16 Haziran 2011 Perşembe

12 Haziran ve Temiz Siyaset


Tarih 10 Haziran, Cuma günü… Saat akşamüzeri; 17.00 gibi. S. Demirtaş, Bingöl’de toplanmış binlerce insana sesleniyor. Seçim sürecini, iktidarın yaptıklarını, yapacağım dediği halde yapmadıklarını bir bir anlatıyor… 

Güçlü bir konuşmanın altına imzasını atıyor Demirtaş… Seksen yıllık Cumhuriyet tarihini sorguluyor; ayrıştırmadan-ötekileştirmeden, çarpıtmadan-dağıtmadan yapıyor hepsini. 

Ondan sonra sıra elindeki dosyalarda hazırlanan verilere geliyor; sağlıktan, güvenliğe, eğitimden, ekonomik dağılıma, işsizlikten, kamusal alanda yapılan yatırımlara kadar, AKP’nin son 9 yıllık icraatlarını çok net bir şekilde anlatıyor, meydanda toplanmış olan Bingöllülere… 
 
Daha önce bizzat Erdoğan tarafından yapılan; “doğalgaz” ile açıklamalara da mizahi bir gönderme de bulunuyor; “buralara biber gazından başka bir gaz gelmedi” diyor… 

 
Hatta gelen bu gazın bir yıllık olduğu halde; 4 ayda bitirilmiş olmasını da hatırlatıyor… AKP’nin/Polis gücü ile nasıl bir el ense ilişkisi olduğunu açık bir şekilde bu belgeler ve bilgilerle somut bir şekilde ortaya koyuyor… 

Sonrasında Erdoğan tarafından söylenen birbirinden tutarsız ve ucube yalanları ses kayıtları olarak, meydanda toplanmış kitleye dinletiyor Demirtaş… Herhangi bir ithamda ya da bir iddia da bulunmuyor; sadece dinletiyor ve kendisi de kitleyle birlikte dinleyerek, takdiri tamamıyla onlara bırakıyor… 
 
Dinlettiği ses kayıtları öyle; devletin emniyetinin ya da istihbarat servislerinin gizli kayıt araçlarıyla yapılmış da değil hani. Erdoğan’a ait ses kayıtları onlarca kamera karşısında, binlerce insanın karşısında ve hatta meclis çatısı altında söylenmiş sözlerden ibaretti… 

 
Daha sonra din ile ilgili konulara değiniyor. Öcalan’ın kitaplarında İslamiyet’i nasıl ele aldığını ve nasıl yorumladığını, satır satır okuyor… Bu arada Erdoğan’a önemli bir çağrıda bulunuyor; “eğer Öcalan’ın kitaplarını okuyorsan, onlardan bir şeyler öğrenmeye çalış” diyor… 

Daha sonrasında konu 12 Eylül’ün yargılanmasına ve 12 Eylül’ün tozu dumana katan günlerine geliyor. Onlara yönelik de hazırlığı vardı Demirtaş’ın… 12 Eylül’de Bingöl’de nelerin yaşandığını bugün dahi tam olarak bilen veya kestirebilen yoktur. Fakat hasbel kadar Bingöl’lüye darbecilikle yürütülen mücadelenin parsasını kendine mal etmeye çalışan Erdoğan’ın efendisi Gülen’in, 12 Eylül döneminde darbecilere ve insanlık dışı uygulamalarıyla tarihe not olan, cuntacılara yönelik düzdüğü methiyeleri bir bir okuyor Demirtaş. Hani Gülen’in, Evren için “Tank’larına palet olayım” dediği o şakşakçı cümleler var ya; hepsini okuyordu kitleye…
Bunlarda da herhangi bir itham ya da komplo teoremleri yoktu! Herhalde siyasetin dili ve paklığı böyle bir şey oluyordu. 

En sonunda da Demirtaş; “Kürtçeyi konuşturmak senin marifetin değil, bu halkın ödediği bedellerin bir sonucudur. Sen bu halkın değerleri üzerinde kendine rant sağlayamazsın, bu değerlere yönelik dilini de uzatamazsın” diyerek noktayı koyuyordu.
Öte yandan Erdoğan ise son günlerde; yenilginin soğukluğunu daha yalın hissettiğinden olacak, yürüttüğü siyasette iyice ipin ucunu kaçırmış görünüyor. 

Öncesinde ses kayıtlarının yakında hazırlanarak piyasa çıkacağını söyleyerek, meşumu belirsiz kayıtlarla kampanya örgütlemeye çalıştı.

Bunun ötesinde sokakta kılınan, namazın kabul olmadığını söyledi. Böyle söyledi de, cevabını da aldı bir yurtseverden; “sen Allah mısın, hangi namazın kabul olacağını, hangisinin olmayacağını söylemeye çalışıyorsun” dedi. 

Sonrasında Kürtçe ezan diye bir şey attı ortaya. Konuyu milliyetçi İslamcı çizgiye çekmeye çalışarak, kendince iki kanattan vurmaya çalıştı. Kürtçe ezanın okutulduğuna dair, herhangi bir şey, bir kayıt çıkmadı ortaya… Çünkü böyle bir şey hiç olmamıştı. Burada da yine el ense, kafa kol ilişkisi içinde olduğu basını ile sipariş kampanyalar yürütmeye çalıştı Erdoğan. Fakat tutmadı… 
 
Konuyu bir ara Kürtlerin, binlerce yıl öncesine ait inanışlarına getirdi; Zerdüştlüğe dil uzattı. Fakat bunun da cevabını gecikmeden aldı; “Kürtler, Türklerden iki yüzyıl önce İslamiyet’e geçen bir halktır” doğal olarak, İslamiyet’i Kürtlere öğretmeye çalışmak ya da bu zemin üzerinde Kürtlere hakaretler içeren değerlendirmeler yapmak, ciddi tepkileri ortaya çıkardı. 

Erdoğan bırakalım temiz siyaset yapmayı, bu alanda özellikle Kürtler nezdinde ve Kürt siyasi hareketi karşısında çırpındıkça battı. En sonunda Öcalan için kendisinin bile inanmadığı cümleler sarf etmeye başladı. Asardım/Keserdim edebiyatına sarıldı…
Bu konu da herhangi bir ciddiyet yok, herhangi bir iddia yok… Bırakalım böyle bir şeyi, buna cüret edebilmek bile çok büyük bir cesaret ister… Hele hele gelinen noktadan sonra, böylesi bir gelişmeyi bırakalım Türkiye’yi, bölge bile kaldıramaz. Bunu Erdoğan’da çok iyi biliyor, hatta kendisinde böylesi bir öd olmadığını da biliyor. 

Ki zaten sağda solda, ABD’de, Avrupa’da kucaktan kucağa oturan Erdoğan’ın bırakalım böyle bir gelişmeye adım atma olasılığını, tek başına böyle bir girişimde bulunması mümkün olamaz. Böyle bir gelişme karşısında Kürtlerin göstereceği tepkiyi, Albright’tan öğrenebilir Erdoğan…

Toprak Cemgil
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info   

Hiç yorum yok: