6 Ocak 2011 Perşembe

Sağlıkta Bölgeler Arası Eşitsizlik-1

Sağlık politikalarının gelişimi konusunda en önemli noktalardan biri 1978 Alma Ata bildirisidir. Bu bildiride dünyamızda yaşayan milyonlarca insanın sağlık koşullarının uygun olmadığı belirtilmiş, sağlığa ve sağlık hizmetlerine ilişkin yeni yaklaşımların geliştirilmesi çağrısı yapılmıştır. Bu yeni yaklaşıma göre, sağlık kaynaklarının daha eşitlikçi bir dağılıma kavuşturularak, dünyada yaşayan tüm insanların gerekli sağlık düzeyine kavuşmalarıdır. Sağlık düzeyleri incelenirken, ırk, konut sağlığı, eğitim, kültür, beslenme, coğrafi konum durumu, çevresel etkenler, yaş ve cinsiyet ile sağlık hizmetleri göstergeleri birlikte tartışılmalıdır.
Bölge'de en gelişmiş iki ilin erişkinlerde okur-yazar olmayanların oranı Diyarbakır'da %18,2, Van'da %18,8 iken Türkiye ortalaması %11,9'dur. Eğitimin kişilerin sağlık düzeylerini yükseltici, sosyal eşitsizliğin azaltıcı rolünün olduğu bilinmektedir. Okur-yazarlığın düşük olması kişinin sağlık hizmetine ulaşmasından sağlık hizmetlerinden maksimum düzeyde faydalanmasına kadar dezavantaj sağlamaktadır.

Bölgelere göre okur-yazarlık oranını gösteren aşağıdaki tabloda,  bölgelerin okur-yazarlık oranına göre yüksekten düşüğe doğru sıralanmış halini yansıtıyor.


Tablo 3: Bölgelere göre okur     yazarlık oranları, 15 +yaş, 2009
Batı Marmara 89,33
Batı Anadolu 89,21
Doğu Marmara 88,89
Ege 87,99
İstanbul 87,39
Akdeniz 84,95
Batı Karadeniz 83,96
Orta Anadolu 83,78
Doğu Karadeniz  82,70
Kuzeydoğu Anadolu 74,68
Ortadoğu Anadolu 73,80
Güneydoğu Anadolu 72,50
Kaynak: TÜİK, Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi nüfus sayımı sonuçları.

Yukarıda görüldüğü gibi, ülkenin okur-yazarlık oranı en düşük bölgesi Bölge, en yüksek okur-yazarlık oranına sahip bölge ise Batı Marmara bölgesi. TÜİK'in verileri Bölge, Kuzeydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerinin okur-yazarlık oranlarının birbirlerine çok yakın olduğunu ve bir üst sırada yer alan Doğu Karadeniz Bölgesi'nden belirgin bir şeklinde ayrıştıklarını gösteriyor. Sağlığa erişimin temel etmenlerinden birisinin eğitim olduğu bilinmektedir. Eğitimle birlikte pozitif davranışlar kazandırılması, alkol, sigara, uyuşturucu ve uçucu maddelere yönelmeyi azalttığı da gözlemlenmektedir. Eğitim aynı zamanda anne sağlığı ve Aile Planlaması kullanılması yönüyle de yakından ilgilidir. Bölge özneliğine baktığımızda özellikle kadın okur-yazarlık düzeyinin düşük olduğu gözlemlenmiştir

      
Anne ve bebek ölüm oranları sağlık düzeyi açısından önemli ölçütlerdir. Tablo incelendiğinde anne ölüm hızının yüzbinde Türkiye ortalaması 19,4 iken Bölge'de bu oran ortalama 25,0'dir. Yine Bölge kadınlarının %26,8'i evde doğum yaptıkları, doğum öncesi alınan bakıma bakıldığında %45,5'inin bu hizmeti almadığı görülmüştür. Anne ölümlerinin Bölge'nin en gelişmiş illerinden biri olan Van'da yüzbinde 65.7 olarak saptanması vahim bir durumdur. Veriler incelendiğinde Bölge'de kadın sağlığı ve doğum hizmetlerinin ciddi sıkıntılar içinde olduğunu söylemek güç değildir. Anne ölümlerinin Bölge'de bu kadar yüksek olmasının başlıca nedenleri, sağlığa erişimde; anadil, gelir düzeyi, eğitim, sık ve erken yaşta doğumlar, sağlık hizmetleri açısında da; doğumun eğitimli sağlık personeli olmadan uygunsuz koşullarda gerçekleşmesi ve buna bağlı doğum sonrası bakımın alınamaması, enfeksiyon hastalıkları ve yetersiz eğitim olduğu söylenebilir.
      
Tablo incelendiğinde özellikle ehil olmayan sağlık personelinin Bölge'de görev yaptığı, kadınların doğum sonrası ilk bakımlarını almada Türkiye ortalamasının çok altında faydalandıkları görülmüştür. Tüm 5 yaş altı ölüm hızlarının Bölge'de yüksek oluşu, enfeksiyonlarla, beslenmeyle, doğum sonrası sağlık hizmetinin yetersizliğiyle açıklanabilir.
Bebek Ölüm Hızı: Bir ülkede sağlık hizmetlerinin düzeyini gösteren en hassas ölçüttür. Tablo incelendiğinde doğu-batı farkı net olarak görülmekte ve batıdaki ölen bir bebeğe karşılık doğuda 2,7 bebek ölmektedir. Bölge'de özellikle evde yapılan doğumların yüksek olması ve bu doğumlarda ölen bebeklerin kayıt altına alınması durumunda bu oran çok daha yüksek çıkacaktır. Bebek ölüm hızlarının yüksek olması, doğum öncesi bakımından uygun koşullarda doğuma kadar birçok etmenle ilişkisi vardır. 2008 verileri incelendiğinde Türkiye'de bebek ölüm hızı binde 17.0 olmuştur. Bu veriyi Avrupa ortalaması olan binde 5 ile karşılaştırdığımızda bebek ölümlerinde ciddi bir sorunun olduğu görünmektedir. Yıllar itibari ile bebek ölüm hızları incelendiğinde bir düşüşün olduğunu görmekteyiz. Ama bu düşüş doğu-batı fakını artırmıştır. Eşitsizlikleri gösteren en temel verilerinden biri olan bebek ölüm hızlarının doğudaki yüksek seyri bize sağlık hizmetine ulaşım ve hizmetten faydalanma eşitsizliğinin ne kadar derin olduğunu göstermektedir. Elbette birçok etmenden söz etmek mümkündür. Bu etmenlerden birkaçını sıralarsak; yeterli düzeyde sağlık hizmeti alamama, sağlık hizmetine ulaşımda yaşanan sıkıntılar, yoksulluk, eğitim beslenme ile ilişkisi de vardır. Nitekim doğuda doğan her 100 bebekten 16,7 si 2,5 kilodan az doğarken, Türkiye ortalaması %11'dir. Bu durum yeterli ve dengeli beslenememenin bir göstergesidir. Birçok araştırma çocuk ölümlerinin en az yüzde 50'sinin yetersiz beslenme ilişkili olduğunu, örneğin yeterli beslenenlere göre orta derecede beslenme yetersizliği olan çocukların 4.6 kat daha çok ölme riski taşıdığını gösteriyor.

Bebeklerin doğumdan itibaren sağlık kontrollerinin yapılması bebek ölümlerinin önlenmesi bakımından çok önemlidir. Doğum sonrası bakımın Bölge'de Türkiye ortalamasının altında olması doğumun hastane dışında sağlık personeli yardımı olmadan gerçekleşme oranının yüksek olmasıyla da doğru orantılıdır. Çocuk ölüm riskinin de hanenin ekonomik durumu ile ilişkili olduğu görülmektedir. Refah düzeyi yüksek hanelerdeki çocuk ölüm oranları refah düzeyi düşük ailelerdeki çocuk ölümlerinin üçte biri oranındadır.
  
Sağlık hizmetlerinden faydalanmanın ölçütlerden birisi, sağlık hizmeti alan kişilerin ortalama ömürlerinin almayanlara göre yüksek olduğudur. Tablo incelendiğinde Bölge ve Ortadoğu Anadolu'nun Türkiye ortalamasının çok altında olduğu görülmektedir. 65 yaş ve üstü nüfus Türkiye ortalaması %6,8 iken bu Bölge'de %4,5 seviyesinde seyretmektedir. Bölge'de erken ölümlerin birçok etkeni olmasına karşılık en önemli etken sağlığa erişim ve sağlık hizmetlerinden faydalanamamanın göstergesidir.
  
Tablo incelendiğinde sadece Kürtçe bilen kadınların Türkçe bilen kadınlara oranla maddi olanaksızlık oranları her bir Türkçe bilen kadına karşılık 2,5 Kürtçe bilen kadın olduğu görülmüştür. Bu da yoksulluğun başka bir göstergesidir. Hizmete bağlı nedenler incelendiğinde bu oranın 3,0 olduğu ve sağlık hizmetlerinin Bölge'de kötü seyrettiğini Tablo göstermektedir.

Halen evli ve gebelik riski altında olan kadınların yöntem kullanma durumunun anadillerine göre dağılımı (Türkiye, 1998)
                        
Anadil Kullanan    Kullanmayan
Türkçe 85,6  14,4
Kürtçe      53,8 46,2
Diğer 65,8 34,2
Hız oranı K/T   3,2
Hız oranı D/T   2,4
TÜRKİYE 80,9 19,1
TNSA 1998 ileri analiz sonuçları verilerinden. O.Hamzaoğlu, Anadil ve Sağlık Sempozyumu 2010

Risk altında olan kadınlarda Türkçe bilen ve yöntem kullanan her bir kadına karşılık Kürtçe bilen 3,2 kadın olduğu tespit edilmiştir


Halen evli ve gebelik riski altında olan kadınların yöntem kullanma durumunun anadillerine göre dağılımı (Türkiye, 2003)
Anadil Kullanan    Kullanmayan
Türkçe 90,5 9,5
Kürtçe 71,5 28,5
Diğer 82,0 18,5
Hız oranı K/T   3,0
Hız oranı D/T   1,9
TÜRKİYE 80,9 10,8
TNSA 2003 ileri analiz sonuçları verilerinden. O. Hamzaoğlu, Anadil ve Sağlık Sempozyumu 2010

2003 verisi de incelendiğinde bu oranın çok değişmediği görülmüştür. Birçok etmenin bunu etkilediği düşünülebilinir. Ama en önemli etmenin anadil olduğu açıktır. Özellikle okuma-yazma bilmeyen kadınların sayısı düşünüldüğünde Kürtçe dışında başka bir dil bilmeyen kadınlara anadilde sağlık hizmeti verilmesinin önemi görülecektir.


Kadın Sağlığı:
Toplumun algılamalarından kaynaklanan toplumsal cinsiyet rolleri, ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin kalitesi, eğitim düzeyi, ilk evlenme yaşı, doğurganlık sayısı, doğum öncesi ve sonrası bakım hizmetleri, toplumun ekonomik refah düzeyi gibi pek çok faktörden etkilenmektedir. Kadınlara hizmet sunan kuruluşların sayıca arttırılması ve bu kurumlarda toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip personellerin bulunması, sağlık personeli tarafından toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle ilgili eğitimlerin programlanması ve yürütülmesi ve bu eğitimlerin amacına ulaşabilmesi için anadilde olması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu eşitsizliklerin giderilmesi için yerel yönetimler ve kadın örgütleriyle ortak programlar çıkarılması ve ekonomik anlamda desteklenmesi gereklidir.

TNSA 2008'de sağlık personeli yardımıyla hastanede yapılan doğum oranının eğitim ve refah düzeyiyle doğrudan ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Sağlık kuruluşunda doğum yapma oranı düşük eğitim ve refah düzeyine sahip kadınlarda %71 iken en yüksek eğitim ve refah düzeyindeki kadınlarda bu oran %100'dür. Kadınların AÇSAP merkezlerine başvurma nedenleri arasında ilaç yazdırma ilk sıradadır. Gebe-çocuk takibi yaptırmak içinse başvuru çok daha azdır. Bu durumun yaşanmasında anadilinde sağlık hizmeti alamayan kadınların, sağlık personeliyle olan iletişimsizliği ve bundan kaynaklı güven ilişkisinin yeterince sağlanamamasının önemli bir etkisi vardır. Bu da birinci basamak sağlık hizmetinin istenildiği gibi amacına ulaşmadığını gösterir. Kadın sağlığı denildiğinde ilk olarak üreme sağlığı ve aile planlaması akla gelmektedir. Ancak kadınların üreme sağlığı yanında diğer sağlık sorunları da vardır ve bunlar gözardı edilmemelidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri kadınların sağlık hizmetine erişiminde önemli bir engel teşkil etmektedir. Türkiye'nin 1985 yılında onaylayarak taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) "Sağlık Hizmetlerine Erişimi" de düzenlemektedir. Mevcut durum var olan eşitsizliklerin giderilmesi yönünde gerekli politikaların üretilemediği gibi imzalanan uluslararası sözleşmelerin yerine getirilmesinde de sıkıntılar yaşandığını göstermektedir. Kadınlara hizmet sunan kuruluşların sayıca arttırılması ve bu kurumlarda toplumsal cinsiyet duyarlılığına sahip personellerin bulunması, sağlık personeli tarafından toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle ilgili eğitimlerin programlanması ve yürütülmesi ve bu eğitimlerin amacına ulaşabilmesi için anadilde olması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu eşitsizliklerin giderilmesi için yerel yönetimler ve kadın örgütleriyle ortak programlar çıkarılması ve ekonomik anlamda desteklenmesi gereklidir.
  
Gelir ve sağlık arasında çok güçlü korelasyon vardır. Ülkeler arasında karşılaştırma yapıldığında, eşit gelir dağılımına sahip olan gelişmiş ülkelerde mortalite oranı daha düşüktür. Örneğin, OECD'ye üye olan 23 ülke arasında yapılan araştırma göstermektedir ki, eşit gelir dağılımına sahip ülkelerde, doğumdan beklenen yaşam yıl sayısı daha fazladır. Düşük gelire sahip olmanın sağlığa olan etkisini çözmek oldukça zordur. Çünkü, çalışma koşulları, eğitimin olmayışı, dengesiz ve yetersiz beslenme, düşük gelire sahip olan kişilerin toplumda söz sahibi olmaması gibi sosyal etkenlerin de sağlığa olan etkisi çok fazladır (Dahlgren ve Whitehead, 1992). Tablo incelendiğinde Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı 21 ilde yeşil kart sahibi kişi 4,290,996 iken diğer 60 ilde 5,071,253 kişidir. Bu 21 ilin Türkiye nüfusuna oranı %45,8 iken Türkiye'de yeşil kartlıların oranı %13,3'tür. Bölge'deki yoksulluk oranını belirten yeşil kartın yanı sıra hane başı gelirde Bölge ile Türkiye ortalaması arasında 2 kattan fazla fark vardır. Hane başı gelire ortalama hane büyüklükleri eklendiğinde bu oran kişi başına düşen gelir olarak düşünüldüğünde farkın arttığı görülecektir. Yarısından fazlasının yoksul olduğu Bölge halkı Sağlık Bakanlığı'nın SSGSS ile yaptığı sağlıkta dönüşüm adı verilen düzenlemelerin halka yansımasını sağlık hizmetlerinden cepten harcama verileri ile karşılaştırdığımızda sağlığa erişimin sıkıntılarını Bölge halkı için göstermektedir.

Yıllara Göre Kişi Başı Cepten Yapılan
Sağlık Harcaması, TL, Türkiye
Yıllar     TL
1999 23
2000 35
2001 43
2002 56
2003 67
2004 85
2005 117
2006 139
2007 158
1999-2000, OECD Sağlık Hesapları Sistemine Göre Türkiye Ulusal Sağlık Hesapları, SB Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü. 2001-2007, TÜİK.

Gittikçe yükselen cepten sağlık harcamaları bundan sonraki dönemlerde katlanarak devam edecektir. Sürekli açık veren Genel Sağlık Sigortası 2008'den bu yana katkı katılım payı ile cepten ödemeyi artırmıştır. Bu durum başta fakir olan Bölge halkı ve tüm Türkiye halklarını sağlığa erişim ve sağlık hizmetlerinden faydalanma hususunda etkileyecektir.


Sağlık hizmetlerinde eşitsizlikleri incelendiğinde sağlık hizmetlerinin nicel durumu bilinmesi de önemlidir. Yine onbin kişiye düşen hastane yatak sayılarına baktığımızda Türkiye 26.3 iken Bölge'de 15.5 ile Türkiye'nin en eşitsiz bölgesidir. Onu takip eden Ortadoğu Anadolu ve Kuzeydoğu Anadolu'dur. Onbin kişiye düşen yoğun bakım yatak sayısı Türkiye'de 2.0 iken Bölge'de 1.4'tür. Yine Bölge'yi Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu izlemektedir. On bin kişiye düşen Hemodiyaliz cihaz sayısı incelendiğinde Bölge Türkiye'den keskin bir hatla ayrılmaktadır. Aynı durum MR ve BT cihazı için de geçerlidir.

Hiç yorum yok: