28 Haziran 2010 Pazartesi

İran kuruluş prensiplerinden uzaklaşmıştır


İran devlet sistemini ve cumhuriyet ile İslam arasındaki ilişki ve çelişkileri, İran İslam cumhuriyetinin kuruluş prensipleri ve günümüzdeki durumunu, İran devletinin Kürt politikalarını Yüksek Adalet Divanı üyesi Qazi Avare ile konuştuk.

Başta şunu konuşmak istiyorduk. Bilindiği gibi İran devlet sistemi hem İslam hem cumhuriyet olduğu söylemektedir. Bu iki devlet sistemi nasıl bir arada olabiliyor?

Çok önemli bir sorudur. Elimden geldiği kadarıyla cevaplamaya çalışacağım. Başta bizim bakış açımıza göre iki çeşit İslam ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek yerinde olacaktır. Birincisi siyasi İslam dediğimiz şuan devletlerin kullandığı bir İslam vardır. Bir de kültür olarak halkın bir ibadet biçimi olarak yaşadığı İslam vardır. Bizim temelde ortaya çıkarmamız gereken siyasi İslam ile kültürel İslam arasındaki farklılıklardır. Bunu ortaya çıkardığımız zaman da İslam ile Cumhuriyet arasındaki ilişki ve çelişkiler de açığa çıkacaktır. Şunu açık bir şekilde söylemeliyiz ki, İslam'ı bir kültür olarak kabul etmek ve yaşamak iyidir. Biliyoruz ki şuan dünyada bir buçuk milyar insan bu inanca sahip durumdadır. İslam'ın ahlaki kurulları vardır. Mesela yalan söyleme, kötülük yapma der. Bu sadece ahlaki açıdan da değil toplumsal yönleri de vardır. Toplumsal açıdan dinde zorlama yoktur. Yine vatanını seven imamlıdır der. İnsanların tespih taşları gibi eşit olduğunu söyler. Biz hareket olarak İslamın esasıyla alakalıyız ve esas uygulayıcısız. Yani bu açıdan kültürel İslamı en iyi yaşayan biziz diyebilirim. Fakat burada temel sorun siyasal islamdır. Siyasal İslam birilerin çıkarları doğrultusunda biçim değiştiren ve kullanılan bir argüman olmaktadır.

Hareket olarak Kültürel İslam'ı kabul ettiğiniz söylüyorsunuz? Bunun cumhuriyetle karşıtlığı var mı?

Ben kişisel olarak kültürel İslam ile cumhuriyet arasında her hangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Fakat burada cumhuriyet ile siyasal İslam arasında ciddi sorunlar olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet, yani halk iktidarıdır. Fakat siyasal İslam da halk yoktur. Burada tanrı her şeydir. Her şeyin yaratanı ve çözümü tanrıya aittir. Kültürel İslam da halk kendi sorunlarının çözümünü kendisi bulurken, siyasal İslam ise bütün sorunların çözümünü tanrıya bırakır. Burada tanrı ve gölgesi devlet vardır. Aslında bir anlamda kaderini devletin eline bırakma vardır. Burada bir ayette denilmektedir ki, tanrı kimsenin kaderini değiştirmemekte, ama kişi kalkıp kendi kaderini değiştirinceye kadar. Yani kısaca kültürel İslam her şey halka iradesine bırakılırken, siyasal İslam da ise her şey tanrını gölgesi devletin eline bırakılmaktadır. Burada kulluk kültürü oluşturulmakta ve devlet kutsallaştırılmaktadır.

İSLAM'IN ÖZÜNDE İNSAN VE DÜŞÜNCE VARDIR

Bu açıdan İran'da İslam ile cumhuriyet arasında hiç alaka olmadığını söyleyebiliriz. Yine bir ayetle buna açıklık getirmek isterim, denilmektedir ki, bir saniye bir düşünen insan bin yıl ibadetten daha iyidir. Burada öyle düşünceye değer vermek vardır. Hz. Muhammed'e ilk gelen ayette de açık bir şekilde göstermiştir ki, kaleme inanıyorum ve yazıyorumdur. Bu önemlidir. Burada kültürel İslam'ın düşünceye ne kadar değer verdiğini göstermektedir. Fakat İran devlet sistemine baktığımızda böyle bir şeyin olmadığını görüyoruz. İslamın özünde insan vardır. Fakat siyasal İslam kendi düşüncelerini açıkladıkları için zindanlara girmekte, idam edilmekte, kamçılanmakta, ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Kuranda düşünen insanın Allaha daha yakın olduğunu söylemektedir. Fakat İran İslam cumhuriyeti İslam'ın bu yönünü görmezlikten geliyor. Çünkü onlar için İslam'ın tamamı değil kendi çıkarlarına göre olan önemlidir.

İran her şeyi Ayetüllah belirliyor diyebilir miyiz?

Veli Fekı sistemini göz önünde bulunduralım. İran anayasasının 109-110'cu kanunları göz önünde bulunduralım. Veli Feqi, yani Hamaney. İran'da Veli Feqi kurumu, siyasi İslam'ın temsilini yapmaktadır. Onun söyledikleri kanun üstüdür. Sistemin kontrol gücüdür. Korucusudur. Onun söyledikleri kanundur. Veli Feqî savaş veya barış kararı verebilir. Aynı zamanda tüm askeri güçlerin komutanıdır. Yüksek mahkeme başkanını seçiyor.

İran sistemindeki esas çelişkiler nereden kaynağını almaktadır?

Anayasanın 110 maddesini onun için dile getirdim. Cumhuriyet, halk iktidarı anlamına geliyor. Fakat İran'da bir azınlığın iktidarından bile söz edilemez. Açık bir şekilde bir kişinin iktidarı vardır. O da Hamaney'dir. Siyasal İslam yasalarına göre Allah vardır ve onun yer yüzündeki temsilcisi de Veli Feqı'dır. Hamaney, şuanda kendisini Zilullah sanıyor. Fakat cumhuriyet halkın iktidarı olarak, kendi seçtikleri kişileri iktidara getirir ve seçimle götürür. İran'daki siyasi yapısında böyle değildir0. Veli Feqı bir defa seçilir ve ölünceye kadar da bu görevini yerini getirir. Bu açıdan İran'da ne Cumhurbaşkan'ın nede parlamentonun bir etkinliğinden bahsedilemez. Bunlar tamamen görüntüdür. Veli Feqî ne zaman görevden alınır denilirse, yaşlılıktan kaynaklı olarak hattalar yapmaya başlarsa o zaman görevi sonlandırılır. Fakat İran'da parlamento seçimleri de vardır. Bu seçimler tamamen şekli olmaktadır. Bunların hiçbir yetkisi ve etkisi yoktur. Şurayı Nigehvan (Anayasayı Korucular Meclisi) vardır. Bu Parlamento dışı ve Cumhurbaşkanlığı üstü bir kurudur.

Burada şu soruyu sormak istiyorum. Cumhuriyetle yönetilen devletlerle, İran İslam Cumhuriyeti arasında nasıl bir sistem farkı var?

Örneğin cumhuriyetlerde meclisler esastır değimli, bunun bir yürütmesi vardır. Bunlar kendilerini üç ayak üzerinde var ediyor. Yasama, yürütme, yargı diye oluşturur. Cumhuriyetlerde halk kendi temsilcilerini seçerler. Meclis burada halkın iradesini temsil etmektedir. Ama İran'da böyle bir şey yok. İran'da Cumhurbaşkanlığı, milletvekilleri seçimleri var. Son günlerde bir yasa çıkartılarak Belediye başkanlarının halk tarafından seçilmesine karar verildi. Eğer uygulanırsa iyidir. İran'da özgür bir seçimden bahsedilemez. Tüm adaylar Şurayı Nigehban tarafından onaylanması gerekir. Eğer bunlar bu onaydan geçse ve seçilseler bile, bunları kontrol eden 12 kişilik Şurayı Nigehban tarafından sürekli kontrol altında tutulmaktadır. Buradaki 12 kişilik Şurayı Nigehban'ın 6 üyesi Hamaney tarafından atanmaktadır. Buradaki temel sorun Meclis tarafından çıkarılan yasalar Veli Feqı sistemine göre mi, değil midir? Eğer İslam kanunlarına göre değil ise onlar tarafından ret edilir.

Burada ciddi bir çelişki vardır. Bir taraftan cumhuriyet olduğunu söylüyor, diğer taraftan İslam kanunlarına dayalı olduğunu söylüyor.

Seçimler sembolik midir?

Bir taraftan seçimler yapıyor, diğer taraftan Veli Feqı diye bir mekanizmayla tek kişi iktidarını uyguluyor. Bir taraftan kanun var, diğer taraftan fetva var. Meclis bir kanun çıkarabilir, ama hemen ardında Veli Feqı bu kanunu bir fetva ile boşa çıkartabilir. Burada aslında meclisin çıkardığı kanunlara karşı eğer bir fetva çıkartılırsa, fetva meşrudur. Burada cumhuriyet denilen yapının aslında sadece bir kılıf olduğunu söylemek yerinde olacaktır. İran Anayasasında 19-20 maddeler var. Burada kadın ve erkeklerin eşit olduğunu söylemektedir. Fakat hemen arkasından ama İslam kanunlarına göre. İslam da bu eşitliği görmüş değiliz. Yani temelde bir kandırmacanın olduğunu açıktır. Bir taraftan parlamenter sistemi savunurken, diğer taraftan da Veli Feqî diye halkın iradesinin üstünde bir kurumlaşmaya gitmek ve halkın iradesini tanımamaktadır.

Bu çelişik durum nasıl sürdürülmektedir?

Son günlerde İran devlet radyosunu dinledim. Orada Ahmedinejad ilginç bir açıklaması oldu ve dedi ki 'polisin yolda beraber yürüyen bir erkek ve kadına neden beraber yürüyorsunuz diye sormaya hakkı yoktur' dedi. Ama hemen arkasından Ayetüllah Cenneti Cuma namazında ne diyor. Ahmedinejad'ın bu sözlerini saçma olarak niteledi ve polisin böyle bir hakkı olduğunu söyledi. Hicap giymeyeni polisin tutuklayabileceğini söyledi. Yani kısaca İran bir siyasi İslam devletidir. İran'da bazı hükümetler açılımlar yapmak isteyebilirler, ama Siyasi İslam veya gizli devlet buna izin vermeyecektir. Örneğin İran'da dışişleri bakanlığı var. bütün ülkelerde bu bakan kendi devletini temsil etmektedir. Fakat İran'da önemli durumlarda bu bakanlığı muhatap almazlar. Şuan İran'da Hamaney'in temsilcisi Laricani vardır. Bütün önemli diplomatik çalışmaları kendisi yürütmektedir. Yani öyle bir devlet ki, kendi dışişleri bakanına bile güvenmemektedir. Şuan bir Ahmedi Necad iktidarı bazı açılımlar yapmak istese bile, eğer bunlar rejimin siyasi İslam yapısına göre değil ise, mutlaka engellenecektir.

Burada önemli olan halkın ve özellikle gençlerin ve kadınların bu gizli siyasi İslam devletini iyi tanımalıdır. Eğer bir mücadele yürütülecekse, bu siyasal İslam iktidarına karşı yapılmalıdır. Kültürel İslam ve gerçek anlamda inancı bu şekilde ortaya çıkartabiliriz.

Burada şöyle bir soru akla geliyor. İran devleti kuruluş amaçları ve prensipleriyle, bu günkü devlet yapısı arasında nasıl farklılıklar var?

Normal devletlerde Orduların egemenliğinden bahsedilemez. Eğer böyle bir durum varsa, o zaman o cumhuriyet olmaz, militarist bir devlet olur. Bu Ahmedinejad iktidarına baktığımızda Sıpayı Pastaran (devrim muhafızları) egemen olduğunu görüyoruz. Devrim muhafızları kurdukları şirketlerle sadece ekonomik alanda değil, siyasi alanda İran içinde egemenliğini kurmuş durumdadır. İran parlamentosunda birçok vekil devrim muhafızları üyesidir. Bunun yanında üniversitelerden tutalım, basına kadar, hastanelere, okullara kadar her alanda kendilerini örgütlemiş durumdadır. Hükümetin bir çok bakanı yine devrim muhafızları üyesidir. Bu toplumu millitarize etme durumudur. Kısacası İran devlet sisteminde artık kuruluş amacındaki değerleri görmek mümkün değildir. İran'da devlet ihalelerinin hepsini Devrim muhafızlarının kurduğu şirketlerin yaptığını İran'daki herkes söylemektedir. Temel bir soru olarak burada şu sorulabilir. İran'daki ekonomi bakanlığının bütçesiyle, devrim muhafızları bütçesi kadar var mıdır? Yoktur. Bu gün İran'da sokaklara hakim olan devrim muhafızlarıdır. Sokak onlarındır. Ordu dışında ikinci ordu olarak varlıklarını sürdürmektedir. Devlet ekonomisinin tamamı onların şirketlerinin ellerindedir. Kültür kurumlarına onlar hakkimdir. Bu açıdan şuan İran İslam Cumhuriyeti kuruluş prensiplerinden çoktan uzaklaşmış ve militaristleşmiştir.

Şuan yaşan sorunlar bundan uzaklaşmasından kaynaklı mıdır?

Halk bunun için bu devrimi yapmadı. Halk Şahlık sistemine karşı çıkarken, kendi iktidarını kurmak istiyordu. Ekonomisine sahip olmak istiyordu, istediğini iktidara getirmek istiyordu. Fakat öyle olmadı. Humeyni'nin o zaman söylediği temel slogan şuydu. Halkın iradesinden daha yüksek bir irade yoktur dedi. Hata meclisin halkın evi olduğunu söyledi. Kuruluş amacında halk esasken, bu gün devrim muhafızlarının bir azınlık olarak esas olduğunu görüyoruz. Ayetüllah Munteziri neden ev hapsinde öldü. Çünkü O, Veli Feqı sistemine karşıydı. Tek kişinin her şeyi belirlemesine karşı çıkıyordu. O kültürel İslam'dan yanaydı. Bugün imamların devlet içindeki etkilerinin de azaldığını görmekteyiz. Devrim muhafızların kuruluş amacında dış bir saldırıya karşı devrimi koruma vardı. Fakat bu onun dışında tüm işleri yapmaktadır. Eğer devleti bir levihatan olarak değerlendirirsek, devrim muhafızları İran'da tam bir levihatan durumundadır.

İran yumuşak bir siyasetle Kürtlerin boynunu kılla kesmektedir

İran devletinin Kürt politikasını nasıl görüyorsunuz? Kürtler nasıl bir yaklaşım içinde olmalıdır?

İran anayasanın 15. maddesi diyor: tüm diller İran'da özgürdür. Her halk kendi dilinde konuşabilir ve yazabilir. Ama Fars dili resmi dildir. Burada üst kimlik alt kimlik oluşturuluyor. Üst kimlik Fars kimliği olurken, alt kimlikler ise Kürtler, Azeriler, Beluciler, Araplar alt kimlik olarak varlıklarını sürdürebilirler. Uygulamada ise bunun tersinin olduğunu görüyoruz. Uygulamada Kürtlerden bahsedilmez. Söylemde var. Ahmedi Necad Sine şehrine gittiğinde Kürt elbiselerini giyiyor. Tamam. Hatemi 2005'te Sakız şehrine yaptığı bir gezi halka yönelik olarak 'Kürtler olmasaydı, Farslarda olmazdı' dedi. Bunlar söylemde olmaktadır. Fakat uygulamada Kürtlerin varlığının ortada olmadığını görüyoruz. İran'da en az 8 milyon Kürt kendi toprağında yaşamaktadır. Fakat sadece bir Eyaleti Kürdistan olarak kabul etmektedir. Kürtlerin büyük bölümü bu eyaletin dışında yaşamaktadır. Bunların Kürt olarak yaşamalarına izin veriliyor. Fakat hiçbir hak vermiyor. Televizyon ve radyolar var. fakat devletin elindedir. Devlet kendi söylemek istediğini sadece Kürtçe söylemektedir. Şimdiye kadar bu TV ve radyolarda Kürlerin yaşadığı sorunlara ilişkin bir haber yayınlanmış değildir. Devletin ideolojisini yaydığı bir araç haline gelmiş durumdadır. Bu kurumlarla Kürt diliyle kendi meşruiyetini sağlamayı hedefliyor.

Kürtlere karşı özel bir politika var mı?

Tabi. Kürtlere karşı özel politikalar uygulanmaktadır. Kürtler uyuşturucuya alıştırılmaktadır. Devlet bilgilerine göre sadece Kırmanşah eyaletinde bir milyon bağımlı olduğu söylenmektedir. Bu devlet eliyle yapılmaktadır. Kürt diline, elbisesine, klamına evet, ama kendi adına karar vermeye, özgürce düşünmeye, çıkarlarını korumaya, siyasi kararlar almaya hayır. Yumuşak bir siyasetle Kürtlerin boynunu kılla kesmektedir. Bu yumuşak siyasetle Kürtler pasif edilmektedir. En önemlisi de, kendi dilimizde bizi vurmaktadır. İran devleti Özgür Kürde hayır, klasik olarak yaşamak isteyen Kürde evet demektedir. Klasik Kürt için hiçbir hak yoktur. Şimdi PJAK yeni bir Kürt diyor. Özgür Kürdü yaratmak için mücadele ediyor, fakat İran devleti buna karşı çok sert yöntemler içine girdi. Kürt ise özgür Kürt'te karar kılmışlardır.

Aziz KÖYLÜOĞLU
ANF/BEHDİNAN

Hiç yorum yok: