9 Temmuz 2010 Cuma

Kan Mevsimi


Müthiş bir aşağılama. Kirli, yırtık bir sokak ağzı. Küfür ve hakaret, şimdilerde derinliği hesaplanamayan bir siyasal ve toplumsal analiz. Kabul edelim; kölelere gösterilen şefkat, köle dilini yuttuğuncadır. Şudur neredeyse imkansız olan görev; değil mi ki aşağılananlar artık aşağılanamayacak yüksekliğe erişti, aşağıda olduğunu hissettirmek, azatlığını elinde bulunduran köleye efendinin kudretini hatırlatmak. Üst kimliğin yüceliği, ulusun gururu alt kimliklerin kaç derece altta kalacağına bağlı. Yasal şiddet, devletle meşruluğa giydirilen kıyım, gaspı namümkün kutsal hak. Kudretlinin ağzında, güçlünün dişleri arasında çiğnenen 'azların' karşı koyuşu üzerinden tarif edilen şiddet, çokların, büyüklerin, efendilerin, yeryüzü hakimlerinin şiddet hakkının kollanması, ebedi kılınması tarifi.

Korsanın Büyük İskender'e müthiş yanıtıdır. 'Senin karada yaptığını ben denizde yaptığım için ben haydut, sen imparatorsun!' Korsanı lanetleyenler, İskender'e tapanların şiddet karşıtlığında gizlenen riyakarlık. 'İhtirasın hedeflediği en yüksek nokta, kabul görmüş şeyler üzerinde uzmanlık': Yasal otorite dışında kimse şiddete başvurmamalı. Neden ama? Güçlü olan odur da ondan. Şiddet karşıtlığı denilen, aktör karşıtlığı. 'Öldürme hakkı yalnızca güçlünün hakkı!' Yeterince açık değil mi? Aktörlerinden soyutlanmış bir şiddet karşıtlığı etrafında örülen bir dil yok. Böyle bir dil, ilk elden kesilen dil.

Devletin, şiddetin kaynağı olduğunu kabule yanaşmayan beyaz ulusun beyaz entelektüel seçkinlerinin sarıldığı edepsiz dil, köleye her kamçı faslından sonra tembihlenen 'sus, sesini çıkarma, efendinin merhamete gelmesini bekle' vaazıdır.

Bir tek kaybın 'ötekinin' bütün kayıplarına bedel, bir tek yaşayanın bütün yaşayanlardan üstün. Seninkiler kutsal, seninkilerin aldığı hayatlar cehennemlik. Cehennemlik hayatlar an gelir kapına dayanır, cehennemi yaşarsın. Kükrersin yine. Mürekkep yalamışların da kulelerinden, 'hayatımın değerini teslim et' beklentisindeki cadıların tıkıştırıldığı kazana yalımlar fırlatır: 'Kök kazınacak!' Milli gurur gibisi yok.

İnsanca bir yaşam yaratamayanlar, ölüme şimdi dört elle sarılıyor. Düşmana ölüm serenadı, milli gurur marşı. Ama Schopenhauer haklı: 'En değersiz gurur, milli gururdur. Bu, onunla gurur duyandaki bireysel özelliklerin yoksunluğunu ele verir. Çünkü insan neden milyonlarca insanlarla paylaştığı bir özelliğe tutunma gereği duyabilir ki başka türlü? Dikkate değer kişisel niteliklere sahip olan, sürekli göz önünde bulundurduğu ülkesinin hatalarını açıkça görebilecektir. Ama dünyada gurur duyabilecek hiç- bir şeyi olmayan her zavallı aptal, gurur duyabilmek için son çare olarak ait olduğu ülkesi ile gurur duyar.'

'Vahşilere ölüm' seferberliği çoktan başladı. İyi avcılar aranıyor. Ama entelejansiyamız 'şehitleri' hamasetin mabedinde kutsarken, Kürt ölüleri insan kimliğinden soyutlanmalı önce. Vahşi, normal insana ne kadar az benzerse, ne kadar esmer, ne kadar kirli, kusurları ne kadar derinse ona yönelen zulme tepki de o kadar azalır. Güzelin çirkine saldırı hakkı, entelektüelin tanıdığı ayrıcalık. Kuyruklu Kürt algısı hiç değişmedi değil mi? Bu algıyı besleyen seçkinci aydın, bütün zulümleri 'hakkaniyet' çerçevesinde bir çırpıda ak'layıvermişti zaten. Devletle birlikte toplumda yarattığı algı, Kürtlerin insan olarak görülmesine izin vermeyen bir algıydı. 'Kuyruklu yaratıklar' öldürülebilirdi. Onlar sonuçta sadece birer hayvan. 'Biz tanrının, onlar iblisin suretinden yaratıldı.' Sadece kendilerinin yansıtılmış imgelerini insan olarak algılamak. 'Nihayetinde sadece 130 terörist öldürdük.' Birer sinekmiş gibi. Öldüren, öldürülenin 'sonuçta sadece bir hayvan' olduğunu tekrar tekrar kendisine anımsatmak zorunda. Eyleminin haklılığı hedef öznenin nesnelleştirilmesi, şeyleştirilmesi, daha ötesi hiçleştirilmesine bağlı çünkü.

Sahici hümanist hayata kıymet biçerdi galiba. Şunun bunun değil herkesin hayatına. Yoksa hümanist yaşayanı ve ölüleri etnik kimliğine göre mi kıymetlendirirdi? Çakma hümanistimize göre evet. 130 Kürt öldürüldüğünde hiç sesleri çıkmamıştı. Onlar 'şey'di, 'hiç'ti. Bugün çığlığı basanlar, o gün mırıltılarını esirgeyenlerdi. 'Hiçler' için mırıldanılmaz elbet değil mi? Güçlü ordu isteyen demokrat, kan çığlıkları atan liberal, cesetleri kimliğine göre tasnif eden hümanist, seferberlik ruhuyla ayaklanan aydın... Görüntü ve yalan bitti, her şey ve herkes aslına döndü. 'Ölmeden öldürelim.' 'Profesyonel katiller doğuya' aryaların bestecisi hümanist medya erleri, kabul, bu sizin kan mevsiminiz.

Arif ALTAN
arif_altan@hotmail.com

Hiç yorum yok: