13 Aralık 2010 Pazartesi

Yumurtacı Ogrenciler Ankara Yolunda -Öğrenci Kolektifleri ile söyleşi

Abdullah Gül, Cumhubaşkanı olduktan sonra YÖK Başkanlığına ve rektörlüklere AKP’nin adaylarını atadı. Daha önce sistem içi en ciddi muhalefet odaklarından biri olarak AKP’nin eleştirilerine hedef olan YÖK ve rektörlükler ele geçirildikten sonra AKP için mesele kalmadı. Üniversite tam gaz gerici liberal bir yapılanmaya girdi. Baskılar şiddetlendi. Son türban kararı da tüm bunların üstüne tüy dikti. AKP’nin saldırıları karşısında ulusalcıların süngüsü düştü ama sol inadına direniyor. AKP’nin ve YÖK’ünün gerici, liberal, baskıcı siyaseti karşısında sıkı bir mücadele yürüten ve 6 Kasım’da Ankara’da buluşup AKP’ye meydan okumaya hazırlanan Öğrenci Kolektifleri’nden Nida Karabağ ve Can Mesut’la üniversitede süren mücadeleyi konuştuk
***


Maksat kadınların eğitim hakkı mücadelesini vermekse, neden üniversitelerde bunun mücadelesini, türbana hayır diyen afişlere saldıran erkekler veriyor


Neden mi yumurta? Biz akıllı olduğumuz için... Sonuçta bugün egemenlerin karizmasını büyük ölçüde zedeleyen hatta kimi zaman yok eden bir araç

***



Kolektifler 6 Kasım'da YÖK’ü protesto etmek için Ankara'ya gidiyor? Neden Ankara? Neyi protesto edeceksiniz?


Nida Karabağ:
Özellikle referandum sonrasında üniversitelere yönelik saldırıların arttığı bir süreci yaşıyoruz. Ankara ise bu saldırıyı yöneten siyasal iktidarın bulunduğu kent. Türkiye’nin dört bir yanından üniversitelilerin bir araya gelip, seslerini güçlü bir şekilde iktidara duyurabileceği bir alan.

Can Mesut:
Biz bu 6 Kasım’da binlerce üniversiteliyle iddialı bir şekilde Ankara meydanlarına çıkıyoruz. AKP’ye meydan okumaya gidiyoruz. Hedefimiz doğrudan hükümet olduğu için, bu meydan okumanın gerçekleştirilebileceği en doğru yerin Ankara olduğunu ve fiili bir öğrenci mitinginin önemli bir yankı uyandıracağını düşünüyoruz.
Ankara’ya üniversitelerimizde hızla tırmanan gericiliğe, paralı eğitime ve tüm bunların mimarı YÖK’e “Hayır!” diyerek üniversitelilerin tarafını göstermeye gidiyoruz.


Bugün YÖK sizin için ne ifade ediyor? Eskimiş bir darbe kurumu mu, üniversite üzerinde hükümetten hükümete değişen bir iktidar aygıtı mı?


Can Mesut:
Kısaca ifade etmek gerekirse, 12 Eylül faşist darbesinin üniversiteler üzerinde kurmayı amaçladığı hegemonyanın en önemli aracı.

Aynı zamanda, AKP döneminde çok açık gördüğümüz gibi, siyasal iktidarın üniversitelerde kadrolaşmak gibi amaçlarla da kendi fikirleri çevrevesinde kullandığı bir kurum.


AKP, Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde atanan Erdoğan Teziç başkanlık yaparken YÖK’e karşıydı. Ama AKP’nin YÖK’e karşı muhalefeti Abdullah Gül’ün YÖK Başkanı olarak Yusuf Ziya Özcan’ı atamasıyla sona erdi. AKP artık YÖK’e karşı söz söyletmiyor.


Nida Karabağ:
Ayrıca gericiliğin ciddi bir ivme kazandığını görüyoruz. Düşünebiliyor musunuz, Hacettepe Üniversitesi’ne atanan rektör okula tamamen cinsiyetçi yaklaşımlar içeren bildiri astırabiliyor.

Bir bildiride şöyle yazıyor mesela; “Kızlar yanında erkek olmadan sokağa çıkmasın.” AKP’nin üniversitelere atadığı rektörlerle gerici faaliyetlerin önü açılmakla birlikte, ilerici öğrencilerin etkinliklerine ÖGB (özel güvenlik birimleri), polis saldırıyor. Üniversitelerde özgürlüğü türban serbestliğiyle sınırlandırıp, baskıları sürdürüyor.



Yusuf Ziya Özcan başkanlığındaki YÖK'ün farkı ne?


Can Mesut:
Yusuf Ziya Özcan, YÖK başkanlığına atanmadan önce ODTÜ’de gerici kimliği ile tanınan bir akademisyendi. AKP’nin üniversitelerde yaratmaya çalıştığı gerici ve piyasacı dönüşümün temel aracı olan YÖK’ü bu hedefe göre şekillendirebilecek uygun bir kişiydi.

Keza YÖK başkanlığına atandığında ilk açıklamaları türbanın serbest kalması ve üniversitelerin de paralı olması doğrultusundaydı.


Yusuf Ziya Özcan döneminin farkı YÖK’ün baskıcı karakterinin daha da öne çıkmış olması. Yalnızca öğrenciler üzerinde değil, akademisyenler üzerinde de ciddi bir baskı mekanizmasının işletildiği görülüyor.


Artık üniversitelerimizde kendimizi ifade ettiğimiz afişleri asmamız dahi başlı başına bir soruşturma ve ceza gerekçesi olarak kabul ediliyor. Açılış dönemlerinde her sene yapmış olduğumuz kayıt çalışmaları kapsamında yeni gelen üniversiteli arkadaşlarımız için açtığımız bilgilendirme masaları bugünkü YÖK için sorun teşkil ediyor.




Üniversitelerde yıllardır süren soruşturma ve disiplin cezası furyası konusunda ne düşünüyorsunuz? O kadar ceza alıyorsunuz, neden pes etmiyorsunuz?


Nida Karabağ:
Sonuçta Türkiye’nin en dinamik muhalefet hareketlerinin üniversitelerden çıktığını biliyoruz.

Bunun yanı sıra üniversite toplumsal anlamda pek çok zaman ilerici kimliğiyle öne çıkmıştır. Önemli bir muhalefet odağıdır. Doğal olarak egemenlerin hep hedef tahtasında yer almıştır. Bunun için de başta YÖK olmak üzere çeşitli baskı mekanizmalarını devreye sokmuştur. Bunların önümüze getirdiği sonuçtur soruşturmalar ve cezalar.


Bu soruşturma ve ceza furyası AKP’nin YÖK’ü ile beraber daha da şiddetlendi. Bunun sebebi de açık. AKP üniversiteleri zaptettiğini sanarken hala o muhalif sesin yükseldiğini görüyor ve bu, iktidarda bir korku yaratıyor.


Can Mesut:
Neden pes etmiyoruz? Niye edelim ki arkadaş! Sonuçta üniversiteliyiz. Üniversiteli olmanın bilinci toplumsal duyarlılık taşımaktır.

Şimdi bakıyorsun, harç parasını ödemek için çalışan arkadaslarımız ölüyor. Biz açıkçası mücadelemizin meşruluğuna ve gerekliliğine inanıyoruz, dolayısıyla cezalar bizi yıldırmıyor. Aksine daha çok güçleniyoruz.



Pek çok üniversitede ulaşım ve kayıt paraları ile ilgili eylemleriniz var. Çalışmalarınızı biraz anlatır mısınız? Ne için mücadele ediyorsunuz?


Nida Karabağ:
Türkiye’nin birçok üniversitesinde üniversitelilerin ihtiyaçlarına yönelik her türlü ücretlendirme, zam gibi uygulamalara karşı refleksif ve yaratıcı eylemler yapılıyor.

Sadece ses yükseltmek değil; aynı zamanda kararlılığımızla kazanımlar elde ediyoruz.


Üniversite yaşamı içerisinde yurt ve harç paralarına yapılan zamların geri çektirilmesinden ulaşım ve kantin zamlarının geri çektirilmesine kadar kazanımlarımız mevcut.



Üniversite gençliği gündelik sorunları ile siyaset arasında bağ kurabiliyor mu?


Can Mesut:
Aslında kuramıyor diyebiliriz. Sonuçta yukarıdan yürüyen bir siyaset var Türkiye’de ve üniversiteli buna müdahil olma noktasında sıkıntılar yaşayabiliyor. Oysa, geleceğimizi ilgilendiren siyasi konular oluyor. Daha doğrusu bizi ilgilendiren gelişmeler ülke siyasetine tabi olarak yaşanıyor.

Burada özellikle belirtmek gerekir ki sorun üniversitelilerde değil. Toplumsal misyonundan uzaklaştırılmış üniversite gerçeği ister istemez arkadaşlarımızın gündelik sorunların siyaset ile bağ kuramamasına sebep olabiliyor.


Nida Karabağ:
Rekabetçi bir eğitim sistemi var üniversitelerde. Üniversiteler iş bulmak için geçilmesi gereken bir yol olarak görülüyor. Bu durum üniversite gençliğini kendi sorunlarını fark edemez hale getiriyor.


YÖK’ün üniversitelerde türban yasağını fiilen kaldıran yeni uygulaması konusunda ne düşünüyorsunuz? Üniversitelerde türbanın serbest bıraklımasına hayır dediniz, siz özgürlükçü değil misiniz?


Nida Karabağ:
Açıkçası söylenecek çok şey var. Yani öyle ki, bir söyleşi yetmez bu tartışma için. Derin bir tartışma sonuçta ama kısa ve net bir şekilde anlatmaya çalışalım. İktidar türbanı serbest bırakma propagandasını çoğunlukla eğitim hakkı üzerinden yürütüyor. Fakat eğitim hakkı elinden alınanlar, üniversite kapılarında kalanlar sadece türbanlılar mı?

Paralı eğitim yüzünden, harç parasını ödeyemediğinden, üniversite yaşımının yemek, ulaşım gibi temel gereksinimlerini karşılayamadıkları için eğitimini yarıda kesmek ya da çalışmak zorunda kalan üniversitelilerin eğitim hakkı, AKP’nin diline doladığı hak kavramının neresinde.


Bir başka örnek verelim. Düşüncelerini afiş asarak, etkinlik yaparak ifade ettikleri için, muhalif oldukları için disiplin cezalarına çarptırılarak eğitim hayatları yarıda kesilen üniversitelilerin eğitim alma hakkı, AKP’nin hak kavramının neresinde?


Ayrıca bir çelişki de üniversitede özgürlük tanımının yalnızca türban serbestliğiyle yapılmasıdır. Bugün üniversitelerimizde gerçek bir özgürlük ortamı olduğundan söz edemiyoruz.


Yakın zamanda YÖK’ün yayımladığı “güvenli ve özgür üniversite raporu”nda neredeyse sınıf başına bir tane olmak üzere sivil polis kontenjanının arttırılması talep ediliyor.


Okullarımızın her tarafına kamera sistemleri yerleştiriliyor. Bu nasıl bir özgürlük? Eğer maksat özünde kadınların eğitim alma hakkının mücadelesini vermekse politik atılımları neden Tayyip tarafından yapılıyor?


Neden üniversitelerde bunun mücadelesini, “türbana hayır” diyenlerin afişlerine saldıran erkekler veriyor?


Şunu anlıyoruz. Ne üniversitelerin özgürlüğünü ne de kadının eğitim alma hakkını savunan bir zihniyet var. Açıkça görülüyor ki AKP’nin özgürlük kisvesiyle üniversitelere sokmaya çalıştığı türban, siyasal İslam’ın üniversitelerde örgütlenmesinin önünü açmak için kullanacağı bir araçtır.


Son olarak belirtmek istediğim bir nokta türban ile yani dini bir simge ile üniversite-bilim ilişkisinin zedeleneceğidir. Yani dogmatizmin hakimiyetinde üniversite eğitiminin bilimselliğinin zedeleneceğidir.



Bir de siz hep yumurtalı protesto eylemleriyle gündeme geliyorsunuz? Neden yumurta? Siz neden akıllı uslu çocuklar olmuyorsunuz?


Nida Karabağ:
Biz akıllı olduğumuz için yumurta. Sonuçta bugün egemenlerin karizmasını büyük ölçüde zedeleyen, hatta yok eden bir araç.

Ha, yumurtaları çok isabetli atabildiğimiz söylenemese de isabet ettirdiklerimiz oluyor. Artık şemsiyeleri ıle geliyorlar üniversitelerimize.


Can Mesut:
Bu konu çok konuşuluyor, sizin de belirttiğiniz gibi. Yumurta bugün bizim isyanımızı temsil ediyor.

Üzerimizde oynanan siyasetle hayatlarımız karartılıyor, insanlar ölüyor, paralı eğitim can alıyor, üniversitelerde en ufak bir hak arama eylemi cezalar ile bastırılıyor ve eğitim hakkımız elimizden alınıyor. Daha buna benzer onlarca şey sayabiliriz.


Şimdi tüm bu saldırılar karşısında bizim kendimizi ifade edebilme olanaklarımız da yok ediliyor. Kürsülerde bize söz hakkı tanınmıyor. Ya da mikrofon bize bir türlü gelmiyor. Konuşan konuşuyor, bir şeyler diyor ve gidiyor, biz buna karşı geliyoruz.


Dikkatleri üzerimize çekme çabası olarak algılanabilir belki. Evet, bunu da düşünüyoruz ama asıl olarak öfkemiz ile beraber kullandığımız bir özgürlük aracıdır yumurta.


Bizi kandırmaya çalışanların, susturmak isteyenlerin, hayatlarımızı çalanların karizmasını çizdiğimiz, üniversitelerde yerlerinin olmadığını belirttiğimiz bir araçtır.


Bu yüzden buradan bir kere daha belirtelim üniversitelerimize AKP’nin gerici piyasacı zihniyetini temsilen kim gelirse gelsin yumurtalarımızın hedefindedir.


Onların paraları var, medyaları var, iktidarları var; bizim gücümüz sokakta. Sesimizi duymak istemiyorlarsa yumurtamızın tadına bakmak zorundalar.

Hiç yorum yok: