17 Haziran 2011 Cuma

Avrupa Birliği'ni Ekonomik Kriz mi Dağıtacak?


Avrupa Birliği'nde gündem tam anlamıyla üye ülkelerdeki ekonomik krize kitlenmiş durumda. Özellikle Yunanistan'da yaşanan kriz o kadar derin ki ekonominin gidişatının Birlik içerisindeki entegrasyon politikalarına büyük zarar vereceğinden bahsedilmeye başlandı.

AB'nin tüm ülkeleri birleştiğinde dünyanın en büyük ekonomik gücünü oluşturuyor. İngiltere, Almanya ve Fransa gibi küresel alandaki rekabete en dayanıklı ekonomileri bünyesinde barındıran AB'nin bir ülkesi artık dünyada en düşük kredi notuna sahip ülke konumunda: Yunanistan.

Aylardan beri AB liderleri Yunanistan'ı içinde bulunduğu borç batağından nasıl kurtaracağının hesaplarını yapıyor. Borç ertelemeleri, hazine tahvilleri, yürürlüğe sokulan ekonomik reformların hiçbiri kar etmedi. Ekonominin kurtarılması için yapılan son hamle ise Yunanistan'da adeta infial yarattı.

15 Haziran günü Yunanistan'da tüm sektör çalışanlarının katıldığı bir genel grev gerçekleştirdi. Başkent Atina'da ciddi çatışmaların yaşanmasının ardından Yunan hükümeti de ikinci reform paketini yumuşattı. Bir ulusal birlik hükümeti kuramayan George Papandreou sonunda geri adım atmak zorunda kaldı.

AB ortak para birimi bölgesi bu seneye aslında oldukça iyi başladı. ABD ve İngiltere'den daha yüksek bir ekonomik büyümeyi sağlayan Avrupa ülkeleri Yunanistan krizi babında ise adeta sınıfta kaldı.

YUNANİSTAN KRİZİ AB’Yİ ENDİŞELENDİRİYOR

Aslında her şey Yunanistan'ın AB ile ekonomik entegrasyonu sağlayacak düzeyde olmamasıyla başladı. 1999 yılında Euro bölgesine dahil olmayı taahhüt eden Yunanistan AB'nin bu projesine dahil olmak için gerekli hiçbir kritere uygunluk göstermiyordu. Bunun bir sonucu olarak Yunanistan'ın dış borcu her geçen gün daha da büyüdü. Geçtiğimiz sene artık bir kriz noktasına gelen dış borçlar AB'nin üç yıl içinde taahhüt ettiği 110 milyar euroluk kaynakla kapatılmak istendi.

Aynı durumda İrlanda ve Portekiz içinde geçerliydi. Her iki ülkede de geçtiğimiz sonbaharda son derece ciddi ekonomik krizler yaşandı. Bu krizler Yunanistan'ınki kadar köklü değildi. Bu nedenle kısa bir sürede aşılabildi. Bunun bedeli ise AB açısından büyük oldu. Yunanistan AB ülkelerindeki vergi mükelleflerine hiç de hesapta olmayan bir bedel ödetir duruma geldi.

Önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek olan AB liderleri zirvesinde de Yunanistan krizi en öncelikli gündem maddesi konumunda. Yunanistan'ın yaklaşık 50 milyar euroluk özelleştirmeyi onaylaması durumunda AB'nin 85 milyar euroluk yeni bir fonu daha bu ülkeyi kurtarmak için ayıracağı konuşuluyor.

Bu fon da neredeyse tamamen AB'nin diğer ülkelerindeki vergi mükelleflerinden çıkacak. Bu durum Birlik içerisindeki entegrasyonu en çok zedeleyen nokta olarak görülüyor. Örneğin Almanya'da son 3 senede ekonomik olarak çok büyük başarılar elde edilirken Euro bölgesinde yaşanan krizler nedeniyle orta ve düşük gelirli kesime ekonomik kazanımların yansımaması rahatsızlık yaratmış durumda. Bu yönlü tepkiler özellikle muhafazakar kesimler tarafından giderek daha çok dile getiriliyor.

EURO PARA BİRLİĞİ ZOR DURUMDA


Sorun sadece Yunanistan da değil. İrlanda ve Portekiz de borçlardaki artış nedeniyle AB'nin kurtarma fonundan yararlanıyor. Krizlerin baş göstermesiyle oluşturulan kurtarma fonunun büyüklüğü tam 750 milyar euro.

Bu üç ülkenin ardından İspanya'nın da ciddi bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya kalmasının AB için yıkıcı bir etkiyi tetikleyebilecek bir gelişme olabileceği tahmin ediliyor.

AB’nin beşinci büyük ekonomisi olan 46 milyon nüfuslu İspanya, 2009 sonu itibariyle 559,650 milyar Euro devlet borcuna sahipti. GSMH’ye oranla yüzde 53,2 olan borç düzeyi ile İspanya Avrupa Birliği içinde aslında orta sıralarda yer alıyor. Ne var ki bu borcun 546 milyarı, yani neredeyse hepsinin vadesi önümüzde 36 ay içinde doluyor.

Bu durum sadece İspanya’yı değil bir bütün olarak Euro Para Birliği’ni zor bir duruma sokuyor. Diğer “PİİGS ülkeleri” (Portekiz, İtalya, İrlanda, Yunanistan, İspanya) gibi İspanya’nın da kredi notunu geçtiğimiz aylarda birkaç puan düşüren rayting ajansları, böylece İspanya’nın piyasadan ucuz kredi bulmasını da zorlaştırıyor. Mart ayında beş yıllık devlet tahvilleri için yüzde 2,81 faiz ödeyen İspanya, Mayıs başında aynı türden tahviller için yüzde 3,523 faiz ödemek zorunda kaldı.

Eğer önümüzdeki süreçte İspanya’nın piyasalardan para bulması zorlaşırsa ve ülke borçlarını ödemekte zorlanırsa o zaman Yunanistan’a sunulan benzeri yardımlar (devlet tahvillerinin AMB tarafından piyasadan satın alınması ve ek kredi verilmesi gibi) bu ülke için de gündeme gelecek. Ancak Yunanistan için şimdilik 110 milyar Euro hacminde bir paket yeterli olurken İspanya için bunun neredeyse beş katı, yani 550 milyarlık bir paket gerekecek. Bu ise ister istemez AB’nin patronları ve IMF tarafından hazırlanan 750 milyarlık “kurtarma paketi”nin sonu anlamına gelecek!

İTALYA AB İÇİN KABUS

AB'nin en büyük kabuslarından biri ise İtalya. AB’nin dördüncü büyük ekonomisine sahip olan İtalya’da da devlet borçları uzun yıllardır yüksek düzeyde seyrediyor. GSMH’nın yüzde 115,8’i düzeyinde olan devlet borcunun bu yıl içinde yüzde 117’ye çıkması bekleniyor. Ancak devlet borçlarının artması beklenenin de üzerinde olabilir. Nitekim İtalya da diğer komşuları gibi önümüzdeki 36 ay içinde borçlarının yüzde 60’ına yakın bölümünü ödemek zorunda! Bu ise 1 trilyon 65 milyar Euro’ya denk düşüyor.

Hükümet Mart ayında işsizliğin yüzde 8,8’e çıktığını bildirirken, İtalya Sendikalar Birliği CGIL gerçek işsizliğin genelde yüzde 11,5, gençler arasında da yüzde 27,5 olduğuna yer verildi.

İtalya’nın yabancı sermayeye olan borçlarının oranı “düşük” olsa da, miktara bakıldığında 862 milyar Euro ile son derece yüksek olduğu ve bu ülkenin de rahatlıkla spekülatörlerin oyuncağı haline gelebileceğini gösteriyor.

Bunun farkında olan İtalyan hükümeti, herhangi bir uluslararası kurumdan uyarı veya kredi notu değerlendirmesi almadan, “ihtiyati tedbir” olarak 25-28 milyar Euro hacminde bir tasarruf paketi hazırlama kararı aldı.

Sonuç olarak bütün bu ülkelerdeki ekonomik krizler AB'nin entegrasyon politikalarına büyük bir darbe indirebilecek potansiyele sahip. Durum AB içindeki gelişmiş ülkelerde muhafazakar kesimleri güçlendirecek bir siyasal değişime yol açabilir. Bugünkü AB yönetimini en çok endişelendiren nokta da bu.

Hiç yorum yok: