12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bekleyiş, Sabır ve Ümit

Aslında binlerce yıldır bu topraklarda kan akıyor. Kürt olarak doğmak tamam da, özgürce büyümek ve yaşamak ve yaşlanmak zor.
Ne Birinci Dünya savaşı ne de İkincisi bu kadar uzun sürdü. 1984`de başladı savaş, deniliyor, hayır 1978`de başladı çatışmalar Hilvan ve Siverek`te. Daha geride son yüzelli yıl içinde isyanlar ve ölümler biliniyor. Bugünkü devlet politikaları ile öncekilerden farklı değil. En önemli fark `yoksun, yok kalacaksın!`dan; `tamam seni reddetmiyoruz ama yine yok sayılacaksın`. 
Kürt cephesinde tüm geçmiş savaş yıllarında sabırlı bir bekleyiş söz konusuydu. Ama galiba sabırlı bekleyiş sona eriyor. Geleceğe dair diyalogla çözüm alternatifi yavaş yavaş yok oluyor. Devletin, Kürtlerin haklarını öyle kolay kolay vermeyeceği son ayların `terörü yok etme` söylem ve politikalarıyla bir dönem oluşan iyimser atmosferi yokettiği de ortada.

Kürt tarafının tüm diyalog ve barışçıl arayışları sonuç vermiyor. Devlet ve kurumları hâlâ Kürt meselesini bir terör sorunu olarak görmeye devam ediyor ve çözümde israr eden Kürtleri ne muhatap ve ne de dinlenilecek bir taraf olarak sayıyor.

Devlet asıl geleneksel polika olan Kürtleri yürüterek yorma; vurarak caydırma; reddederek tüketmek ve bitirmek dışında hiç bir yeni politikalar üretmiyor.
Devlet çözümsüzlüğü dayatmakla yetinmiyor. Son haftalarda yoğun bir diplomasiyle ABD, NATO, AB, komşu ülkeler ve hatta Güney Kurdistan Federe Yönetimini de dağdaki militanlara karşı bir büyük saldırı için kendine ortak etmek, bunu beceremezse bile, onları sessiz ve nütral bi duruma getirmek için büyük bir uğraş veriyor. Silahlı mücadeyi sonlandırmayı en ilk hedef olarak koyup büyük çaplı bir saldırı ve operasyona hazırlanıyor.
Soru şöyle olmalı:
Devlet istediği desteği Batı`dan alabilecek mi?
Güney Federe Yönetimi sessiz mi kalacak yoksa direnecek mi? Ve Kuzey`de Kürt tarafının da yeni politik alternatifler üretme gücü de kalmadı. Her yol denendi. Başka ne yapılabilinir ki! Sabrın sonu artık selamet olmuyor.Yolun sonunda ya daha fazla kan ve ölümle başarı ve zafer, ya da yozlaşma ve tükeniş. Başarmak için güçlü bir direniş ve topyekûn bir başkaldırı dışında galiba başka bir yol yok. Silahlı güce de sormak gerekir: Kontrollu silahlı savunmayı daha yüksek bir seviyeye çıkarma imkanı var mı? Sivil direniş bir kaç şehirde değil de tüm bölgeye yayılırsa, sonuç nasıl olur, bunun hesabı yapılıyor mu? Sonuç olarak belirsiz bir süreç içindeyiz. Kürt tarafının güçlü direnişi yetmiyor. ABD, Barzani ve Talabani`nin tavrı asıl belirleyici olandır. Ve tüm Kürt örgüt ve siyasetçilerinin birlikte hareket etmeleri ve demokratik çevrelerden destek almak için uğraş vermeleri, devletin yok etme politikaları karşısında güçlü bir duruş sergilemeleri de gereklidir. Cumali Cotkar

Hiç yorum yok: