6 Ocak 2011 Perşembe

Savasin Kadinlari-1



Ülkeler arası savaş veya iç savaşta kadınlar berbat yöntemlerle cezalandırılıyor. Katlediliyor, tecevüz ediliyor. Savaşlar sonrası ortaya çıkan tablolar durumu net bir şekilde açıklamaya yetiyor

ALMAN VE JAPONLARIN YÖNTEMİ


Savaş veya soykırım zamanlarında kadına karşı sergilenen zihniyetin sonuçlarını anlamak için tablolara bakmakta fayda var. Alman askerleri Birinci Dünya Savaşı'nda binlerce Belçikalı ve Fransız, İkinci Dünya Savaşı'nda da binlerce Rus ve Yahudi kadına tecavüz etti. Japonlar yüzbinlerce Çin, Kore ve Tayvanlı kadını genelevlerde çalıştırdı.


VİETNAM'DA KURBAN SAYISI 30 BİN


1947-1952 yılları arasında ABD'nin işgal ettiği Kore'de yüzlerce kadın tecavüze uğradı. Yine ABD askerleri Vietnam'ı işgal ettikleri sırada binlerce kadına tecavüz etti. Sadece My Layi köyünde 450 Vietnamlı çocuk ve kadına tecavüz edilip öldürüldü. Kuzey-Güney Vietnam savaşında tecavüze uğrayan kadın sayısı en az 30 bin olarak kayıtlara geçti.



Savaşın 'kadın ganimetleri'


İktidarların kurgulandığı, sömürünün başladığı bin yıllar öncesinde insanlık tarihine bir olgu daha girdi. Bu da savaş olgusu... Savaşlar genellikle iktidar sahiplerinin, sömürü sistemini düşünenlerin, haksız kazanç elde etmek isteyenlerin, zorbaların dayattığı şiddetin en trajik ve vahim şekli olageldi.


Şiddetin bu denli toplu dayatıldığı, insanların toplu halde etkilendiği, doğanın tahrip edildiği, işgal ve sömürünün geliştirildiği savaşlar, her zaman geride kitlesel mağdurlar bıraktı. Öyle ki, mağduriyetler bazen telafisi mümkün olmayacak düzeyde oldu. Özellikle de iki büyük dünya savaşının yaşandığı ve insanlık tarihinin en büyük kitlesel soykırım harekatlarının görüldüğü 20'nci yüzyıldaki savaşların sonuçları korkunç felaketler doğurdu. Aynı şekilde günümüzde hala ülkeler arasında ya da ülke içlerinde yaşanan savaşlar, benzer sonuçlar üretmeye devam ediyor.


Bin yıllardan beri egemenlerin yürüttüğü savaşlarda hiçbir kural ve ahlaki değer gözetilmedi. Ortaya çıkan sonuçlar da bunun en bariz göstergesi oldu.


Savaşların en trajik sonuçları, elbette savaşan güçler dışında kalan toplumsal kesimlere yönelik uygulamalarda ortaya çıktı. Sivil-savunmasız insanlar, her zaman hiçbir ahlaki kural gözetmeksizin savaşı sürdürenlerin hedefi haline geldi. Özellikle kadın ve çocuklara yönelik uygulamalar soykırım ve insanlık suçu kapsamında sonuçlar açığa çıkardı.


Savaş sonrasında kadınların durumu her zaman incelenmeye ve sorgulanmaya değer bir konu oldu. Büyük oranda savaşların erkek egemen sistemin bir üretimi olduğu göz önüne getirildiğinde ve bu kapsamda bir güç gösterisi olarak değerlendirildiğinde, kadınlara yönelik uygulamaların da cinsiyetçilikten kaynağını aldığı bariz bir şekilde görülebilir.


Genellikle kadınların savaş süresince karşılaştıkları en büyük işkence ve şiddet uygulaması tecavüze uğramak, hamile bırakılmak ve cinsel tacize maruz kalmak oluyor. Böylece erkek egemen sistemin bir ürünü olan savaşta, kadınların konumu haksızlığın, işgalin veya güç ve şiddetin en amansız bir şekilde uygulama alanı haline geliyor.


Savaşlarda kadına yönelik uygulamaların vahşet düzeyine ulaşması aynı zamanda simgesel anlamlarla da ilgilidir. Örneğin işgal edilen bir ülkede kadına yönelik uygulamalar, ele geçirmenin, işgal etmenin ve o ulusun ya da ırkın etkisiz hale getirilmesinin göstergesi oluyor. Özellikle savaşlarda kadınların hamile bırakılmasının en önemli nedenlerinden birisi, soykırımın simgesel bir düzleme taşınmasıdır. Hamile bırakılan kadınlardan doğacak olan çocuklar o ülkenin çocukları değil ülkeye saldıran ve ülkeyi ele geçiren ulusun çocuklarıdır. Böylece nüfusun dolaylı bir şekilde soykırıma tabi tutulması hedefleniyor ve kadınlar ülke toprağıyla özdeş bir şekilde savaşın ve tecavüzün uzamı haline getiriliyor.



20. yüzyılın trajik tablosu: Her savaşta kadınlar kurban


2004'te Ülkede Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan ve özellikle NATO askerlerinin işgal altına aldığı bölgelerde kadınları nasıl "ganimet" olarak ele aldığını ortaya koyan haber çarpıcı veriler sunuyor.

Birinci Dünya Savaşı'nda Alman askerlerin Belçika ve Fransa'yı işgali sırasında binlerce kadına tecavüz edildi. Daha sonra bu vakaları araştırmak amacıyla kurulan komisyon, net sayı belirlemediği gibi, ülke siyasetçilerinin anlaşmaları nedeniyle yaşananları hasıraltı etti. Benzer olaylar savaşın yaşandığı diğer ülkelerde de görüldü...


İkinci Dünya Savaşı'nda da Alman askerlerinin binlerce Rus ve Yahudi kadına tecavüz ettiği ortaya çıktı. Aynı dönemde Japonlar Çinli kadınlara yönelik benzer uygulamalarda bulundu ve binlerce Çinli kadın ülkelerinden alınarak genelevlerde çalıştırıldı. Yine Japon ordusunun 1937-1945 yılları arasında işgal ettiği Kore'de 300 bine yakın kadını zorla genelevlerde pazarladığı ortaya çıktı. Japon askerlerinin Tayvanlı kadınlara da aynı muamelede bulunduğu, bizzat mağdurlar tarafından 2000'li yılların başında dile getirilmişti.


1947-1952 yılları arasında ABD'nin işgal ettiği Kore'de 4 milyon civarında insan katledildi, yüzlerce kadın tecavüze uğradı.


ABD askerlerinin 1965-1970 yılları arasında Vietnam'ı işgali sırasında binlerce kadına tecavüz ettiği belirtiliyor. Sadece My Layi köyünde 450 Vietnamlı çocuk ve kadına tecavüz edilip öldürüldü. Aynı dönemde Kuzey-Güney Vietnam savaşı sırasında tecavüze uğrayan kadın sayısı en az 30 bin olarak kayıtlara geçti.


1970'te Pakistan-Bangladeş savaşı sırasında yaklaşık 200 bin Bangladeşli kadının Pakistan askerlerinin tecavüzüne maruz kaldığı, 25 bin civarında kadının bu nedenle hamile bırakıldığı kaydediliyor...


Boşnaklarla Sırplar arasında yaşanan ve en az 100 bin insanın yaşamını yitirdiği 1992-1995 yılları arasındaki savaşta en büyük mağduriyeti yine kadınlar yaşadı. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun 2010 raporuna vahim tablo şöyle yansıdı: "Hiç kimse, hiçbir zaman Bosna Hersek'te kaç kadının cinsel tacize uğradığını veya tecavüz sonucu kaç çocuğun doğduğunu kesin olarak belirleyememiştir, tecavüz olaylarına ilişkin tahminler, bu rakamın on binlerce olduğu yönündedir." Benzer bir durum Makedonya ve Kosova'da da yaşandı. Uluslararası Af Örgütü'nün 2004 tarihli raporuna göre, sözde savaşı önlemek amacıyla Bosna ve Kosova'ya konuşlandırılan BM ve NATO askerleri yüzlerce kadına tecavüz etti ve Balkanları kadın ticareti merkezi haline getirdi.

1991-92 yıllarında Somali'de yaşanan savaşta binlerce insan öldü, yaklaşık 300 bin Somalili de savaş ve yoksulluktan dolayı ülkelerini terk etti. Kenya'daki mülteci kamplarında yüzlerce Somalili kadının kampta görevli askerlerin tecavüzüne uğradığı uluslararası raporlara yansıdı. Bazı raporlara göre tecavüze uğrayanlar arasında, dört yaşındaki kız çocukları da vardı.


Ruanda'da 1994-1995 yıllarında yaşanan iç savaşta 800 bin civarında insan yaşamını yitirdi. Fransa ve Belçika'nın büyük rol oynadığı bu savaşta 13-65 yaşları arasında 15 binin üzerinde Ruandalı kadın, vahşi yöntemlerle tecavüze uğradı. Fransız ve Belçikalı askerlerin tecavüzden dolayı yargılanmaları hiçbir zaman gerçekleştirilemedi.

2001'de ABD tarafından işgal edilen Afganistan'da da manzara aynı oldu. Uluslararası raporlara göre, işgal güçleri gittikleri her yerde yüzlerce kadına tecavüz etti, kadınları porno filmlerinde oynattı ve Afgan kadınlarını başka ülkelerde kadın tacirlerine pazarladı.

Afganistan gibi 2003'te ABD tarafından işgal edilen ve on binlerce insanın yaşamını yitirdiği Irak'ta da binlerce kadın tecavüze maruz kaldı. Irak'taki sayıyı da net olarak ortaya koymak hiçbir zaman mümkün görünmüyor. Ancak Ebu Garip Cezaevi'nde ortaya çıkan ve ABD'li askerlerin Iraklılara yönelik insanlık dışı tecavüz ve taciz görüntülerini gösteren fotoğraflar yaşananların vahametini gözler önüne sermeye yetiyor...


Elbette bütün bu veriler, kamuoyuna yansıyan ve kısmi olarak belirlenebilen veriler. Gerçeği ortaya çıkarmak ve savaş suçunu ispatlamak her zaman oldukça zor oldu. Mağdurların sayısının oldukça fazla olması, mağdurların yaşadıklarını anlatmaya çoğu kez yanaşmaması, kayıtlı vakaların sayısının her zaman yaşananların oldukça az bir kısmını yansıtması, siyasi çevrelerin ve çıkar ilişkilerinin gerçeği çoğunlukla hasıraltı etme eğiliminde olması gibi nedenlerden dolayı gerçek veriler genellikle net olarak tespit edilemiyor. Ayrıca işgal sırasında yerinden yurdundan koparılarak başka ülkelere götürülen ve pazarlanan kadınların sayısı hiçbir zaman net olarak bilinemedi...


Öte yandan savaşlarda işgalci güçlerin kadınlara yönelik uyguladığı vahşet, genellikle karşılıksız kalıyor. Uluslararası alanda kadınların haklarını güvenceye alan sözleşmelerin bağlayıcılığının güçlü olmaması ve yaşanan vakaların ispatının zor olması, insanlık suçlarının karşılıksız kalmasında temel faktörler oluyor. 2002'de kurulan Uluslararası Savaş Mahkemesi'nin Bosna ve Ruanda'da kadınlara yönelik insanlık dışı uygulamaları savaş suçu kapsamında ele alması bir ilk oldu. Aynı zamanda iki ülkede kadınlara yönelik uygulamalar "soykırım suçu" olarak kabul edildi. Ancak bu iki örnek şimdilik istisna olarak karşımızda duruyor ve bu durum tarih boyunca yaşanan vahşetin en fazla bir damlasını açığa çıkarmaya yetebiliyor...

 

  • Yarın: katliamların 'kayıp' kızları

Hiç yorum yok: