosyalist özelliklerin göze çarptığı hiç bir durum yok. Gelişmişlik bakımından Havanna`dayken sanki Mersin`de, diğer kentlerde ise sanki Maraş ve Kürdistan`ın diğer kasabalarında geziyorsun. Bizim köyler ise Küba köylerinden on kat daha modern ve medeni.
Bu ülkede çarşı denen bir şey yok. Bizim Amed’e bağlı Çermik ilçesi çarşısı hiç olmazsa aynı sokaklarda, içiçe. Ama Havanna ve diğer şehirlerde aynı cadde veya sokakta beş alışveriş yeri bulamazsın. Bir kaç orta büyüklükte supermarket var, diğer on-onbeş alışveriş dûkkanı küçücük ve her biri bir yerde sanki görünmez bir şekilde zulalanmış. Önünden geçsen bile içerde mal satılıyor, anlamazsın. Bir de aynı yiyecek dükkanında birbirleriyle kilitlenmiş yiyecek bulamazsın. Mesela peynirin satıldığı yerde yağ bulunmaz. Soğanın satıldığı yerde domates bulunmaz. Kuru fasulyenin satıldığı yerde salça bulumaz. Bir yemek malzemesi almak için en az dört-beş dûkkana girmen gerekiyor. Ve çarşı olmadığı için her dükkan ayrı semtlerde. Bir çok şehirde dükkanlar arası mesafe 3-5 km. Bir yemek sorununu halletmek için uzun yol alman gerekiyor. Tabii ki aradığın malı bulabilirsen. Mesela kahvaltıda kullanacağım yağı, Havanna’da kaldığım semtte tükendiği için bir hafta sonra başka bir semtte alabildim. Bizim G.Antep’te olan alışveriş tüm Küba’nın en az beş katıdır, diye düşünüyorum.
Meyve ve sebzeler herhangi bir ülke gibi mahalle aralarında kurulan pazarlarda satılır. Bunlar genelde devlete ödenen 100-150 dolar karşılığında alınan izin ile açılabilir. Son yıllarda bu alanda özelleştirme artmıştır. Tabii ürün satma kısıtlıdır.
Türkiye gibi bir ülkede bile, isteyen ve gücü olan her kes ticaret yapabilir, mal alıp satabilir. Ev, inek, koyun, arsa, meyve ve sebze, at ve araba alıp satarak geçinen milyonlarca insan dünyanın her yerinde ekonomiye katkı sağlayarak geçimini sağlar. Ama Küba`da bu olanaksızdır. Kendi gücü ve emeğiyle fazla para edinmek yasaktır. Bir sosyalist için belki düzen böyle olmalıdır. Ama sosyalizm bu şekilde geri kalmışlıktır, sefalet ve açlıktır. Teoride sosyalizm böyle değildir.
Bir önceki yazımda halkın maaş ve gelirinden bahsetmiştim. Çoğunluk on-yirmi dolar aylık alıyor demiştim. Burada bir kaç yiyecek malzemesinin ortalama fiatlarını vermek istiyorum ki gelirle gider kolayca.karşılaştırılsın. Tabii bu fiatlar genelde konvertibel peso(cuc) yani asağı yukarı dolarla eşit olan parayla yapılan satış yerlerindeki ki fiatlardır. Küba pesosuyla alması mümkün olmayan alışverişler burada, aslında turistler için açılan dükkanlarda yapılır.
Bir litre yemek yağı 2 dolar. Yarım kilo kahve altı dolar. Yarım kilo makarna 1 dolar. İki yüz gram kahvaltı yağı 2 dolar. İkiyüz gram kaşar 3 dolar. Bir paket sigara elli cent ve bir dolar arası. Bir bira 1 dolar. Bir kutu meyve suyu elli cent. Bir litrelik cola bir buçuk dolar. İki yüz gram domates salçası 1 dolar. İyi olan önemli bir detay fatların her dûkkanda aynı olması. Mesela genelde dûkkandaki bira, meyve suyu, kafeterya ve restoranlarda da aynı fiata satılır. Tüm meyve ve sebzelerin kilosu bir doların altında, yani çok ucuz. Et fiatları ise süpermarketlerde pahalı ama pazar yerlerinde daha ucuz. 5 dolarla 10 dolar arasında değişebiliyor. Tüm bunları toplarsak 20 doları geçiyor. Yani bir Kübalının bir ya da iki aylık geliriyle alınabilecek yiyecek bunlar. Ama şunu söylemem gerekiyor. Çoğunluk bu alısveriş yerlerinde bu ihtiyacı karşılamıyor. Bunları daha ucuz alma imkanlarını herhangi bir şekilde yaratıyor.
Bir lokantada yemek yemek 3 dolar ile 20 dolar arası değişiyor. Ayakkabı her ülkede olduğu gibi 10 ile seksen dolar arasında. Bir kot pantolon 20-40-70 dolar gibi fiatlarla satılıyor. Zaten en büyük sorun giyecek ihtiyaçlarını karşılamak.
-------------
Çok önemsiz bir sorun gibi gözüken poşet burada çok önemli bir sorun oluyor. Bir veya bir kaç dükkana giriyorsun. Ekmek, su, yağ, makarna, bir karton sigara, meyve suyu, salça, peynir ve sabun alacaksın. Bu malzemeyi eve taşıyabilmen için en az büyük bir posete ihtiyaç var. Ama Küba dükkanlarının çoğunda ya poşet yok ya da iki litrelik poşetler var. Üstelik kulpsuz. Nasıl taşıyacaksın bu eşyaları, dükkanın sorunu değil. Bir seferinde beş altı gerekli yemek malzemesi icin altı tane iki litrelik kulpsuz poşeti eve taşımak zorunda kaldım. On dakika mesafede üç- beş kere malzemeyi düşürdüm.
Belki sosyalizmle ilgili değil ama yine de övündüğümüz sosyalist bir ülke poşet sorununu bile çözmüş değil. Bu bana Sovyetler döneminde bir arkadaşın anlattıklarını hatırlattı. Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde bilindiği gibi biz Kürtlerden olan bir kaç professürümüz vardı. Birileri geçmiş yıllarda bir konferans için Avrupa`ya geliyor. Geri dönerken bavulunu büyük, kaliteli poşetlerle doldurup dönüyor. Demek ki Sovyetler`de de bu poşet sorunu varmış. Herhalde kapitalizme dönüşle bu sorun çözülmüştür.
Sosyalist toplumlarda önce de yazdığım gibi üretim de yoktu, tüketim de. Küba da benzer sorunları yaşıyor. Tüketemeyen bir toplumda fazla üretim olmaz. Bir çok yazımda dile getirmistim. Ekonomistlerin çoğu refahı, zenginliği genelde üretimle ilişkilendiriyorlar. Ben önce tüketim diyorum. Aşırı tüketime karşı olmama rağmen bir ülkenin kalkınması, zenginleşmesi, gelişmesi ve oradaki insanların refahı tüketimle olur, diyorum. Ancak tüketme gücünü devlet sağlayabilmelidir. Hiç bir şeyi olmayan bir ülke, üretmeyen bir coğrafyada siyasi sistem halka tüketmek için olanak sağlasın, yani dolgun bir para versin, o zaman halk tüketir.
Tüketen bir toplum da üretmek zorunda kalır. Avrupa bu sekilde zenginleşti, gelişti. Tabii kapitalizmde karar kıldı. Ama sosyalizm ilkelerinden taviz vermeden tüketim ve üretim çareleri zor olsa da bulunmalıdır.
Küba`da tüketim az olduğundan üretime gerek duyulmuyor. Dışarıdan satın alınıyor. Halbuki olanak sağlarsan halk üretmeyi becerir. Açık ki Küba sistem kapitalizme kayar, kâr amaç haline gelir diye buna müsaade etmiyor. Yani korkuyor. Sosyalizm elden gider diye korkuyor. Fakir, biçimsiz, çelimsiz bir sosyalizmi, gelişime, refaha tercih ediyor. Ya da gelişim imkanı bulmada zorlanıyor. Daha sonraki yazılarda buna açıklık getirmeye çalışacağım.
Üretip, tüketemeyen toplumlarda ne ne ticaret ve ne de iş olur. Bu nedenle üretim yapabilecek gücün büyük çoğunluğu işsiz. Çalışan biri, bir bakıyorsun diğer hafta çalışmıyor. Ya ihtiyaç olmadığı için işten atılmış ya da kendisi işi bırakmış. Bunlardan on binlerce insan var. Mesela bir lise öğretmeniyle sokakta çöp toplarken karşılaştım. Öğretmenlik maaşı onbir dolar olduğu için ve bu ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğinden, işi bırakmış, sokak ve çöp kutularından içecek kutuları, kağıt -karton toplayıp satarak, öğretmen maaşından daha fazla kazanıyor. Bir yere oturup içecek ısmarlamak istedim. İçecek parasını kendisine verirsem, daha iyi olur, dedi. Bir doları daha önemli bir ihtiyaç için kullanacaktı.
Her kes sokakta legal-illegal bir şeyler satmaya çalışıyor. Binlerce insan genellikle yaşlı kadınlar, hastalar, sakatlar sokakta çerez satmakla uğraşıyor. Patlatılmış mısır, şeker, evde hazırlanmış acayip tatlı ve helvalar, çiçek, yiyecek, giyecek, püro, süs eşyaları. Ama hepsi en adi ve kalitesiz mallar.
Sokak satıcıları vergi yerine devlete her ay belli miktarda para ödeyerek satış ruhsatı alıyorlar.
Mesela çerez satanlar ayda 2-3 dolar, sosis ve peynirli ekmek satanlar 3-5 dolar, evinde bir iki masa açıp yemek yapıp satan ev restorantları ayda 100-200 dolar devlete öderler. Evinde bir odayı turiste kirayan ev sahibi 200 dolar; iki oda kiralayan 400 doları devlete öder. Arabası olan biri taksi ruhsatı için devlete her ay 200 dolar ödeyerek piyasada çalışıyor.. Bu ruhsat belgesi gelire göre değişiyor.
Yıllar önce sokakta eşya satmak veya bir basit işyeri açmak için ruhsat-izin belgesi almak çok zordu. Ama Fidel`in yerine geçen kardeşi Raul gûya reform adıyla özele imkan sağlıyor. Halbuki tüm Küba sokaklarında satılan bu basit çerez ve yiyecekleri hesaplasan toplamı günde 1-2 bin doları geçmez.
Sokaklarda çöp kutularından eski eşya, yiyecek, giyecek arayan binlerce insan var. Geri kalmış ülkelerde bu normal bir durum. Avrupa`da bile sokaklarda çöp kutularından bir şeyler arayıp satan insanlar var. Fakat tek tük. Ama Küba`da bir kafeteryada otururken kırk dakika içinde onlarca insanı bu şekilde çöp kutularını karıştırdığına şahit oldum.
Devlet halkı beslemek zorunda. Bunu yapamıyor. Bu nedenle insanların ayda ekstra bir 10-20 dolar kazanmasına göz yumuyor. Göz yummak zorunda. Hatta bazen 10-50 dolar illegal alışverişe de göz yumuyor. Ama fazlası ağır cezalar getirebilir.
Küba halkının en önemli sorunlarından biri ayakkabı ve elbise tedariki. Hiç bir Kübalı legal olarak kazandığı maaşla normal fiatta ayakkabı ve elbise alamaz. Avrupa`da bir veya iki günlük ücretle her çalışan en yüksek kalitede ayyakkabı alabilir. Küba`da iki-üç aylık maaşın tamamıyla ancak orta kalitede bir ayakkabı alınbiliyor. Elbise sorunu da maaşla çozülmüyor. Bu ihtiyaçlar illegal ticaretle kazanılan parayla karşılanıyor.
Yasak ticaret yapan onbinlerce Kübalı birinden alıp diğerine satıyor. Giyecek, yumurta, ayakkabı, yurtdışındaki Kübalıların getirdiği ufak tefek eşyalar binlerce aileye legal olmamasına rağmen biraz gelir getiriyor.
Binlerce devlet çalışanı, bir çok konuda eğitimli insan Ekvator, Peru vs Latin Amerika ve fakir Afrika ülkelerine, bazı alt yapı hizmetleri için gönderiliyor. Buralarda aylarca çalışan bu insanlara Küba devleti yüz-ikiyüz dolar maaş veriyor. Ancak bulundukları ülkelerden hizmet karşılığı mal ithal ediyor. Bu da Küba için önemli bir gelir, diyorlar. Bu işçi, mühendis ve teknisyenler her geldiklerinde bir-iki bavul eşya getirip sokakta satarak bir kaç yüz dolar kazanıyor..
Yine ABD`de bulunan yarım milyona yakın Kübalı, akrabalarına arasıra yüz-iki yüz dolar para gönderiyor. Ziyarete gelirken bir bavul elbise getirip satanlar da çok fazla. Bu basit ticaret de Küba ekonomisine canlılık getiriyor, diyorlar. Tabii var olan sefalet bu tür ticaretin önemsiz olduğunu ortaya koyuyor. Buna benzer gelirler yılda bir kaç milyon doları bulsa bile neye yarar. 12 milyon insanın bu ya da bunun bin katı parayla daha normal geçimini sağlayamayacağa ortada.
Ne yazık ki çerez satan yaşlı hasta bir ninenin ruhsat için verdiği bir kaç dolara muhtaç bir devlettir Küba. Bavuluyla ülkesine gelip içindekileri satan insanın Küba ekonomisine getirisi ne olabilir ki!
Tek tek dolara muhtaç bir devlet ne kadar sosyalist olabilir ki!
Her ülkede sokak satıcıları, tezgahlar var diyeceksiniz. Hayır bu çapta değil. Zengin kapitalist ülkelerde ise çok az sokak satıcıları var. Ama burada binlerce insan sokakta beş para etmeyen yiyecek ve diğer eşyalar satıyor. Zor durumda olanlar ihtiyaçlarını karşılamak için bu işi yapmak zorunda.. Sosyalist devlet bu halkın ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Sosyalizm`de bu tür zorlukları halk yaşamamalı! Ama burada insanlar zor bir hayat yaşamak zorunda.
Kürdistan`da da bu tür bir yaşama zorlanan onbinler, özellikle çocuklar var. Başka bir çok geri kalmış ülkelerde de böyle sıkıntıların olduğunu biliyoruz. Peki Sosyalizm`de yaşam farklı olmayacak mıydı?
----------
 
devam edecek……
-----------
Not: Saygıdeğer okuyucu ve yorumcular. Görüşlerimi destekleyenlere teşekür ediyorum. Eleştirenlere de saygı duyuyorum. Her iki taraftan da faydalanıyorum. Ancak eleştiri getirenlere tekrar bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Ben Küba`daki yaşamı anlatırken rakamlarla ve halktan seslerle bir şeyler anlatmaya çalışıyorum. Yani ben iki kere iki dört eder derken eleştirenlerin bir kesimi sadece hayır, etmez, diyorlar. İki kere iki beş eder, 7 eder, deyin ki yazdıklarımı çürütebilesiniz. Ben Küba`da hayat bu şekilde sürüyor diyerek bazı durumlara değiniyorum. Arkadaşlar durumlara değinmeden hayır, yaşam böyle değildir, diyerek beni devrim karşıtı, psikolojisi bozuk, ABD`nin duyurmak istediği propagandanın sözcüsü ilan ediyor. Hayret ediyor ve bunlara gülüyorum. Ne diyeyim ki… Bir önceki notumdaki tahamülsüzlük bundan dolayıdır. Ama arkadaşlar daha da tahamülsüz. Biz Kürtler böyleyiz galiba. Psikolojim felaket derecede iyi. Kimse merak etmesin.
Önceki notumda yazıların tümünü okumadan eleştirisel yorum yapanlar, yanlış yapıyor, dedim. Sabır diliyorum. Dedim ya yazı on bölümden oluşuyor. Emperyalistlerin ambargosu, eğitim ve sağlık sorunu, üniversiteyi bitiren akademisyenlerin ve doktorların hallerini, demokrasi sorununu, şemsiyeyi neden bulamadığımı, tek tük ülkelerde emperyalizm var oldukça sosyalizmin hayata geçirilmesinin zorluğunu yazıların sonlarına doğru göreceksiniz.
Diğer taraftan emperyalizm vardır ve yakın gelecekte de eğer bir dünya devrimi gerçekleşmezse var olmaya da devam edecektir. Her sosyalist devrim yapan halk emperyalizmin ambargosuyla karşılaşacaktır. Bir yorumda emperyalistlerin ambargosu Küba halkını bu zor süreci yaşamaya zorlamıştır, benzeri düşünceler vardır. Sadece bir yanıyla bu doğrudur. Peki devrim yapan ve yapacak olan halklar bunu bildikleri halde kendi gücüyle eşitliği özgürlüğü, refahı getiremiyeceklerse biz buna neden sosyalizm, diyelim. Bunu düşünmek gerekir. Okuyucular hazır olsun bir kaç gün sonra daha acı ve çirkin durumlara değiniyorum ve eleştiri dozunu artırıyorum. Bunlara göz yummak vijdanımı sızlatır.
Ben burada sosyalizmin ilkelerinden değil, Küba`da bu ilkelerin yaşama geçirilemediğini ve bunun nedenlerini açığa çıkarmaya çalışıyorum. Kendi kaderiyle başbaşa kalan bir halkın zorlu geçen yaşamından karelere değiniyorum. Gidip, görerek pozitif görüşler dile getiren arkadaşlar elbette vardır. Varedero`nun lüks hotellerinde keyif çatarsan elbette yazdıklarımdan haberin olmaz. Bir turist olarak her şey güllük gülistanlık olabilir. Ama bir araştırmacı olarak benim burada yaptığım başka tür bir çalışmadır. Birçok konuda halkın dile getirdiği zorlukları anlatmaktır. Yayınlanan ve sonlara doğru yüze yakın yayınlanacak sefalet fotoğrafları da eleştirdiklerimin ispatı olacaktır.
Yine söylüyorum. Benim Apê Fidel`e, Küba halkına bir hüsumetim yoktur. Ama Küba`da hayat bulan `sosyalizmi` bizim ufukta hayal ettiğimiz toplumlar için bir örnek olmadığı da ortadadır.
Bu biçim bir sosyalizm isteyenler bunun mücadelesini versin. Sonradan ordakiler gibi pişman olacaklardır. Ben ise refahın, özgürlüğün ve bunlardan daha öte refah içinde eşitliğin hüküm sürdüğü bir toplumdan yanayım ve bu sonuncusu üzerine bu son yıllarda en çok yazanlardan birisiyim. Halkım gerçek bir devrimi gerçekleştirsin istiyorum… Yazdıklarımdan belki dersler çıkarılır, ümidiyle gece gündüz demeden okuyup yazarak halkımı bazı konularda aydınlatmak istiyorum.
Düşünün 1959`dan beri Küba devrimi ve sosyalizmini göğe çıkaranlar zahmet edip oraya giderek halkın yaşamı üzerine benim yaptığım şekilde iki sayfa yazmadılar. Sovyetler Birliği sosyalizmi taraftarları da kendi kanından Maoculara silah sıktı. Zahmet edip oraları görmeye, araştırmaya, öğrenmeye, ve halkını aydınlatmaya kalkmadılar. Ben bunları geç de olsa yaptım.
Kimseye kızmıyorum. Alınmıyorum. Sabırlı olun, diyorum. Tümünü okuyun, diyorum. Yazdıklarımı anlamaya çalışın, diyorum. Sefalet yönüyle kapitalist ülkelerdeki milyonların köleliği ve sefaletiyle karşılaştılması olmaz, diyorum. Sosyalist toplumda sefalet olmamalıdır, diyorum. Sosyalizm, kapitalizmden on adım ileride olmalıdır, diyorum. Bu yönüyle orada hüküm süren sistemi eleştiriyorum.
Saygılar.
----------------

cumalicotkar@live.se

Hiç yorum yok: