28 Haziran 2010 Pazartesi

Türkiye'nin yükselişi ve Pan-Arabizmin düşüşü


Gazze'ye gönderilmesi planlanan Türkiye'nin öncülüğündeki 'barış filosunun' ölümle sonuçlanan başarısızlığı İsrail-Türkiye ittifakındaki derinleşen baskıya dikkat çekti. Fakat bu olay esasen Türkiye'nin Batı yöneliminden Ortadoğu'da bazı gruplara verdikleri iddiası/gerekçesi nedeniyle sakıncalı görülen rejimler ve radikal durumdaki devlet dışı aktörlerle ittifakıyla bölgede temel bir oyuncu olma yönündeki değişimin altındaki gerçek nedenleri daha derinden açığa çıkarmaya yardım etti.

Dış politika iç dinamik, temellerden ayrılmaz. Ulusların kimliği, değerler sistemi onların stratejik önceliklerinde her zaman belirleyici bir güç olmuştur. İsrail'in Türkiye ile ittifakının aşınmasında bu ülkenin hataları şüphesiz rol oynadı. Fakat İsrail'in içerisinde Türkiye, Şah'ın İran'ı ve Etiyopya'nın da olduğu eski 'çevre ittifakının' çökmesinde İsrail'in politikalarından çok bu ülkelerdeki devrim niteliğindeki değişikliklerin -Ayetullah Humeyni'nin iktidara gelişi, Etiyopya İmparatoru Haile Selassiye rejiminin son bulması ve şimdi de Recep Tayyip Erdoğan'ın İslami değişimi- etkisi bulunuyor.

Yaşanan mevcut kriz Türkiye'nin kimlik karmaşıklığının yani Batı-temelli Kemalist miras ve Doğulu Osmanlı geçmişi arasındaki gel-gitlerin derinliğini ortaya koyuyor. Avrupa Birliği tarafından beğenilmeyen Erdoğan dengeyi Ortadoğu'ya doğru çeviriyor. Kemalizm Osmanlı geçmişini daima bir yük, modernleşmenin önünde engel olarak gördü. Erdoğan'ın vizyonunda modernleşme ne Türkiye'nin İslami köklerine dönmesini engelliyor ne de bölgedeki ABD politikalarına karşı çıkmak anlamına gelse bile bir Ortadoğu gücü olduğu yazgısından ayrılmayı gerektiriyor.

Aslında Erdoğan Avrupa'nın Türkiye'nin AB üyeliği için belirttiği şartlara olumlu yanıt verdi. Ekonominin liberalleştirilmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AIHM) ile işbirliği, Kürt azınlık haklarının geliştirilmesi ve ordunun isteklerini dizginlemesi gibi reformları Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli ilerlemeleridir. Ancak Erdoğan Avrupa'nın isteklerini kendisinin İslami devrimini ordunun kontrol etme kapasitesini zapt etmek için kullanmaya da istekli. Siyasi ortağı Abdullah Gül'ün ordunun isteğine -esasen tüm Kemalist rejim geleneğine- karşı cumhurbaşkanı olarak seçilmesi buna tipik bir örnektir.

Erdoğan partisi Adalet ve Kalkınma Partisini (AKP) kapatmak isteyen -ayrıca orduyla birlikte Kemalizm'in takipçisi olan- anayasa mahkemesini bileşimini isteğine göre değiştirerek orayı da kontrol altına aldı. Tahminen 'Türkiye'nin AB üyeliğini geliştirmeyi' amaçlayan anayasal değişiklik artık ordunun laik devletin koruyucu rolünü daha fazla engelleyecek ve hükümetin yargı kontrolünü daha da güçlendirecektir.

Erdoğan'ın İslami devrimi, dini ders içeriğinin önemli oranda getirilmesiyle eğitim sistemini de girdi. Türkiye'nin stratejik değişimini desteklemek için kısa süre önce okullarda Arapça öğretimini seçmeli hale getiren yeni bir yasa yapıldı. Atatürk'ün vizyonuna bundan daha sembolik bir darbe düşünmek zor. Erdoğan Türkiye'nin arabulucu olarak kabiliyetini ortaya koyarak Osmanlı atalarının Maşrik ülkelerindeki barış ve güvenliğin garantörü sorumluluğunu geri kazanacağını düşünüyor. Türkiye'nin İsrail ve Arap düşmanları arasında barış aracısı olarak çalışma yürütme çabası, Filistin davasında Erdoğan'ın bağırarak elde ettiği şampiyonluğu ve İran ile Batı dünyası arasındaki nükleer anlaşmazlıktaki arabulucu isteği Türkiye'nin bölgesel olarak değişen algısıdır.

Türkiye'nin bölgesel bağlamda yükselmesi hem İsrail hem de Batı dünyası için özellikle rahatsız edici. Erdoğan'ın yeni-Osmanlıcılığı sakin Osmanlı Milletler topluluğuna dönüş değil; fakat Arap olmayan iki temel güç (Türkiye ve İran) öncülüğündeki yükselen radikal güç ekseni ve düşüşteki muhafazakar Arap rejimleri arasında daha fazla çatışma şeklinde.

Türkiye 'barış filosu' ile ilgili olarak dünya kamuoyunda Hamas'a destek sunup, Gazze ablukasının yakın zamanda bitmesine yol açarken Benjamin Netanyahu hükümetini hala güvenilir barış görüşmelerini seçmeye zorlayabilecek bir şekilde İsrail'i suçladı. Böylesi dikkat çekici bir barış sadece Batı'nın Arap müttefiklerinin başarısızlığına dikkat çekmeye yarar.

Aslında, Türkiye'nin bölgesel anlamda büyümesi Arapların başarısızlığının ölçüsüdür. Araplar İsrail ile kendi barış inisiyatiflerini geliştirmede başarısız oldu ve Hamas'ın çökeceğini umut ederek Gazze ablukası suçuna dahil oldu böylece kendi İslami rakiplerini küçük düşürüyor. Hükümetleri genel seçimlerle oluşan İslamcı demokrasiler olarak İran ve Türkiye -ve ittifakları Hamas, Hizbullah- hepsi de ümitsizce esneyen meşruiyet eksikliği sıkıntısı çeken görevdeki Arap rejimlerinden avantaj elde ettiğini iddia edebilir. Tüm bu rejimler zorla, güçlü istihbarat servisleriyle iktidarda kalan laik otokrasilerdir.

Eroğan'ın stratejisi kendisini Batı'nın en tehlikeli düşmanları ajandasına dahil ediyor. Erdoğan, Sudan Devlet başkanı Ömer El-Beşir'in Darfur'daki katliamdan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından suçlanmasının ardından 'Müslümanlar soykırım yapmaz' diyerek bu kişiyi Türkiye'de ağırlayarak sorunlu İslami yönetimle bile flört etti.

İran ve Türkiye Arap kitlelerine daha fazla ulaştıkça kendi İslami referanslarını belirtmeye zorunlu. Pan-Arabizm davasında artık bir yere sahip olan pan-İslamizm ılımlı Arap rejimleri için önemli bir başarısızlıktır. Erdoğan'ın emekleyen İslami devrimine rağmen Türkiye ikinci bir İran değil. AKP ilerici, İslam ve demokrasi arasında hiçbir zıtlık görmeyen heterojen bir parti olarak devam ediyor. Ayrıca Türkiye Avrupa rüyasından da tamamen vazgeçmedi.

Ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu'nun zinde liderliği altındaki Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) nedeniyle, artan bir şekildeki güçlü laik muhalefet, İslami eğilimi durdurmaya yardım etme konusunda gereğini yapmaya mecburdur. İsrail'in makul bir barış stratejisine dönmesi, Türkiye ve NATO müttefikleri arasında dürüst diyaloglarla Türkiye'nin Doğu ve Batı dünyası arasındaki köprü rolünü hala kurtarabilir.

Shlomo BEN-AMİ*
* İsrail eski Dışişleri Bakanı. http://www.project-syndicate.org isimli internet sitesinden alınmıştır. Çeviren: Serhat Bozova

Hiç yorum yok: