25 Temmuz 2010 Pazar

KCK Yüksek Adalet Divanı'ndan 8 maddelik açıklama


KCK Yüksek Adalet Divanı, adaletsizliklere karşı hak, görev ve yaptırımları belirledi. Kürtlere yönelik artan saldırılar, cinayetler, karalamalar, ırkçılık, tutuklamalar ve baskılara işaret eden Adalet Divanı, Türk ordusunun savaşta ‘Uluslar arası Cenevre Sözleşmesini’ yok saydığı ve ele geçirdiği gerilla cenazeleri üzerinde oynayarak tanınmaz hale getirdiğini kaydetti. Ayrıca ordunun sivil yerleşim yerlerini bombalayarak can ve mal kaybına sebep olduğu; ormanlarını yakarak da Kürdistan eko-sistemini tahrip ettiği vurgulandı.

KCK Yüksek Adalet Divanı’nın Kuzey Kürdistan’da yaşanan adaletsizliklere karşı hak, görev ve yaptırımları içeren açıklaması şöyle:

AKP İLE DAHA DA DERİNLEŞEN KÜLTÜREL SOYKIRIM POLİTİKALARI

“Türk devleti baskı, işkence ve katliamlar eşliğinde Kürt halkı üzerinde gerçekleştirdiği kültürel soykırım politikalarını AKP ile daha da derinleştirip yaygınlaştırarak sürdürüyor. Kürdistan özgürlük hareketinin 1999 ve sonrasında, Kürt sorununun silahsız çözümü amacıyla, yaptığı ateşkesler kısmi sükunet sağlasa da, AKP ortaya çıkan zemini demokratik çözüm doğrultusunda değerlendirmediği gibi, Kürtleri iradesizleştirerek kendine bağlamak için bir fırsat olarak kullanmaya çalışmıştır.

KİRLİ POLİTİKALAR

Türk devleti ve AKP’nin Kürdistan’da yürüttüğü kirli politikalar onlarca defa belgelendirilmiştir; zaten bu politikaların büyük çoğunluğu açıktan yürütülmektedir. Şemdinli’de Umut kitap evine bomba atan devletin kolluk kuvvetleri, Şemdinli halkı tarafından bizzat suçüstü yakalanıp, devlete teslim edildiler. Ancak devlet bu kolluk kuvvetlerini ve arkasındaki güçler cezalandırmak yerine, bombayı atan failler hakkında iddianame hazırlayan savcıyı cezalandırdı. Sadece bu olay devlet ve AKP hükümetinin Kürdistan’daki faili mehul cinayetler, işkence ve baskılarla ilişkisini net olarak ortaya koymaktadır. On iki yaşındaki Uğur Kaymaz babasıyla birlikte evine ekmek götürebilmek için yaptıkları işin başındayken katledildiler; üzerlerine de silah atıp çatışma süsü verdiler. Oysa olay yerinde çatışma çıktığına dair hiçbir iz yoktu. Kaldı ki Uğurla babasının evleri, yerleri belliydi; isteselerdi, istedikleri zaman göz altına alabilirlerdi. Ancak amaç göz altına alıp soruşturmak değildir, sadece öldürmekte değildir; asıl amaç ibretlik bir öldürmeyle toplum kırımı gerçekleştirmektir. Bir babayla çocuğu birlikte öldürüldü, on iki yaşındaki Uğur’a on üç kurşun sıkıldı. Devletin kolluk kuvvetleri yakaladıkları bir çocuğu kameraların karşısına alarak, halkın gözü önünde göstere göstere kolunu kırdılar. Üniversite öğrencisi Aydın Erdem’i herkesin gözü önünde kurşunlayıp öldürdüler; bu belgelendirilmesine rağmen suçlular hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Yine üniversite öğrencisi Şerzan Kurt Muğla’da kurşunlanarak öldürüldü; failleri açığa çıkarılmadı. Sekiz yaşındaki Ceylan Önkol’un vücudu parçalanarak öldürülüyor; savcılık tarafından olay yeri incelenmesi bile yapılmıyor. Sadece demokratik bir hakkını kullanarak Amara yürüyüşüne katılan Mustafa ve Mahsum adlı yurtseverleri vahşice öldürüyorlar. Gözaltında kayıp olanların sorumluları açığa çıkarılmıyor; faili meçhul cinayetler devam ediyor. Kürt çocukları her gün devletin kolluk kuvvetleri tarafından ulu orta yerde, ömür boyu izleri kalacak şekilde, adeta linç edilerek dövülüyorlar. Binlerce çocuk, genç, kadın ve siyasetçi işkenceli sorgulardan geçirilerek zindanlara atılıyor. Seçilmiş temsilcileri kelepçeleyip basın önüne çıkararak Kürtlerin onurları rencide ediliyor. Siyasi partilerini kapatma, seçilmiş temsilcilerini cezaevlerine atma ve siyasi yasaklı duruma getirime vesilesiyle Kürtlerin iradesi yok sayılıyor. HPG’nin ajanlık soruşturmasında netleştirip, belgelerini kamuoyuna sunduğu gibi Kürt gençleri uyuşturucu ve fuhuş batağına çekilerek, kimliksizleştirilip, ajanlaştırılıyor. Siirt, Erciş ve Batman-Kozluk’ta olduğu gibi bizzat devlet eliyle gerçekleştirilen tecavüzlerle, bu durum daha da pekiştiriliyor. Kürtler adeta iğdiş edilerek, toplum kırıma tabi tutuluyor. Çok organizeli olarak bu uygulamaları yapan devlet güçlerinin, AKP hükümetiyle ilişkileri sadece devlet memuruyla hükümet ilişkisi düzeyinde değildir. Bu uygulamaların başını çeken ‘Özel Harekat Timleri’ bizzat AKP’nin iç işleri bakanının yemekli toplantısı ve son perspektifleriyle Kürdistan’a uğurlanıyor. Bu da AKP’nin yapılan özel savaş uygulamalarını ne kadar doğrudan yönettiğini gösteriyor.

İŞBİRLİKÇİLİK

Türk devleti ve AKP’nin, Kürdistan’daki uygulamalarının bir yönü Kürtleri iradesizleştirip kimliksizleştirmeye yönelik iken; diğer yönü, Kürtleri kendi toplumu aleyhine, devlet ve AKP’nin işbirlikçisi haline getirmedir. Bunun için her yol ve yöntemi kullanıyorlar. Önce açlığa mahkum ediyorlar; sonra makro ve mikro kredilerle kendine bağlamaya çalışıyorlar. İnsanın en doğal hakkı olan ihtiyaçlarının karşılanmasını istismar ederek, insanları kendi toplumuna ihanet eder duruma getirmesi, AKP’nin Kürdistan’da uyguladığı politikaların kirlilik düzeyini gösteriyor. Kürtlerin temiz dini duyguları istismar edilerek, siyasal islam temelinde Kürtler AKP’ye bağlanmaya çalışılmaktadır. Devlet yatılı okulları başta olmak üzere, okullarda Kürt çocukları devşirme uygulamalarına tabi kılınarak, asimilasyona tabi tutulmaktadır. Kürt dili her alanda yasaklarla karşılanmaya devam edilmektedir. Kölelik koşullarından daha kötü koşullardaki Kürt halkını dünyanın en gelişkin demokrasi güçlerinden bir tanesi durumuna getiren Önder Abdullah Öcalan’dır; milyonlarca Kürt her gün eylemleri ve beyanatlarıyla Önderliğini sahipleniyor. Ancak Türk devleti ve AKP hükümeti, ağır tecrit koşullarında tutukları Kürtlerin Önderliklerine yönelik, adeta bir kampanya şeklinde, karalama ve tehdit politikalarını sürdürüyorlar. Basın üzerinden de yaşanan tüm bu gerçeklikler, çarpıtılıp kamuoyuna yansıtılarak Kürtler terörize ediliyor. Türk devleti savaşta da hiçbir kural tanımıyor. Türk ordusu Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta ‘Uluslar arası Cenevre Sözleşmesini’ yok sayarak, ele geçirdiği gerilla cenazeleri üzerinde oynayarak tanınmaz hale getiriyor; sivil yerleşim yerlerini bombalayarak can ve mal kaybına sebep oluyor; ormanlarını yakarak Kürdistan eko-sistemini tahrip ediyor.

KAOS

Türk devleti Kürdistan’da tam olarak sömürgeci devlet politikalarını uygulamaktadır. Son anayasa çalışmalarında da, Kürtler yok sayılarak, bu politikaların uygulanmaya devam edileceği teyit edilmiştir. Devletin dayandığı temel meşruiyet kaynağı güvenlik, adalet ve toplumsal düzeni sağlamadır. Oysa Türk devleti ile Türk devletinin yürütmesi olan AKP hükümeti, yaptığı tüm bu uygulamalarla güvensizliğin, adaletsizliğin ve toplumsal kaosun temel kaynağı olmuştur. Dolayısıyla mevcut haliyle Türk devletinin ve AKP’nin Kürdistan’da hiçbir meşruiyetleri kalmamıştır. Evrensel normlar, uluslar arası sözleşmeler ve KCK Toplumsal Adalet Bildirgesine göre de Türk devleti ve AKP’nin bu uygulamaları suç durumunu teşkil etmektedir. Kürdistan’da zulümden başka bir işlevi olmayan bu zorba güce karşı, demokrasiye duyarlı tüm güçlerin tavır alma ve yaptırımda bulunma sorumlulukları vardır.

8 MADDELİK HAK VE GÖREVLER

Türk devleti ve AKP hükümetinin Kürdistan’daki kültürel asimilasyon ve zulüm politikalarına karşı demokrasiye duyarlı güçlerin hak, görev ve yaptırımları:

1-Şiddette sınır tanımayan politika ve devletin uygulamalarına karşı, Kürtlerin bütün alanlarda kendilerini savunma hakları doğmuştur. Bunun için Kürtler başlattıkları direnişlerini yükselterek sürdürmelidirler. KCK Toplumsal Adalet Bildirgesi, suça karşı yaptırımlar bölümünde de belirtildiği gibi protesto eylemlerinden öz savunma eylemlerine kadar geniş bir yelpazede direnişlerini geliştirmeliler. Bunun için örgütlülüklerini derinleştirip, yaygınlaştırmalıdırlar.

2-Devlet, Kürtlerin iradelerini tanımadığı ve Kürtlerle anlaşmaya yanaşmadığı için Kürtler kendi iradeleriyle kendilerini yönetmek durumunda kalmışlardır. Bunun için Kürtler, demokratik özerklik temelinde, örgütlü yapıları etrafında kenetlenerek, kendi öz yönetimlerini oluşturmalıdırlar.

3-Kültürel soykırım eşliğinde Kürtler üzerinde geliştirilen yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ve operasyonlara karşı Kürtlerin meşru savunma hakları doğmuştur. Bu anlamda HPG’nin aktif savunma durumuna geçmesi, Kürtlerin varlıklarını koruyabilmesi için zorunlu, haklı ve yerinde bir tavırdır.

4-Kürdistan’da yürütülen bu politikalarda Türk devleti ve AKP ile işbirliği yapanlar, ihanet suçunu işliyorlar. Bir halkın varlığını kendi bireysel ve ailesel çıkarları uğruna yok etmeye çalışmak büyük insanlık suçudur. Farkında olmadan, kandırılarak Kürdistan’da uygulanan bu politikalara alet olanlar derhal öz eleştirilerini verip, kendilerini bu politikadan geri çekmelidirler. Kürdistan’da toplum kırım politikaları bu kadar açık bir şekilde uygulanırken, kendini AKP’nin ve Türk devletinin özel savaş politikalarına aktif yatıranları, meşru savunma çizgisi temelinde yaptırımlara tabi tutmak HPG’nin görevidir.

5-Türk devleti ve AKP ile işbirliğine girip özel savaş politikalarına alet olanlara karşı Kürtlerin toplum olarak da yaptırımlarda bulunma hak ve görevleri vardır. Kürtlerin bu tür kişi ve ya gruplara karşı sosyal, ekonomik ilişkileri kesmeden, toplumsal yapıdan tümden dıştalamaya kadar; caydırıcı demokratik etkili yöntemleri uygulamadan, öz savunma hakkını kullanmaya kadar, yaptırım ve tavırları olmalıdır.

6-HPG’nin meşru savunma çizgisini aşan hiçbir eylemi ve uygulaması KCK’ye ait olmayacak; meşru görülmeyecektir.

7-Başta BM ve AB olmak üzere demokrasiye duyarlı tüm uluslar arası güçlerin, Kürtler üzerinde uyguladıkları bu politikalardan dolayı Türk devletine baskı uygulama sorumlulukları vardır. Bu güçler siyasi baskı, ekonomik ve askeri ambargo uygulamalarıyla Türk devletini demokratik bir çözüme zorlamalıdırlar. Aksini yaparak, Türk Devletiyle işbirliğine girmeleri bu güçlerin kendilerini inkarı anlamına gelir.

8-İnsan hakları kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve demokrasiye duyarlı tüm toplumsal kesimlerin, Kürtler üzerinde sürdürülen bu adaletsizlik giderilinceye kadar teşhir, protesto ve gerçekleri kamuoyuna açıklama temelinde Türk devleti üzerinde baskı oluşturma sorumlulukları vardır.

HAKLAR ALININCAYA KADAR DİRENİŞ

KCK’nin Toplumsal Adalet anlayışı, halkın hakkı olanı almasını gerektirir. Buna dayanarak Kürtler her alanda Kürdistan’da yaşanan tüm adaletsizlikler giderilinceye ve haklarına kavuşuncaya kadar direnişlerini yükselterek sürdürecekler; öz yönetimlerini oluşturarak toplumsal yeniden kuruluşlarını tamamlayacaklardır. Bu temelde duyarlı herkesi sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz. Tüm kamuoyuna bildirilir.”

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: