21 Aralık 2010 Salı

Dil Sorunu Hukuk Üstü Bir Sorundur

Türkiye devleti belki de dünyanın en garip devletlerinden biridir. Hani devletlerin tabiatında zulüm ve baskı vardır. Devletin mayasında adaletsizlik ilk günden beri vardır. Devletin DNA’sında haksızlık vardır. Hukuksuzluk vardır. Çalıp çırpma vardır. Sömürmek vardır. Ve tabii ki bir de hile vardır. 
Ancak Türkiye devlet gerçeği sanki bu çalıp çırpmada bir aşama daha ileridedir. Devletler çaldıkları halde çaldıklarını söylemezler. Bunun izahını da yapmaya kalkışmazlar. Hatta bazıları bunun ne kadar gerekli olduğunu, ne kadar fazla özgürlüğe katkı yaptığını anlatmaya bile çalışır. Ne var ki bu Türkiye devleti öyle bir devlettir ki yaptığı haksızlıkları alenen söyler ve yapar, ancak “ne yapalım bizim mayamız budur” der ve yaptığına birde haklı bir gerekçe bulur. 
Biz bu devletin mayasında yalan ve hilenin çok olduğunu biliyoruz. Birçok halkı katlettiler ve tarihen silmek için her şeyi yaptılar. Milyonlarca insanı -belgeli katletmelerine rağmen -zırnık özür dileme ihtiyacı bile duymadılar. Onlarca kültür yok ettiler. Yüz binlerce inançlı insanı bitirdiler. Düşüncesi farklı olanları ezdiler. Özcesi bu devletin mayasında misliyle fazla haksızlıklar var. Bir de bu devlet belki de dünyanın en kirli anayasalarına sürekli imza attı. Ve bugün öğrendiğimiz kadarıyla 1921 anayasası hariç tüm anayasalar ırkçı ve hoşgörüsüzdür. Halkların haklarını, ekonomik değerlerini çalarak birileri zenginleştirilmiştir. Kültürler aşırılmış ve kendi kültürel yayılma alanı olarak kullanılmış. Peşinden de utanmadan çaldığı kültürlerle bu kez alay etmiştir.
Evet, biz bu devleti iyi tanıyoruz. Hatta yıllardır bu devletin Zübük hükümetini de iyi tanıyoruz. Ne var ki alenen her şey bilinmesine rağmen tartışmalarımız bu devletin ve hükümetlerinin zemininde yürütülüyor. İstedikleri zeminde tartışıyoruz.
Örneğin biz biliyoruz ki var olan anayasa bazı törpülemeler dışında 12 Eylül faşist rejiminin anayasasıdır. Başka bir deyimle insan kanıyla yazılan bir anayasa… Milyonlarca insanın işkencelerden geçirilerek yapılan bir anayasa… Ve nasıl oylandığını, nasıl yapıldığını da herkes biliyor.
Peki, böyle cuntacıların yaptığı bir anayasanın bizim için bir bağlayıcılığı var mı? Hukuk olsun da, faşist diktatörlerin kanla zoraki hazırladıkları bir anayasanın ne kadar bir meşruiyeti olabilir ki? Daha da ileri gidelim: Türkiye cumhuriyeti birçok halkı yok ederek geldi, Kürtleri soykırımlardan geçirerek geldi, böyle bir cumhuriyetin bir meşruluğu olur mu? Beni yok eden, beni yok saymış bir cumhuriyetin beni bağlayacak bir hukuku olabilir mi? Herhalde olmaz, olamaz, olmamalıdır. 
“Hukuk işletilmiyor, biz üniter yapı içerisinde kalıyoruz, anayasal hakkımızı kullanıyoruz” gibi söylemler; oldukça geri çeken, inkârcı asimilasyonist devletçi zihniyetin zeminine su taşımaktan başka işe yaramaz. Hukuk yoksa neden o hukuka göre izahatlarda bulunalım ki? Üniter yapı çağdışıysa-ki öyledir-neden iki de bir üniter yapı içerisinde kalacağımızı söyleyelim ki? Sorun yeni bir devlet kurup kurmama olayı değildir.
Türkiye devleti çağdışıdır. Çağın gerisindedir. Merkezidir. Düşünceleri baskılayandır. Anayasası faşizandır. Bunun için öncelikli olarak bu devlet yapısının değişmesi gerekiyor. Üniter yani tekçi devlet yapısı paramparça edilmelidir. Yerine yerellere daha fazla yer veren, bir yapıya dönüştürülmelidir. Bunun ismi ne olursa olsun, ancak bu katı, hiyerarşik, tekçi yapı aşılmak zorundadır. Bilmem anayasasının üç maddesi değişmezmiş? Kim söyledi peki? Kim yaptı bunu peki? Yapanlar, Faşist zihniyetli hastalıklı yapılardı. Peki, neden faşist zihniyetli, tekçi, hastalıklı, ırkçı zihniyetlerin yaptıklarını değiştirmeyeceğiz? Neden meşru olmayan anayasa maddelerine dokunmayacakmışız? İşte “anayasa böyle söylüyormuş.” Utanmadan en son sözde geçmişte sosyal demokrat olan Kültür bakanları olan Günay’da söylüyor. O sizin anayasanız olsun. Biz öyle bir anayasa tanımadığımız için bizi bağlamıyor. Kimi bağlıyorsa onlar o anayasaya göre yaşasınlar. Biz 12 Eylülde boykotumuzla zaten bu faşist anayasayı kabul etmeyeceğimizi deklere etmedik mi? Ettik değil mi? Madem kabul etmeyeceğimizi deklere etmişiz, o zaman neden ikide bir anayasa vurgusu yapıyoruz ki? Biz anayasa vurgusu yapacaksak nasıl bir anayasa olmalıdır vurgusunu yaparız. Anayasaya göre haklarımız söylemleri safsatadır. Faşist bir anayasanın bizi bağlayacağı hiçbir şeyi olamaz. 
Özcesi haklı ve onurlu mücadelemizi yürütürken, meşru olan neyse o bizi bağlar. Ve bizi bağlayan ise bizim meşruluğumuzdur. Meşruluğumuz bizim anayasamızdır, hukukumuzdur. Söylemlerimizi, mücadele yol yöntemlerimizi bu zemin üzerinde geliştirelim. 

Kasım Engin

Hiç yorum yok: