6 Temmuz 2010 Salı

AKP’nin mumu...

Türkiye toplumu Kürt sorununun çözülmesini istiyor. Çözüm zihniyeti olmayan bir devlet ve siyasiler var. Toplumdaki çözüm eğilimini sabote eden de siyasi partilerdir. Toplumda şovenizmi körükleyen de siyasi partilerdir. Türkiye toplumundaki bin yıllık önyargılar bile siyasetin doğru yaklaşımıyla aşılabilir. Bu nedenle kendilerinin yarattığı Apo ve PKK düşmanlığını aşılmaz gibi gösterenler ipe un serenlerdir; çözüm politikası olmayanlardır. İnkarcılıklarını böylece örtmeye çalışanlardır. Kim ne derse desin, hangi demagojik söylem kullanılırsa kullanılsın Türkiye’de hala Kürt inkarcılığı vardır. Kürdistan, Türk uluslaşmasının yayılma alanı olarak görülüyor. Kürt siyasetçilerine yönelik siyasi soykırım saldırıları da sosyal ve kültürel soykırımın önündeki engelleri kaldırmak içindir.

Özellikle AKP ve yandaşları inkarcılık kalkmış, Kürtler üzerinde bir kültürel ve sosyal soykırım yokmuş gibi Kürtleri kandırmaya çalışıyor. Bazı işbirlikçi ve ruhunu satmış Kürtler de bu sömürgeci zihniyet ve politikanın pazarlamacılığını yapıyorlar. Bu yeni dönem inkarcılığını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. AKP içindeki bir işbirlikçi, bir hain de televizyon televizyon dolaşarak Kürtlere ne kadar hak verildiği palavrasını atıyor. Bazı eksiklikler kalmış, onu da tamamlayacaklarmış! Devlet, AKP’yi Kürtleri kandırmak ve oyalamak için hükümette tutmuştur. AKP de Kürtleri aldatması için bu keklik soyluyu görevlendirmiş. Bu keklik soylu Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, Kürdistan’da okullaşma oranını ne kadar artırdığıyla övünmüştür. 1926 yılında hazırlanan Doğu Islahat Planı’ndaki asimilasyon yuvalarını en çok ben açtım demektedir. Ama bu hain, “Kürtlerin anadilde eğitim yapan tek bir okulu yok; bu nasıl adalettir” diyememiştir. Aksine anadilde eğitim olmaz, anadilde eğitim olması tek millet olmamızı engeller diyen başbakanın dalkavukluğunu yapmaktan onur duymaktadır. Tam da bir zamanlar “ağa bana köpek dedi” diyerek sevinen Siverekli Celal Bucak’ın tırşıkçılarının ruh hali.

Cezaevinde tutuklular anadilleriyle aileleriyle görüşebiliyor yalanını atmaktan da utanmıyor. Cezaevinde Kürtçe konuşma serbestliği yoktur. Türkçe biliyorsa Türkçe konuşma zorunluluğu vardır. Sadece Türkçe bilmediği tespit edilenler Kürtçe konuşabilir. Bunu bir Kürtçe serbestliği olarak dillendirmek utanamazlıktır. Aslında bu yönetmelik Türkiye’de Kürtçe üzerinde nasıl bir yasak olduğunun kanıtıdır. Bu yönetmelik İmralı’da uygulanmamaktadır. Kürt Halk Önderinin bacılarının Kürtçe konuşmasına izin verilmiyor.

Her konuşmada öne sürdükleri ise TRT 6’dır. Televizyonlarda ve radyolarda Kürtçe yayın yapmanın önü Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti zamanında açılmıştır. Amaç Kürtler üzerinde yürüttükleri siyasi sömürgeciliğin ve kültürel soykırımın üstünü böylece örtmektir. 2002 yılında bir özel savaş argümanı olarak yasalarda değişiklik yapmışlardır. Böylece dünya karşısında yaşadıkları sıkışıklıktan da kurtulmak istemişlerdir.

Özgürlük ve demokrasi her şeyden önce bir toplumun varlığını kabul edip onu muhatap almakla başlar. Daha sonra da onun demokratik öz yönetimini temel ulusal ve kültürel haklarını kabul etmekten geçer.

Gece gündüz “BDP Kürtlerin asla temsilcisi olmaz, PKK Kürtlerin asla temsilcisi olmaz” diyen bir zihniyet Kürtlerin kimliğini de demokratik yaşamını da reddetmiş olmaktadır. Her gün utanmadan “AKP Kürdistan’da birinci partidir” diyorlar. Böyle olmadığı açık ve kesindir. AKP’nin Kürdistan’da her ilde aldığı oyun yüzde 10’u asker, polis ve memur oyudur. Bu dikkate alındığında AKP ya bir ya da iki şehirde birinci parti olarak kalır. Kaldı ki mevcut oy oranlarıyla da BDP Kürdistan’da birinci partidir. Gerçek buyken “BDP asla Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi olamaz” demek, Kürtleri bir toplum olarak muhatap almayız demektir.Türkiye’de hala psikolojik savaş birinci plandadır. Çözüm için politika üretilmiyor.

MHP’si de, AKP’si de, CHP’si de devletin Kürt politikasını farklı biçimde savunurlarken ve bu konuda rol paylaşımı yapmışlarken BDP’yi MHP ve CHP ile benzeştirmek tam bir zihniyet ahlaksızlığıdır. Son günlerde AKP kalemşorları böyle bir demagojiyle kafa karıştırmayı kendilerine bir iş edinmişler. Her şeyden önce bu zatlara hatırlatalım ki MHP ve CHP’nin Kürdistan’da sıfırlanmasını AKP değil, bu BDP geleneği ve bu geleneği yaratan mücadele sağlamıştır. 29 Mart seçimlerinde İstanbul’da MHP ve CHP’li olanların Kürdistan’da nasıl AKP’li oldukları unutulmamıştır. Kürdistan’da polis ve asker lojmanlarının yakınındaki sandıklarda AKP’nin en yüksek oylara ulaştığını hiç kimse unutmamıştır.

AKP, MHP ve CHP’nin PKK düşmanlığında nasıl birleştiği; en iyi ben tasfiye ederim konusunda nasıl yarıştıklarını çocuklar bile biliyor. „Sen idam etmedin“ yarışına girenlerin AKP ile MHP olduğunu Kürtler hiçbir zaman unutmayacaktır. AKP’de MHP geleneğinden gelenler fazlasıyla vardır. Hem de yetkili konumlarda bulunmaktadırlar.

Her gün Kürtlerin siyasi temsilcilerine küfreden Kürşat Tüzmen yıllarca bakanlık yapmıştır. Cemil Çiçek’in Türkçü bir zihniyetten geldiğini bilmeyen yoktur. Turan Çömez gibi has bir Ergenekoncu başbakanın yakın adamı olmuş; Güney Kürdistan’a AKP temsilcisi olarak sürekli onu göndermiştir.

AKP sadece derin devletin izin verdiği politikaları uygulayan bir partidir. TRT 6 da psikolojik savaş gereği derin devlet tarafından izin verildiği için açılmıştır. Amaç, psikolojik savaşla Kürtlerin Özgürlük Mücadelesini geriletmektir. Kendilerince TRT 6’nın açılmasıyla 29 Mart seçimlerini kazanıp arkasından da Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmek için hem içeride hem dışarıda bir saldırı hamlesi başlatacaklardı. Başbakan yüzü kızarmadan “Habur’dan gelenleri biz mi tutukladık, pişman olduk deselerdi tutuklanmazlardı. KCK tutuklamaları şunun için olmuştur. DTP ise kendini kapattırmıştır” diyor. Demokratik alanı kapatan, bitiren uygulamalar konusunda da görüldüğü gibi mağdur olanlar suçlanıyor. Yani suçlu katil değil, maktuldur. İşte AKP’nin demokrasiye de Kürt sorununa da yaklaşımı budur. Özcesi devlet politikalarına boyun eğilmesini istiyor.

Açıktır ki sadece KCK tutuklamaları bile Kürdistan’daki demokratik siyasetin ve demokratik mücadelenin ortadan kaldırılmasıdır. Neden gerilla direnişe geçti sorusunun cevabı buradadır; AKP’nin 13 Nisan 2009’da ilan edilen tek taraflı ateşkesten bu yana yaptıklarındadır. Bunları yapanların neden gerilla direnişe geçti demeye hiçbir hakkı yoktur. KCK tutuklamalarını görmeden ateşkes çağrıları yapmak, AKP’nin bu demokrasi ve Kürt karşıtı politikalarına onay vermektir.

Türkiye’de toplum ne AKP’ye, ne CHP’ye, ne de MHP’ye mahkumdur. Demokrasi de özgürlük de bu üç partiye karşı tutum takınmak ve bir demokrasi hareketi yaratmakla gerçekleşir. Kürt sorununda kalıcı çözüm projesi olmayan hiçbir parti Türkiye’nin diğer sorunlarını da çözemez. Kürt sorununda kalıcı bir çözümün önünü hangi parti, çevre ve birey açarsa, demokrasi hareketinin içinde yer alabilir.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. AKP yandaşları ve sözcülerinin demagojileri de Kürt toplumunun bilincine çarptığında sönecektir. 

Mustafa Karasu
Okunma: 646

Hiç yorum yok: