18 Mayıs 2010 Salı

'Suskunlar Koalisyonu' ve Mezopotamya Rönesansı

Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin mirasçısı ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin Doğu Kürdistanlı kadın ve erkekleri İran Molla rejimi tarafından idam edildi.

Şirin Elemhulî, Ferzad Kemanger, Ferhad Wekîlî ve Elî Heyderiyan 2008 yılında, yalnızca yedi dakika süren bir duruşmada idam cezası aldılar. Onlar darağacında can verir vermez hepsinin ismi Qadi Muhammed oluverdi.

Neden böyle oldu? Hatırlayalım:

20 Ağustos 1941 yılında Sovyetler, İngiltere ve ABD orduları İran'a girdiler. Kürtler Eylül 1941 yılında 'Komala Jiyana Kürdistan' (KJK) (Kürdistan Diriliş Derneği) adında bir örgüt oluşturdular. Bundan sonra Kürt özgürlük mücadelesi yeni bir ivme kazandı. Ağustos 1945 yılında yeni koşullara cevap vermek için KJK örgütünün de katılmasıyla Qadi Muhammed'in öncülüğünde İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) kuruldu. İKDP öncülüğünde 1946 yılında 'Mahabad Kürt Cumhuriyeti' ilan edildi. Başta Hoybžn olmak üzere bütün Kürt örgütleri bu cumhuriyete iltihak ettiler. İngilizler tarafından Irak'taki Kürtlere uygulanan baskılardan dolayı İran'a geçen ve başlarında Molla Mustafa Barzani'nin bulunduğu kalabalık bir Kürt grubu Mahabad'a sığındı. Barzani Mahabad Kürt Cumhuriyeti askeri birliğinin başına getirildi.

İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra Tahran Anlaşması imzalanıp bütün 'yabancı' güçler İran'dan çekilince Kürtlere yönelik saldırılar tekrar yoğunlaştı. İran'ın vahşi saldırıları karşısında Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkıldı. 31 Mart 1947 yılında cumhuriyetin önderleri Qadi Muhammed, Seyfi Qadi ve Sedri Qadi idam edildiler. Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin kuruluşuna tanık olan Çarçıra Meydanı, bu sefer Qadi Muhammed, Seyfi Qadi ve Sedri Qadi idamına tanıklık yapıyordu. Tıpkı Viyana Meydanı'nın İKDP Genel Sekreteri Qasimlo'nun katıl edilmesine tanıklık yaptığı gibi... Doğu Kürdistan'daki mücadele her zaman tüm Kürtlerin ulusal demokratik birliğine hizmet ede geldi bugünlere.

Qadi Muhammed, idam sehpasında 'Beni asıyorsunuz ama Kürtlerin her biri Qadi Muhammed'dir' diyerek son sözlerini söyledi. Öyle de oldu. Şimdi İran rejiminin katlettiği devrimcilerin mezar taşlarında görünmeyen harflerle Qadi Muhammed yazıyor.

İran'da yaşananlar biz Kürtlerin ruhunda fırtınalar yaratırken, Türk kardeşlerimizin sessizliği bizi yaralıyor.

Şeriat diktasına karşı olan liberaller, şeriatçılığın alternatifi diye tanıtılan 'ılımlı İslamcılar', Molla rejiminin 'can düşmanı' laik, Kemalistler, Ergenekoncular, Balyozcular, Ahmedinejad'ın nükleer silah edinmesine karşı ayaklanan nükleer karşıtları, idam cezası karşıtları, hükümet, CHP, MHP, bizi 'milliyetçilikle' suçlayanlar, kendisine 'komünist' diyen kimileri herkes susuyor.

Avrupa'nın, Amerika'nın, dünyanın 'özgürlük' savunucuları susuyor.

Bir 'suskunlar koalisyonu', İran'da işlenen cinayetlere gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış, ağzını bağlamış.

Bilinmeli ki, bu durum hayra alamet değildir. Tarih boyunca Kürtlere karşı Türk egemen güçleri ve Acemler hep işbirliği yaptılar.

Saddam'ın sonunu 'Kürt sorununda çözümsüzlük' getirdi. Ahmedinejad'ın da, Türk egemenlerinin de sonu aynı akıbet olacak.

Medyada Muğla ile ilgili yayınlanan haberleri ibretle okuyoruz. Damlarda, göğüslerine Türk bayrağı yapıştırmış, suratını gizlemiş insanlar, Kürtlere karşı nöbet tutuyor. Saldırganlar, şehirde Kürt avına çıkıyor. Bunlar birlikte yaşamaya karşı savaş ilan ediyorlar. Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiyelileşme çabalarına verilen yanıt bu.

Batıda bu ırkçı saldırganlığın sorumlusu hükümettir, AKP'dir. Kürt coğrafyasında biz, siyasal olarak örgütlenen Kürtler, Türklere karşı en küçük bir ırkçı saldırganlığa bugüne kadar izin vermedik. Kentlerimizde biz her türlü güvenlikten yoksunken bile, Türk azınlığına karşı her zaman kardeşçe bir tutum takındık. Kürtler, yaşadıkları her yerde içlerindeki azınlıklarla barışçı ve kardeşçe ilişkiler içinde yaşamaktalar.

Otuz yıllık savaş, uğradığımız büyük ve acılı kayıplar, bizim halkımızda Türklere karşı ırkçı bir nefret yaratmadı. Kürtler savaşın içinde bile ulusal bir asalet kazandılar ve böylece Kürt coğrafyasında yepyeni bir demokrasinin toplumsal ve kültürel temelini kendi elleriyle, hiçbir şeyi devletten beklemeden, devlete rağmen, onun baskılarıyla boğuşarak kurmaya başladılar. Tarihlerinin komünal değerlerini kan ve ateş ortamında yeniden diriltmenin yolunu tuttular. Kürt Özgürlük Hareketi'nin esinlendirdiği büyük bir özgürlük ateşini yitirdikleri çocuklarının ruhlarıyla, insanı yakmayan, aydınlatan, ısıtan, ona geleceğin yolunu gösteren bir ateşe çevirdiler.

Ve şimdi batıda yaşananlar, hükümettekilerin kaba açıklamaları, hapsettikleri çocukların 'çocuk olmadıklarını' söyleyecek kadar içi nefretle dolu hükümet üyeleri tarafından yapılan kışkırtmalar, linçler, hakaretler ve en kötüsü 'dost' görünümlü kimi çevrelerin bize yönelttiği ithamlar halkımızın mücadelesini zaafa uğratmayı amaçlıyor.

Ama nafile. Bu çabalar boşunadır. Tarihin ağır enkazından, cellatların idam sehpalarının karanlıklarından, barbar saldırganların yakıp yıktığı topraklardan yeni bir Mezopotamya Rönesansının şafağı sökmüştür. Güneşin semayı kızıla çevirdiği anda, yeniden geceye dönmek nasıl mümkün değilse, bizi yürüdüğümüz yoldan geriye çevirmek artık mümkün değildir. Tarihin biriktirdiği nicelik, artık niteliğe dönmüştür.

Şehitlerimizin önünde bir kere daha saygıyla eğilelim.

Ömer AĞIN
aginomer@hotmail.com

Hiç yorum yok: