11 Ağustos 2010 Çarşamba

Direniş

Son Kürt direnişi yirmi yedinci yılına giriyor. Kürtler yirmi yedi yıldır kesintisiz olarak direniyor. Bir halk olmaktan kaynaklanan meşru haklarını kullanıyorlar. Başta BM olmak üzere uluslararası kurumların kararları da buna onay veriyor.

Aslında Kürtler son doksan yıl boyunca hep direniyorlar. Birinci Dünya Savaşının yarattığı sonuçları kabul etmediler. Önce İngiliz ve Fransız ordularına karşı direndiler. Sonra da İngiltere ve Fransa’nın yarattığı ulus-devletlere karşı direndiler. Ve halâ da bu direnişleri sürüyor.

Birinci Dünya Savaşı önce Kürtleri ve Kürdistan’ı bölüp parçaladı. Kürtler bu bölünmüşlüğü hiç kabul etmediler. Kendilerini bölen sınırları hep yok sayıp ihlâl ettiler. Bu sınırlar içlerine ısınmadı. Şimdi de bu sınırların adı var, ama aslında kendileri yoktur.

Birinci Dünya Savaşı sonra da Kürtler üzerinde bir soykırım rejimi kurdu. Daha doğrusu savaşın yarattığı bölge ve dünya sistemi Kürtleri yok sayarak yok etmeyi öngördü. Kürtler de kendilerini yok etmek isteyen sisteme karşı direndiler ve halâ da direniyorlar.

Aslında Birinci Dünya Savaşı sadece Kürtleri bölmedi, tüm Ortadoğu’yu böldü. Osmanlı’yı böldü, Arapları böldü, Azerîleri böldü. Tabi en kötü bir biçimde de Kürtleri böldü. Şimdi bu bölüp pörçük durum Ortadoğu’nun tarihsel bütünlüklü ve görkemli duruşuyla uyuşmuyor, tersine çelişki arzediyor. Bölgede yaşanan çatışmalar işte buradan kaynaklanıyor. Bugün Üçüncü Dünya Savaşı denen savaş, aslında birincinin devamı oluyor. Bölgenin sırtına geçirilmiş bir deli gömleği olan bu parçalanma ve ulus-devletçilik aşılmadan da Ortadoğu’nun savaştan kurtulamayacağı anlaşılıyor.

Yine Birinci Dünya Savaşı aslında sadece Kürtler üzerinde bir soykırım rejimi kurmadı, ondan önce de Ermeni ve Asurilere dönük bir soykırım uyguladı. Dünya savaşı içinde yaşanmış olan olayların muhasebesi halâ yapılabilmiş değil.

Avrupa’nın Ortadoğu’yu ele geçirmesinin sonuçları işte böyle olmuştur. Halâ bugün bu sonuçlar insanlığı en çok uğraştıran sorunlar durumundadır. Kürtlerin kabul etmediği ve tam bir asırdır direndiği gerçek işte budur.

Bazıları bunun için diyor “Kürtler isyan ediyor”. Peki isyan etmesinler de ne yapsınlar! Kendilerine dayatılan ve reva görülen uygulamalar öyle kabul edilir cinsten değil. İnsan soyunun kabul edeceği ve sineye çekeceği uygulamalar kesinlikle değildir.

Burada bir hususu da düzeltmek gerekiyor. Ağzını açan “Kürtlerin isyan ettiğini” söylüyor. Öyle bir anlama getiriliyor ki, sanki Kürtler durdukları yerde isyan etmişler de, onlara yönelik insanlık dışı uygulamalar, mevcut inkar ve imha sistemi onun üzerine gerçekleşmiş!

Gerçi böyle olması da mevcut soykırım rejimini haklı çıkaramaz. Fakat bu görüş kesinlikle doğru değildir. Katliamcının suçunu hafifletmek için uydurmuş olduğu bir görüştür. Doğru olan, Kürtler dönük katliam ve soykırım dayatmasında bulunulması ve Kürtlerin de bunu kabul etmeyerek direnmesidir.

Örneğin bu konuda 19. Yüzyılı ele alalım. Durduk yerde Kürt Beyleri mi isyan ettiler, yoksa Osmanlı merkezi yönetimi daha çok asker ve vergi için operasyona mı çıktı? İkincisinin gerçeği ifade ettiğini artık herkes biliyor ve kabul ediyor. Eğer Osmanlı merkezi ordularının saldırıları olmasa hiçbir Kürt beyinin yerinden bile deprenmeyeceğini herkes biliyor.

Benzer durum 20. Yüzyıl için de geçerlidir. 20. Yüzyılda önce Kürtler isyan etmemiş, Birinci Dünya Savaşında Kürdistan’ı bölüp parçalayan İngiliz ve Fransız emperyalistleri böldükleri Kürtleri yok sayarak yok etmeyi öngören bir soykırım sistemi kurmuşlardır. Tarihin bu en kadim halkını tarihten silmeyi öngörmüşlerdir.

Peki bu durum karşısında Kürtler ne yapmalıydılar? Onlardan ne yapmaları beklenirdi? Herkes kendini Kürtlerin yerine koysun ve cevap versin: Böyle bir durumla karşı karşıya gelse ne yapardı? Kürtler de işte herkesin yapacağı şeyi yaptı. Kendisine yöneltilen soykırımı kabul etmeyerek direndi, isyan etti. Kendini insan ve toplum olarak tanımlayan her canlının yapacağını yaptı. Eğer Kürtler yok sayılmasa ve soykırım rejimine tabi tutulmasaydı, tek bir Kürt bile isyan etmez, doksan yıl boyunca böyle bir ölüm-kalım direnişi içinde olmazdı.

Demek ki bugün yaşanan sorunların sorumlusu Kürtlerin isyankârlığı değildir. Kürtlere dayatılan inkâr ve imha sistemidir, soykırım rejimidir. Böyle bir dayatmaya karşı direndikleri için Kürtler suçlanamaz. Tersine direnmeselerdi tarih ve insanlık karşısında suçlu duruma düşerlerdi. Bu nedenle, direnenleri suçlamak değil, hepsini saygıyla anmak gerekiyor. Elbette direnmeyenleri ve başarılı olamayanları da eleştirmek gerekiyor.

Görülüyor ki, bir asırdır yürütülen emperyalist soykırım saldırısına rağmen Kürtler yok edilememişlerdir. Tersine böyle bir saldırıya karşı direniş içinde uluslaşmışlar, yeniden toplumsallaşmışlardır. 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli eylemleriyle başlayan son Kürt direnişinin ezilememesi ve yirmi yedinci yılına giriyor olması da bunu göstermektedir.

Gerçek böyle olmasına rağmen, halâ Kürtleri inkar ve imhada ısrarlı olmanın fazla akıllı bir tutum olmayacağı ortadadır. Çünkü, bazı kesintiler olsa da Kürtler sürekli bir direniş göstermeyi başarmışlardır. Direnerek var olmayı ve özgür yaşamayı öğrenmişlerdir. Dolayısıyla Kürt direnişinin kırılıp ezilebileceğini sanmak, kendini kandırmaktan başka bir anlama gelmez.

O halde aklı başında olanın yapması gereken ne? Çok açık ki, oluşan Kürt iradesini kabul etmek ve onunla sorunların barış içinde çözümünü aramaktır. Kürt iradesi bu konuda oldukça mütevazı ve tutarlıdır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 18 yıldır barışçıl-siyasi çözüm için çalışmakta ve Demokratik Özerklik çözüm projesini ortaya çıkarmış bulunmaktadır. İşte Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir de böyle bir çözümden yana olduğunu ortaya koymuştur. Kürt iradesinin çözüm projesinde somutlaşmış olduğu görülmektedir. O halde başkalarına düşen de bu iradeyi tanımak ve onunla birlikte barışın kapılarını aralamaya çalışmak olmalıdır.

Böyle olmaz ve çözümleyici yaklaşılmazsa Kürt direnişi sürer, hem de onlarca, hatta yüzlerce yıl sürer. Bunu herkes böyle bilmelidir. Kürtlerin direnişten vazgeçeceği veya direnişi sürdüremeyeceği sanılmamalıdır. Kürtler her şeyi bu direniş içinde kazandılar, insan olmayı ve özgür yaşamayı direniş içinde öğrendiler. Onbinlerce şehit vererek bugüne geldiler. Direnmenin yaşamak olduğunu, bunun dışında bir yaşamın olmadığını Mazlum’larla, Agit’lerle öğrendiler. Bu konuda artık hata yapmayacakları, oyuna gelmeyecekleri, bu kutsal değerlerden kopmayacakları kesindir.
Bu temelde Kürdün direniş gününü kutluyor, tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz!.. 

SELAHATTİN ERDEM

Hiç yorum yok: