24 Haziran 2010 Perşembe

Cemil Bayık: Özerklik İlan Edeceğiz!

KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık, AKP ve devletin siyasi ve sosyal soykırım politikasıyla Kürtlük adına ne varsa yok etmek istediğini belirtti.

Savaş lobileri Kürt meselesinin çözümünü istemediğini ve bu lobilerin Kürdistan’da örgütlü olduğuna dikkat çeken Bayık, çok sistemli bir saldırı ile karşı karşıya olduklarını söyledi

Bayık, yakında bir zamanda ‘Demokratik Özerkliği’ ilan edeceklerini belirterek, ‘’Gerillanın meşru savunması da serhildanın geliştirilmesi de tamamen ilan edeceğimiz özerkliği korumak, geliştirmek, yaşatmak ve onu yaşanılır kılmak içindir’’ dedi.

Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde çözmek istediklerini söyleyen Bayık, ‘’Şimdi yapmak istediğimiz budur. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız. ‘Demokratik Özerklik’ Türkiye'nin Kürtlerle ilişkisini ifade etmektedir’’ diye konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık ile söyleşimizin bugünkü kısmında bu yeni sürecin özellikleri ve ‘Demokratik Özerkliği’ konuştuk.

*1 Haziran’dan itibaren yeni bir süreç başlattınız. 4. Dönemde yürüteceğiniz mücadelenin meşru savunma eylemleriyle birlikte halk hareketi ve serhildan tarzının önceki süreçten farkı ne olacak?

- Yeni bir mücadele süreci başlattıysak bunun şüphesiz nedenleri var. Önderliğimiz 93’ten beri Kürt sorununun siyasal demokratik çözümü için büyük bir çaba gösterdi. Hem de en zor koşullarda büyük bir fedakarlık yaparak bu çabayı sürdürdü. Sorunu siyasal, demokratik yöntemle çözmek istedi. Bütün çabalarına rağmen Türk devleti inkâr ve imha siyasetinde ısrar etti. Önderliğimiz, Hareketimiz, halkımız sorunu siyasal demokratik yöntemle çözmekte ne kadar ısrar ettiyse, Türk devleti de imhada ısrar etti. Demokratik siyasal çözüm sürecini sabote eden ve sonra erdiren, devletin inkardan ve imhadan vazgeçmeyen politikalar izlemesidir. Yürüttüğümüz tek yanlı çabalar sonuç vermediği ve tasfiye de gündeme getirildiği için daha fazla o tarzda mücadele yürütmek doğru olamazdı. O tarzda ısrar etmek, hala sorunun demokratik siyasal çözümünde ısrar etmek kendi kendimizle çelişmek olurdu. Kendimizi aldatmak olurdu, kendimizi imhaya yatırmak olurdu. Çünkü biz, sorununun siyasal demokratik çözümü için kendi cephemizden yapılması gereken her şeyi yaptık. Atılması gereken bütün adımları attık. Verilmesi gereken bütün tavizleri verdik. Çözüm için zemini her bakımdan olgunlaştırdık. Artık yapabileceğimiz hiçbir şey kalmadı. Ama Türk devleti çözüm istemediği için, imhada ısrarlı olduğu için bizim bütün çözüm olanaklarını, geliştirdiğimiz zemini de ortadan kaldırdı, tahrip etti. Bizim çözüm çabalarımıza sürekli teslim alma ya da imha etme politikasıyla karşılık verdi. Ya teslim olacaksınız yada imha olacaksınız, dayatması yapıldı. Kırk katır mı kırk satır mı uygulaması önümüze konuldu.

ÇÖZÜM İÇİN ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPTIK

“Biz, Kürt halkı diye bir halk yada onun iradesi diye bir irade kabul etmiyoruz. Biz, Kürt sorunu diye bir sorun kabul etmiyoruz. Kürt kendini inkar edecektir. Biz ne diyorsak onu kabul edecektir. Eğer dediğimizi kabul ederse yaşama hakkı tanırız, bunun dışında yaşama hakkı tanımayız” biçiminde karşılık vermiştir. Dil ucuyla Kürt sorununun varlığından söz ettiklerinde bile sorun çıkaran Kürtlerden ve bunların nasıl hizaya getirileceğinden söz etmektedirler. Ancak biz bu sorununun demokratik temelde çözümü konusunda her fırsatta üzerimize düşeni yapmaya çalıştık. Özellikle yerel seçimlerin sonucunda yıllardır izledikleri Kürt inkarı ve imhası politikasının sonuç vermeyeceği ortaya çıkınca bu sürecin demokratik çözümle sonuçlanması için eylemsizlik kararı verdik. Artık bu politika iflas ettiğine göre, bunda ısrar edilmemeli ve çözüme gidilmelidir dedik. Çözümün gerçekleşmesi için de bu yönde adım atmalarını istedik.

Önderliğimiz de bu sürecin demokratik çözümle sonuçlanması için Yol Haritası hazırladı. Türk devleti ve AKP Hükümeti bizim ve Önderliğimizin sorunu çözme politikalarına karşı ‘açılım politikası’ adı altında bir aldatma politikası, bir oyalama politikası, tasfiye politikasını gündemleştirdi. Bu politikayı çözümün gelişmesi için değil de Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözüm dayatmasını boşa çıkarmak için gündeme getirmiştir. Ortaya çıkan çözüm zeminini ortadan kaldırmak ve kendi tasfiye politikasını hakim kılmak için bu yola başvurmuştur. Önderliğimizin Yol Haritası’nın ellerine geçmesiyle birlikte saldırılarını arttırarak ortaya çıkan çözüm zeminini sabote etmeye yöneldiler. Önder Apo, barış gruplarını göndererek demokratik çözümdeki ısrarını ortaya koymasına rağmen bu adım da saldırılarla karşılaşmıştır. Türk devletinin, AKP Hükümeti’nin herhangi bir çözüm politikası olmadığı görülmüştür. Zaten Kürtleri Türkleştirmekten, Kürdistan'ı Türk ulusal yayılma alanı olarak görmekten vazgeçmedikleri için hiçbir zaman çözüm politikaları olmadı. Yıllardır izledikleri politika -hem de iflas etmesine rağmen- yeni bir imha politikası oluşturmaktan öteye gitmemiştir. Bizim çözüm yönündeki bütün adımlarımızı imha politikalarıyla boşa çıkardılar.

DEMOKRATİK SİYASETİN ÖNÜ KAPATILDI

Çözümsüzlüğü esas alan Türk devletinin her dönemdeki politikası imhayı gerçekleştirmek için içte ve dışta bütün imkânlarını harekete geçirmek olmuştur. Uluslararası alanda PKK’yi tecrit etmek için, Kürt sahasında PKK’yi tecrit etmek için, kendi kitlesinden bile PKK’yi tecrit etmek için büyük çaba içerisine girdiler. Ülke içinde ve yurtdışında siyasi ve askeri operasyonlar yürüttüler. Demokratik siyaset yapmanın önünü kapattılar. DTP’yi kapattılar, bazılarının milletvekilliklerini düşürdüler. Belediye başkanlarını ve ilçe yöneticilerini tutukladılar. Demokratik siyaset alanında siyaset yapan ne kadar insan varsa hepsini zindanlara tıktılar. 12 Eylül döneminde bile olmadığı kadar legal siyaset yapanları zindanlara doldurdular. “KCK operasyonu” adı verilerek bu siyasi soykırımı yürüttüler. Şimdi de “KCK Davası” adı altında trajikomik bir dava geliştirmeye çalışıyorlar. Suçun olmadığı, delilin olmadığı iddialarla ömür boyu hapislere kadar cezalar istiyorlar. Hepsini zindanlarda çürütmek istiyorlar. Özellikle 29 Mart seçimlerinden sonra bilinçli olarak demokratik siyaset yapmanın tüm imkanlarını darbelediler ve ortadan kaldırdılar. AKP Hükümeti böylece hem tasfiye politikasının önündeki engeli kaldırmayı hem de Kürdistan'daki siyasi rakibini tasfiye etmeyi hedeflemiştir.

Bir iki yıl içinde binlerce Kürt çocuğunu işkencelerden geçirerek zindanlara tıktılar. Zindanlarda da çocuklar üzerinde baskı ve işkenceyi sürdürdüler. Eski yoğunlukta olmasa da faili meçhullere yeniden başvurmaya başladılar. Kürt kurumları üzerinde büyük bir terör estirdiler. Bu baskılar altında birçok kurum kendi yaşamını sürdüremez noktaya getirildi. Kapatmalar ve ağır cezalarla Kürt basını çalışamaz duruma getirildi. Kürt halkına karşı linç hareketleri geliştirdiler.

SOSYAL SOYKIRIM DA GELİŞTİRİLDİ

Kürdistan’da siyasi soykırım yetmiyormuş gibi sosyal soykırım politikasını da bilinçli ve planlı bir biçimde geliştirdiler. Fuhuş ve eroin kullanımını teşvik ettiler. Bizzat devlet kurumları eliyle bir özel savaş yöntemi olarak yaygınlaştırılıp geliştirildi. Toplumu ahlaken çürütmek istediler. Kürt toplumunu toplum olmaktan çıkarmak istediler. Bu temelde zayıf düşürüp üzerinde her türlü uygulamanın yapılacağı bir duruma getirme çalışması yürüttüler. Yoksulluğu alabildiğine geliştirdiler. Kürt insanını bir lokma ekmeğe muhtaç hale düşürdüler. Bio-iktidar politikasını böylece hakim kılmaya çalıştılar. Teslim alabilmek için, ajanlaştırmak için, korucu yapmak için, kendine ihanet ettirmek için her türlü yol, yöntem ve baskıyı denediler. Kürdistan'da her şeyi halka karşı bir baskı aracı haline getirdiler. Kürdistan’daki kültür ve tarih barajlar yapma adı altında suların altına gömülüyor. Kürdistan coğrafyası böylece hem tahrip ediliyor hem de insansızlaştırılıyor. Askeri ve siyasi saldırılarla yürütülen fiziki ve kültürel soykırım bir de bu yolla yürütülüyor. Kürt coğrafyası bombardıman ve her türlü yok edici silahla yaşanmaz hale getiriliyor. Kürdistan’da yaşam olanakları bir bütün olarak ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Kısacası siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel soykırım politikaları uygulanıyor. Kürtlük adına ne varsa yok edilmek isteniyor.

Bütün çabalarımıza verilen karşılıklar bunlar oldu. En ufak bir çözüm imkanı kalmadığı için, tamamen bir imha politikası uygulandığı için, Hareketimiz ve halkımız kendi varlığını ve onurunu korumak için, geleceğini özgür temelde yaratmak için yeni bir stratejik mücadele dönemi başlattı. Başlatma nedenleri bunlardır. Sırf savaşı ve serhildanı geliştirmek için bu dönemi başlatmadık. Bu tür değerlendirmeler kendi çözümsüz politikalarının üstünü örtmek isteyenlerindir. Kürt halkı kadar savaştan çeken bir halk yoktur. Kürt halkı kadar acı, işkence ve tahribat yaşayan bir halk yoktur. Eğer Kürt halkı yeniden bir mücadele dönemine karar verdiyse, bu savaşı istediğinden değildir; varlığını ve onurunu korumanın, geleceğini kazanmanın başka bir yol ve yöntemi kalmadığı içindir. Halk, hükümetin politikaları karşısında “Ya Demokratik Çözüm Ya Da Görkemli Direniş” demiştir. Hükümet adım atmadığı için de Hareketimiz yeni bir mücadele dönemini kararlaştırmıştır. Nedeni budur.

SAVAŞ LOBİLERİ ÇÖZÜM İSTEMİYOR

Savaş lobileri Kürt sorununun çözümünü istememektedir. Türkiye'de de savaş lobilerinin bu tutumunu kıracak bir siyaset ortaya çıkmamaktadır. Savaş lobileri en fazla da Kürdistan'da örgütlüdür ve çalışmaktadır. Zaten savaşın en kirlisi Kürdistan’da uygulanıyor. Özel savaşın psikolojik yanı da Kürdistan'da çok boyutlu yürütülmektedir. Bu psikolojik savaş ağırlıklı özel savaş siyasal soykırımdan tutalım sosyal soykırıma, kültürel, ekonomik soykırıma kadar bir soykırım yürütüyor. Kürtlerin varlığını yok etmek isteyen bu savaş lobisi hala Kürdistan üzerindeki politikalara yön veriyor. Bu politika karşısında Kürt halkı eğer kendi varlığını korumak için mücadele etmezse, varlığı tümden ortadan kalkacaktır. Mücadele kararı aldıysa varlığa yönelen böyle bir politika ve bu doğrultuda yapılan uygulamalardan dolayıdır. Bunun çok açık herkes tarafından bilinmesi gerekiyor.

Bu hareket ve halk büyük bir mücadele yürüttü. Ölmediğini ve ölmeyeceğini, özgür yaşamak istediğini, kimliği ve iradesiyle yaşamak istediğini çok net bir biçimde ortaya koydu. Buna rağmen bu halkın kimliği, iradesi ve varlığı kabul edilmiyor ve imhada da ısrarlı davranılıyor. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi böyle bir politikayla karşı karşıya olduğu için, imhaya karşı kendisini korumak için yeni bir mücadele dönemi başlatmayı kendi çıkarı için gerekli görmüştür. Hareketimizin yönetimi bu yeni mücadele döneminin bütün sorumluluğunu üstlenmiştir. Çözüm konusunda tek yanlı yürüttüğü çabalar sonuçsuz kaldığı için böyle bir karara gitmiştir. Geliştireceği meşru savunma ve serhildan tamamen varlığını koruma ve özgür geleceğini yaratmak amaçlıdır. Yoksa Türk devletine karşı sırf savaş istediği için gerillayı ve serhildanı geliştirmiyor.

AKP ve onu destekleyen çevreler bu yönlü propaganda yapıyorlar. “Türkiye’de demokratikleşmeyi ve anayasa değişikliğini geliştirdiğimiz ve açılım politikalarını sürdürdüğümüz bir ortamda PKK niye böyle bir karar aldı. Hiçbir amacı yoktur. Sırf savaşmak için savaşıyor. Zaten terörist bir harekettir. Terörizmi uygulamak için yapıyor” diyor. Hatta “başkaları istediği için, başkalarının emrine girdiği için işte bu eylemleri yapıyor, taşeron bir örgüttür” biçiminde çok ahlaksızca bir propaganda yürütüyor. Ne başkaları istediği için PKK bu yeni mücadele dönemine karar vermiştir, ne de öyle ortada demokratikleşme adımları ve açılım politikaları vardır. Kürt sorununun çözümünde en ufak dahi bir adım atılmamıştır. Atmaya da niyetleri yoktur. 29 Mart seçimlerinden sonra yapılanlar bırakalım demokratikleşmeyi, demokratik siyasi ortamı yok eden ve demokrasi mücadelesi verenlere karşı ancak faşist ülkelerde görülebilecek siyasi soykırım ve yargı terörü uygulanmıştır. Baharla birlikte hiçbir dönemde olmadığı kadar Kürdistan'da askeri yığınak yapıldığı ve operasyonların yoğunlaştığı bilinmektedir. İmhanın ve teslim almanın dışında herhangi bir şey düşünmemektedirler. Çözüm niyeti olmadıkları bu süreçte açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.

AKP ÖZEL SAVAŞ HÜKÜMETİ

Varlığını korumak ve özgür geleceğini yaratmak için halk olarak, hareket olarak bu karar alınmıştır. Eğer bahsettikleri gibi gerçekten Türkiye’de demokratikleşmeyi geliştirmiş olsalardı, anayasa değişikliğini gerçekten demokratikleşme yönünde geliştirselerdi, Kürt sorununda da adım atacaklardı. Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünü bu anayasa değişikliğinde esas alacaklardı. Ama bakıyoruz ki, anayasa değişikliğinde Kürtlere ait en ufak bir şey yoktur. Tam tersi 12 Eylül Anayasası’nın ruhunun ve sömürgeci zihniyetin bütün yönleriyle korunması söz konusudur. Ortada öyle ne demokratik bir anayasa vardır, ne demokratikleşme çabaları vardır, ne de Kürt sorununu demokratik siyasal yönde çözme çabası vardır. Tam tersine Kürtlerin varlığını yok etmek için yürütülen çok sistemli bir saldırı vardır. 12 Eylül faşist rejiminin geliştirdiği anayasanın değiştirilmesi değil, korunması vardır. Bazı aksayan yanlarını düzelterek, yamalayarak 12 Eylül Anayasası’yla Türkiye'yi yönetme vardır.

Görüldüğü gibi AKP toplumu aldatıyor. Gerçek bir demokratikleşme iradesi olmayan kimilerini de kuyruğuna takıyor. Özcesi var olan hükümet bir özel savaş hükümeti olduğu için tamamen psikolojik savaşa ağırlık veriyor. Psikolojik savaşa ağırlık veren bir güç de aldatmayı esas almak zorundadır. Psikolojik savaşın amacı gerçeklerin üstünü örtmektir. Eğer aldatmayı geliştiriyorsa, oyalıyorsa, umut yaratıyorsa tamamen imhayı gerçekleştirmek ve gizlemek amacıyla yapıyor. Ortada ne açılım politikası ne de demokratikleşme vardır. Çok açıkça imha politikası vardır.

‘İLAN EDECEĞİMİZ DEMOKRATİK ÖZERKLİK İÇİN MEŞRU SAVUNMA YAPIYORUZ’

Yeni bir mücadele dönemine karar verilmişse, böyle bir dönem başlatılmışsa nedeni budur. Gerilla ve serhildan tamamen bu amaçla geliştiriliyor. Yeni dönem mücadele eskinin devamı değildir. Gerillanın meşru savunması da serhildanın geliştirilmesi de tamamen ilan edeceğimiz özerkliği korumak, geliştirmek, yaşatmak ve onu yaşanılır kılmak içindir. Halkın demokratik iradesinin geliştiği; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanda kendi kurumlaşmalarını geliştirdiği, özgür ve demokratik yaşam sistemini kendi kurduğu bir süreç olacaktır. 4. dönemin 1., 2. ve 3. dönemden farklılığı buradadır. Geliştireceğimiz meşru savunma ve serhildanın eski dönemlerden farkı bu noktadadır. Demokratik özerkliği koruma, geliştirme ve yaşatma amaçlıdır. Serhildanlar halkın demokratik iradesinin geliştirip genişleterek devletin toplum üzerindeki hakimiyet alanını gerileten bir karakterde gelişecektir. Bu, devleti yıkmak ya da devletin yerine yeni bir iktidar gücü ortaya çıkarmak değildir. Devletin yanında toplumun demokratik örgütlenmesini yaratıp toplumun kendi kendini yönetmesini sağlayan bir demokratik kurumlaşma ve sistem yaratmaktır. Bu da Kürt halkının varlığını korumayı, onun özgür geleceğini yaratmayı ifade ediyor.

*Demokratik özerkliği Kürt halkı nasıl pratikleştirecek? Bundan sonra Kürdistan’da Kürt halkının Türkiye devleti ile ilişkileri ve yaşam boyutunda hareket olarak nasıl değişiklikler öngörüyorsunuz?

Biz demokratik özerkliği hem kendi alternatif sistemimiz olan demokratik komünalizmi, yani demokratik konfederalizmi bir siyasi biçime ve demokratik siyasi iradeye kavuşturmak hem de Kürt toplumuyla Türkiye devletinin ilişkilerini hangi çerçevede düzenleyebileceğini ortaya koymak için geliştirmeye çalışıyoruz. Yani demokratik özerklikle Kürt halkı, Türk devletiyle hangi ilkeler temelinde sorunlarını çözmek ve birlikte yaşamak istiyor, bunu ortaya çıkarmak istiyoruz. Eğer Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü için tek yanlı çaba gösterdiysek, amacımız demokratik özerklik çerçevesinde bir siyasi çözüm ortaya çıkarmaktı. Bu çabaların amacı demokratik özerkliği geliştirmekti. Yani Türkiye sınırları içerisinde Türk devletiyle Kürt toplumunun ilişkilerini demokratik özerklik temelinde çözmek istedik. Kürt toplumu bu sınırlar içerisinde Türk toplumu ve devletiyle hangi ilkeler temelinde birleşmek ve yaşamak istiyor? Demokratik özerklik bunun cevabı ve sorunun çözüm ifadesi olacaktı. Fakat tek yanlı geliştirdiğimiz demokratik siyasal çözüm yöntemi sonuç vermedi. Türk devleti en makul çözüm olan bu yaklaşımımıza olumsuz karşılık verince bizim sorunu demokratik siyasal yöntemle ve demokratik özerklik temelinde çözüm çabalarımız sabote edilmiş oldu. Onun için demokratik özerkliği şimdi kendi mücadelemizle pratikte gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

‘KÜRT SORUNUNU DEMOKRATİK ÖZERKLİKLE ÇÖZECEĞİZ’

Kuşkusuz demokratik siyasal yöntemlerle sorunu çözüp demokratik özerkliği Türk devletiyle müzakere temelinde gerçekleştirmek istiyorduk. Ama devlet buna yanaşmadığı için demokratik özerkliği şimdi devletin dışında, kendi mücadelemizle geliştirmek ve yaşatmak istiyoruz. Kürt sorununu bu temelde çözmek istiyoruz. Eğer Türk devleti çözüme yanaşırsa, biz demokratik özerkliği Türk devletiyle gerçekleştiririz. Kürt sorununu bu temelde devletle müzakere temelinde çözmüş oluruz. Türk devleti buna gelmezse, Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz. Şimdi yapmak istediğimiz de budur. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız.

Biz, var olan kapitalist modernist sisteme karşı demokratik konfederalizmi alternatif olarak, sistem olarak geliştiriyoruz. Demokratik konfederal sistem Hareketimizin hem siyasal hem toplumsal ifadesidir. Onun örgütlendirilmesinin ifadesidir. Hem demokratik bir siyasi sistemdir, hem bir toplumsal sistemdir. Hareketimiz, Kürt sorununu demokratik konfederal örgütlenme temelinde, demokratik özerklik çerçevesinde çözmeyi hedeflemektedir. Demokratik özerklik bu sistemi pratikte geliştirmeye hizmet eden bir çözümdür. Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde Kürtlerin varlığının ve temel ulusal haklarının kabul edilmesi ve yaşamsal kılınmasıdır. Eğer Türk devleti demokratik özerkliği kabul etseydi bu bir siyasal çözüm olurdu. Kuşkusuz biz de böyle bir siyasal çözüm içinde kendi öngördüğümüz demokratik sistemimizi ayrıca geliştirirdik. Ama Türk devleti demokratik özerklik çözümüne gelmediği için, kendi çabamızla bu çözümü geliştirdiğimiz için anlayışımıza göre, kendi çabalarımızla demokratik özerkliği geliştirirken bu süreç aynı zamanda bu çözümün toplumsal ve demokratik siyasi temeli olan demokratik konfederalizmi de geliştirmek anlamına geliyor.

Demokratik özerkliği devlet kabul etseydi böyle bir çözüm bizimle veya bizim dışımızda bir güçle de çözülebilirdi. Kuşkusuz Türkiye ve Kuzey Kürdistan gerçeğinde farklı bir siyasi güç olmadığı için böyle bir çözümün Hareketimizle Türkiye arasında gerçekleşmesi doğal bir durumdur. Özcesi demokratik özerklik Türkiye'nin Kürtlerle ilişkisini ifade etmektedir. Çünkü demokratik özerklik, demokratik Türkiye'nin içinde Kürt sorununun demokratik temelde çözümünü ifade ediyor. Yani demokratik özerklik birebir demokratik konfederalizm anlamına gelmemektedir. Ancak böyle bir özerklik demokratik konfederalizmin ciddi bir engelle karşılaşmadan kendini kurumlaştırma fırsatı olurdu. Demokratik özerklik, demokratik konfederalizmin kuruluşuna uygun bir zemin sağlardı. Ama devlet, demokratik özerkliği kendimiz inşa edip kurumlaştıracağımızdan bu yönlü siyasi çözümü kendimiz gerçekleştireceğimizden demokratik özerkliği pratikte inşa etmek aynı zamanda demokratik konfederalizmi de inşa etmek anlamına geliyor.

A-DEVLET ÇÖZÜMÜ

Demokratik konfederalizm de toplumun örgütlenmesini, kendi kendini yönetmesini ifade ediyor. Kürt toplumunun kendine dayanarak; kendi gücüne ve olanaklarına dayanarak kendisini örgütlemesi ve kendisini yönetmesini ifade ediyor. Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, meşru savunma alanlarında kendini örgütleme, kendini yaşatma, bütün sorunlarını kendi olanaklarına dayanarak çözme, kendi yaşamını bir bütün örgütleme de demokratik özerkliğin pratikleşmesini ifade ediyor. Önümüzdeki dönemde böyle bir siyasal anlayış, özgür ve demokratik toplum yaratma hedefiyle demokratik özerklik ete-kemiğe büründürülecektir. Kürt toplumu kendi eğitim sistemini, ekonomik, sosyal, siyasal sistemini, demokratik kurumlaşmasını örgütleyecektir. Buna dayanarak da kendi demokratik siyasi iradesini ve yönetimini ortaya çıkaracaktır. Neye ihtiyaç duyuyorsa onu toplumun örgütlenmesi temelinde ortaya çıkarmayı esas alacaktır. Kendisini başkasına muhtaç etmeyecektir. Demokratik özerklik bu tarzda pratikte uygulanacaktır. Zaten kısmen uygulanıyor. Bunun daha da geliştirilmesi ve derinleştirilmesi gerekiyor. Giderek bunun tamamen bir demokratik çözüm ve Kürt halkının demokratik siyasi sistemi haline getirilmesi gerekiyor. Demokratik özerkliğin ve demokratik konfederalizmin iç içe ve birlikte inşa edilmesi gerekiyor.

Biz bu kararı 2007’de KONGRA GEL 5. Genel Kurulu’nda aldık. Türk devleti demokratik çözüme yanaşmaz, inkar ve imhada ısrar ederse, kendi demokratik sistemimizi devlet+demokrasi anlayışı çerçevesinde kurmayı kararlaştırdık. Buna a-devlet çözümü dedik. Şimdi 5. KONGRA GEL Genel Kurulu’nda da aldığımız kararı bugün uyguluyoruz. Dördüncü dönemin önüne koyduğu hedef budur. Eğer 4. dönemi başlattıysak halkımızın üzerindeki tehlikeyi bertaraf etmek ve özgür ve demokratik yaşamı gerçekleştirmek için başlattık.

Hiç yorum yok: