31 Mart 2011 Perşembe

Mahmut Alınak'tan sivil itaatsizlik çağrısı


""Kürtler okullarda ve devlet kurumlarında Kürtçe'den başka dil kullanmayacak"

Bugüne kadar Kürt sorunun çözülmesi için, büyük çoğunluğu Kürtlerden gelen pek çok öneri oldu. Hükümetlerin hep, 'ben onunla konuşmam', 'önce silah bıraksınlar' gibi şartlar öne sürdüğüne tanık olduk. Barışın sağlanacağı konusunda en çok umutlandığımız noktada umutlarımızın söndüğünü, en umutsuz olduğumuz anda yeniden barış olasılığının canlandığını gördük.


Tüm bunları yeniden aynı anda yaşadığımız bugünlerde, içinde 1987 ve 1991 yıllarında SHP milletvekili olarak mecliste yer alan, mücadelesini BDP'de sürdüren Mahmut Alınak'ın da yer aldığı Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi'nden, (GEOS) Kürtçe'nin okullarda ve kurumlarda kullanılmasını sağlamak için bir sivil itaatsizlik önerisi geldi.


GEOS'un yaptığı çağrıya göre, 2 Nisan'dan itibaren iki hafta boyunca Kürt öğrenciler okullarda Kürtçe'den başka dil kullanmayacaklar, Kürtçe bilmeyenler öğretmenlerine hiç cevap vermeyecekler, ve yine tüm Kürtler TBMM, il genel meclisleri, mahkemeler ve muhtarlıklarda devlet yetkililerinin kendileriyle kuracakları diyaloglarda Kürtçe'den başka dil kullanmayacaklar. Biz de, Marksist.org olarak, bu sivil itaatsizlik eylemlerini ve barış sürecine katkılarını, bu çağrıyı yapanlardan birisi olan, Kürt halkının verdiği mücadelenin önde gelen isimlerinden Mahmut Alınak ile konuştuk.


Öncelikle kısaca Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin girişiminden kısaca bahsedebilir misiniz? Bu girişim ne zaman oluşturuldu, içinde kimler yer alıyor?


Mahmut Alınak: Bu girişim bir ay kadar önce dünyaya, insanlara, gençlere ve hayata duyarlı olan bir grup insan tarafından oluşturulmuştu. Kendileri ile birlikte olmam için bana öneride bulundular, ben de severek kabul ettim. Girişim sıradan insanlar tarafından kurulmuş. İçinde kamuoyunda öne çıkan, tanınan ve bilinen kimse yok; hepsi halktan insanlar...


Yaptığınız sivil itaatsizlik çağrısı 'Türk, Kürt ve her etnik kesimden tüm annelerle babalara, tüm öğrencilere, Abdullah Öcalan'a, ilgili siyasi partilere, kurumlara ve aydınlara sivil itaatsizlik çağrısı' diye başlıyor. Çağrıyı yaptığınız bu kesimlerden ne bekliyorsunuz? Çünkü içinde kurumlar da var, bireyler de var. Örneğin ilgili siyasi parti, kurumlardan ne bekliyorsunuz? Türklerden ne bekliyorsunuz? Aydınlardan ne bekliyorsunuz? Sayın Abdullah Öcalan'a da çağrı yapmışsınız, ondan ne yapmasını bekliyorsunuz?


Mahmut Alınak:
İlgili siyasi parti ve kurumlardan bu çağrımızı tartışmalarını ve ortaya bir düşünce koymalarını bekliyoruz. Gelin konuşalım, derlerse gidip konuşmak ve sürece birlikte müdahale etmek istiyoruz. Kısaca destek istiyoruz onlardan.


Bizce bugün devrimci bir durum vardır, hepimizin görevi hızla devrimi örgütlemektir. Şartlar sivil siyasetin siyasal sürece radikal bir şekilde müdahale etmesini gerektirmektedir. Devrim iddiası taşıyan parti ve kurumlar bu tarihi görevi görmezlikten gelemez, gelmemelidir. Onlardan bir devrim projesi oluşturmalarını bekliyoruz. Yaptığımız bu çağrı girişilecek devrimci hamlenin küçük bir adımıdır.


Türklerden ne bekliyoruz sorunuza gelince: Bizim meselemiz sadece Kürdistan meselesinin çözümü değil. Biz kendimizi tarihsel ve sosyolojik nedenlerle hem Kürdistan, hem de Türkiye devriminden sorumlu hissediyoruz. Türk halkı esenliğe kavuşmak istiyorsa Kürt halkı ile kader birliği yapmalı ve ona destek olmalıdır, diyoruz. Kürdistan'ın özgürleşmesi pek çok nedenle Türk halkının da özgürleşmesi demektir. Kürdistan meselesinin çözümsüzlüğü tüm ezilenler için bir prangadır. Ezilenler bu prangadan kurtulmadıkça özgür olmaları hayaldir.


Aydınlar, sonuç almaktan uzak bugünkü klasik mücadele tarzının aşılıp yeni mücadele biçimlerinin yaratılması için düşünce ve proje üretmelidir. Hükümeti yönetemez hale getirmemiz gerekiyor. Yaptığımız çağrının bir amacı da budur. Yoksa tek başına Kürtçe eğitim hiçbir meseleyi çözmeyecektir. Örneğin tarih dersi diye Osmanlı fetihçiliğinin Kürtçe okutulması Kürt çocuklarını zehirlemekten başka bir şeye yaramayacaktır. Nasıl ki şimdi Türk çocuklarının bilinci bu militarist bilgilerle tahrip ediliyorsa, Kürt çocuklarının da bilinci öyle dinamitlenecek. TRT Şeş yayınları Kürtlere ne kazandırdı ki, Kürtçe eğitim ne kazandırsın? Biz enternasyonal bir devrimi, gerçek bir halk devrimini hedeflemeliyiz. Yoksa bugün Türklük adına Türk halkını boyunduruk altında tutan kapitalist diktatörlük yarın da Kürtleri Kürtlük adına boyunduruğa koşar.


Bu sivil itaatsizlik konusunda sivil kurumlardan ve aydınlardan beklediğimiz desteği Öcalan'dan da bekliyoruz. Kamuoyuna açıkladığımız çağrıyı Öcalan'a iletmeleri için Asrın hukuk bürosuna gönderdik, ancak İmralı'ya götürüp götürmedikleri konusunda bize herhangi bir bilgi verilmedi.


Kürt sorununda yapılan birçok açıklamada olduğu gibi, siz de Kürt sorunun artık askeri yollarla çözülemeyeceğinin anlaşıldığını belirtmişsiniz. Sanırım bunu söylemeyen yok, ama silahların gölgesinden de kurtulamıyoruz bir türlü. Sizce neden? Bu savaşın bitmemesinin kaynağında ne yatıyor?


Mahmut Alınak: Devletin ve hükümetin bunca kana rağmen bu sorunu daha onlarca yıl sürdürmek istediğini biliyoruz. Devlet ve hükümet bu sorunu çözmek ister gibi görünecek, ama çözmeyecek. Bunun tarihsel, ekonomik ve siyasal pek çok nedeni var. Bu meselenin böyle sürüp gitmesinde bizlerin de sorumluluğu var; çünkü sivil siyaset, devleti ve hükümeti adım atmak zorunda bırakacak derin ve yaygın projeler üretemiyor. Güçlü ve etkili sivil projelerin devreye sokulması halinde bu mesele bir yıla kalmadan çözümlenebilir. Aksi halde bu mesele Türk ve Kürt yoksulları için daha yıllarca sürüp gidecek.


Seçimden sonra korkunç bir çatışmanın patlak vermesinden korktuğunuzu belirtiyorsunuz çağrınızda. Bu bir öngörü mü, bir bilgi mi? Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?


Mahmut Alınak:
Ben yıllardır siyasetin içindeyim ve neler olup bittiğini görüyorum. Çağrının bu bölümünü bir öngörü olarak değerlendirebilirsiniz, ne yazık ki olacakları şimdiden görüyorum. Ama yine de yanılmayı çok isterim.


Çağrınızda, 'hükümetler demokratik kanalları açarak silahlı direnişlerin nedenlerini ortadan kaldırmakla yükümlüdür' diyorsunuz ve AKP hükümetinin bu yükümlülüğü yerine getirmediğini belirtiyorsunuz. Aslında ilk defa bu hükümet sırasında, açılım, Habur'dan gerillaların gelmesi gibi olaylarla bu sorunun çözümü konusunda umutların da oluştuğunu gördük. Sizce hükümetin geçirdiği bu sürecin nedeni nedir? AKP, en başından beri mi yalan söylüyordu, yoksa bir aşamada milliyetçiliğe mi teslim oldu? Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?


Mahmut Alınak: AKP, düşünüldüğünün aksine Kemalist bir partidir. Yüzünü din, milliyetçilik ve demokratlık maskeleri arkasında saklayan militarist bir düzen partisidir. Kullanmayacağı hiçbir değer yoktur. Sözde açılımla siyaset yaptı; derdi demokratik açılım yapmak değil, PKK'yi ablukaya almaktı. Az çok tarih ve siyaset bilenler için umutlanacak bir şey yoktu. Bazı Kürt çevreler nedensiz olarak ümitlendiyse de, ümitleri birkaç hafta içinde boşa çıktı.


Çağrınızı eğitimde ve kurumlarda anadilin kullanılması ile sınırlandırmışsınız. Neden?


Mahmut Alınak: Yaptığımız çağrı şimdilik dil yasağına karşı bir itaatsizlik çağrısıdır. Yoksa bu düzene karşı başka alanlarda girişilecek daha pek çok sivil itaatsizlik var. Bunlar düzeni felç edecek itaatsizliklerdir. Yeni çıkan Tarihin Çarmıhında adlı romanımda bu sivil itaatsizlikleri uzun uzun işledim. Romanda anlatılan Şengal adlı ülkede militarist diktatörlük çeşitli sivil itaatsizliklerle teslim alınıyor ve devrim oluyor. Tarihin Çarmıhında romanının sivil itaatsizlikler konusunda önemli bir kaynak olduğunu düşünüyorum.


Kürt öğrencilerin iki hafta boyunca Kürtçeden başka dil kullanmamalarını, bilmeyenlerin de suskun kalmalarını istiyorsunuz. Peki, bu eyleme katılmak isteyen Türk öğrenciler ve öğretmenler neler yapabilir?


Mahmut Alınak: Öğretmenlerin yapacağı bir şey yok. Onlar dersleri Türkçe işleyecek, ama Kürtçe bilen öğrenciler öğretmenlere Kürtçe, Kürtçe bilmeyen Kürt ve Türk öğrenciler de susarak cevap verecek. Böylece Türk öğrenciler için militarist, ezberci ve ırkçı; Kürt öğrenciler için de asimilasyoncu ve kıyımcı olan bu eğitim sistemi durmak zorunda kalacak.


Aynı zamanda kurumlarda ve mecliste de aynı şekilde iki hafta boyunca Kürtçe konuşulması çağrısı yapıyorsunuz. Leyla Zana 1991'de mecliste Kürtçe yemin ettiği için büyük tepki almıştı. O günden bu yana koşullarda bir değişiklik görüyor musunuz? Sizce bugün böyle bir konuşma nasıl karşılanır?


Mahmut Alınak: Koşullar eskiye göre çok değişti. En önemlisi Türk halkı şoven bombardımandan eskisi kadar etkilenmiyor. Bu durum Türk ve Kürt devrimci güçleri için büyük bir avantajdır. Bugün böyle bir konuşma olsa militarist çevreler yine gürültü koparır, ama eskisi kadar etkili olamazlar.


Kürtçe'nin günlük hayatta kullanımı temel bir mücadele talebi olarak KCK davası ile ortaya çıktı yanılmıyorsam. Bu davada mahkeme Kürtçe'yi 'bilinmeyen bir dil' ilan etti. Ama herkes gibi aslında mahkeme heyeti de bu ülkede milyonlarca insanın Kürtçe konuştuğunu tabii ki biliyor. Sizce neden Kürtçeye, Kürt diline böylesi yok sayan bir yaklaşım var? Sadece bir siyasetçi değil, bir roman yazarı olarak da dil konusunda söyleyeceğiniz şeyler vardır sanırım. Dil ne ifade ediyor Kürtler için?


Mahmut Alınak: Kürtçe'nin günlük hayatta kullanımı KCK ile başlamadı. DTP Kars il başkanı olduğum 2007 yılında Kürtçe üzerindeki baskıları protesto etmek üzere bir kampanya başlattık. Kampanyanın bir parçası olarak bir hafta boyunca devletin verdiği kimliği taşımadık ve resmi dili konuşmadık. Bu süre boyunca tüm ilişkilerde Kürtçe konuştuk. Eylemimiz yerel olduğu için basın organlarında fazla yer almadı ve doğal olarak pek duyulmadı.


1925 tarihli Şark Islahat Planı'nı incelerseniz Kürtlerin Kürtçe konusundaki hassasiyetini daha iyi anlarsınız. Bu planla Kürtçe sokakta dahi yasaklanmış. Türkçe'nin T'sini bile bilmeyen kadınlar Türkçe konuşmaya zorlanmış. Öyle ki Kürtçe' nin yok olması için Türk kızlarının Kürt delikanlıları ile evlenmeleri ve böylece doğacak çocukların anneleri aracılığı ile asimile edilmeleri sağlanmak istenmiş. İskan Kanunu diye bir kanun çıkarılıp, Kürtler Türk bölgelerine sürgün edilmiş ve Türk nüfusun yüzde onundan fazla olmamaları hükme bağlanmış. Böylece sürgün edilen bu Kürtlerin zamanla dillerini unutup Türkleşmeleri hesaplanmış. Devlet dairelerine başvuran Kürtlerin istek ve şikayetlerini Türkçe olarak anlatmaları zorunluluğu getirilmiş. Ve Kürtçe hep aşağılanarak Kürtler kendi dillerinden utanır hale getirilmek istenmiş. Bütün bunlarla tek amaç Kürtleri millet olarak yok edip Kürdistan'ı dikensiz bir bahçesine dönüştürmektir. Ancak ne Türkiye, ne de Kürdistan hiçbir zaman dikensiz gül bahçesi olmayacak.


Birey olarak dilin benim için hiçbir önemi yok; duygu ve düşüncelerimi anlatabildikçe Türkçe de, Rumca da, Arapça ya da Yunanca da konuşurum. Ama bir dil katliamı ve bu katliamla birlikte bir halkı yeryüzünden silmek söz konusu olduğunda, o dil hangi dil olursa olsun buna amansızca karşı çıkarım. O zaman o mağdur ve mazlum dilin mensubu olurum; Kürt, Arap, Ermeni, Türk, Yunan...olurum.


Dil her halk için en anlam ifade ediyorsa Kürtler için de o anlamı taşır. Hele Kürtler gibi ret ve inkar edilen bir halk için onun varlık nedeni olarak daha derin anlamlar taşır.


Bu sivil itaatsizlik eylemi sürecinden ne bekliyorsunuz? Sizce bu sivil itaatsizlik eylem süreci silahları susturabilir mi? Sivil itaatsizlik eylemleri silahların alternatifi olabilir mi?


Mahmut Alınak: Bence bu ve zaman içinde devreye girecek sivil itaatsizlikler sistemin tekerine çomak sokup bizi devrime götürür. Sivil itaatsizliklerle sadece alanlara çıkmayı kast etmediğimin özellikle bilinmesini isterim. Benim sözünü ettiğim itaatsizlik paketi ekonomik, siyasal, sosyal, idari, dil ve kültür boyutlu bir pakettir. Meydanlar çıkmak, yaklaşık bir yıllık kurumlaşma ve yoğun bir hazırlıktan sonra devrimin taçlandırıldığı 15-20 günlük son aşamadır.


Bu sivil itaatsizlik eylemleri 2 Nisan'da başlayacak. Şu anda hazırlıkların devam ettiğini tahmin ediyorum. Ne gibi hazırlık çalışmaları yapıyorsunuz?


Mahmut Alınak: İlgili bütün kurumlara ve binlerce kişiye bu eyleme katkıda bulunmaları mail attık. Bu arada pek çok kişi ile görüşüp duyarlılık göstermelerini istiyoruz. Ama ne yazık ki basın bizi ciddiye almadığı için kamuoyuna ulaşmada ciddi güçlükler çekiyoruz. Biz de bu boşluğu doldurmak için internet imkânlarından yararlanmaya çalışıyoruz.


Sivil itaatsizlik eylemlerinin kapsamlı bir süreç olması gerektiğinden bahsetmişsiniz. Bu iki haftalık süreç bittikten sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?


Mahmut Alınak: İzninizle bu konuda açıklama yapmayacağım. Çünkü erken bir açıklamanın tasarladığımız eylemlere ilgiyi azaltacağından kaygılanıyoruz.


Herkesin en çok sorduğu ve cevapladığı ama bir türlü gereğinin yerine getirilemediği soruyu sorarak bitireyim. Kalıcı barışın sağlanmasının koşulları nedir? Sizce ne zaman 'evet, artık bu sorunu çözdük' diyebileceğiz?


Mahmut Alınak: Kurtlarla kuzuların barışı Kurtlar için şölen, kuzular içinse ölüm ve kıyım demektir. Bu hem Kürt, hem de Türk ezilenleri için böyledir. Barış yok! Hedef, militarizmin kökünün sökülüp atılması, Türk- Kürt devriminin gerçekleştirilmesidir. Yukarıda da belirttiğim gibi gerekleri yerine getirilirse bir yıla kalmadan birlikte Türkiye ve Kürdistan devrimini gerçekleştirebiliriz. Bu devrim gerçekleşmiyorsa bunun nedenini kendimizde aramalıyız.


Mahmut Alınak kimdir?


Kars'ın Digor ilçesinde 1952 yılında dünyaya gelen Mahmut Alınak ilköğrenimini Digor'da, liseyi ise Kars'a tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Alınak, 1987'de SHP'den Kars milletvekili seçildi. 1989'da Paris' te düzenlenen Kürt Konferansı'na katılınca altı milletvekili ile birlikte SHP'den atıldı. HEP kurulunca HEP'e katıldı. 1991'deki SHP- HEP ittifakı ile Şırnak milletvekili oldu. Sonra HEP milletvekilleri olarak SHP'den istifa ederek, DEP'ı kurdular. 1994'de milletvekili iken bir grup DEP'li milletvekili ile birlikte tutuklanıp Ankara Ulucanlar Hapishanesi'ne atıldı. 10 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Kapatılan DTP'nin Kars İl Başkanlığı'nı yaptı.Mücadelesini BDP'de sürdürüyor.


Kitapları sırası ile; Parlamento'dan 9.Koğuş'a, HEP DEP ve DEVLET, Şiro'nun Ateşi, Nazo, Ateşte Yıkanmak ve Tarihin Çarmıhında- Güneş Ülkesi.


Röportaj: Arife Köse

Hiç yorum yok: