25 Temmuz 2010 Pazar

Dünyada açlık grevi eylemleri

Yeni Özgür PolitikaAçlık grevi tarihin ilk dönemlerinden bu yana bilinen bir kavram olmasına rağmen siyasi bir direniş aracı olarak yaygın kabulü 20’inci yüzyılda yaşanan direnişlerle mümkün olmuştur. Eski çağlarda toplumsal adalete çağrı anlamını taşıyan açlık grevi eylemi, günümüzde de adalet isteyenlerin bir aracı konumunda.
Açlık grevleri sadece mahkumlara mahsus değildir. Oruç Roma devrinden itibaren pek çok kültürde aleni bir protesto aracı olarak kullanılmıştır. W.B. Yeats’in “Kral’ın Eşiği”nde tasvir ettiği üzere, oluşturulan baskının esas amacı yetkilileri “utandırarak” protestocuların isteklerine boyun eğdirmektedir:

“…şayet bir insan haksızlığa uğramış ya da uğradığını düşünüyor,
ve acından ölüyorsa başkasının eşiğinde,
Halkın çığlığı patlayacak ilelebet o eşikte
Eşik Kral’ın olsa bile. “

Açlık grevinin Hıristiyanlık öncesinde İrlanda’da bir protesto biçimi olarak kullanıldığı biliniyor. Bu protesto biçimi o dönemde Troscad ya da Cealachan olarak adlandırılıyordu. Açlık grevi genelde mağdur tarafından zanlı kişinin evinin önünde yapılırdı. Bir kişinin kendi evinin önünde ölmesine izin vermek büyük bir onursuzluk sayıldığından açlık grevi protestosu büyük bir ilgi yaratıyordu.

İrlanda’da Hıristiyanlığı yayan Aziz Patrick’in de yaşamı süresince birçok kez açlık grevine girdiği öne sürülüyor.

İrlanda’dan çok uzakta, Hindistan’da da bir suçlunun cezasını bulmasını isteyen kişi ya da kişiler, zanlının evinin önünde kendilerini açlığa yatırarak toplumdan adalet istiyorlardı. Bu gelenek 19’uncu yüzyılda İngiliz sömürge yönetimi tarafından yasaklandı.

Roma döneminde Hıristiyanlara yapılan baskıya bir tepki olarak, açlık grevine başvurulduğunu yazmaktadır. Roma İmparatoru Tiberius döneminde cinayet ve işkencenin yaygın olmasına tepki olarak, ünlü bir avukat olan Nerva -ki aynı zamanda Tiberius’un yakın arkadaşıdır- çevresindeki vahşete daha fazla tanıklık etmek istemediği için açlık grevine gider. Tiberius’un tüm ikna çabalarına karşın, Nerva, kendisine bir şey yapılmasını istemez; dürüstçe ölmeyi tercih eder. Biliyordur ki, en yakın arkadaşının bu şekilde ölmesi, Tiberius’u oldukça sarsacaktır ve yaptıkları konusunda düşünmesini sağlayabilecektir.

Bu dönemde çok sayıda Hıristiyan din adamı kendilerine yönelik baskıları protesto etmek için kendilerini açlık grevine yatırdı. Açlık grevi o dönemde aynı zamanda bir ibadet olarak da kabul ediliyordu.

İngiltere çıkışlı kadınlara oy hakkı talep eden hareketle birlikte yirminci yüzyıl Avrupa’sının gündemine girmişlerdir. Bu çerçevede ilk kez (1909’da) şaibeli bir tıbbi uygulama olan zorla besleme mahkeme kararıyla hayata geçirilmiştir.

Gandhi’nin direnişi


Açlık grevlerinin siyasallaşmasının baş mimarlarından biri, sivil itaatsizliğin en başarılı uygulayıcısı Mahatma Gandhi’dir. 1922, 1930, 1933 ve 1942 yıllarında tutuklanan Gandhi her defasında açlık grevine yatmış ve İngiliz sömürge idaresi tarafından serbest bırakılmıştı.

İngilizlerin, Gandhi’nin cezaevinde ölmesini göze alamadıklarından dolayı bırakmak zorunda kaldığı biliniyor.

Barış için açlık grevi


Gandhi bir defasında da ülkesindeki Budistlerle Müslümanlar arasında devam eden kanlı iç savaşın durması için açlık grevine yatar. Gandi’nin doğup büyüdüğü topraklar bir kanlı iç savaş dramına sahne olmaktadır. Ordu ve polis bu durum karşısında acz içindedir. Devleti yönetenler giderek büyüyen bu kanlı çılgınlığa karşı hiçbir şey yapamamaktadırlar. Gandhi işte böyle bir ortamda açlık grevine girer. “Yarattığım güzelliğin yıkılmasını görmek istemiyorum” der. Gün geçtikçe gazete manşetleri de değişmeye başlar. Artık gazetelerin haber sayfaları kanlı halk çatışması ve iç savaş görüntülerinden ziyade, Gandhi’nin yürüttüğü ölüm orucu haberleriyle dolup taşmaya başlar. Artık bütün Hindistan hatta bütün dünya Gandhi’yi konuşmakta ve O”nun bu eylemini tartışmaktadır. Gandhi’nin böbrekleri çalışmaz hale gelir. Devleti yönetenler, çeşitli dinlerin önderleri O’na giderek adeta yalvarırlar. “Hindistan’da çok güzel günlerin geleceğini söyler” ve “Bu güzellikleri göremeden ölemezsin” derler. Gandhi onlara kulak asmaz. Açlık grevini sürdürür. Artık vücudundan hayat belirtileri giderek uzaklaşmaktadır. Dünyanın çeşitli yerlerinden aydınlar, devlet adamları O’na gelerek ricada bulunurlar. Fakat faydası olmaz!.. Gandhi’nin açlık grevi öyle büyür ki, din çatışmaları, intikam ateşi karşısında... Devletin güvenlik güçleri acz içinde kaldığı halde, Gandhi’nin sadece sevgiye, barışa dayalı sessiz çığlığı sonuçta galip gelir.

Bobby Sands efsanesi


Bobby Sands bir IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) militanı idi. 1981’de 22 arkadaşı ile açlık grevi başlattı. Talepleri IRA militanlarının siyasi tutuklu statüsüne alınması ve tek tip elbise uygulamasının kaldırılmasıydı. Bobby Sands bu eylemin 68’inci gününde yaşamını yitirdi. Aynı yılın Mart-Ekim aylarında ise 10 IRA ve ILNA (İrlanda Kurtuluş Ordusu) gerillası, emperyalist hegemonyaya karşı ve İngiliz birliklerinin İrlanda’dan tamamen geri çekilmesi için, birleşik ve sosyalist bir İrlanda Cumhuriyeti için üzerine düşeni yaparken tutsak oldukları hapishanelerde girdikleri açlık grevlerinde yaşamlarını yitirdiler. Yaptıkları grevin amacı İngiltere hapishanelerindeki tutuklu militanlara savaş tutsağı statüsünün tanınmasını sağlamaktı.

Bobby Sands, Kuzey Belfastlı bir ailenin çocuğuydu. Protestanların yoğun olarak yaşadığı bu bölgede Protestanların baskısına maruz kalan aile Haziran 1972’de buradan taşınmak zorunda kalır. Tam bu dönemde 18 yaşındayken İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu’nun faaliyetlerine katılan Sands, Ekim 1972’de kaldığı evde 4 silah bulunması üzerine tutuklanır. Cezaevinde kaldığı 3 yılı kendisini eğitme dönemi olarak nitelendiriyordu. 1976’da serbest bırakıldı. Taksicilik yapmaya başlayan Sands, hapisten çıktıktan 6 hafta sonra Belfast’ta bir bombalama mahallinin yakınında arabasında bulunuyordu. Yapılan aramada arabada bir silah bulunmuştu ve bu Sands için sonun başlangıcı oldu. 11 ay hapisten sonra mahkemeye çıkarılan Sands, ‘işgal kuvvetlerinin mahkemesi’ olarak gördüğü Birleşik Krallık Mahkemesi’ni tanımadığını açıkladıysa da 14 yıla mahkum olmaktan kurtulamadı. Tutuklandığı sırada arabada bulunan 3 arkadaşı da 14’er yıl hapse mahkum oldular. Bir silah için dört adet 14 yıl. Hapisteyken Şubat 1979 sonrası IRA’nın yayın organı ‘An Phoblacht’ için takma ismiyle yazmaya başlamıştı. 5 Mayıs 1981’de, 27 yaşındayken açlık grevinin 66. gününde ölen Bobby Sands ölmeden üç hafta önce bağımsız milletvekili Frank Maguire’ın ani ölümü üzerine boşalan sandalye için yapılan ara seçimlerde Sinn Fein listesinden İngiliz Parlamentosu’na milletvekili seçilmişti.

İngiliz hükümeti, ölümler başlayıncaya kadar tutsakların isteklerini karşılamadı. Ama birkaç yıl sonra onlara savaş tutsağı statüsü verildi.

SÜRECEK
Tarlakuşu ve özgürlük savaşçısı

Yeni Özgür Politika
“Bir zamanlar büyükbabam özgürlük ve mutluluğun en büyük sembolü olan tarlakuşunu hapsetmenin en büyük gaddarlık olduğunu söylemişti. Tarlakuşunun ruhunu, en sevdiği arkadaşını küçük bir kafese hapseden bir adamın öyküsünü anlatarak ifade ederdi.

Özgürlüğünü kaybetmenin acısını çeken tarlakuşu bir daha ne yüreğindeki şarkılarını söyledi, ne de mutlu olabildi. Büyükbabamın anlattığına göre, kendini kötülüğe adayan bu adam, tarlakuşunun kendi istediklerini yerine getirmesini istiyordu: şarkı söylemesini, isteklerini yerine getirmesini ve onu memnun edecek şekilde davranmasını.

Tarlakuşu bunları reddettikçe, adam sinirlendi ve hırçınlaştı. Şarkı söylemesi için tarlakuşuna baskı yaptı, ancak bir sonuç alamadı. Kafesi siyah bir örtüyle kapattı. Kuşu güneş ışığından mahrum bıraktı. Onu aç bırakarak kirli kafesin içinde çürümeye terketti, fakat kuş istediğini yine reddetti. Adam onu öldürdü.

Büyükbabamın dediği gibi, tarlakuşu özgürlük ve direnişin anlamıydı. Özgür olmak için can atmıştı ve bu isteğini tutsaklık ve işkenceyle değiştirmek isteyen zorbaya boyun eğmeden ölmüştü.

Tarlakuşuyla ortak bazı şeyler hissediyorum. Ben politik bir tutsağım, bir özgürlük savaşçısı. Tıpkı tarlakuşu gibi ben de sadece içeride değil, dışarıda, esir alınan ülkemde de özgürlüğüm için savaştım. Ben de işkence gördüm ve hapsedildim ve tarlakuşu gibi ben de demir kafesten dışarıyı gördüm.

Şu an H-Blok’tayım, bana baskı ve işkence yapan, beni hapseden, insanlıktan çıkartmak isteyenlere boyun eğmeyi ve değişmeyi reddediyorum. Tarlakuşu gibi ben de değişmiyorum. Bana zulmedenlerin değiştirmek istedikleri, politik görüşlerim ve prensiplerimdir. Onlar benim bedenimi zaptettiler ve değerlerime saldırdılar. Eğer sıradan bir tutsak olsaydım, benimle bu kadar uğraşmayacaklar, isteklerine uyacağımı bilerek davranacaklardı.

İki yıllık ceza indiriminden de yararlanamadım. Umursamıyorum. Elbiselerim çıkarıldı ve aç bırakıldım, dövüldüm, işkence gördüm ve tıpkı bir tarlakuşu gibi ölüm endişesiyle yüzleştiğim kirli, boş bir hücreye kilitlendim. Aynı küçük arkadaşım gibi en vahşi yöntemlerin yatıştıramayacağı özgürlük ruhuna sahibim. Tabii ki öldürülebilirim, fakat hayatta kaldığım sürece, ben benim, bir savaş mahkumuyum ve bunu kimse değiştiremez.”

Bobby Sands

Hiç yorum yok: