2 Ağustos 2010 Pazartesi

Ortadoğu ve Endüstriyalizm Sorunu-1

Anlamlı, komünal yaşamın diğer adı. Geleneğin sarsılmaz ve direngen kalesi. Yaşamın merkezi. İnsanlığın açık alnı…
Ortadoğu!
 Anlamlı, komünal yaşamın diğer adı. Geleneğin sarsılmaz ve direngen kalesi. Yaşamın merkezi.  İnsanlığın açık alnı… Bugün görüyoruz ki en çok sana, Ortadoğu’ya yani bu komünal yaşam değerlerine, geleneğine, yaşam kültürüne saldırılıyor. En çok Ortadoğu’da kapitalizm, egemenlikli sistem kendisini oturtmak istiyor. Toplumumuzda çok yanılgılı, yabancısı olduğu bir yaşam kültürü geliştirilmek isteniyor. Ortadoğu’da merkez olan, zihniyet olarak yaşadığı, doğayla barışık, iç içe yaşam geleneği bu kapitalist modernite yaratımı olan, adına endüstriyalizm denen ucube yapıyla darmadağın edilmek isteniyor. Ortadoğu’nun binlerce yıl süre gelen ve tarihsel, toplumsal gelenek halini alan tarım ve köy toplumu bu yapıyla tarih sayfasından silinmek istenmektedir. 
İnsanlığın ilk toplumsallaşmasının tarım köy toplumu olarak geliştirmesi ve bunun Ortadoğu merkezli olması çok büyük anlam ifade etmektedir. Sarsılmaz ve çok köklü bir gelenek olan tarım ve köye dayalı kültür çok köklü yaşanmaktadır Ortadoğu’da…
Neolitik çağ, tarım toplumunda ilk kullanılan av ve üretim araçları gibi devrim niteliği taşıyan gelişmelere yol açmıştı.  Özellikle yontma taşın kullanımı tunç çağına geçişle birlikte önemli bir gelişim rolü oynamıştır. Daha sonraları buluşlar geliştikçe demir bulunduktan sonra saban, silah, vb. icat edildikten sonra en büyük patlama sağlanmıştır. 
Teknik gelişimler çağlardan beri önemli rol oynamıştır insanlık gelişimi açısından. Oyma taştan sabana, silahtan av aletlerine ve en zirvede atoma, uzay teknolojisine kadar çığır açıcı gelişmelerin önünü açmıştır. Kapitalist tekelci sistemde teknik nitelik devrim aşamasında gelişmiş ve özellikle makine tekniği büyük rol oynamıştır. Lokomotif ve buhar makineleri üretim tarzında belirleyici rol oynamış ve bilimse bu gelişmelerin önünü açmıştır. Bu döneme kadar bağımsız gelişen bilim teknik birbirini besleyen roller oynamıştır. Zaten kapitalist devrimin teknik devrimi olmasında bilimin payı büyüktür. Birbirini besleyen bu iki olgu üretimde patlamaya,  farklı iş alanlarını oluşturmaya yine doğada var olan kaynakları insan hizmetine koymaya yol açmıştır. Belki de buraya kadar her şey yolundadır. Fakat ne zaman ki bilim ve teknik insana hizmet amacından saptı esas tehlike kendisini açığa çıkardı. Önderliğimiz kapitalist tekniği yoğun olarak bu anlamda eleştiriyor. İdeolojik kimlik yapısıyla kapitalist uygarlık genel tarih içerisinde faklı bir pozisyon kazanmış ve zirveye tırmanıyordur. Teknik kullanımı artık üretimi değil tüketimi geliştirmiş ve üretim fazlalığı en büyük sorun kaynağı olmaktadır. Bilim içinde aynı şey geçerlidir. İnsana hizmet amacından sapmıştır. Gen teknolojisinden tutalım insan kopyalamaya kadar bilim hiçte iyi niyetli, insan hizmetinde kullanılmıyor.
Teknik de yine öyle…  Kontrolden çıkıp bir canavara dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tekniğe dayalı insan yaşamı hastalık düzeyindedir. Bireycilik kadar toplumsal yaşamı tehdit altına alan ve içi boş bir yapı oluşturmaktadır. İnsanı kendi doğal özelliklerinden koparan, içine sürüklediği arayışlarıyla anlam arayışından uzaklaştıran sanal dünya, kapılarını açmıştır. En az tarım devrimi kadar gelişim sağlayan endüstri, binlerce yıllık birikimi de kullanarak günümüze kadar farklı gelişim aşamaları kaydederek gelebilmiştir. Bu devrimin temelinde analitik aklın gelişimi nasıl rol oynadı ise, şimdi eleştiri konusu olması, aşılması gerektiği, toplumsal değer taşımadığı, duygusal akılla yani sezgisellikle bağı kurulmadıkça,  bugünde aynı analitik aklın kullanılma biçimi tersinden rol oynamaktadır. 
Kapitalist tekelci ve sermayeci sistem denetiminde olup kullanılma biçimi toplumsal açıdan sorun kaynağının esasını teşkil etmektedir. Nasıl analitik aklın kullanma biçimini eleştiriyoruz endüstrinin de toplumun hizmetinde olmayan kulanım biçimini eleştiriyoruz. Endüstri toplum yararına kullanılmadığı anda, tekelci sistem çıkarına hizmet ettiği oranda toplumsal huzuru, sağlıklı yaşamı, doğanın kendi içersinde yine doğa ve insan ilişkilerinde dengeyi oturtamazsa,  felakette o zaman başlar. Şunu hiç yadırgamıyoruz akıl nasıl toplum yararına olduğu müddetçe değerliyse endüstri de toplumsal işlevi yaşamsallaştıkça değerlidir.
 ‘Toplumun varlık gerekçeleriyle bütünleştirilmiş bir endüstri, kesinlikle dünyayı insan için, hatta tüm yaşamlar için Üçüncü Doğa haline getirmede belirleyici rol oynayabilir. Böylesi bir potansiyel taşımaktadır. Böyle olursa endüstriyi kutsamak da gerekir. Fakat kâr-sermayenin ağırlıklı olarak kontrolüne girerse, dünyayı bir avuç tekelcinin dışında tüm insanlık için cehenneme de çevirebilir.’’ Cümlesi önderliğimizin öngörüsünü ve aslında bu olguların özüne inkârcı yaklaşmadığını tam tersine hak ettiği önemi verdiğini gösteriyor.  Bu iyi yanı görülüp bu amaçta kullanılmazsa ekolojik felaketler, sınırsız ve ahlaktan yoksun savaşlar doğayı ve insan yaşamını tehdit eden korkunç denecek derecede canavarlaşacaktır.
İlk etapta toplumsal üretimi kolaylaştıran ve ilk insanın taş aletleri geliştirmesi yine tarım köy toplumuna geçişle beraber çanak-çömlek, dokuma, el değirmeni yine daha sonraları saban, tekerlek, kazma gibi üretim teknikleri ve bilim-sanat tada yaşanan büyük gelişimlerdir. Kapitalist devlet tekelinin hizmetine girmemiş hem köy hem kent toplumun ahlaki politik yaşam biçiminin hizmetinde olup tarihsel, kültürel ve toplumsal rollerini oynamışlardır. İnsan kolay üretip, az güç harcayıp, çok ürün elde etmiştir. Ama bu insanlığa hizmet, daha rahat üretim, fazla ürünü çok güç harcamadan elde etme amacı gütmüştür. Ama günümüzde Endüstri tekelleştirilerek toplum üzerinde egemenlik kurmuş, siyasi, askeri, kültürel endüstriler önü alınamaz düzeylere ulaşmıştır. Toplumsal yaşamın olmazsa olmazı olan tarım bu anlamda can evinden vurulmuş, yok olmayla karşı karşıya gelmiştir. 
Endüstriyalizm günümüz dünyasında yaşam koşullarını zorlayan, doğada dengesizliği yaratan ve aynı zamanda kirliliği doğurarak insan hayatını, doğal çevreyi ve doğadaki yaşayan canlıları zehirleyen temel etkenlerden olmaktadır. Toplumsal bütün alanlara hâkimiyetini kurmak isteyen, spor, sanat başta olmak üzere toplumsal hücrelere kadar sızmayı amaçlıyor. Bu amacında sonuç alamaya doğru gidiyor da. Başta tüm canlıların hayatını tehlikeye atmakta ve bununla da yetinmeyen dünyayı yaşanılır bir yer olmaktan çıkaran kapitalist modernitenin bir yaratımı olup en önemli üç sacayağından birini oluşturmaktadır. Ve bu konumu, kültürel soykırımın gelişmesinde oynadığı rolü tartışma götürmez bir gerçekliği ifade etmektedir. 
Endüstriyalizm toplumsal yaşamda felçliği geliştiren, ekonomik, ekolojik, tarım köy toplumunun yıkımına yol açan kapitalist, tekelci ve iktidarcı sistem yaratımıdır. On beş bin yıllık bir geleneği, yaşam biçimini, kültürünü tasfiye ve inkâr sistemidir. Endüstriyel kapitalizm çağı da denilen bu çağ ve sistem sadece toplumu uyuşturan, emekten uzaklaştıran, işsizliği dev boyutlara tırmandıran ve bunun dışında bir anlamı taşımayan günümüzün yaşadığı tek gerçektir. Bir nevi toplumun yaşarken ölmesini ifade eden bir gerçektir. Toplumsal hiçbir değer yoktur ki endüstrileşmemiş olsun…  Sanat, spordan tutalım da cinselliğe kadar ki bu durum, toplumun ahlak ve vicdanen de tükenmesine neden olmuştur. Maddi ve manevi kültür olarak toplumun tüm hücrelerine bulaşmış bir virüs olarak kendisini yaygınlaştıran ve bir hastalık durumunu alan endüstriyalizmin tek ilacı deyim yerindeyse panzehiri demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlüklü toplumun yeniden inşasındadır. Devam edecek…

Hiç yorum yok: