3 Haziran 2011 Cuma

Diyarbakır’dan Hopa’ya AKP’nin Keyfi Diktası!..


Tayyip Erdoğan; iktidarın ekonomik olanakları, toplumu biçimlendirmeye çalışan yalan üretme makinası medyası ve kolluk kuvvetlerin zoru ile faşizmi bile kendi keyfine göre uyguluyor. Miting meydanlarında ırkçı konuşmalar yapıyor. İnsanların inanç ve etnik aidiyetlerini aşağılayan söylemler ile siyaset yapıyor. Polisin zoru ile ölen yurttaşları hiç anmıyor. Ancak, kendisini eleştiren pankartlarla, sloganlarla uğraşıyor. Kendisini eleştirenleri polisine ve medyasına hedef gösteriyor. AKP medyası itibarsızlaştırma, polis ise etkisizleştirme operasyonlarına girişiyor. Kendisine alkış tutanları gönüldaşları, kendisini beğenmeyenleri eşkıya, bölücü, karanlık güçlerin iş birliği tertibi söylemleri ile ortadaki polis zorunu, oluşan korku düzenini örtmeye çalışıyor.

O kadar çok örnek var ki... Bunun için 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesinde AKP ve Tayyip Erdoğan tarafından yapılan propaganda dönemi siyaset sosyolojisinde kesinlikle analize tabii tutulmalıdır. Erdoğan tarafından yapılan propaganda ve ortaya konulan politik-ekonomik projelerin dili çözümlenmeli, sadece seçmende değil hukuk ve insan haklarında bulduğu karşılık ise her yönü ile yorumlanmalıdır. AKP bu dönemde; “Tek adam, tek akıl ve tek doğru” formülasyonu ile kendisini ortaya koyuyor. İktidarın olanaklarını kullanan ve onun rantını dağıtan Tayyip Erdoğan kendisinin  gördüğü, algıladığı, söylediği  her şeyin mutlak doğru olduğunu düşünüyor. Konuşmalarını bu esas üzerinden yapıyor. Ve kendisine göre olan doğruları da maniplatif medya, polis gücü ve bunların toplam zoru ile topluma kabul ettirmeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan ve AKP’nin doğrularını kabul etmeyenleri ise kendilerine karşı birleşmiş, memleketin kötülüğü için işbirliği yapmış korkunç güçler olarak gösteriyor. Kuracağı korku rejimine meşruiyet oluşturmak için halkın AKP’ye karşı tepkilerini  tersten korku olarak gösteriyor.


Oysa durum şöyleydi: Erdoğan seçimlere “Kürt sorunu yoktur” söylemi ile başladı. “Çılgın Projeler” ile memleketi istikrar ve huzura götüreceğini anlatarak oy almak istiyordu. Ama öyle olmadı. Seçimlere neredeyse 10 gün kaldı. Ve aylardır devam eden seçim çalışmalarında arada başka gündemler öne çıkar gibi olsa da temel gündem Kürt sorunu olarak öne çıktı. Seçimlere katılan katılmayan bütün partiler ve adaylar; medya, düşünce kuruluşları Kürt sorunu üzerinden görüş beyan ettiler. Tartışmalar bu görüşler etrafında ortaya çıktı. Tayyip Erdoğan’ın “çılgın projeleri” ise uçucu özellikli tartışmalarla gündem oluşturamadı. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın konsepti bozulmuş oldu. “İstikrar sürsün Türkiye büyüsün” söylemi ve “Hedef 2023” sloganı daha seçim sürecinde boşa çıkmış bir partinin “Tek adam, tek akıl ve tek doğru” formülasyonu da boşa çıkmış durumda. “Yok” dediği Kürt sorunu, yoksulluk gün gibi ortada. AKP’nin Türkiye’yi istikrara kavuşturacağını iddia ettiği projeleri ise halk protestolarla istemediğini gösteriyor. Bunun için Erdoğan hayli gergin ve sinirli. Kürt illerinde karşılaştığı gerçekler ise Erdoğan’ı çileden çıkarıyor. Kürtleri bütünen kaybeden Erdoğan şimdi Karadeniz’in en doğusundan başlayan serhildanlarla daha da sarsılıyor. Çünkü AKP’nin planı, oluşturmak istediği statüko 12 Haziran’dan önce sarsılmış durumda. AKP daha da sarsılacak bir sürece giriyor. Eğer Tayyip Erdoğan baskı ve zulmünü böyle devam ettirirse daha da önceki partilerden daha beter bir son onu bekliyor olacak.


Bu son sadece AKP için değil. AKP medyası için de geçerli. 1990’lardaki Özel Harp Dairesi’nin yönlendirdiği gazeteler ve gazeteciler şimdilerde özeleştiri verip günah çıkarma uğraşındalar. Andıçlar, özel ve gizli servis haberlerinin servise koyanlar ile bugünlerde polis, istihbarat, cemaat ve AKP kaynaklı özel haberler ile toplumu yönlendirmeye çalışanların kendi gerçekleri ile yüzleşmesine de az bir zaman kaldı. Hayatın zaten geçersiz kıldığı bu yeni yetme özel savaş gazetecileri ve yorumcuları bütün utanmazlıklarına ve cahilliklerine rağmen hakiki gerçeğin duvarına çarpacak gibi görünüyor.

Hiç yorum yok: