23 Haziran 2010 Çarşamba

Dunyada Yoksullugun ve Acligin Istatistigi

Sömürgeci güçlerle savaşan ve bu savaşın bir tarafı olan PKK güçleri Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümünün yanında, genel dünya sorunlarından da uzak değildir. Bu nedenle ülkemizde devam eden TC’nin yürüttüğü bu kirli savaşı daha iyi anlamak ve bağlantılarının kaynaklarını bulmak için genel dünya sorunlarını da iyice bilince çıkarmak gerekmektedir. Parçayı bütününden kopararak anlamaya incelemeye çalışmak oldukça hatalı bir yaklaşım olacaktır. Bu nedenle ülkemizde yaşananlar dünyada yaşananların bir yansımasıdır. Dünyayı yönetenlerin ülkemizde devam eden bu kirli savaşın gerçek sorumluları ve sebepleridir. Ülkemizi ve dünyamızı kirleten açlıkla, yoksullukla, kimliksizlikle, eşitsizlikle baş başa bırakan güçleri tanımakta gerekiyor. Egemen sermaye ve onun kolluk kuvvetleri olan sömürgeci otoriter güçlerin dünyada ve dünya ülkelerinde sebep olduğu sömürü düzenini yakından tanımak için elde verili olan bazı karşılaştırmaları da yapmak gerekmektedir. Buna göre; 
Dünyada her yıl 30 milyon insanda açlıktan ölüyor. Oysa Avrupa ile ABD nin kozmetik ürünlerine harcanan para gıda sorununa yatırılsa açlık sorunu da ortadan kalkacaktır.1998 yılında savaşlardan 588.000 insan ölmüş,  sosyal şiddet, adam öldürme suçundan 736.000 kişi ölmüş, ancak açlıktan, önlenebilir hastalıklardan ise yaklaşık 18 milyon insan ölmüştür. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından 200 milyon kişinin ölümü ise yoksullukla ilgili nedenlerden kaynaklanmıştır. 1,2 ila 1,5 milyar insan temel ihtiyaçlarını düzenli olarak karşılayamadıkları  mutlak  yoksulluk şartları içerisinde yaşadığı bilinmektedir. Yine dünyamızda yılda ortalama 100 milyon insan bulaşıcı hastalıklardan ölürken, yaklaşık on milyon insan açlıktan ölmektedir. Kuzey ülkeleri dünya gelirinin %80'nine, dünya nüfusunun %56'sını oluşturan yoksul güney ülkeleri de %20'sine sahip. Dünyanın 225 zengini 1 trilyon Euro’yu elinde tutuyor. Bu servet 2.5 milyar insanın yaşadığı 47 güney ülkesinin bir yıllık gelirine eşittir. Dünyanın en zengin 3 kişisinin serveti de en yoksul 48 güney ülkesinin ulusal gelirini aşıyor. Yine dünyanın en zengin 225 kişisinin toplam serveti 1 trilyon doları aşıyor. Bu rakam 2.5 milyar insanın yıllık gelirine eşittir. İnsanlığın %20'si dünyadaki tüm zenginliklerin %86'sını tüketiyor. En yoksul %20'si dünyadaki tüketimin %1.3 ile yetiniyor. 1 milyar 300 milyon insan mutlak yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Dünyada da 800 milyon insan açtır. Bunlardan 200 milyonu 5 yaşından küçük çocuklardır. Hâlbuki dünya gıda stoğu, ihtiyaçtan %10 daha fazladır. Dünya nüfusunu oluşturan en yoksul %20’nin dünya gelirinden aldığı pay, 1965 de %2,3, 1970 de %2,2, 1980 de %1,7 ve 1990 da %1,4 tü... En zengin %20’nin payı da 1965 de %69,5 iken 1990 da %83,4’e yükseldi..böylece dünyada en yoksul 49 ülkesi oluştu. Bunların 34’ü Afrika’da, 9’u Asya’da, 5’i Pasifik’te, 14’ü de Karayip’lerdedir. En az gelişmiş ülkelere dahil olmanın kriteri de kişi başına yılda 700 doların altındaki gelire sahip olmaktır. En az gelişmiş ülkelerde 640 milyon insan yaşıyor. Dünyanın en zengin %20'si tüm et ve balıkların %45'ini, enerjinin %58'ini, telefon hatlarının %74'ünü, kâğıdın %84'ünü tüketiyor. Dünyada da her dakikada 47 kişi yoksullar ordusuna katılıyor. 17 Ekim Dünya Sefaleti Red günüdür. Dünya Bankası’nın, kardeş kuruluşu IMF ile birlikte faaliyete geçtiği 50 yılı aşan sürede yoksulluk buna rağmen giderek artıyor. Dünyada günlük geliri 1 doların altında kalan insanların sayısının 1987’de 1,2 milyarken bugün 1,5 milyara çıktığı belirtiliyor. Bu sayının 2015 yılında 1,9 milyara ulaşması bekleniyor. Her yıl 25 milyon kişide yoksullar ordusuna katılıyor.1 milyar insan olması gereken kilonun altındadır ve 1.6 milyar insan ise anemiktir. Dünyada 1 milyar 300 milyon kişi günde 1 dolardan daha az parayla, dünya nüfusunun %60'nın da günde 2 dolardan daha az parayla yaşıyor. 1,2 ila 1,5 milyar insan temel ihtiyaçlarını düzenli olarak karşılayamadıkları için mutlak  yoksulluk şartları içerisinde yaşamaktadır, yine yılda ortalama 100 milyon insan bulaşıcı hastalıklardan ölürken, yaklaşık on milyon insanda açlıktan ölmektedir. Doğu Asya ve Pasifik ülkelerinde yaşayan 267,1 milyon kişi, Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşayan 17,6 milyon kişi, Latin Amerika ve Karayipler’de yaşayan 60,7 milyon kişi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan 6 milyon kişi, Güney Asya’da yaşayan 521,8 milyon kişi, Sahra altı Afrika’da yaşayan 301,6 milyon kişi, günde 1 dolardan daha az gelirle yaşamını sürdürüyor. Yine dünyada aşı yokluğundan her yıl 8 milyon güneyli ölüyor.
180 milyondan fazla 5 yaş altı çocuğun yani 3 çocuktan biri büyümesi durmuş, bodur kalmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde çocukların % 30’dan fazlası mikro beslenme eksikliğinden zarar görmektedir. Kötü beslenme, salgın hastalık, açlık, savaş ve temiz su bulamama yüzünden her bir dakikada 5 yaşın altındaki 12 çocuk hayatını kaybediyor.Dünyada yetersiz beslenmiş çocukların yarısı, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’da bulunuyor. Yalnızca Hindistan’da yaklaşık yüzde 47 oranında 5 yaşının altında zayıf çocuk bulunuyor. Açlığın yaşandığı doğu ve güney Afrika’da da bu konuda çok az gelişme kaydedildiği belirtildi. Bu bölgedeki yetersiz beslenen çocuk oranının da yüzde 29 olduğu bildirildi. Dünyada yetersiz beslenmiş çocukların yarısının Güney Asya’da yaşadığı belirtilirken yetersiz beslenmenin, yılda yaklaşık 5.6 milyon çocuğun ölümünde etkili olduğu belirtildi. 1 milyar çocukta yoksulluk içinde yaşarken, 300 milyon çocukta evsiz yaşamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde çocukların %30’dan fazlası beslenme yetersizliğinden zarar görmektedir. (FAO) hazırladığı rapora göre, dünya çapında her yıl 6 milyon çocuk, açlık ve önlenebilir hastalıklar nedeniyle ölüyor.25 milyon çocukta evlerinden ayrılmıştır. Son 10 yılda 2 milyondan fazla çocuk savaşlarda öldü, 6 milyonu da yaralandı, sakat kaldı, 1 milyonu da yetim kaldı.140 milyon çocuk ilkokula gidemezken, 7 milyon çocukta mülteci durumundadır. 5–14 yaş grubunda 270 milyon çocuk çalışıyor, bunların 150 milyonunu sağlıksız ve ağır işlerde çalıştırılıyor. Yine 2010 yılında 1 milyon çocuk AİDS olma tehlikesi altındadır. Buna rağmen AİDS hastalığı 4 milyon çocuğu öldürdü, 13 milyonunda yetim kalmasına sebep oldu. Yine politik ve etnik çatışmalarının kurbanlarının %90'nını kadın ve çocuklar oluşturuyor. Dünyada 10 yaşın altında 300 binden fazla çocuk halen askerlik yapıyor. Askerlik yapan kız çocukların bir çoğu cinsel sömürülere maruz kalıyor. Avrupa da ise100 bin sahipsiz çocuk bulunmaktadır.
 Buna karşılık en zengin ülkelerin 23 en büyük ÇUŞ(Çok Uluslu Şirketler)in satışları da 120 yoksul ülkenin dışsatımını aşıyor. Dünya ticaretinin %70'ini ÇUŞ'ler denetliyor. Dünyanın en büyük çok uluslu 200 şirketinin toplam kaynakları 7.1 trilyon dolardır. Dünya ekonomik faaliyetlerinin 4/1'i bu şirketlere aittir. 200şirketin ekonomik büyüklüğü BM'ye üye 189 ülkenin 182'sinin toplam ekonomik büyüklüğünden daha fazladır. Bu sebeple çok uluslu şirketlerin çıkarlarını gözetmeden uluslararası politikalar oluşturulamayacaktır. Çok uluslu en büyük şirketin 76'sı da ABD patentlidir.
Yine dünyada 358 dolar milyarderi 3 milyar nüfusa bedeldir. Silah tekellerinin de dünyada çıkardığı savaşlardan kazancı 904 milyar dolardır.   Her 5 saniyede 1 kişi açlıktan ölmektedir. Her gün ise 40 bin kişi açlıktan ölmektedir. Dünyada yaklaşık 6 milyar 300 milyonluk insan nüfusunun gıda ihtiyacının kat be kat fazlasını üretebilme potansiyeline sahibiz. Bugün dünyadaki gıda üretiminin, 10,5 milyar insanın sağlıklı beslenmesine yetebileceği hesaplanmaktadır. Dünya nüfusunun 4/1’i yetersiz besleniyor. 800 milyon insan kronik beslenme yetersizliği içindedir.1979 yılında da 50 milyon insan açlıktan ölmüştür.1.5 milyar insan mutlak yoksulluk içinde yaşamaktadır. Yılda 100 milyon insan bulaşıcı hastalıklardan, 30 milyon insan açlıktan ölmektedir. 1998 yılında savaşlardan 588 bin insan, sosyal şiddet ve adam öldürme suçundan 736 bin kişi, açlıktan ve önlenebilir hastalıklardan ise 18 milyon insan ölmüştür. Soğuk savaşın bitmesinden sonra 200 milyon insanın ölümüde yoksulluktan kaynaklanmıştır. Dünyada her gün milyonlarca insan tedavi edilebilir hastalıklardan ölüyor. Yine insanların 1.1 milyarı evsizdir. İnsanların 1.4 milyarı içecek su bulamıyor. Dünyanın en yoksullarını oluşturanların dünya gelirinden aldığı pay %1.5 iken, en zengin %20’nin payı %84’tür. Avrupa'da ise parfümlere 12 milyar dolar, kedi-köpek mamasına 17 milyar dolar harcanıyor, dünyada ise herkese temel eğitim vermek için yılda 6 milyar dolara, temel besin sağlamak için 13 milyar dolara gerek var. Gelişmekte olan ülkelerin toplam nüfusunun 1.3 milyarı mutlak yoksulluk içinde yaşamaktadır.1 milyarı okuma yazma bilmemektedir. Dünyadaki insanların 2.6 milyarı sağlıklı olmayan koşullar içindedir. ÇUS(Çok uluslu Şirketler)sahibi 358 kişinin geliri dünya nüfusunun %45'i olan 2 milyar 300 milyon insanın gelirine eşittir. Yine dünyadaki insanların 890 milyonu sağlık hizmetlerinden mahrum. Dünyada okuma yazma bilmeyenlerin 3/2’si kadınlardır. Dünyada 1 milyarın üstünde insan konutsuz yaşıyor.
  Irak-İran savaşında 190 milyar dolar harcandı. Körfez savaşında ise kaybı 232 milyar dolardı. Arap ülkelerinin savaşlardaki kaybı 676 milyar dolardır. Petrol rezervlerin %65'i Ortadoğu'dadır. ABD bunun %22'sini, AB %43'ünü, Japonya %67'sini almaktadır. En çok silah satıcıları ABD, Fransa, İngiltere, Rusya ve İsrail'dir. Dünyadaki petrolün %35'ini kullanan otomobil sektörü 400 milyon otomobilini kuzey yarımkürede bulunduruyor. ABD dünya nüfusunun %5'ini oluştururken dünya hammadde kaynaklarının %40'ını tüketiyor. Afrika'da her yıl 4 milyon metreküp orman kuzeye borç karşılığında kesiliyor.(borç 120 milyar dolardır)
Dünyanın gelişmiş ve yoksul ülkeleri arasında bu kadar bir korkunç uçurum vardır. Bu uçurumun ortadan kalkmasının yolu da ezilen yoksul halkların birliktelikle egemen güçlere karşı mücadelelerini güçlü bir şekilde örgütleyerek yürütmelidir. Dünyada var olan bu eşitsizliğin kaynağını kurutmak ve milyarlarca insanın yaşam koşullarının düzeltilmesine yönelik ezilen kesimin mücadele bilincini daha fazla geliştirmesi ve pratikleştirmesi gerekmektedir. Yeni Dünya Düzensizliğinde sol kesimlerin olduğu kadar, savaş karşıtlarının da önüne büyük roller düşmektedir. Kürdistan’da ortaya çıkan PKK hareketinin sadece Kürt halkının özgürlüğü ve eşitliğine yönelik bir mücadele değil, diğer ezilen Ortadoğu halklarının da özgürlüğü ve eşitliğini sağlama mücadelesini vermektedir.
 
 
Kürdistan’da devam eden savaşın Türkiye’ye maliyeti şimdiye kadar 250 milyar dolar olmuştur. TC’nin yalnızca Kürtlerin sesini susturmak, kendi ulusal-üniter yapısı içinde eritmek ve kendisine benzeştirmek için sadece savaşa yani silah alımına yaptığı masraflardır bu miktar. Ancak gırtlağına kadar borca batmış Türkiye, şimdi AKP hükümeti eliyle başta Kürdistan coğrafyası olmak üzere topraklarını İsrail devleti ile diğer Avrupa ve ABD’nin yabancı sermayelerine satmak durumunda kalmış, böylece ülkede oluşan yüksek enflasyon, kredi borçları ve faizlerini ödeme yoluna gitmek zorunda bırakmıştır. Tabi bu da Türkiye’yi büyük bir ekonomik çıkmaza sokmaktadır. Bunun yanında siyasi çözümsüzlükte ısrar eden TC, askeri çözümsüzlüğün bedelini halkın elindeki birikimleri ve ülkenin taşınmaz malları olan arazi topraklarını satılığa çıkartarak Kürdistan ve Türkiye halkının daha da yoksullaşmasına sebep olmuştur. Nihayetinde askeri çözümsüzlüğün varacağı nokta siyasi kriz ve ekonomik yoksulluk olmuştur. Siyasi ve ekonomi buhran Türkiye’de zirveye vurmuştur. Özellikle Önder APO’nun tüm barış girişimlerine rağmen çözüme bir türlü yanaşmaması, Türkiye ve Kürdistan’da bu tehlikeli durumları ortaya çıkarmıştır. Öyle ki özellikle Kürdistan, Afrika ülkeleri düzeyinde yer alıyor. Milli gelirin %7.2'si burada üretiliyor. Türkiye nüfusunun %20'sine sahiptir. Nüfusun sadece %3.5'u çalışıyor. Batı ile arasındaki fark 11 kata ulaşıyor. Mera yasaklamalarıyla hayvan ürünleri üretimi %40 azalmıştır. Bu da demektir ki Türkiye bölgelerinden çok Kürdistan coğrafyasının durumu daha vahim hale gelmiştir. Batı ile arasındaki uçurum öyle kolay aşılacak gibi görünmüyor. Devam eden savaşla birlikte bu oranların yükseleceğini şimdiden kestirmek zor değil. Yine Batı illerinde 28 öğrenciye bir öğretmen düşerken doğu illerinde 186 kişiye bir öğretmen düşüyor. Bu da ekonominin olduğu kadar sosyal alanda da Kürdistan’ın Türk bölgelerine göre eğitim sisteminde de geri kalmış olması durumun vahametini de gösteriyor. Yine Kürdistan’dan en çok göç Antep, Adana, Mersin illerine oluyor. Antep’in Kürdistan bölgesinde olmasına rağmen göç alması Antep’in daha çok Türk kökenli vatandaşlarla yoğun olmasındandır. Mersin ve Adana’da zaten Kürdistanlıların daha çok çalışmak için gittikleri Türk metropolleridir. Tabi bununla birlikte Kürdistan’da Amed’de 250 bin kişi açlık sınırında yaşıyor. Köylerin yakılmasıyla da Amed merkezine yoğun bir göçün yaşanmasına sebep olmuştur. Amed’de %71 oranı gibi oldukça yüksek bir işsizlik oranı mevcuttur. Bu Türkiye’deki bir türlü düzelemeyen ekonominin Amed’de iflas ettiğinin en büyük kanıtıdır. Yine sağlık alanında ise Türkiye’de 541 kişiye bir doktor düşerken, Kürdistan’da ise 4500 kişiye bir doktor düşüyor. Bu da aslında sağlık değil sağlıksızlığın Kürdistan’da nasıl bir tabuta dönüştüğünü daha iyi gösteriyor. Bu iki bölgedeki orantısızlık, eşitsizlik, uygulanan baskı politikaları ve yasaklarla daha da ağırlaşarak sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
Dünya silahlanma sıralamasında ise TC 9.uncu sıradadır. Son 4 yıl içinde harcamaları %53 artmıştır.1996'dan beri 10.5 milyon dolar harcama yapılmıştır. 1999'da GSMH'nin %55'ine tekabül etmiştir. Gelişmekte olan ülkeler kategorisinde olmasına rağmen anti demokratik politikalarıyla sorunların içinde boğulan TC, Kürdistan coğrafyasında devam eden savaş sebebini bahane ederek dünyada en çok silaha para ayıran ülkeler konumuna yükselmiştir. Bunun yanında askeri personel sayısını da 800 bine çıkararak birçok gelişmiş ülkelerin askeri harcamalarını kat kat geçmiştir. Somut olarak ordu bütçesi devlet bütçesinin %30'unu içerir ki bu oldukça faşizan ülkelerde görülen bir durumdur. Bu sebeple ordu bunu gizlemek için kamusal fon olan savunma fonuna yönelir ki bu da halka ayrılan, onun elinden alınan para demektir. Zaten ordunun bütçesi sayıştayın denetimine tabi değildir. Ordunun yıllık bütçesi hükümet tarafından denetlenemez. OYAK'la(Ordu Yardımlaşma Kurumu) Türk ekonomisinin önemli bir kısmını denetler, askerler aylık ücretlerini kendileri belirler. Hükümet ulusal bütçeden paylaşım konusunda yetkili değildir. Çünkü bu rakamlarda resmi gazetede yayınlanmaz. Bu da gösteriyor ki ordu Türkiye’de dördüncü bir güçtür. Ama bu güç diğer üç güç olan yasama, yürütme ve yargı gücünün de üstünde bir güçtür. Denetlenemeyen bir kurum silahlı da olsa, onun artık bulunduğu ülke faşist olarak adlandırılır. Türkiye’de de faşizm bu tür uygulamalarla kılıflandırılmış, gizlenmeye çalışılmıştır. Şeffaf faşizmin uygulandığı yerde Kürdistan coğrafyasıdır. Sivil otoritenin bile üzerinde olan bir güç Kürdistan gibi coğrafyada neler yapmaz ki. Düşününki ülkeyi yönetecek kesim sivil yönetim olmasına rağmen savunma bakanlığı doğrudan Genel Kurmay’ın emrine verilmiştir. Böylelikle yürütmenin iradesi orduya teslim edilmiştir. Bu tek kelimeyle anti demokratik bir durumdur. Sivil irade silahların gölgesinde politika yapmak durumunda bırakılmıştır. Aynı zamanda sivil iradenin de buna zemin olma durumu da Kürdistan’da uygulanan politikalarının bir sonucu olsa gerek. Bunun yanında askeri suçlara sivil değil, askeri mahkemeler bakar ve bu askerler dokunulmazlıkla donatılmıştır. Bu da ordunun ülkede ne kadar etkin olduğunu, yürütmenin yanında yargının da iradesinin teslim alındığının bir kanıtıdır. Hukuk herkes için geçerli olması gerekir ki, Türkiye’de dünyada olmayan bir hukuk sistemi uygulanmaktadır ki bu sadece Türkiye Cumhuriyetine ait vahim bir durumdur. Bununla birlikte Türkiye’deki ordu gücünün 800 bin mensubu OYAK isimli holdinglerini, maaşlarından kesinti yaparak beslerler. Bu mali ve sınaî dev Renault ile otomotiv sektöründe, AXA ve OYAK bankası ile finans sektöründe, 10 çimento fabrikasıyla sanayide, dağıtım, pazarlama, gıda ve savunma alanlarında mevcuttur. Bu ordunun da diğer sınıflarda görülen bir sermaye gücünün ve birikimin olduğunu gösterir. İslami sermaye, burjuva sermeye gibi birde ordunun kendisini besleyecek ve geliştirecek ayrıca devletin dışında bir sermaye gücü vardır ki bu da OYAK ve AXA bankasıdır. Türkiye de dördüncü ama en büyük güç olan ordunun adeta ayrı bir devlet gibi hareket etmesi, hem sermaye hemde pazar alanının mevcudundan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında siyasi askeri iktidar MGK genel sekreterliğinden son beş yıldır genelkurmay karargâhına kaymıştır. Hükümetten tümüyle bağımsız ve özerk olan bu siyasi örgütlenme bir çok denetlene bilmez kurumlara dayanmaktadır.bu da gösteriyor ki denetlenemez bir kurum olarak genel kurmaylık devlet üstü bir kurum olarak siyasi, ekonomik ve askeri alanlardan sorumlu tek muhataptır.
Yine Ordu "ulusal savunma" konseptinden "ulusal güvenlik" konseptine kaymıştır. Görevide siyasi normlardan ayrılanları hizaya getiren ideolojik bir ordu haline gelmiştir. Onlar için iç düşmanlar; Kürtler, İslamcılar, aşırı sol ve milliyetçilerdir. Dış düşmansa; AB ve komşu ülkelerdir. Böylelikle ordu Türkiye’deki güçler dağılımının öncü gücü olmanın yanında ideolojik gücü de rolüne soyunmuş, hedef düşmanı belirlemede inisiyatifi kendi eline almıştır. Böylelikle düşman yaratma ve tespit etme ordunun insafına bırakılarak Kürdistan ve Türkiye halkları adeta bir Korku Cumhuriyeti’yle baş başa bırakılmıştır. Zaten devletin hukuksal temeli 1982 anayasasıdır ve onun siyasi aracıda MGK'dır. Anayasadan da hareketle tek güç olarak söz ve uygulama hakkı yalnızca ordunun olmuştur. Hala da bu anayasayla ordu ülkenin tek ve dinlenebilir gücüdür. Bunun en güzel kanıtı da askeri öğrencilerin “amacınız nedir?” sorusuna batılılar gibi "vatanı savunmak" sözünü değil, "Türkiye'yi yönetmek" sözüyle cevap vermesi gösterilebilir. Hem ordu hemde emniyet gücünün beraber hareket etmesi Türkiye halkının %30'unun polis ve karakoldan korktuğunu,  %50'sinin de polisin haksız kaba kuvvet kullandığına inandığını, %64'nün de insan haklarından anlamadığını, %40'ının da polisin kötü olduğu düşüncesine götürüyor. Kırsal alandaki ordunun, yani Kürdistan coğrafyasındaki ordunun şehir uzantısı olan kolluk gücü durumundaki emniyet teşkilatının halk üzerindeki korkusu fiziksel travmanın psikolojik uzantısından ibaret oluyor. Türkiye’dekilerin %55'i ordunun AB'ye katılımı engellediğini düşünüyor. Türkiye'de demokrasinin olmadığını düşünenler ise %90'dır. İnsanların %80'i AB'ye girmek istiyor. Ordu bu yüzden AB'ne karşı çıkmıyor. AB'ne girmek ordunun yetkilerinin elinden alınması demektir ki bu da ordunun asla işine gelmeyecektir. Bu süreçte Türkiye içinde özellikle Kızıl Elmacıların içinde yer aldığı şahin kanatlar ve çevresinin orduyla birlikte AB’ne karşı çıkması bunun en iyi kanıtıdır. Ancak halkın ezici çoğunluğu karşısında şimdi susmayı yeğliyorlar. Bir taban hareketinde gelişecek demokrasinin halk içinde bu kadar sahiplenilmek istenmesi elindeki siyasi ve askeri gücü kaybetmek istemeyen orduyu rahatsız edecektir. Nurol holding milli savunma sanayinin belkemiğini oluşturan sermaye grupları arasındadır. TSK'nın zırhlı muharebe aracı, zırhlı personel taşıyıcı ve zırhlı Tow aracı üretiyor. 1976'dan beri devam eden Ayaş tünelinin(10 km) 700 trilyonunu yutmuştur. Nurol holding karanlıklar prensi Richard Perle ile mesai yapmıştır. Nurol holding ordunun desteklediği sermaye grupları arasındadır. Ordunun bu istatistik gücünü de sıraladıktan sonra şimdi de Türkiye’nin genel sorunlarına, genel durumlarına bakalım.
Türkiye’de en yoksul %10’luk kesim milli gelirin %2.3 ünü, en zengin %10’luk kesim gelirin %33’ünü alıyor. Bu da Türkiye’deki zengin kesim ile yoksul kesim arasındaki büyük uçurumu gösteren bir durumdur. Uluslar arası finans ve sermaye gruplarının desteklediği bu en zengin kesim Türkiye’deki gelir adaletsizliğin en baş aktörü konumundadır. Yine yoksullukla bağlantılı Türkiye’de her yıl binlerce ton tahıl, domates, balık sadece “fiyatlar korunsun” işverenler tarafından imha edilmektedir. Sadece kâr amacı güden bu son derece ürkütücü durum yoksulun daha yoksul olmasına, açlıktan ölümlerle karşı karşıya gelmesine sebep olmaktadır. Türkiye’de 9 milyon 300 bin çocuk yoksulluk içinde yaşıyor. Bu çocuklar Türkiye’de devam eden savaşın ve mevcut sermaye korumalı politikaların sonucu olarak yoksulluk içinde yaşıyorlar. Sadece silaha ve savaşa ayrılan pay Türkiye’de bütçenin yarısıdır. Mevcut durumda bu payda her geçen senede bir artışın olduğu kaydedilmektedir. Bunun yanında her gün ortalama 107 çocuk açlık ve yoksulluk gibi benzer sebeplerden ölüyor. Bu da ölümlerle sonuçlanan yoksulluğun Türkiye’de ne kadar tehlikeli bir durum aldığını gösteriyor. Tüm çocukların yüzde 37’si yoksulluk içinde yaşıyor. Çocuklar ülke nüfusunun da yüzde 28’ini oluşturuyor. Neredeyse Türkiye nüfusunun 3/1’ini oluşturan çocuklar, cehennem ülkesinin çocukları olarak tabir edilmektedir. 7–18 yaş arasında okula gitmeyen çocuk sayısı da 8 milyon 120 bindir. Bu da yoksulluk ve işsizliğin Kürt sorununun çözülememesinden, savaşın devam etmesinden kaynaklı olduğu uzmanlarca da tespit edilmiştir. Savaşın olduğu bir yerde sosyal yatırımlar, ekonomik sübvansiyonlar yapılamaz. Yatırım ancak silaha yapılır ve insanların ellerindeki birikimler doğrudan savaş alanlarında kurşun ve bombalara dönüşür.
Genel olarak Türkiye’de DİE rakamlarına göre, 2003 yılında yoksulluk içerisinde yaşayan kişilerin sayısı 20 milyonu geçti. Yoksul sayısı kırsal ve kentsel bölgelerde yaklaşık olarak aynı olmasına karşın kırsal kesimin özellikle Kürdistan coğrafyasının nüfusa oranı daha az olduğundan yoksulluktan aldığı pay daha fazla. Kırsal kesimdeki yoksulluk artışı yüzde 6,8 oldu. Buda her geçen gün daha da artmaktadır. İşsiz nüfusu yüzde 54 oranında artarken aralarındaki yoksul birey sayısı yüzde 47 arttı. 2003 yılında resmi işsizlik oranı yüzde 10,5 oldu; şu anda işsizlik oranı yüzde 11,6 dur. Aynı zamanda Türkiye, dünyada yolsuzluklarda da 14.üncü sırasını koruyarak üretimden kopuk rantçı kesimlerinin nasıl palazlandığına ve çoğaldığına bir kanıttır. Savaşın devam ettiği bir ülkede üretim değil, tüketim ve rantçılık devreye girer. Bunun yanında Kürdistan’da süren savaş ve yıpranan orduyu yenilemek ve daha etkili silahlarla Kürtleri imha etmek için TC devleti Avrupa'daki uyuşturucuların %60 ile ABD'deki uyuşturucuların %40'ını kendi güzergâhından geçirerek yürüttüğü kirli savaşı böylece finanse ediyor. Böylece de kendi ülkesindeki 2 milyon kişiyi de uyuşturucu bağımlısı haline getirmiştir.

Hiç yorum yok: