26 Haziran 2011 Pazar

Küba ve `Sosyalizmini` yerinde görmek-3

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Küba`da da parası olan zengindir, kral gibi yaşar. Ancak burada parası olanların sayısı bir kaç on bini geçmez. Bu bir kaç on bin tabii ki bizim bildiğimiz sermayeder ya da kapitalist değildir. Bu para üreterek kazanılmamıştır. Çalışarak elde edilmemiştir. Belki bir on bin kişi 3-5 bin dolara sahiptir. Diğer bir on bin kişi 5-7 bin dolarlık kadar zengindir. En zengin 3-5 bin kişinin de on bin doları vardır. Bu sonuncusu turiste ev kiralamaktan bu meblaya ulaşır. Diğerleri yasak ticaret, alışveriş, sahtekarlık ve hırsızlıkla bu paraları elde etmiştir. Devlete çalışanlar ve çalışmayanlar ise parasızdır. Hiç bir birikimleri yok. Zar zor geçinirler.

Özel yatırımlar kâr amaçlı olduğu için buna izin verilmiyor. Bu tabii ki sosyalizm ilkelerine uygun. Ancak kârı esas almayan bir sistemin gelişemiyeceği de biliniyor. Ancak bu ülkenin politikacıları galiba sermayesiz, yatırımsız, kârsız bir gelişim olacağını zannediyorlar. Ya da durumdan memnunlar.

Bugün Küba’da üretim denen bir şey yok. Bu nedenle işsizlik had safhada. Sovyeler Birliği’nin çöküşünden sonra buraya yapılan tüm yardımlar durdu. Küçük işletme ve atölyelerde önce sürdürülen küçük çapta üretim bile bugün yok. Ne makina var ve ne de eğitilmiş iş gücü. Zaten yatırılacak para da yok. Tek gelir turizmden geliyor. Günde aşağı yukarı onbeş uçak dolusu turist geliyor. Küba sisteminin çöküşünü turizmden gelen gelir öteliyor. Her mevsim turist gelir. Ve turizmden gelen gelirle sistem yürüyor ve devlet bu parayla halkın karnını doyurabiliyor.
Bir de meşhur puro ve rom denen içkileri var. Yıllar önce kahve ve şeker ihracatı da oluyordu. Ama o da bitti, bitiyor. Önce önemli olan şeker üretimini ve ihracatını yapamaz duruma gelmiş Küba. Az miktarda ürettiği iyi kalitede şekeri satıyor ve kötü kalite şekeri daha ucuza alıp halkına yediriyor.
Küba`da petrol ihtiyacı çok fazla. Çok az petrol bulunan bir iki petrol yatağı tükenmek üzere. Dışarıdan alınıyor. Küba`nın çok büyük enerji sorunu var. Havanna`da bile arasıra elektirik kesilir. Yıllar önce çok az insan özel araba sahibi olabiliyordu. Son yıllarda büyük bir artış var. Petrol enerji ve trafikteki devlet araçları için bir gereklilik. İhtiyacı zar zor karşılayabiliyor. Benzin de olmasa Küba durar.
Petrolle ilgili öğrendiğim önemli bir husus ta var. Venezueala petrol zengini bir ülke. Chavez yönetimi de ABD ile olan çelişkisi nedeniyle Küba ile iyi ilişkiler içinde. Ancak Venezuela ham petrol işleyecek alt yapıya, kapasiteye sahip değil. Küba`da rafineri daha gelişkin, diyorlar. Küba, Venezuela ham petrolünü kendi rafinerilerinde benzine çeviriyor ve geri iade ediyor. Buna karşılık Venezuela Küba`ya biraz bedava petrol, diğer bir kısmını ise ucuza satıyor.
----------
Bu ülke üretemiyor. Nerdeyse herşey dışarıdan alınıyor. Alınan her şey de kalitesiz. Giyecekten yiyeceğe en adi mallar ithal ediliyor. Çünkü para yok. Genelde mallar Çin`den. Çünkü Çin sattığı malın parasını hemen almıyor. Mesela bir kaç yıl önce Küba`nın Çin`den aldığı onlarca otobüsün parasını hala ödememiş. Çin`e ”haktır ama yoktur”, diyebiliyor. Çin de fazla sıkıştırmıyor. Buna karşılık yüzlerce Çinli genç burada kalıp ispanyolca öğreniyor.
Ziraat denen bir şey yok. Düz alanlar ve bomboş tarlalarda bir kaç Sovyet’lerden kalma eski traktör ve tarımı bilmeyen, beceremeyen kooperatifler ve köylüler….
Doğa ve tabiatın kendiliğinden ürettiği adını bilmediğim bir çok çeşit meyve ve yer altı kökler dışında ekilen tüm sebzeler dünyanın en kalitesiz sebzeleri. Domatesleri bile çirkin ve çelimsiz. İklim öyle uygun ki her mevsimde sebze ekilip, yenilebilir. Ama burada bazı sebzeler sadece bir iki ay bulunabiliyor. Kısaca tarım ölü.
Çünkü dünyanın en cahil ve tembel insanları bu ülkede yaşıyor. Sistem tembelleştirmiş. Tarımı bilmiyorlar ve öğrenmek te istemiyorlar. Ya da sistem böyle uygun görüyor. Her alanda olduğu gibi tarımda da bilgisiz ve tembeller. Kırsal alanlarda yaşayan halk evininin bahçesinde domates ekebilecek bilgiye sahip değil. Bir kaç bahçesi büyük olan ailelere anlatmaya, öğretmeye çalıştım. Ama nafile, önemsemiyorlar. Gerek de görmüyorlar.
Tabii yasak sorunu da var.. Hayvan besleyemiyorlar. Çünkü yasak. Varsa kesilip yiyilecek hayvan, hepsi devletin. Tavuk, keçi, inek, domuz her şey devletin. Tek tük köylü ya da varoşlarda yaşayanlar gizlice bahçelerindeki iki metrekarelik çitler içinde Novel`de kesip yemek için küçük bir yavru domuzu beslemeye çalışırlar. Devlet buna göz yumuyor.
Bu ülkede büyük çoğunluk perişan olduğunu söylüyor. Her kes ekonomik sorunlardan, pahalılıktan bahsediyor. Burada ne üretim ve ne de tüketim var. İthal edilen çok az malı da alabilecek çok az insan var. Diğerlerinin alım gücü yok.
Peki nasıl yaşıyor insanlar? Ne yiyorlar, nasıl besleniyorlar? Yukarıda yeraltındaki adını öğrenemediğim patates tadı veren köklerden bahsetmiştim. Onlarca çeşidi var. Ve platano dedikleri büyük muz. Ucuz ve her yerde bulunur. Bunlar ya haşlanarak ya da kızartılarak siyah kuru fasulye yemeği ile birlikte çoğu zaman pilav ya da patates hesabıyla yenilir.
Halk kendi ihtiyaçlarını gideremiyor. Kendi olanaklarıyla kendi ihtiyaçlarını karşılamıyor. Kendini besleyemiyor. Devlet halkı besliyor. Hiç bir karşılık beklemeden halka mümkün olduğu oranda yiyece veriyor. Çok ucuz bir fiata. Belki bu sistemin en olumlu yanı. Devlet aile fertlerinin sayısına göre her ay bir kaç kilo pirinç ve siyah fasulye, biraz şeker, et ve bir iki litre yemek yağını her kesin sahip olduğu ranson defterine işleyip, satıyor. Ve bunu yaparken kuyrukta halkı bir-kaç saat bekletiyor. Hepsi bu kadar. Alınan maaşın yarısı, bu ransonla satılan yiyeceğe gidiyor. Geri kalanla da elektrik, telefon, gaz masrafını ödüyor.
Her kes bir yan gelir elde etmek için bir çaba içinde. Genelde insanlar legal olmayan alışverişle yaşıyor. Bir şeyler alıp satıyor. Ve ayda bu şekilde beş dolar kazanan da var elli dolar da. Ayda yüz dolar kazanabilen çok az aile var. Tabii bu kazanç, bu alışveriş biçimi genelde izinsiz oluyor, yani yasak. Ama devlet küçük çapta ticarete bazen göz yumuyor.
Burada iki çeşit para kullanılıyor. Küba pesosu(cub) ve konvertibel peso(cuc). İkincisi dolar değerinde. İkisi de kullanılıyor. Yurtdışından gelen turistler kendi döviz cinsini cuc`a çevirirler. Yüz doları bozdurduğunda vergi kesildikten sonra geriye seksen ya da dokzan cuc alırsın. Kart ile para çekmek para bozdurmaktan daha avantajlı. Cuc genelde turiste, yabancıya açık olan yerlerde kullanılır. Küba pesosu ise her yerde geçerli değildir. Sadece Küba`lıların kendi ihtiyaçları için belirli alışveriş yerlerinde kullanılır. Bir cuc yirmibeş cub değerindedir.
Devlet çalışana maaş veriyor. Eğer on kişilik bir ailede bir kişi çalıyorsa ve maaşı on-onbeş dolar civarındaysa bu aile nasıl beslenir, nasıl giyinir? Evet, kategoriye göre en düşük maaş 7 dolar ve en yüksek bürokrat 70 dolar civarında maaş alıyor. Polisin ki 35-80 doları buluyor. Çünkü hem iç güvenlikten sorumlu ve hem de sistemin huzursuzluklar karşısında kullanabileceği güç. Polislerin tümü kırsal kesimlerin en yoksul ve cahilleri. Kullanılması kolay. Bu nedenle en yüksek maaş alan kategoriye dahil. Küba`da polis sayısı asker sayısından daha fazla, diyorlar.
Yıllarca çalışıp emekli olan yaşlıların emekli maaşı ayda 6-7 dolar. Hayatında çalışmamış yaşlılar da var. Hem de çok. Bunlara emekli maaşı yok. Sadece prinç, fasulye ve yağ yardımı, o kadar. Ve sosyal yardım kurumlarının ödediği ayda 6-7 dolar.
Başka bir deyişle 10 dolar 250 peso değerindedir.
Sokakları temizleyen temizlikçi ayda 400-600 peso yani 20-30 dolar civarında maaş alır. Bir uzman doktor ve mühendisin maaşı da bu kadardır. Eğitimin fazla önemi yok bu ülkede.
Restoran, kafe çalışanı, öğretmen,hemşire, memur on-onbeş dolar maaş alır.
Bir polis şefi yüz, general 100-150 dolar alıyor.
------------
devam edecek…
------------
 
 
Not: İlk bölümde yazmıştım. Bilmeden, görmeden Sovyetler Birliği`deki reel sosyalizmi savunanlar yanıldılar. Ve yazılarıma yorum yazan bir kaç kişi hala bu geleneği sürdürüyorlar.
Büyük değer verdiğim bir dostuma Küba`yı yazıyorum, diye bir mail gönderdiğimde bana şöyle cevap vermişti: Bıra, Küba'yı konu alacak yazını sabırsızlıkla bekliyorum. Dediğin gibi lütfen torpil geçme, ön yargılı da olma. Ne olursun objektif ol. Yazacağını söylediğin 20- 30 sayfalık yazı benim gibi sosyalist hayaller kuran nice insana ışık tutacak. Bence kendini ağır bir sorumluluk altına soktun; yazacağın şeyler başka yazılarda alıntılanarak, kulaktan kulağa söylenerek ve internet ortamında paylaşılarak on binlerle buluşacak ve kalıcı olacak. Bu nedenle acele etmeden ve lütfen duygularından arınarak yaz. Yazacakların şahsen benim için tarihi bir belge olacak.
Bu uyarı, Küba`yı yazarken çok yararlı oldu. On kere daha düşünmeme neden oldu. Önyargılı olmadım. Niye olayım ki! Bu ülkeyle bir husumetim mi var. Dostumun bu uyarısıyla da kötü en ince detayları geçtim. Sosyalizm ilkelerine uygun kriterleri öne çıkarmaya çalıştım. (Küba`da kimse kimseyi direk sömürmüyor. Bu ülkede kapitalist yok, sermayedar yok. Kapitalist üretim ve ticari ilişkiler yok. Sermaye, kâr, artı değer yok. Zengin, kâra dayalı yatırımcı kapitalist bir sınıf yok. Ne yazık ki bunların hiç birinin olmaması burada `sosyalizm var` anlamına gelmiyor.)
Ama ne yazık ki yazdıklarımı anlamayan aklı evveller var. Sitede yayınlanan daha önceki yazılarım okunduğunda benim en çok üzerinde durduğum konunun özgürlük ve eşitlik olduğunu görürler.
Küba`yla ilgili yazılarım on bölümden oluşuyor. Yorum yazan ve eleştiren sabırsız aklı evveller önce bekleyip yazıların tümünü okumalılar. Bu bir. İkincisi Batista rejimini övmedim, eleştirdim. (yolsuzluk ve baskı, fakir ve sol siyasetle meşgul olan her kesimi Fidel’i desteklemeye mecbur bırakmıştı. Fidel bir ışık bir umut olmuştu.) Konu Batista değil, Küba ve `sosyalizmi` olduğu için Batista diktatörlüğünü kısa geçtim. Üçüncüsü tatmin olmayanlar sosyalizmi biz nasıl biliyorduk gerçeğini reel sosyalist ülkelerdekiyle karşılaştırmalılar. Reeller neden çöktü? sorusuna cevap vermeliler.
Eski solcu falan da değilim. En uçta, yani eski solcuyu, hatta son yüzyıl solcularının becerikziliklerini eleştiren, özgürlükten de öte eşitlikten yana bir sosyalizm için tavır geliştirmeye çalışan Kürtlerden biriyim. Parçalarla, asgariyle, yetinmeyen, tüm haklardan yana biriyim.
Kapitalizmi övmüyorum, Sosyalizm karşıtı ve önyargılı değilim. Yüksek binaları Sosyalizmle ilişkilendirmedim. Sosyalizm de baraka olmamalıdır, diyorum. Bu barakalarda insanlar mutlu değildir, diyorum.
Yine yazılarıma yorum yazıp eleştiren, kendini solcu zannedenler hezeyan içindeler, gerçeklerle yüzleşemiyorlar. Oysa ben sosyalizmi değil, reeli eleştiriyorum. Keşke mümkün olsa, diyorum; keşke Fidel başarabilseydi, diyorum. Ambargoyu unutmuş değilim. İleride bunu açıyorum. Zorlukların bilincindeyim. Bunları son bölümlerde aktaracağım.
Gelecekte devrimle inşa edilecek olan toplumların bahsettiğim olumsuz yanlarıdan arındırılması için gerçeklere değinmem gerekiyor. Bunu hazmetmemiz lazım.
Diğer önemli bir husus da şudur: Bu sitede yazanlar sosyalizm, devrim karşıtı olamaz. Biz vahşi kapitalizme karşı ve Kürtlerin özgürlüğü ve eşit bir toplum yaratması için kafa yoran, emek veren bir takımız. Günümüz dünyasına eleştirel gözle bakan, daha mutlu bir dünya insanı oluşması için daha bilimsel ve derin tespitler yapan insanlarız.
Zavallı, kof, cahil, bilinçsiz, kör duygularla geleceğin sosyalist toplumları inşa edilemez. Seyid, Tino ve Kızılderili`ye selam gönderiyor ve özür bekliyorum.
-----------
cumalicotkar@live.se

Hiç yorum yok: